Fehmi KORU
İktidar partisinin ekonomik kurmaylarından hangisi bu aklı vermişse kendisini kutlamak gerekir. İstanbul ve Ankara’da 80 çadırda açılan tanzim satış noktaları çevrede büyük heyecan uyandırmış görünüyor.
Dün akşam o heyecan bütün televizyon kanallarına yansımıştır sanırım, bugün bütün gazetelerden o heyecan alınıyor çünkü…
Sonuçta, medyanın böyle bir heyecana ihtiyacı olduğu bir dönemden geçiyoruz.
Seçimlere gidiliyor ve halktan aldığı desteği yenilemek için gayret göstermesi gereken iktidar partisinin kendisini ifadede zorlandığı belli oluyor. Ankara ve İstanbul’da varlığı 25 yıla uzanan yerel yönetim iktidarı, ilk kez, çoğu kendisinin eseri olan sorunların girdabında ciddi sıkıntılar yaşıyor.
Gazetelerin manşetleri ile köşeler bu yüzden yavan gelmeye başladı. Ekranların da öyle olduğu muhakkak.
Uzun kuyruklara sebep olan ucuzlatılmış sebze ve meyveler girdikleri evlerin sakinlerine ağız tadıyla birkaç öğün ikramı anlamına geliyor. Asgari ücretle geçinen işçi ile çoğu onun da altında maaşlara talim eden emekliler için seyyar manavların anlamı büyük.
Benim için nostalji

Siyasi açıdan tek tehlike, o kuyrukların getirdiği heyecanın bir süre sonra tavsaması, kuyrukta beklerken, o sırada ve ucuzlatılmış ürünlerin girdiği evlerde yapılacak sohbetlerin insanların zihinlerini karıştırması ihtimalidir.
Yaşı ileri olanlara 1980 öncesi Türkiyesi’ni hatırlatması ihtimali de var o kuyrukların…
Türkiye bir zamanlar tarım ülkesiydi. Dünyanın kendine yeten yedi ülkesinden biri olmakla övünülürdü. Ülkenin kırsal kesiminde yaşayan nüfus çoğunluğu kendi ürettiği sebze ve meyveleri yer ve sonunda manavlar eliyle satışa sunulan ürettiklerinin geliriyle de geçinebilirdi.
Köyler boşaldı, insanlar daha müreffeh ve renkli hayatlar için kentlere akın etti.
Şimdilerde emekli eski bir dostum “Merhaba” demek için aylar önce köyünden aradığında, evlerinin önünde birazdan geleceğini bildiği seyyar bakkaliye kamyonunu beklediğini duyurdu. Sebze ve meyveyi bile köye gelen seyyar manavlardan alıyorlarmış…
Bir büyük firmanın sahiplendiği ve şişelerle bütün Ege bölgesinde satışa sunduğu olağanüstü lezzetli kaynak suları var dostumun köyünün; “Yoksa suyu da parayla mı alıyorsunuz?” diye sormadan edemedim.
“Yakında o da olur” cevabını verdi.
Hala boşalmamış pek çok köyün durumu bu.
Üzülmek mi gerekir? Ne de olsa kolları her mahalleye uzanan binlerce şubeli market zincirleri var ülkemizin. AVM’si olmayan kent ve büyük kasaba kalmadı, her birinde o marketlerin şubeleri vatandaşların mutfak ihtiyaçlarını da karşılıyor.
Mutfakların temel ihtiyaç malzemelerini insanlar, mahalle bakkalları çoktandır kepenk indirdiği için, büyüklü-küçüklü zincir marketlerden karşılıyor.
Fiyatlar yüksek olduğunda, aynı ürün dünyanın neresinde ucuzsa oradan temin etmeyi mümkün kılan bir serbest ticaret rejimimiz var ve o sayede sovanı-sarmısağı bile taa Çin’den getirttikleri oluyor.
Sistem bu, peki ne oldu da sistemi iki büyük kentte 80 noktada devreye sokulan çadır manavlarla baypas etme ihtiyacı doğdu?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Temizlik malzemeleri için de aynı yola başvuracağız”dediğine göre, çadırlarda açılan seyyar manavların bakkala dönüşmesi süreci de yaşanacağa benziyor.
Devlettir, elbette çare bulmakta zorlanmaz. Nitekim, sosyal faaliyet olarak yıllardır ihtiyacı olduğu düşünülen ailelerin evlerine bedava kömür de dağıtılıyor. Devlet isterse, sebze meyveyi halka bedava da dağıtabilir.
Bedavaya dağıtabilir de, var olan sorunu çözecek çare bu mudur?
Türkiye’de sebze-meyve ve et fiyatlarının yüksek olmasının sebebi, söylendiği gibi, üretici ile nihai satıcı arasında yer tutan birkaç kötü niyetli aracının açgözlülüğü müdür? Ya da artık her köşede faaliyet gösterdiği bilinen marketlerin stokçuluğu mu pahalılığa sebep oluyor?
Hükümetin seyyar manav işletmelerini devreye sokması bu sorulara “Evet, öyledir” cevabı verdiğinin işareti.
Eskiden devlet, gücünü kullanarak, fiyatları dondururdu; şimdi paralel bakkalcılık yöntemiyle çarşı-pazar hizaya getirilmeye çalışılıyor.
Sovyetler’de ve Libya’da
Sovyetler Birliği’nde ve kapalı piyasa ekonomilerinde denenmiş bir yöntemdir şimdi bizde yapılan…
Perestroyka ve Glasnost denilen Gorbaçov açılımlarına kadar, Rusya’da, temel ihtiyaç maddeleri devlet mağazaları tarafından sağlanırdı. 1980’li yılların sonuna doğru heyetler halinde Moskova’ya gidildiğinde, Kremlin’e de yakın GUM mağazasına mutlaka uğranır, bedava denilecek fiyatlarla satılan ucuz mallardan işe yarayacağı sanılanlar alınırdı.
Hesaplarını abaküsle yapardı satıcılar…
İşe yaramazdı alınanlar, çünkü kaliteleri çok düşük olurdu.
Kaddafi döneminde Libya’ya gittiğimizde de aynı manzarayla karşılaştığımızı hatırlıyorum. Dükkanlarda Bulgaristan’dan gemilerle getirtilmiş ve bedava denilecek gülünç fiyatlarla satışa sunulmuş ayakkabılar görmüştüm; ancak en küçük numarası 45’ten başlıyordu.
Ayakları 45’ten küçük Libyalılar ne yapıyorlardı, merak etmiştim.
Oralarda başarılı olmamış bir sistemi belki biz başarıyla uygulayabiliriz.
Benim heyecanımın sebebi de bu işte: Değişik bir başarı hikayesi görmek ve sonra da onu yazmak istiyorum.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖzgür Özel’in özgül ağırlığı 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUİslam Dünyası’nın kayıp yılları… 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİltica ve mülteciler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİyi yönetim üzerine düşünceler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarVatandaşlık tanımı değişmeli mi? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.07.2025
25.07.2025
24.07.2025
23.07.2025
21.07.2025
19.07.2025
17.07.2025
15.07.2025
13.07.2025
11.07.2025