Sezin ÖNEY
Avrupa’da aşırı sağ bir kez daha kazandı.
Fransa’da Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen’in cumhurbaşkanlığı seçimi yarışında üçüncü gelmesi, onun gerçekten ülkenin lideri seçilmesinden daha büyük bir zafer.
Aşırı sağ partiler, Avrupa’nın hemen her ülkesinde, siyasetin kaderini belirleyen kilit siyasi hareket konumundalar ve bu da, şimdilik onlara yetiyor da artıyor bile.
Çünkü, yavaş yavaş kozada gelişiyorlar. Biraz soldan biraz sağdan aldıkları, çokça popülizmle harmanladıkları basit söylemlerin ötesine geçerek, kendilerine özgü ideolojik bir çerçeve çizmeye çalışıyor, karmaşıklaşıyorlar.
Yaklaşımları, ülkelerinin tarihî mirası, sosyal gerçekleri kadar “Avrupa” fikriyle de şekilleniyor. Hatta belki de aşırı sağ, Avrupa Birliği’nin, 1990’lardan 2000’lere kadar kendi içinde kurumsallaşarak, 2000’lerden sonra da yeni üyeler alıp genişleyerek oluşturduğu “Birleşik Avrupa” fikrinden güç alanbaşlıca siyasi akım.
Tabii, bu durum, Avrupa’nın içinden “Avrupa” düşmanlığıyla şekilleniyor.
Fransa’da, iki büyük merkez partinin adayı Nicolas Sarkozy ve François Hollande’a rakip bir siyasi iktidar alternatifi haline gelen üçüncü sıradaki aday Marine Le Pen de, Avrupa Birliği’ni “içten bölmeyi” hedefleyenlerden biri.
Marine Le Pen, sekiz yıldır Avrupa Parlamentosu’ndaki Fransa temsilcilerinden. Brüksel’deki Parlamento’ya en az uğrayan vekiller arasında. Oylamaların neredeyse yarısından “kaçak”. Avrupa Parlamentosu’ndaki en güçlü müdahillik kanallardan biri olan rapor yazma konusuna hiç ilgisi yok; tartışma yaratmak bir yana, süregelen tartışmalara da çok ender müdahil oluyor.
Fakat Le Pen için önemli olan, Avrupa Birliği kurumları arasında artan biçimde gündemde olan, halkın temsiliyetini sağladığı öne sürülen Avrupa Parlamentosu’nun bir üyesi olmak.
Aslında ortada çelişkili bir durum var. Lideri olduğu Ulusal Cephe’nin başlıca hedeflerinden biri Avrupa Birliği’ni yok etmek ama öte yandan aşırı sağ, AB ve Avrupa bağları sayesinde saygı ve meşruiyet kazanıyor.
1999’da Jörg Haider, Özgürlük Partisi’nin lideri olarak, büyük bir seçim başarısına imza attığında, Avrupa genelinde, Avusturya’ya karşı bir yıl kadar süren bir ambargo başlamıştı. Bu dönemde, Avrupa’da medyanın da, Haider’e karşı ortak bir nefreti vardı. Hatta bu ortaklık, Avrupa Birliği üyeliği üzerinden oluşmaya başlayan “Avrupalılık” aidiyetinin en büyük kanıtlarından biri olarak da gösteriliyordu.
Günümüzdeyse, Marine Le Pen’in siyasi başarısının ardında yatan nedenlerden biri de, Fransa’da medyanın ona karşı olan büyük ilgisi. 2002’de yine cumhurbaşkanlığı seçimleri kampanyası esnasında yayınlanan bir siyasi tartışma programında yarattığı polemiklerle kamuoyunun dikkatini çeken Le Pen, o gün bugündür, tartışma programlarının gediklisi. Politik söylemlerinden çok onları ifade ettiği provokatif tarz, Fransız yazar Guy Debord’un Gösteri Toplumu kuramıyla televizyona yönelik getirdiği “afallatan”, “uyuşturan” eğlence eleştirisini anımsatıyor.
Le Pen, Fransa’nın gündemini belirlediği kadar, dünya medyasında da kendisine her zaman yer buluyor.
Aşırı sağın liderleri, ülkelerinin sınırların içine sıkışıp kalan, “düne ait” bir milliyetçilik söylemi ile fazla ilgi çekemeyeceklerinin bilincinde. “Taşranın faşist hareketi” diye küçümsenmemek için de, uluslararası profillerine özellikle önem veriyorlar.
Bundan daha birkaç yıl önce, aşırı sağ partiler, “yabancı düşmanı” söylemleri nedeniyle birbirleriyle işbirliğine gidemez, kısa sürede kendi aralarında ağız dalaşına başlarlardı. Geçen yıl, Le Pen ve Avusturya’nın Özgürlük Partisi lideri Heinz-Christian Strache, Avrupa Parlamentosu’nda “Küreselleşme, Göç ve AB içindeki Ekonomik Tehlikeler” konulu bir konferans düzenleyerek Avrupa’nın sağ ve aşırı sağ partilerini birbirlerine yakınlaştırmayı amaçlıyordu.
Haider, yeni aşırı sağ liderlerin ilk örneği idi. Daha doğrusu, Haider’in bir ayağı geçmişte, faşizme ve Nazizm’e açıkça sempati sergileyen “klasik” aşırı sağ çizgisindeydi, diğeri ise, gelecekte.
Haider, ırkçılık, yabancı düşmanlığı gibi tavırları ustaca geri planda tutan, dozunda sergileyen, bunları açıkça sergilemek yerine gelecek korkusu pompalayan bir yaklaşımı benimsiyordu.
Yeni aşırı sağ liderler de, ırkçılığın, açıkça sergilense tepki çekecek, halkın desteklemeyi içine sindiremeyeceği çirkin yüzünü, maskeler, tüller, perdeler ve iyi bir makyajla gizlemeyi başarıp, “mantıklı”, “rasyonel” ve dolayısıyla da yaygın biçimde kabul görür hâle getiriyorlar.
Marine Le Pen’i ele alalım; bir ceza hukukçusu ve 1990’lı yılların Paris Barosu’na kayıtlı avukatlardan olarak, kendine avukat tutamayacak kadar fakir, yasadışı göçmenleri sık sık temsil etti.
Buna karşılık Le Pen, 2011’de İtalya’nın güneyinde yer alan ve Arap Baharı ertesinde artan biçimde, Kuzey Afrika’dan gelen göç dalgaları nedeniyle açık bir mülteci kampına dönen Lampedusa Adası’nı ziyaret ettiğinde, “Kapımız kimseye kapalı değil, kimseyi kategorik olarak reddetmiyoruz. Ama Avrupa, herkesi içine alamaz, bu kadar basit; Lampedusa halkı yalnız değil” demişti.
Yarın, bu sözlerin çağrıştırdığı “başkaldırının” hangi olayla paralellik çizdiği noktasından devam etmek üzere.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYapıyorlar, oluyor ve bir şey de olmuyor 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Yargıya güvenin’ 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUABD Büyükelçisi bir şeyler söylüyor da, ne diyor? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRCHP'YE YAPILAN OPERASYONLARA KARŞI NE YAPMALI? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024
20.05.2024