Sezin ÖNEY
23 Nisan kutlamalarını haberlerde izlerken birden müthiş bir hüzne ve umutsuzluğa kapıldım. Bir yanda "Beştepe Külliyesi", bir yanda "Çankaya Köşkü", bir yandan "CHP'nin TBMM'deki Grup Toplantı salonu", bir yanda "TBMM Genel Kurul Salonu"; herkes kendi gündemi, kendi "23 Nisan Çocuk ve Milli Egemenlik Bayramı" kutlamasındaydı.
Cumhurbaşkanlığı ayrı, Başbakanlık ayrı, Meclis ayrı, ana muhalefet ayrı, MHP ayrı...Belki MHP o kadar ayrı değil; zira, haberlerde şöyle deniyor:
CHP ise, TBMM'deki geleneksel 23 Nisan resepsiyonun iptal edilmesi üzerine, çocuklarla "alternatif resepsiyon" yaptı. Ama TBMM, CHP'ye yer ve hizmet vermeyi reddedince, "alternatif resepsiyon" gerçekten alternatif hale dönüşüp, grupkonuşmalarının yapıldığı salonda neredeyse "korsan" gerçekleşti.
HDP adına, Genel Kurul'daki törende, Grup Başkan Vekili ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel konuştu. HDP, bir de yazılı açıklama yaptı.
Tüm bu bölük pörçük Meclis ve ötesi manzarasının birleştiği tek nokta, haber bültenlerinde akan "kutlama" görüntüleri. Bazen sadece "devlet büyükleri" vardı görüntülerde, bazen sadece çocuklar, bazen de devlet büyükleri ve geleceğin devlet büyükleri...
Bu görüntüleri izlerken, çocukların ekranlara yansıyan imgeleri sanki değişti, büyüklerinkilere karıştı ve onların görüntülerinde geleceği görür gibi oldum...O çocukların büyüdüklerini ve devlet büyüğü olduklarını, aynı gerginliklerin, kutuplaşmaların katlanarak, köklenerek, gelenekselleşerek onların da yaşam biçimi, varlık sebebi haline geldikleri zamanlar gözlerimin önünden aktı geçti.
Bir de, tabii bu bayramın hiçbir şey ifade etmedikleri var.
"Çocuk ve siyasi temsiliyetin bayramı", eğer Türkiye devleti tarihi boyu, vatandaşlarına ve özellikle de çocuk vatandaşlarına değer vermeyi bir öncelik haline getirseydi, belki de gerçekten herkesin ortak kutlaması olabilirdi. Gelgelelim, geçmişin hataları, bugünkülere de eklenerek bir çığa dönüştü adeta. Bu çığ büyüdükçe büyüyüp tüm Türkiye nesillerinin üzerine düşerken, adı konmamış bir iç savaş manzarası da Türkiye'yi kanatıp duruyor.
Ayda yaklaşık 10 çocuğun hayatına mal olan bir iç savaş tablosu...
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), 1990'da kurulmuş, yani 26 yıllık bir mazisi olan bir sivil toplum kuruluşu. Ve, TİHV'in 16 Ağustos 2015'ten bu yana süren sokağa çıkma yasaklarının ilan edildiği il ve ilçelere yönelik raporu çok karanlık bir tablo ortaya koyuyor. TİHV'in verdiği rakamlara göre, bu sekiz aylık süreçte en az 388 sivil yaşamı yitirdi ve bu insanların 78'i çocuk, 69'u kadın, 30'u da 60 yaş üzeri. Yaşamından koparılan çocukların arkadaşları, kardeşleri var; hayatını kaybeden kadınların çocukları, kardeşleri var; öldürülen yaşlıların çocukları, torunları var. Tabii, bu bahsettiğim en yakın çember; bir de çemberin halka halka büyüyen çeperleri var.
Genelkurmay'ın verilerine göre, 377 güvenlik görevlisi de yaşamını yitirdi. TİHV'in raporunda, güvenlik birimleri, Emniyet Terörle Mücadele Birimleri, Polis Özel Harekat Birimleri (PÖH), Jandarma Özel Harekat Birimleri (JÖH Fatihler Taburu, JÖH Efeler Taburu, JÖH Dadaşlar Taburu), Askeri Birlikler, Çevik Kuvvet Ekipleri ile; JİTEM, Esedullah Timi, Hançer Timi olarak kendilerine adlandıran veya adlandırdığı halk tarafından ifade edilen ekipler ve artık geçiciliği kalmamış, "kalıcı" köy korucuları arasından bu ölümler.
Hayatını kaybeden güven görevlilerinin, aileleri, çocukları var.
"Etkisizleştirilen PKK teröristleri" diye de anılan ve Genelkurmay verilerine göre 4 bini aşan ölümler de var ki; o kişiler de uzaylı değil. Hemen hepsi Türkiye vatandaşı.
Gerçekten de, ağır günler yaşadı, yaşıyor Türkiye.
Bu ortamda, "şehitlik" kültü, kültürü hiç olmadığı kadar yüceltiliyor siyasetçe. Geçtiğimiz günlerde, Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Toprak, uğrunda ölen varsa vatan, yoksa tarladır" dedi malum. Al Jazeera'nin Almanya Şansölyesi Merkel'in dünkü Türkiye ziyareti haberini izlerken, gözüm bir ayrıntıya takıldı. Muhabirin önünde durduğu koca bir ilan tahtası; üzerindeki kıpkırmızı afişte, "Bayrakları, bayrak yapan üzerlerindeki kandır; toprak, uğrunda ölen varsa vatandır" yazıyor.
Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin afişlerinde geçen dizeler ve "vatanın uğrunda ölen varsa vatan olduğu" ana fikri, şair Mithat Cemal Kuntay'a ait. Kuntay, Osmanlı'nın son döneminin bir Balkan göçmeni ve ömrü savaşlara tanıklıkla geçmiş. Atatürk'ün bir şiirini TBMM'de okumasıyla ünlenen Kuntay, aynı zamanda sıkı bir CHP'liydi ve bu partiden vekil adayı da olmuştu. Kuntay'ın bu dizelerinin geçtiği, "On beşinci Yılı Karşılarken" şiiri de, Cumhuriyet'in 15. yılına ithaf edilmiş ve Osmanlı dönemini, "Mazi yıkılıp gitti evet fesli, kafesli" diye anan, hatta gayet de "laik vurgulu" bir eser. Kuntay, bu şiirinde;
"Gökten ne çıkar? Gök ha büyükmüş ha değilmiş, Sen alnını göster ne kadar yükselebilmiş.
Gökler çıkabildin, uçabildinse derindir, Tarihi kendin yazıyorsan, eserindir.
Bahsetme bugün sade dünün mucizesinden, İnsan utanır sonra yarın kendi sesinden" diyor.
Kuntay'ın, Kurtuluş Zaferi'ni, Atatürk'ü ve yeni Cumhuriyeti öven şiirinin aslını bugün kaç kişi biliyor, anımsıyor acaba?
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ekranlara bugünlerce sıkça yansıyan kamu spotunda,"Onurunla Çalış Hayaline Ulaş" sloganı kullanılıyor. Bu spotta, iki genç, bir kahvede konuşuyorlar. İşsizlikten yakınan birine, diğeri, sözleşmeli er olmasını öneriyor ve birkaç yıl içinde bu yolla dükkan sahibi olan bir genci örnek gösteriyor. Bu kamu spotu, tanıtımını yapan haberlerde ise, "Sözleşmeli er olmak isteyen gençlerin kafalarındaki tereddütleri gideren 45 saniyelik kamu spotu" olarak anılmış.
Bu 23 Nisan'ın son dakikalarında bu kamu spotu geldi aklıma...
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 96 yıllık maziyi geriye bıraktığı bu günlerde, çocuklar ve gençlerin kafasındaki tereddütler, tüm ölüm, acı, istismar ve eziyet, "geleceksizlik" halleri ile ne halde diye düşünürken tam, saat gece yarısını bulmuştu ki... Günün finalinde, karşıma Suriyeli çocuk işçilerini Türkiye'nin kısaca anlatıp geçiveren bir haber çıktı karşıma. 15-16 yaşındaki bir çocuk işçi, bütün gün önünde çalıştığı tezgâhın üzerinde de gece kıvrılıp uyuyuveriyordu.
Sahi, Suriyeli çocuk işçi de acaba, "vatan uğruna ölen varsa vatandır" diye düşünüyor mu?
TÜİK kayıtlarına göre, 716 bin çocuk işçi var Türkiye'de. Suriyeli çocukların ne kadarı dâhil bu rakama, kayıtdışı kaç çocuk işçi var toplamda meçhul...Bir de, "çocuk işsizliği" gibi de verimiz söz konusu Türkiye'de.
Bir yandan, piyano çalmaktan satranç oynamaya, bale kursundan bilim kurslarına, karateden "Çocuk Sahabeler" kurslarına iyice el bebek gül bebek ve daha da daha da çok yetenek, beceri, merak sahibi olsun diye yetiştirdiğimiz çocukların sayısı artıyor, bir yanda "çocuk işsizliği" gibi bir kavram ile yaşamaktan gocunulmuyor.
Bölük pörçük böyle bir çocuk bayramı geldi geçti; kim bilir bu bir günün Türkiye manzarası, kaç neslin üzerine çığ gibi düşecek bir sakin kafayla sorunlara çözüm aranmaz, ölüm değil yaşam yüceltilmezse...
KAYNAK: HABERDAR / SEZİN ÖNEY
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTOysa Her Şey Çok Farklı Olabilirdi… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuTürkiye neden bu kadar siyasi? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİTrump Nobel'i alıp barıştan kaçarsa 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm sürecinde bazı işaretler 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYargıda “Kin” motivasyonu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUUyuşturucu kullanımı ortaokullara kadar indiyse… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTutuklama tutkusu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBorsada vurgun nasıl yapılır? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖzgür Önderlikten , Özgür Topluma; 9 Ekim Komplosuna Karşı Halkların Demokratik Direnişi... 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAteş hattında bir ülke: Suriye sahnesinde Türkiye 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRTürkiye yeniden karanlık film günlerine mi dönüyor? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin geleceği giderek daha az tartışılırken… 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman ülkelerde adalet yok ama adalet masalları çok güzel! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaYPG silah bırakır mı? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDevletin sahipleri ve DEM Parti! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyon, bir temel hak olan mülkiyet hakkının ihlali ve öneriler 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREkonomide akıldışılık sona erdi mi? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÇözümde tümseklere rağmen tekerlek dönüyor 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Kim bu Devlet Büyükleri?” 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezFenerbahçe'nin Yeni Yönetimine İlk Açık Mektup 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSiyasi değil sosyolojik, hatta psikolojik 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer balkonuna havuz yapılan rezaletin perde arkası! Buna nasıl izin verildi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAGerçek sanık sandalyesinde 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“DEVLETİ ZENGİN”,”VATANDAŞI AÇ VE YOKSUL” ÜLKE… 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’dan sonra AKP dağılır 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİYapıttan Yapana: Zatî olana yolculuk 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Trumpizm’in güç gösterisi nereye kadar? 6.10.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.04.2025
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024