Halil BERKTAY
Atatürkçülükle tarih ve tarihçilik üzerinden girdiğim, yer yer özeleştirel bu hesaplaşmayı, otobiyografik bir notla bitirmek istiyorum. Ben bugüne nasıl geldim ? Ortaçağ ekonomisi ve feodalizm tartışmalarından, Türk milliyetçiliği, Ermeni soykırımı, ulus-devlet ve Atatürkçülük sorunlarına nereden geçiş yaptım ? Bu, kendi kendimi nasıl gördüğüm ve çözümlediğimin de ötesinde, toplumun, medyanın, bir kısım solun bana bakışında nelere yol açtı ? Niçin, artık asla hiçbir şeye bağlılık yemini etmem ? Bilim ve tarih, ne oldu da benim için bir merak ve meslek olmayı aştı; başlı başına bir ahlâk ve yaşam ilkesi, varoluş tarzı haline geldi ?
Bazı şeyleri yaşayarak öğrenirsiniz. Bir yanda siyasal aidiyetiniz ile diğer yanda bilim ve vicdan özgürlüğünüzün nerede çatışacağı; ya da siz kendinizi alabildiğine hür ve radikal sanırken, rejimin ve resmî ideolojinin asıl hassas konularının neler olduğunun, nerede, nasıl kafanıza vurulacağı gibi.
Geriye bakınca, çok uzun süre iki dünya arasında yaşamışım gibi geliyor. 1980’lerin sonlarına kadar, yani kırk küsur yıl, militan bir Marksist ve Maocuydum. Ama yetişme tarzım ve kültürüm itibariyle, ne kadar bastırılmış da olsa belirli bir bireyliğim, gerçeğe saygım, bilim ahlâkım da vardı. Babamla ilişkimin çok tâyin edici olduğunu düşünüyorum. Zamanının Marksist-Leninist paradigmasının dışında ve üzerinde olduğunu iddia edecek değilim. Gene de tekil ve tikeldi; kendine has bir doğruluğu, bilgi ve düşünce derinliği vardı. Sadece gökten zembille inmiş, önü arkası olmayan, boşlukta duran bir Marksizm değildi onunki. Rönesansı vardı, Yeni Bilimi vardı, Aydınlanması vardı ve nihayet Marksizmi vardı. Özetin özeti; doğruya ve gerçeğe bağlılık herşeyin üstündeydi. Onun zamanında, Mihri Belli’nin ölümü vesilesiyle “o dünya yok artık” diye yazdığım âlemde, bilim ile Marksizm’in zıt düşmesi ihtimaline yer yoktu zihnimizde. Bu çelişki netleştiğinde ne yapardı bilemeyeceğim. 55’inde, Sovyetler Birliği’nin şahsında komünizmin çöküşünü görmeden öldü. Ben ancak kendi tercihimi konuşabilirim. Ama ondan edindiğim, onunla paylaştığımız bir ahlâk sayesinde.
70’lerin ortalarında bir gün, parti lokalinde sohbet ediliyordu. O sıralarda içten içe, felsefî açıdan daha az deterministleşiyor, daha fazla “özgür iradeci” oluyordum. Son tahlilde herkes kendi vicdanıyla bağlıdır ve ben de öyleyim, gibi bir cümle sarfetmiştim. “Yok, o kadar da değil,” diye uyarmıştı unutmadığım biri : “Öyle mutlak küçük burjuva aydın özgürlüğü diye bir şey olamaz. Parti çizgisi her şeyin üzerindedir.” Ne ilginç; şimdi aynı sopayı BDP’liler Türk-Kürt bütün bağımsız, eleştirel aydınlara sallıyor.
İkinci ders, Atatürkçülük ve Cumhuriyet’in en derin tabularıyla ilgili. Sosyal sınıflar, tarihî materyalizm, devrim, artı-değer ? Bunlarla sınırlı bir Marksizm’in, ciddî bir saygınlığı bile vardı, 1960’lardan 80 ve 90’lara. Kendimden hareketle söylüyorum; Osmanlı tarihçiliğinin eleştirisi, köylü toplumlarının ortak morfolojisi, fiyef dağıtım sistemlerine karşılaştırmalı bakış, feodalite ve “Asya Üretim Tarzı” konularıyla uğraştığım sürece, Maoculuğuma karşın Taner Akçam’ın fevkalâde adlandırdığı ve betimlediği “bizim mahalle”nin, Kemalizm ile Komünizm’in kesişme-örtüşme kavşağının beğenilen, zira geçerli değer yargılarına çok aykırı düşmeyen bir insanıydım. 12 Mart mağduriyetim Soğuk Savaş mağduriyetlerinin bir parçasıydı. Faraza Adalet Ağaoğlu’nun Düğün Gecesi’nin “içerde” ve “dışarıda”kiler hâlesinde, herhalde bütün kuşağım gibi ben de yer alıyordum.
Ne zaman ki, Osmanlı tarihçilerini okurken Türk milliyetçiliği hakkında biriktirdiklerimden hareketle, Ermeni soykırımı hakkında gerçeği konuştum; hayatım önemli ölçüde değişti. 9 Ekim 2000’den itibaren, birileri “imaj”ıma el attı ve yeniden düzenlemeye koyuldu. Sağ bir yana; Türk milliyetçiliğinin Kemalist, sol kanadı için de ânında “ince millî süzgeç”ten geçmez oldum. Artık dışa dönük anti-emperyalizm şemsiyesinin, o “birleşik cephe”nin koruması altında değildim. Milliyetçiliğin ve ulus-devletin içine, karanlık dolaplarındaki iskeletlere, etnik temizliklere bakıyordum. Âdetâ bir gecede “dönek, ajan, içimizdeki düşman” ilân edildim. Her yolla itibarsızlaştırmaya çalışıldım.
İyi oldu, çok memnunum. Bir kere, onlar yenildi. Ulusalcılık iflâs etti. Son on yılın aydın düşmanı karalamaları çöktü. Yeni tarihçiliğin konumu güçlendi. Ben de bu arada kendimi, işimi, memleketimi daha iyi tanıdım. Duruşum genelden özele geçti. Hayatla daha dürüst, daha kişisel bir ilişki peydahladım. 15 Kasım 2007’den başlayarak, bu, Taraf’taki tam 400. köşe yazım (HerTaraf’takileri saymıyorum). Ne şans ! Tam zamanında, tam bana göre bir gazete. Hiçbir “izm” ve ütopyaya yaramayan.
Gene bugün, Atatürk 16-17 Ağustos 1931 mektubunu yazalı 80 yıl iki hafta üç gün oluyor. Nâzım’ın İnsan Manzaraları’nda, 31 Mart’tan kalma gazete parçasını okuyan Asrî Yusuf “Öf be,” der; “ne de olsa epeyce yürümüşüz.” Dünyaya biraz geç geldiğine şükreder, “dubara atmak da mümkünken / atmamış olmanın” sevinciyle. Yetmez; mahkûm Halil’e de söyletir, yürüdük, asrîleştik diye, Abdülhamit’ten beri.
Bir oh da ben çekeyim. Bırakın 1908-9’u; baksanıza ne kadar yol almışız, 1931’den bu yana.
Yazarlar
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFaizi MB’mi yoksa Adliye mi belirliyor? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİİmamoğlu'na casusluk tutuklamasının akla getirdikleri 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇözümün kolaylaşması isteniyorsa… 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞHamdi Ulukaya (Çobani) en zengin Türkiyeli seçilmesi üstüne... 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın son açıklaması: Süreç devam ediyor, ama nasıl ? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“İnsanın ümüğüne bu kadar çökülmez…” 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTrafik, yargı ve casusular 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFed mi, TCMB mi? Çetrefilli bir soru, ironik bir cevap 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Süreç’te yeni safha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselMerkez Bankası zor bir viraja girdi 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBürokrasi, tarımın gerisinde kaldı 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURPKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAsker göndermek ya da göndermemek… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçYoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu? Olur ama… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇete savaşı mı? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarışın Halklaşması ve Demokratik Toplum Sürecine Çağrı... 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (2) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan‘Büyük iddialar, büyük kanıtlar gerektirir’ 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKronik siyaset bunalımı… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTürkiye’nin dilleri, İslam’ın lehçeleri, Allah’ın ayetleri 20.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERFransa’yı krizden kurtaran emeklilik hakları 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKültürel hegemonya: “Hay Bin Yakzan” bize ne söyler? 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRMilyonlarca dolarlık LPG filosu ve otel zinciriyle Paramount operasyonunun en dikkat çekeni: Şaban K 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞTrump’ın meşruiyeti var mı ki! 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Bora“Çetin Ceviz Çıkan Ankara Ahalisi” 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIREkonominin düzelmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuksuz Türkiye inadı ve af… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları


















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024