Sezin ÖNEY
Ankara’dan dışarı akan bilginin çoğu, bir filin bir tarafını tutan gözü bağlı insanların karşılarında ne olduğunu tarif etmesine benziyor. Her şeyden önce, denklemin en önemli parçası eksik: CumhurbaşkanıRecep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ne düşündüğünü, “gerçek oyun planlarını” bilmiyoruz. Ancak, seçim sonrası yaptıkları konuşmaların bir analizini yaparsak, politik bir dönüşüm geçirme, siyaseten farklı bir çizgi benimsemeye yönelik hiçbir yönelimin işaretini görmek mümkün değil. Bu isimlerin pişmanlık ve mecburiyet duygularıyla, AKP’yi ilk kurulduğu zamandaki çizgisine çekmesi bekleniyor. Bu beklenti içinde olanlar da, özellikle son dönemde Erdoğan- Davutoğlu tarafından siyaset üzerindeki gücü azaltılmış politik, medya, düşünce kuruluşu, sivil toplum güçleri. Bu mümkün mü?
Seçimler öncesi, Siyaset Bilimci Emre Erdoğan ile partilerin olası oy oranları ve Meclis’te sahip olacakları “siyasi gücü”, Oyun Teorisi’ni kullanarak hesaplamıştık. Bu hesaba göre, HDP’nin barajı geçmesi ve AKP’nin de yüzde 42’nin altında oy alması hâlinde, Meclis’teki “siyasi güç oranları” şöyle oluyordu: AKP’nin “pazarlık gücü” yüzde 67; CHP ve MHP yüzde 17 ve HDP’nin de yüzde 0. Ama “burası Türkiye” ve politikayı Siyaset Bilimi’nin rasyonalitesi ile açıklamak için “psikolojik faktörleri” de hesaba katmamız lazım: yani duygular ve algıları. Psikolojik nedenlerle, AKP’nin pazarlık gücü öngördüğümüzden daha da yükselirken, HDP’nin de politik gücü ve etkisi, CHP ve MHP’nin önüne geçti bile.
13 yıllık hegemoni sonrasında AKP’nin tek başına hükümet kuramayacak olmasının, “normal şartlarda”, AKP için bir “yenilgi” sayılması gerekiyordu. Ancak, seçimlerden sonra yaklaşık 20 günde, AKP “kazanan” olmayı başardı: öncelikle, AKP’siz siyasi denklem olamayacağı medya ve siyasi aktörlerin açıklamalarıyla “rasyonelleştirildi”.
Bugün, daha bir hafta kadar önce, AKP’nin üst düzeyi ve Erdoğan nezaretinde Reza Zarrab’a ödül verilmesine rağmen, yolsuzluklara çok sert biçimde karşı çıkmış CHP de, MHP de, AKP ile koalisyona tamamen uzak değil. O ödüle rağmen, koalisyon pazarlıklarının devam edebilmesi yoluyla, AKP’nin muhtemel ortakları zaten yolsuzluğu fiilen kabullenmiş duruma düşüyorlar.
Dahası, Meclis Başkanlığı’nı ya AKP’nin adayı İsmet Yılmaz’ın ya da CHP’nin adayı Deniz Baykal’ın kazanması en büyük olasılıklar. Her ikisi de, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bağlantılı adaylar. Baykal, partisi CHP ötesinde, bir “devlet adamı” olarak, kendini Erdoğan ile diyalog gücü olan bir figür olarak konumlandırdı. Belli ki, Baykal Cumhurbaşkanı ve Meclis arasında iletişim ve denge kuracak bir tür “ombusdman”, “kamu denetçisi” rolünü biçiyor kendisine. Yani, Cumhurbaşkanı’nın “dikensiz gül” yapacak bir devlet adamlığı rolünü. AKP adayı Yılmaz ise, geçen dönem Savunma Bakanı olarak Erdoğan ve Davutoğlu’nun “bağımsız dış politika”, “güçlü ordu” ideallerinin gerçekleşmesi için çalışmış bir isim. Geçmişinde, oldukça sıkı bir milliyetçi çizgi var.
Erdoğan ve Davutoğlu için kurulacak yeni hükümetin, en önemli kararlarından biri, Ağustos’taki YAŞ kararları olacaktır: Yeni Genelkurmay Başkanı bu kararlarla belirlenecek. Bir kere, Erdoğan ve Davutoğlu, Suriye’nin Kuzeyi ve YPG konusundaki tehdit algılarında devlet kademelerinde yalnız değiller. Ordu, bürokrasi ve siyasette farklı kesimlerde de, bu tehdit algısını paylaşan az değil. Suriye politikası ve Kürt Sorunu’nun iç ve dış boyutlarından çözümü kontrolün yolu “orduyu kontrol etmekten” geçiyor. Ayrıca, “Yeni Türkiye’nin güçlü ordusu projesi” ve ordunun kendi çizgilerinde olması Erdoğan ve Davutoğlu açısından hayati önem taşıdığı için YAŞ kararlarında tek belirleyici olmak isteyeceklerdir. Bir de, tabii, “Mısır Darbesi” komplo teorisinin Türkiye için de planlandığına, AKP’de birçok kişi gerçekten inanıyor. Öte yandan, Suriye’de tampon/ güvenli askerî bölge planı ise, gerçekleşip gerçekleşmemesi ötesinde, koalisyon pazarlıkları için de önemli. Harekât iddialarıyla, CHP üzerinde “her ne şartta olursa olsun AKP ile ortak olması” baskısı artarken, MHP içinde de “AKP’nin vatan için yalnız bırakılmaması” görüşü güçleniyor. Koalisyon olsun olmasın, Suriye’ye harekât gerçekleşmesi veya gerçekleşirse de kalıcılığı- Kürt Sorunu açısından nasıl kullanılacağı, iç siyasete hep bir koz ve baskı aracı olacak.
AKP’YE DEMOKRATLIK KREDİSİ HÂLÂ GEÇERLİ
“AKP’nin aslında temelde demokratikleştirici bir güç olduğu ve rehabilitasyon geçirmesi hâlinde ‘sorunun’ biteceği” kanaati algısı, hâlâ medya ve siyaset genelinde çok yaygın. AKP’nin muhafazakârları temsil ettiği, toplumun çoğunluğunun da muhafazakâr olduğu ve bu nedenle, AKP’nin demokratlaşmasının toplumun demokratlaşması anlamına geldiği gibi bir düz mantık hâlâ geçerli.
Bu açıdan bakanlar, şeklen “laik ve muhafazakâr akrabaların kardeşliği” olarak çerçevelenen AKP-CHP koalisyonu çözüm olarak gösteriyor. Aslında meselenin özünün laiklik- muhafazakârlıkla alakası yok, sorun AKP ve CHP’nin, “dürüst” bir ortaklık kurup kuramayacağı. Daha doğrusu, AKP’nin herhangi başka partiyle dürüst ortaklık yapıp yapamayacağı.
Sorun, dürüstlükse, bir kere bu “ortaklık”, baştan bir yanlışla başlamak zorunda: “17-25 Aralık konusu, Suriye’ye silah taşıyan MİT TIR’ları konularının rövanşizm ile ele alınmaması.” Oysa bu konuların adalet önüne taşınmasının “intikam” ile hiçbir alakası yok; demokrasiye açılan kapının aralanması ancak geçmişle yüzleşerek ve geçmişin tekrarını da hesabın sorulması yoluyla engelleyerek mümkün olabilir.
Her hâlükârda, AKP’nin, eğer ki, öngörülemeyen sebeplerle müthiş bir “pazarlık gücünü kaybı” olmadığı takdirde, muhtemel koalisyon ortakları CHP veya MHP’ye neden ödün verebileceğini düşünmek zor. CHP’nin koalisyon şartları olarak öne sürdüğü Dışişleri, Adalet, Milli Eğitim gibi bakanlıkların CHP’ye verilmesi ve bakanlıklar yoluyla köklü reformlar yapılması, AKP’de 61 ve 62. Hükümetler döneminin, yani son dört yıllık Erdoğan- Davutoğlu çizgisinin kendini tamamen inkârı demek.
Türkiye siyasetinin kalbini hâlâ elinde tutan bu iki ismin elinin çok zayıf olduğunu da söyleyemeyiz; dolayısıyla da, CHP veya MHP’yi kısa vadede kullanma yoluyla, AKP’yi güçlendirmek bu ikilinin tercih edeceği yol gibi gözüküyor. Bugün için koalisyon ortaklıklarında adı geçen CHP ve MHP’nin de, kendi iç sorunları nedeniyle, eli zaten güçlü AKP’ye karşı koymaları oldukça güç gözüküyor.
AKP ile olası bir ortaklığa giren bir CHP veya MHP’nin, kabinede hangi bakanlığı alabileceğinden de önemli olan, o partilerden hangi isimlerin bu bakanlıkları devralabileceği. AKP, ortak partisini, kendi politikalarına uyum sağlaması için bir tür Doğru Yol Partisi (DYP) çizgisine itecektir. Yani, CHP’nin sol çizgisini törpüler ve yok ederken, MHP’nin de katı milliyetçiliğini daha klasik sağ- muhafazakâr çizgiye yontacaktır.
AKP’nin eli bu kadar güçlü oldukça, en son kertede bir ortak aramadan, kendi azınlık hükümeti veya Erdoğan denetiminde bir teknokrat hükümetini kurması da hâlâ imkân dâhilinde. Koalisyon pazarlıklarını zorlar gözüküp, “elimden geleni yaptım” demesi de çok muhtemel AKP’nin. Neticede, bu kadar güçlü bir oyun kurucu olarak kaldıkça, ister kendi rotası doğrultusunda bir koalisyon hükümeti kurmayı zorlar, ister hükümeti kurar, isterse de “tekrar seçime” gider. Sorun, tüm siyasetin hâlâ tüm rotasını AKP’ye göre belirliyor olması.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYapıyorlar, oluyor ve bir şey de olmuyor 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Yargıya güvenin’ 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUABD Büyükelçisi bir şeyler söylüyor da, ne diyor? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRCHP'YE YAPILAN OPERASYONLARA KARŞI NE YAPMALI? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024
20.05.2024