Hasan CEMAL
Televizyondan 1 Mayıs haberlerini izliyorum.
DİSK Genel Başkanı Kani Beko, anlaşılan, ‘Taksim yolu’nu açmaya çalışırken polis tarafından hırpalanmış, tazyikli su ve biber gazı yemiş...
İşçilere, emek dostlarına devlet terörü uygulandığının altını çiziyor; AKP iktidarının İstanbul’da sıkıyönetim ilan ettiğini söylüyor.
Sözlerini şöyle noktalıyor:
“Yaşasın 1 Mayıs, yaşasın işçilerin birliği ve kardeşliği!”
Şafak Pavey soruyor: İktidar bu emri neden veriyor?
Taraf’ın manşeti çarpıcı:
“Darbe günleri gibi...”
Haberin spotunda şu satırlar var:
“Taksim’i 1 Mayıs’a kapatan hükümet, İstanbul’da hayatı durdurdu. Sabahın 6.00’sından itibaren ulaşım kesildi ve şehir 39 bin polisle kuşatıldı.”
TOMA’lar...
Tazyikli su...
Biber gazı bulutları...
Plastik mermi...
Bir slogan atılıyor:
1 Mayıs yaşasın, işçiler ölmesin!
Koşuşmalar, itiş kaşış...
Yerlerde sürüklenenler...
Ve sürüklenenler arasında Şafak Pavey!
Genç bir çocuğun gözaltına alınmasını engellemek isterken hem kendisini, hem de annesi Ayşe Önal’ı tartaklıyor polis.
Yaşadıklarını Can Dündar’ın sunduğu Canlı Gaste’de anlatırken Pavey “Karşımızdaki polis değil, bu emri verenlerdir” diyor ve soruyor:
“İktidar neden bu emri veriyor?”
Haklı bir soru.
Sadece İstanbul’da 142 kişi gözaltına alınıyor; aralarında T24’ün gece editörü Deniz Zerin de var. Deniz’i iş yerine gelmeye çalışırken alıyorlar.
İstanbul Tabipler Birliği gün sonunda bilançoyu açıklıyor: En az 4 kafa travması, 1 kulak kesiği, 15-20 gaz kapsülü ile yaralanma, gaz maruziyeti nedeniyle klinik başvurular ve göz kaybına yol açabilecek bir göz yaralanması…
Ve yaralananlar arasında çocuklar…
Albert Einstein’ın sözü aklıma geliyor:
Barış baskıyla korunamaz!
El sıkamazken barış nasıl olacak?
Bir zamanların Dev-Genç başkanlarından Bülent Uluer’i dinliyorum.
Yasakçı zihniyeti yüzkarası diye niteliyor.
Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu cepheleşme-kutuplaşma ortamına dikkati çekiyor.
Toplumda birbirimizi dinleme tahammülünün her geçen gün tükenmesinden yakınıyor.
Birbirimizin elini sıkmadan aynı çatı altında, barış içinde nasıl yaşanabileceğini sorguluyor eski Dev-Genç Başkanı...
Başbakan Erdoğan’ın Gezi’den, 17 Aralık’tan beri bizi toplum olarak getirmiş olduğu nokta ne yazık ki böyle.
Hukuku sandığın karşısına koymak
Gitgide gerilen, uçlara doğru savrulan bir Türkiye...
Tayyip Erdoğan, böyle bir Türkiye’nin seçim sandıklarından kendisinin her seferinde daha güçlü çıkacağına inanıyor.
Bundan güç aldıkça da, sırtını demokrasiye daha çok dönüyor.
‘Sandık çoğunluğu’nu demokrasi sanıyor.
Bunun için “Sandıktan çıktım, her şeyi yaparım” demekte herhangi bir beis görmüyor.
Hukukun üstünlüğüne bunun için boş veriyor.
Ayrıca, farklı olan her şey Erdoğan’ı korkutuyor.
Laik Kemalistler gibi…
Bir zamanların laik Kemalistleri gibi kendi hayat tarzını yukarıdan aşağı bir topluma giydirebileceğini, yalnız toplum değil devlet düzenini de kendi tek adamlık zihniyetiyle şekillendirebileceğini sanıyor.
Bunun için, mevcut Anayasa’yla cumhurbaşkanı olup başkan babalık bile yapabileceğini düşünüyor, bunun açık bir Anayasa ihlali olacağını galiba pek öyle aklına getirmiyor.
Uzun lafın kısası:
Sahnede artık çoktan beri demokrasiyle birlikte Avrupa Birliği’ne de sırtını dönmekte olan bir Tayyip Erdoğan var.
Anayasa ihlaline destek atan kalemler
Bu süreçte artık ‘yandaş kalemleri’nden ufak ufak açık ideolojik destek de almaya başlamış durumda.
Evvelce fazla utangaçca yazılanlar bugün daha açık ifade ediliyor.
Erdoğan’ın sırtını demokrasiye dönme sürecinin arkasında şöyle bir bakış açısı var: İlle de AB gerekmiyor; ille de Batı’nın demokrasi hukukun üstünlüğü normları gerekmiyor; ille de Avrupa’nın özgürlük ve insan hakları standartları gerekmiyor.
Erdoğan yandaşlarıyla Ergenekoncular
Tabii bu söylemde, laik Kemalistlerin biz bize benzeriz zihniyetinin payı da bulunuyor.
Veyahut:
Erdoğan’la yandaşlarının bu söylemi, “AB demokrasisi bize fazla, bizi böler!” diyen ve Batı’ya sırtını dönen bir Türkiye’nin Rusya’yla, İran’la, Çin’le Doğu’ya açılmasını savunan Ergenekoncular’ın bakış açısına da uzak değil.
Öte yandan, bu durum hiç kuşkusuz Avrupa’da Türkiye’yi AB içinde görmek istemeyen odakların da değirmenine su taşıyor.
Sırtını Batı’ya, yüzünü Doğu’ya dönmeye başlayan Erdoğan bir başka yazı konusu...
Korku cenderesi
1 Mayıs da bütün bu anlatmaya çalıştıklarımdan kopuk değil.
1 Mayıs’a damgasını vurmuş olan da Erdoğan’ın yasakçı zihniyetidir.
Özgürlük korkusudur.
Hukuk korkusudur.
Demokrasi korkusudur.
Erdoğan bunlardan korkuyor, çünkü bu değerler tam olarak Türkiye’nin kapısını çalarsa, kendi iktidarının yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvet dosyalarını kapatamayacağını biliyor.
Erdoğan’ın yanılgısı
Koca İstanbul’u darbe dönemlerindeki gibi 39 bin polisle kuşatıp insanlarını evlerine hapseden yasakçı zihniyet de Erdoğan’ın bu ‘demokrasi korkusu’ndan kaynaklanıyor.
Kısacası:
Erdoğan, darbe diye diye yolsuzluk dosyalarının üstüne şal örtebileceğini sanıyor.
Hem yanılıyor, hem de inandırıcı olamıyor.
Yazarlar
-
Cemile BayraktarVatandaşlık tanımı değişmeli mi? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖzgür Özel’in özgül ağırlığı 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİyi yönetim üzerine düşünceler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİltica ve mülteciler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUİslam Dünyası’nın kayıp yılları… 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.03.2025
28.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
28.11.2024
12.11.2024
24.10.2024
27.08.2024
20.04.2024
9.04.2024