Hasan CEMAL
Bir zamanlar devletin sillesini yemiş bir lider, kendisi devlet olunca hoşgörü, tahammül, farklılıklara saygı, çoğulculuk, uzlaşma, diyalog gibi demokrasiyi demokrasi yapan her şeyi maalesef bir yana bırakıp, “Çoğunluk her şeyi yapar!” dayatması ve “Ben de yüzde 50’yi sokaklara dökerim!” tehdidiyle, kendi ‘hayat tarzı’nı tek doğru olarak gören bir yola sapmış durumda...
Erdoğan’ın medyada gazete ve televizyon dağılımlarının nasıl olacağı, kimlerin piyasaya yeni patronlar olarak girecekleri konusunda son söz sahibi olduğu söylenebilir. Erdoğan’ın medyadaki bu ağır gölgesinin, Gezi Parkı direnişlerinde haberciliği ne kadar acıklı ve utanç verici hale getirdiğini hep birlikte gördük, yaşadık.
Ucube dedi, heykel yıktırdı. “Parasını sen veriyorsun, köşe yazarına hakim olacaksın” diyerek medya patronlarına talimat verdi. “Batsın senin gazeteciliğin” dedi, patron durumdan vazife çıkardı. İçki içene alkolik dedi. Muhteşem Yüzyıl’a da karıştı. Gezi Parkı’nda direnene çapulcu dedi. İktidar şımarıklığına tutulan Erdoğan’ın kibirli üslubu, dediğim dedikçi inadı Türkiye’yi germeye devam ediyor, yazık!
Tayyip Erdoğan’ın kendisi işkenceden, cezaevinden geçmiş bir lider.
Daha 1990’larda bir şiir okuduğu için hapis yatmış, siyaset yapması yasaklanmıştı.
Gençlik yıllarında işkence gördüğünü ise geçen nisan ayında bir arkadaşından dinledim. Van’da Mazlum-Der’in Başkanı olan Yakup Aslan şöyle anlatmıştı:
“Akıncılar örgütündeydim. Tayyip Erdoğan da üyeydi. Erbakan Hoca’nın MSP’sinin gençlik kolları gibiydik. 1977’de bir gün Fatih’te korsan gösteri yaptık. Karakola çektiler. Erdoğan’la birlikte Komiser Naci tarafından ağır işkence gördük.”
Tayyip Erdoğan’ın geçmişi böyle.
Korsan gösteriden işkence görmüş, şiirden dolayı hapse düşmüş. Ayrıca, başörtülerinedeniyle bir zamanlar kızlarının yaşadığı sıkıntıların acısını da çekmiş bir baba...
Kısacası Tayyip Erdoğan, bu ülkenin bir vatandaşı olarak devletin sillesini epeyce yemiş, hoyratlığına ziyadesiyle şahit olmuş bir insan.
Bu yollardan geçmiş bir liderden bugün daha anlayışlı, daha hoşgörülü, daha tahammüllü olması beklenirdi.
Demokrasiye asker freni yerine sivil freni
Bir süre öyle olmadı değil.
Avrupa Birliği ipine sarılırken, demokrasi ve hukuk yolunda isabetli adımlar da attı. Özellikle ‘askeri vesayet’in çözülmesinde, yani ‘askeri otorite’nin ‘seçilmiş sivil otorite’ye, hükümete tabi kılınmasında doğru olanı büyük ölçüde yaptı.
Ama bunu yaparken, demokrasiye ‘asker freni’ne son verirken, demokratikleşme yerine demokrasiye bu kez ‘sivil freni’ koymaya başladı. Bunun adı, Ankara’lılaşma süreciydi,devletleşme süreciydi.
Tayyip Erdoğan Ankara’da zamanla devletleşirken, tek iktidar odağı haline geldi. O kadar ki,devlet benim diye düşünmeye başladı. Aşırı güç kullanma eğilimi kendisinde kötü bir alışkanlığa dönüşürken, kendisinin de belki pek farkına varmadığı bir ‘iktidar şımarıklığı’na tutuldu.
Bu, kibir diye de tarif edilebilirdi.
Her şeyin doğrusunu bilen, doğruları tekeline almış olan, eleştiriyi umursamayan bir lider...
Devletin bir zamanlar sillesini yemişti, ama kendisi iktidara geldiğinde, devlete demokrasiyi getirmek yerine bu defa kendisi ‘devlet’ olmuştu.
Bu yüzden korku saldı.
Büyük iş dünyası kendisinden ürktü. Çünkü devlet eliyle onların canını fena halde acıtabileceğini bazı uygulamalarla gösterdi. Devletin olanaklarıyla ödül ve ceza kapılarını açabileceğini sergiledi.
İş aleminin içinde yer alan medya patronları da devletleşen Erdoğan karşısında - korkutularak - hizaya geldiler.
O kadar ki, Başbakan Erdoğan bazen genel yayın yönetmenlerinin, bazen önde gelen köşe yazarlarının kaderinde, hatta bazı konulara ilişkin haber politikalarında son söz sahibi olmaya başladı. Bunun ilginç örnekleri yaşandı.
Hatta önemli haber konularının nasıl izleneceği sorusu da, bazı durumlarda ya doğrudan kendisine ya da yakın danışmanlarına soruldu.
Bazen de kendisi, medya patronlarıyla yönetmenlerini Ankara’da toplayıp önemli konulardakırmızı çizgileri anlatıp, onlara ince ayarlar yaptı.
Tayyip Erdoğan’ın medyada gazete ve televizyon dağılımlarının nasıl olacağı, kimlerin elinden hangi gazete ya da kanalı çıkaracakları, kimlerin piyasaya yeni patronlar olarak girecekleri konusunda da zamanla son söz sahibi olduğu söylenebilir.
Tayyip Erdoğan’ın medyadaki bu ağır gölgesinin, Gezi Parkıdirenişlerinde haberciliği ne kadar acıklı ve utanç verici hale getirdiğini hep birlikte gördük, yaşadık.
Erdoğan devletleştikçe, her şeyi kendinde hak görmeye başladı. Ucubededi, heykel yıktırdı. “Parasını sen veriyorsun, köşe yazarına hakim olacaksın!” dedi, medya patronlarına talimat verdi.
“Batsın senin gazeteciliğin!” dedi, patron durumdan vazife çıkardı.
‘İnce yöntemler’le işini kaybeden gazeteci, köşe yazarı sayısı epeyce çoğaldı.
Muhteşem Yüzyıl’a da karıştı.
İçki içene alkolik de dedi.
Gezi Parkı’nda direnene çapulcu dedi.
Aşırı uçlar, ideolojik, kökü dışarıda edebiyatını canlandırdı.
Cezaevlerindeki gazeteci sayısı Erdoğan döneminde büyük zıplama kaydederken, ifade özgürlüğü konusunda çarpıcı gerilemeler yaşandı.
Erdoğan döneminde, Alevilerin dertlerine çözüm bulunmazken, Alevilerin hassasiyeti son olarak yeni köprüye verilen Yavuz adıyla yine dikkate alınmadı.
Madem öyle işte böyle inadıyla, “Alın size Taksim’e de cami!” dedi.
Bu yol yanlış, bu yol tehlikeli
Uzun lafın kısası:
Bir zamanlar devletin sillesini yemiş bir lider, kendisi devlet olunca hoşgörü, tahammül, farklılıklara saygı, çoğulculuk, uzlaşma, diyalog gibi demokrasiyi demokrasi yapan her şeyi bir yana bırakıp, “Çoğunluk her şeyi yapar!” dayatması ve “Ben de yüzde 50’yi sokaklara dökerim!” tehdidiyle, kendi ‘hayat tarzı’nı tek doğru olarak gören bir yola saptı...
Bu yol, yanlış yol.
Bu yol, tehlikeli bir yol.
Bu yol, Türkiye’yi hızla kutuplaştırıyor.
Bu yol, böyle giderse Türkiye’yi istikrarsızlaştırır.
Erdoğan’ın bu yolu, Türkiye’yi her türlü provokasyona açık hale getirmiş durumda...
Erdoğan’ın Türkiye’yi gerdikçe geren bu kibirli üslubuna, bu dediğim dedikçi tutumuna bir an önce fren koymasını ve bu konuda etrafındaki sağduyu sahibi insanların kendisine yardımcı olmalarını diliyorum.
Twitter: @HSNCML
Yazarlar
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖzgür Özel’in özgül ağırlığı 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarVatandaşlık tanımı değişmeli mi? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİltica ve mülteciler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİyi yönetim üzerine düşünceler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUİslam Dünyası’nın kayıp yılları… 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.03.2025
28.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
28.11.2024
12.11.2024
24.10.2024
27.08.2024
20.04.2024
9.04.2024