Halil BERKTAY
Neyse, bu kadar keder ve içe dönüklük beni birkaç yıl götürür umarım. Nerede kalmıştık? 27 Mayıs (2016) Cuma akşamı saat 22’de Menderes “belgesel”inin ekrana geldiği noktada. Gerçi üzerinden on gün geçti. Ve zaten bir kere gösterildi; bilmiyorum, bir daha tekrarlandı mı, ya da ilgili kanalın web sitesinde duruyor mu? Tekrar oturup seyretmek ve daha önce özetle belirttiklerim, aşağıda daha ayrıntılı olarak sıralayacaklarımla karşılaştırma olanağı bulunacak mı?
Olsun veya olmasın; ben o gece tanık olduğum kalitesizliği aktarma ve ayıklamaya devam edeceğim. Bunun için özel bir nedenim de var. Yakın zamanda AK Parti’nin “yeni milliyetçi” bir yönelime girdiğinden söz edilir oldu. Benzer endişeleri ben de taşıyorum. Ve aHaber’in yakın tarih kurgusunu bir tesadüf ve münferit bir hatâ gibi göremiyorum. Tersine, söz konusu yeni milliyetçiliğin bazı en kaba, en yüzeysel ihtiyaçlarını kuvvetle yansıttığı kanısındayım. Uzatmak pahasına, bunlar üzerinde tek tek durmak istiyorum.
(1) Ses tonu ve anlatım tarzı. Sunuş ve sesleniş tarzı başlı başına önemli. Bu, ne de olsa tarihe ilişkin bir film mi, yoksa korku sinemasından bir örnek mi, Drakula veya Frankenstein veya Yürüyen Ölüler (Zombilerin Dönüşü) misali? Galiba ikincisi, çünkü alabildiğine yapmacık ve abartılı bir “gerilim müziği” eşliğinde, yüzünü göremediğimiz ve kim olduğunu bilemediğimiz sunucunun gene alabildiğine yapmacık ve abartılı “gerilim sesi”yle muhatap oluyoruz. Sanırsınız ki karanlık mağaralarda yol alıyoruz da yerin yedi kat altındaki cehennemden boşanmış vampirler, hortlaklar, hayaletler üzerimize üzerimize geliyor. Bizim olguları dinlemeye, öğrenmeye ve üzerinde düşünmeye ihtiyacımız var. Oysa giderek bıktırıcı bir biteviyelik içinde kendi altını da oysa, niyet itibariyle kurgu daha baştan mistik ve irrasyonel bir hava yaratıp tüylerimizi diken diken etmeye yöneliyor.
(2) Senaryo. Bu kadar palavra, bu kadar uyduruk olabilir (ve belki o sahte ürperticilik, bu zavallı cehaleti gizlemek için gerekli bir şaşırtmaca, bir tür maskirovka). Bu dizinin ilk yazısının (29 Mayıs 2016) sonundaki sorumu tekrarlıyorum: Bazı televizyon kanallarının derin dehlizlerinde, hiçbir konuyu doğru dürüst bilmeyen, ama her konuyu yazmaya kadir ve lâyık görülen yeni ve hırslı, tırmanıcı bir apparatçik türü mü saklanıyor? Mesele ne olursa olsun, önüne sade suya tirit misali “çorba malzemeleri” koyup haydi yaz mı diyorlar? Demin sözünü ettiğim “anonim sunucu” sorunu dab u noktada önemli. Genel olarak tarih belgesellerinde, kendileriyle konuşulan, röportaj yapılanların yanısıra, onları konuşturan (konuşturacak ve sonra hepsini alıp monte edecek kadar konuya hakim olması gereken) kişi de önemlidir. İyi ve doğru bir kuraldır bu; bir güvenilirlik garantisidir. Türkiye’de böyle ciddiyet ve sorumluluk kaygıları hiç mi kalmadı acaba? Ortalığı, sağlam bilgi ve uzmanlığı hiçe sayan sığ bir popülizm mi kapladı? Medyanın kendi uzmanları yok; kimse oturup kendisi esaslı bir hazırlık yapmıyor. Sadece mikrofon tutup sorular soruyor; her şeyi sizin söylemenizi bekliyor. Ama öte yandan, bunları istediği gibi kesip biçmekte de beis görmüyor. Türk usulü think-tank böyle mi oluyor? Bir yanda “Pelikan Dosyası”nı ve diğer yanda “Başvekil Adnan Menderes”in senaryosunu, aynı kültür mü yaratıyor?
(3) Komplo teorileri. Nitekim bu da politika ile medya arasında son zamanlarda gelişen paslaşmalardan bir diğeri. Öyle bir “üst akıl” söylemi aldı yürüdü ki, gene son derecemistik ve irrasyonel; toplumsal ve siyasal olaylara (içerde ve dışarda, nerede olursa olsun) son tahlilde sıradan, etten kemikten, bizler gibi insanların keza sıradan doğru ve yanlışlarının, gayet anlaşılır hatâ ve başarılarının, taraf oldukları somut ve elle tutulur dinamiklerin değil, perde arkasındaki kuklacıların, Adam Smith’in metaforundakinden çok farklı “görünmez el”lerin yön verdiğine bizi inandırmaya çalışıyor.
Biliyorsunuz; geçmişte Marksist solun düştüğü yanlışlar ile günümüzde İslâmcılığın ve/ya AKP’nin düşebileceği, nitekim düşmekte olduğu tuzaklar arasındaki benzerlik, son zamanlarda kafamı çok kurcalıyor. İşte bunlardan biri daha: bir “gölge oyunu” olarak siyaset sanrısı. Eski Taraf’ta çok yazmıştım bunu, solun kamusal alanda cereyan normal, demokratik siyasete hayalci-indirgemeci yaklaşımı; siyaset kertesinin bir türlü hakkını verememesi bağlamında. Şimdi aynı hastalık iktidar basını ve televizyonlarında başgösterdi. Sanki yeryüzüne -- bütün bilinen güç ve dinamiklerin ötesinde ve üzerinde -- esrarengiz bir varlık hükmediyor. 19. yüzyıl anti-Semitizminde güya bir Siyonist İhtiyarlar Heyeti (Elders of Zion) vardı, dünyayı kendi gizli “protokol”lerince yöneten. Naziler bunu bir adım ileri götürdü; “Kızıl Yahudi-Bolşevik Konspirasyonu”na dönüştürdü. Şimdi ise ne idüğü belirsiz bir “üst akıl” çıktı ortaya. Kimse de söylemiyor, tam kimdir veya nedir; in midir, cin midir, İsrail midir, Amerika mıdır, büyük kartel ve tröstler midir, hepsi birden midir? Nerede bulunur, nasıl teşhis edilir? Solda geöen yıllarımız boyunca, hiç olmazsa bazılarımız ısrarla karşı çıkardık, Kautsky tipi monoblok bir “ultra-emperyalizm” anlayışına. Aynı fikrin doğprultusunda sormak ihtiyacını duyuyorum: Gerçekten var mıdır, olabilir mi, kendi içinde anlaşmış, çelişkisiz, her şeye karar veren böyle bir yekparelik? Yoksa, bir suçluluk transferinden mi ibarettir bu “üts akıl” masalı? Bizim anlamadığımız ve anlamak istemediğimiz gelişmeleri yüklediğimiz hayalî bir günah keçisi midir? Eski Yunan trajedisindeki adıyla apo mikhanis theos veya daha çok bilinen Latincesiyle deus ex machina mıdır; gerektiği anda yukarıdan sahneye indirilip her şeyi çözen ve ayrıca açıklanması gerekmeyen ilâhî bir müdahaleyi mi simgeliyor?
(4) “Dün Menderes, bugün Erdoğan.” Geçtim; bu fantastik “üst akıl” hep Türkiye ve Türklerle mi uğraşıyor tarih boyunca? Farklı dönemlerde büründüğü değişik kılıkların ve bu reenkarnasyonlar aracılığıyla giriştiği tüm habis icraatın biricik ortak paydası bu mu? Tersten söylersek, Osmanlının ve Cumhuriyetin başına gelen bütün olumsuzluk ve iniş çıkışlarda, Türkiye’yi yönetenlerin kendi hatâlarının kısmen de mi payı yok? Her şey, ama her şey, bu mevhum “üst aklın” hile ve desiselerinden mi kaynaklanıyor?
Fraza bugün Batı’da belirgin bir Türkiye ve AKP düşmanlığının geliştiği çok açık. İyi de, bu gizli ve tekil bir kararla mı, yoksa belirli bir tırmanış ve birikimin eski (Oryantalist) zihinsel yapılarla rezonansa girdiği çoklu bir belirlenimle mi oluştu? Dahası, aynı karşıtlık Demokrat Parti’yi de mi, hem de daha 1954’ten itibaren mi hedef alıyordu? “Belgesel”imize bakarsanız, evet, öyle -- zira bugün Erdoğan’ın hedef olduğu reaksiyona, geçmişte aynen Menderes’in hedef olmuş olması gerekiyor. Ve burada tek faktör söz konusu: (güya) Batı’nın ezelden ebede Türkiye’nin başarısını çekememesi. Demokrat Parti’nin ilk dört yılında Tek Parti döneminin otarşik durgunluğundan sıyrılan ekonomi canlandı ve hızlı bir büyüme gösterdi ya… O müthiş “üst akıl” işte bunu kaldıramayıp harekete geçiyor. Hayır; Kore Savaşının sona ermesiyle birlikte ticaret hadlerinin tarım ürünlerinin aleyhine dönmesinin hiçbir payı yok bunda. Keza, o hızlı büyüme uğruna Menderes hükümetinin aldığı kısa vâdeli proje kredilerinin faiz yükünün kapıya dayanması da söz konusu değil. “Belgesel”imiz nedense hiç uğraşmıyor böyle fuzulî detaylarla. Sorun çok daha basit. “Birileri” Türkiye’nin bu kadar gelişmesinden memnun değildi (deniyor); dolayısıyla “artık düğmeye basılmış”tı ve “dönüşü yok”tu bu işin. Bırakın, aradaki altı yılın bütün siyasî belirsizlikleri ve zigzaglarını; bu arada, hemen bütün tarafların sürüklendiği azamicilik ve boyölçüşmecilik hatâlarını. Ne gerek var efendim; 1960 darbesi Türkiye’yi sevmeyen bir “üst akıl” kararsı sonucu daha 1954’te kaçınılmaz kılınmış; planlanmış, yol haritası çıkarılmış; bunu demeye getiriyorlar!
Yukarıda işaret ettiğim gibi, bu tamamen alegorik bir tarih okuması. Amacı, günümüzde AKP ve Erdoğan’a yönelen dış kuşatma ile altmış yıl önce Menderes’in başına gelenler arasında kolay ve ucuz bir paralellik kurmaktan ibaret. Bu paralellik sadece askerî-bürokratik seçkinlerin devrimci muhalefetiyle sınırlı değil; her türlü ayrıntıyı kucaklaması isteniyor. Bu çerçevede, Batı’nın “üst aklı”nı hep düşman gösterilmeli; öyle bir tablo çizilmeli ki, 1950’lerde ABD ve Batı Türkiye’ye, şimdikiyle aynı tavrı gösteriyor olsun; yerli politikacılar ise söz konusu “düşman”a karşı tavırları açısından değerlendirilsin. Örneğin İnönü ne yapıp yapıp daha “Batı işbirlikçisi” gibi resmedilmeli; buna karşı Menderes’e “bağımsızlıkçılık” izafe edilebilmeli. Dahası, ikincil bir kurgu çerçevesinde Atatürk-İnönü ilişkisi Erdoğan-Davutoğlu ilişkisini hatırlatacak şekilde anlatılmalı; dahası, İnönü’nün işbirlikçiliği Davutoğlu’nu, Menderes’in bağımsızlıkçılığı ise Erdoğan’ı çağrıştırmalı.
Bunun nasıl tamamen yapay ve manipulatif bir çarpıtma olduğuna; tarihe alabildiğine kötü niyetli bir yaklaşımı yansıttığına; hangi çok basit ve temel gerçeklere ters düştüğüne, dördüncü bölümde işaret edeceğim.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024