Sezin ÖNEY
3-4 Şubat'taki Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Kurultayı'nın, Türk siyasi tarihinde geriye bıraktığı en önemli iz, 15 Temmuz 2018'de gerçekleşecek bir erken seçimi tetiklemesi olmuş olabilir.
"Parti içi demokrasi" başka bir şey, karışıklık başka birşey. "Mükerrer oy" tartışmalarının, CHP tabanı ötesinde, 16 Nisan 2017 Referandumu'nun tüm "Hayır" oyu verenlerin belleğinde yer eden travmayı, gayet nahoş biçimde canlandırdığı açık. Siyaset psikolojisi açısından, böyle bir tartışmanın gerçekleşmiş olması dahi büyük bir hata.
Bunun ötesinde CHP, (2011'den bugüne gelen ama aslında çok çok daha öncelere de yayılan) temel yaşamsal sorunlarını çözmemiş olmanın, bu sorunlarla yüzleşmemiş olmanın, kendisini müthiş bir sıkışmışlığa hapsetmesine tanık oluyor. Hep halının altına süprülmüş sorunlar depreşince de, "ana muhalefet partisi olarak, kendi içinde de ana muhalefetlere sahip olmak" gibi bir gerçek krizle karşı karşıya kalıyor.
Bana kalırsa: erken seçim için koşullar oluştu çünkü muhalefette, sürpriz yok. Hattâ, nabız da yok.
Türkiye, giderek 2012-2016 arası Rusya'daki politik manzaraya benzeyen bir siyasi satha doğru ilerliyor.
Nedir bu satıh? İktidar partisi, genel seçimlerde yüzde 50 üzerini yakayabilirken, muhalefet partileri 10'lu rakamlarda birbirleri ardına sıralanıyorlar.
Hattâ, Türkiye'de şu an, 2014 Rusyası'na benzer bir siyasi düzlem de şekilleniyor. O sene, Kremlin'in, Ukrayna'da Donbass'a askerî müdahalesi ve Kırım'ı Rusya topraklarına katması ile şekillenen, milliyetçi ve savaşın eleştirilmesine kesinkes tahammülsüz bir siyasi atmosfer söz konusuydu. Bugünkü Afrin-Zeytin Dalı Harekâtı atmosferini anımsattı mı?
"10'lu rakamlardaki muhalefet" olasılığına bakalım:
CHP'de bir süredir, sessiz sedasız bir kan kaybı var. Beş puanlık bir kayıptan bahsediyoruz: Partinin toplam oy havuzunun yüzde 20'sinden. Oy kayışı da, İYİ Parti'ye doğru gerçekleşiyor. Benzer şekilde, Milliyetçi Hareket Partisi'nden de (MHP), İyi Parti'ye doğru bir kayış gözüküyor.
Ben, Metropoll Araştırma'nın, "Türkiye'nin Nabzı" araştırması verileri üzerinden, Ocak 2018 itibariyle benim gözüme gözüken siyasi topoğrafyayı betimliyorum. Ve bu politik şekillenme de, bugün seçim olsa, dört partili bir Meclis tablosuna işaret ediyor: Adalet ve Kalkınma Partisi (içine atılmış Milliyetçi Hareket Partisi "şekeri" erimiş olarak), Cumhuriyet Halk Partisi, Halkların Demokratik Partisi ve İYİ Parti.
Parti tercihleri sorulduğunda, kararsızların "yüksek profili" dikkat çekici. Kararsızlar dağıtıldığında ise, Kasım 2015 seçimleriyle bugünün farkı, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin oyunu korurken, CHP ve MHP'de ciddi düşüşler yaşanmakta olduğu. Diğer bir dikkat çekici husus, Halkların Demokratik Partisi ve İYİ Parti'nin ise, (yüzde 10 kuralı dursa bile) baraj sorunu yaşamayacak gibi gözükmeleri.
İYİ Parti'nin başarısından veya büyük bir çıkış ivmesi yakalamış olmasından ziyade, CHP ve MHP'deki iç sıkışmaların tezahürü. Her iki partide de, farklı sebeplerle, "esmiyor": esmeyen de şey de liderlik rüzgârı veya hattâ esintisi-meltemi.
Ve Türkiye'de "liderlik", partinin kadrolarının, programının, teşkilatlarının ne ve nasıl olduğundan çok çok daha önemli bir belirleyici etken.
Tekrar ediyorum: Türkiye'de bir partinin oy potansiyelini belirleyen birinci faktör, liderlik.
Türkiye'nin siyasî tarihi geneli boyunca, "liderliğin" böyle kilit bir önemi olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, dünya genelinde de, "popülist bir sapma" yaşandığı bu dönemde, Türkiye'de "lider figürü", "karizmatik liderlik" her şeyin daha da önüne geçen bir politik etken olarak karşımıza çıkıyor.
Sistem de buna göre şekillendiriliyor ve aynı zamanda da, sistem kendi kendini de "lider odaklı" şekillendiriyor – tek taraflı bir durum da söz konusu değil yani. Diğer bir deyişle, "başkanlık sistemine geçiş" süreci ötesinde, seçmen beklentileri ve yönelimleri de, giderek artan boyutta "lider odaklı" hâle geliyor.
"Karizmatik liderlik" konusu, popülizm çerçevesinde, neredeyse 15 yıldır üzerine okuyup çalıştığım bir alan. Bu konu, aslında, hayatımızda liderlerin giderek artan etkisine bakılırsa, çok da eksik çalışılmış bir alan. 21. yüzyıl itibariyle, liderliğin bu kadar önem kazanacağını açıkçası ben de tahmin etmezdim ve insanlık olarak bu "tercihimizi" de rasyonel olarak açıklayabilsem de, anlayamıyorum.
Türkiye için "ideal popülist karizmatik lider" tiplemesinin "yemek tarifi" gibi içermesi gereken "malzemelerini," dikkat edilmesi gereken "püf noktalarını" saymak da mümkün.
-Belagatı güçlü, yani ağzı laf yapan;
-Açık sözlü (her ne söylüyorsa, bodoslama dile getiren);
-Söylediğini dinleten, güçlü ve kararlı (hattâ güçlülük ve kararlılık algısını etrafına saçan);
-Duygusal (hattâ duygudan duyguya geçen ve karşısındakine de bu duyguları yaşatan);
-Erkek enerjisi yüksek;
-Öncü;
-"Yapan"... (Veya öyle gözüken).
Evet; kadın liderler için de (maalesef) geçerli olan bu: "erkek gibi olmak". Bu tipleme benim onayladığım bir tipleme değil; ama şu an geçerli olan bu...
Bir kültür, hiçbir zaman belli kodlamalara mahkûm değildir ve elbette kırılma, dönüşüm noktaları yaşanır, gerçekleşir. Ancak, bugünkü gerçekliğimiz tam da böyle bir "liderlik" iklimine denk düşüyor.
İronik biçimde, Selahattin Demirtaş ve Recep Tayyip Erdoğan, 2014-2015 döneminde pozitif-negatif zıt kutuplar olarak, liderlik bakımından "tez" ve "anti-tez" oluşturuyorlardı: o döneme, liderler perspektifinden, bir de bu gözle bakmakta yarar var.
CHP Kurultayı'nda Muharrem İnce'nin "tribünlerde yarattığı" coşkuyu da, "karizmatik lider" kodlamamız çerçevesinde okumak lazım. İlginç şekilde, yarattığı pozitif-negatif elektriklenme açısından, CHP İstanbul İl Başkanı seçilen Canan Kaftancıoğlu da "erkek enerjili" ve "bodoslama" bir tipleme çiziyordu. Ve tabii kutuplaştırıcı...
Kutuplaşmadan şikâyet ediyor olabiliriz: ama toplumsal olarak, bu kutuplaşma ortamı var oldukça da, savrolduğumuz kutuplarda bizleri koruyacak liderlere ihtiyaç duyma güdümüz (doğal olarak) yükseliyor.
Evet; tuhaf ama gerçek: Türkiye'de, şu an bir lider için söylenebilecek en negatif şey, aslında şu: "iyi biri." Türkiye'de siyaseten, sevme veya nefret etme duygularımızı harekete geçiren figürlere, lider olarak zaten zaafımız vardı.
Kutuplaşma da, bahsettiğim "sığınacak korunaklı liman arama" güdüsünü açığa çıkardı ve "maço," "pazularını konuşarak veya bir şekilde gösteren lider" arayışını güçlendirdi.
İYİ Parti'nin pek de bir şey yapmadan ve fazla ortada olmadan sadece Meral Akşener figürü ile yükselebilmesi, CHP'de hem İnce hem de Kaftancıoğlu (ve hattâ Selin Sayek Böke) gündemleri, Türkiye muhalefetinin, hava gibi su gibi "lider" ihtiyacı içinde olduğunu gösteriyor.
CHP açısından bu talep askıda kaldığına (ama sürekli alevlenerek kendini ortaya koyduğuna göre), yüzde 20 civarı seyreden oy seviyesinin, yazın yapılacak bir seçimde, bana kalırsa, yüzde 19 bandına düşmesi mümkün.
Metropoll'den Özer Sencar'a soruyoruz: "Yazlıkçı seçmen" dediğimiz kitle nasıl bir oy potansiyeline sahip?
İki milyon kişilik bir kitleden bahsediyoruz.
"Yazlıkçı seçmenin" katılımının olmadığı durumda, CHP için yüzde 20 "maksimum" bir seviye olur.
"Adalet Yürüyüşü"nün "duruvermesinin" yarattığı boşluğa düşüş de göz önüne alınca, CHP'nin tabanını firesiz olarak sandığa mobilize etmesi, bana çok zor gözüküyor.
2018'in bu ilk çeyreğinde, Afrin ve ötesinde, Suriye'de ve genel olarak da uluslararası ilişkilerinde bir kriz yaşamazsa, Türkiye için 15 Temmuz 2018 genel seçim tarihi olabilir, çünkü muhalefetin "10'lu rakamlara" inmesi, iktidar için cezbedici bir ortam oluşturmakta.
Seçim sürecine giderken de, OHÂL'in kısm olarak kaldırılması mümkün. 1 Şubat tarihli şu haber de, bu kısmî kaldırmanın işaret fişeği gibiydi:
"OHÂL kapsamında KHK'lerle yasal düzenleme sınırlandırılıyor. Adalet ve Kalkınma Partisi ve Meclis kaynakları, ihraç ya da göreve iade gibi tedbir kararnameleri dışında yasal düzenleme gerektiren KHK çıkarılmayacağını belirtti. Yasa, OHÂL ilan edilen konu dışında KHK çıkarılamayacağını belirtmesine rağmen, kar lastiğinden taşeron işçilere kadro verilmesine kadar pek çok alanda KHK çıkarıldı.
AKP kaynaklarına göre, FETÖ ile mücadele kapsamında ihraç ve iade gibi tedbir kararnamelerinin yanı sıra hızla karar alma ve uygulama amacıyla çıkarılan, yasama alanına giren konularla ilgili gerekli düzenlemeler tamamlandı. Bu nedenle yasal hükümler getiren KHK'lere artık gerek duyulmadığı kaydedilirken, yine de ihraç ve iade gibi tedbir kararnamelerinin çıkarılabileceği söyleniyor.
Bu arada 15 Temmuz sonrasında ihraçların yanı sıra yasal değişiklik gerektiren ihtiyaçlarını da KHK'ler çerçevesinde gideren kurumların bu alanda çalışan bürokratlarına da sözlü olarak ‘Yasama KHK'si çıkarılmayacak. İhtiyaçlarınız varsa 'tasarı taslağı' olarak hazırlık yapın’ talimatı ulaştı."
OHÂL'ın kısmî kaldırılması, bölgesel olarak (12 Eylül sonrası dönemde olduğu gibi) kalması anlamına da gelebilir.
6 aylık bir "es'in", demokratikleşme sürecinin başlangıcı olacağını söylemek de zor. Asıl "2019 maratonu" da, genel seçimler ertesi, çok daha baskın biçimde de başlayabilir.
Zaten, başka bir "seçim alâmeti" daha var ve bu da pek "özgürlükçü" bir alâmet değil.
Şu haber herhalde dikkatinizi çekmiştir:
"Meclis’e sunulan yeni torba yasa tasarısıyla, internette düzenli olarak yapılan her tür ses ve görüntü yayını için lisans almak gerekecek, RTÜK’ün denetimine tabi olunacak. Hükümet, hoşuna gitmeyen yayını mahkeme kararıyla sonlandırabilecek."
Haberi, biraz detayıyla okuyalım:
"Cumhuriyet’ten Sinan Tartanoğlu’nun haberine göre hükümet, 2019 seçimlerine giderken internet üzerinden yapılan televizyon ve radyo yayınları için geniş bir sansür uygulamasına hazırlanıyor.
Konuyla ilgili Meclis’e sunulan 2 Şubat tarihli torba yasa tasarısında, yurtdışından ve yurtiçinden Türkçe olan veya olmayan, internet ortamında düzenli olarak yapılan tüm sesli ve görüntülü yayınlar Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) ağır denetim kurallarına tabi olacak.
İnternet yayınları için önce yayın lisansı alınacak. Lisans almak için yüklü miktarda ücretin yanı sıra, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ve Emniyet’in güvenlik soruşturmasından geçmek gerekecek. Lisans ile izin verilmiş internet yayınları, RTÜK tarafından içerik denetimine tabi tutulacak. Denetimden geçemeyen yayının lisansı iptal edilebilecek, içeriklerin ayıklanması veya erişim engelleme kararı alınabilecek, alınan kararlar sulh ceza hâkimlikleri kararıyla uygulanacak."
Demek ki, genel seçimlere doğru, fiilî ekran yasağının internet üzerinden delinmesi söz konusu olmayacak, gündem gayet rahat kontrol edilebilecek, milletvekili adayları akıllarına estiği gibi yayın yapamayacak. Şu an için bile izin için başvurulsa ve yüksek meblağlar çıkarılsa, bu izni kim nasıl alabilir?
Yaklaşan seçimin kampanya stratejileri bile açık ve net ortada göz kırpıyor: ana muhalefeti, "terörle" özdeşleştirerek, iyice küçümsemek, aşağılamak ve hattâ adaylarını "toplumsal tepkiyle" sokağa çıkamaz hale getirmek.
Eğer bu seçimler gerçekleştirse ve bugünkü siyasi manzara sandığa taşınırsa, çok da ironik bir durum söz konusu olacak gibi gözüküyor: "eski Türkiye siyasetinin" (Erdoğan öncesi dönemin) son partileri olan Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi, "geride kalma" travmasıyla yüzleşmek durumunda kalacaklar. Bu durum, "Yeni Türkiye" ve Adalet ve Kalkınma Partisi için ne anlama gelir şu an öngörmek mümkün değil ancak, Recep Tayyip Erdoğan, gerçekten de "Eski Türkiye"yi bitirmiş olacak. Bu durum, kim için ne için ne manaya gelir, ne sonuçlar doğurur bilemiyoruz. Çünkü tarihin deneysel bir alanına geçiyoruz: bir tür laboratuar deneyinin içinde gibiyiz-siyasî, sosyal, ekonomik olarak.
Ne çıkarsa, ya çıkarsa gibi hâller. Bugün için erken seçim şartları oluşuyor; ama yarın?
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYapıyorlar, oluyor ve bir şey de olmuyor 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Yargıya güvenin’ 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUABD Büyükelçisi bir şeyler söylüyor da, ne diyor? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRCHP'YE YAPILAN OPERASYONLARA KARŞI NE YAPMALI? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024
20.05.2024