Sinan ÇİFTYÜREK
21 Şubat ana dil gününde kendi ana dili ile konuşamamak, anlaşamamak ve yazışamamak! Başta halkımız olmak üzere milyonlarca insan asimilasyon ve kültürel soykırım nedeniyle ana dilini konuşamamaktadır. Bu durum, halklar için büyük acı verici olmanın yanı sıra gelecekleri açısında büyük tehlikedir de. Bunun sorumlusu genelde ırkçı şoven rejimler, özelimizde ise Türk rejimidir.
Ana dilin kültürel, sosyal ve siyasal yaşamındaki önemi!
*Halk ve ana dil ayrılmaz ikiliyi oluşturur, birini diğerinden ayrı düşünemezsin. Dili, ana dili olmayan bir halk, bir ulus tarif edilemez! Tersi de doğrudur! Her halkın kökleri tarihin derinliklerine dayanan adı gibi dili de vardır. Dolaysıyla ana dil, halkların oluşumuyla yaşıttır. Tam da bu nedenle insanların ulusları gibi ana dillerini de seçme özgürlüğü yoktur çünkü insanlar tıpkı ulusları gibi ana dillerini de önceden belirleyemezler. Özetle bireyin mensup olduğu halkı nasıl ki doğuştan gelen bir özellikle ise, ana dili de doğuştan belirlenir.
Bütün bunlardan dolayıdır ki Konfüçyüs haklı olarak; “bir milleti yok etmek istiyorsanız işe dilinden başlayın” demişti. Çünkü bir dilin şu ya da bu nedenle ölümü, o halkın (ulusun) tarihten silinmesiyle özdeş sonuçlara yol açar. Türk devletinin de işe tam da başta Kürt dilini yok etmekle başlayıp sürdürdüğünü görmekteyiz!
*Dil maymunsu atadan insana geçişte de, emek ile birlikte temel bir rol üstlenir. “Önce emek, sonra emekle el ele veren lisan, maymun beynini tedricen insan beyni haline getiren iki etkendir” diyordu F. Engels. Dolaysıyla ana dillerin gelişip şekillendiği süreç aynı zamanda insanlaşma-uygarlaşma süreçleridir.
*Her halk gibi dillerin de güçlü ve zayıf yanları vardır ve tıpkı halklar gibi diller de, biri diğerinden üstün olmadığı gibi tıpkı kültürler benzeri diller de birbirleriyle geçişlidir.
*Dillerin toplumda iletişim ve soyutlama aracı olması nedeniyle yine toplumlar benzeri hareketli, canlı ve değişkendir. Başka bir ifadeyle dil de, toplum ile paralel (ekonomi dili, felsefe dili, siyaset dili, edebiyat dili vb alanlarda) gelişir.
*Bir ülke ve halkı özgür değilse dili de özgür olamaz. Özgür olmayan bir dilin gelişimi de sorunlarla yüklüdür.
*Kürdistan’da asimilasyon ve kültürel soykırım neden Asya ve Afrika sömürgelerine oranla çok daha ağır yaşanıyor? Kürdistan parçaları içerisinde de, Kuzey Kürdistan’da asimilasyon neden diğer parçalara oranla daha ağır yaşanıyor?
Bu soruların yanıtları üzerinde Ulusal Soruna Somut ve Tarihsel Yaklaşım adlı kitabımda ayrıntılı durmuştum. Burada birkaç cümle ile yanıtlamam gerekirse;
Birinci sorunun yanıtı; Fransız İngiliz, İspanyol sömürgeleri hem deniz aşırıydı hem ırk ve deri rengi gibi farklılıklar nedeniyle Beyaz adam, sömürgeleri kendi ülkesi, halklarını da kendi halkı görmüyordu. Sömürge halkları, “aşağı ırklardı” ve Fransız ya da İngiliz olamazlardı. Onların İngilizleştirilmesi ya da Fransızlaştırılması değil kendi ülkelerinde tutulup yer altı yer üstü zenginlik kaynaklarının sömürülmesi hedefleniyordu. Bu nedenle her sömürgenin bir statüsü, iktidarları, ana dilde eğitimi, polisleri vb. vardı. Ana dillerinin yanı sıra sömürgeci ülkenin dilini de öğreniyorlardı. Kürdistan’da ise sömürgeci devletler, işgal ettikleri Kürdistan parçalarına sömürge statüsünü bile tanımamışlardı. Bu durumun nedenleri arasına, Kürtler ile Türk, Fars ve Arapların aynı İslam inancına sahip olmalarını da ekleyelim.
İkincisi; yanı Rojava, Güney ve Doğu Kürdistan’a oranla Kuzey Kürdistan’da asimilasyon ve entegrasyonun daha ağır yaşanmasının temelinde ise Türklerin, Arap ve Farslardan farklı olarak Anadolu’yu sonradan yurt edinmiş olmalarının beslediği tarihsel arka plan ile bağlantılı korkudur. Yanı “Kuzey Kürdistan ayrılırsa jeopolitik derinliğim kaybolur Anadolu’da ki varlığım sorgulanır hale gelir” yaklaşımının pratik yansımaları halkımıza daha ağır asimilasyon ve kültürel soykırıma neden olur.
Tam da bu iki nedenle Türk rejimi; Kürdistan ve Anadolu’da ki yaşayan Kürt, Arap, Çerkes, Laz, Ermeni gibi bir dizi ulus ve azınlıkların asimilasyon ile entegrasyonları üzerinden Türk milleti yaratmayı hedeflemiştir. Kürtleri ve Türk olmayan diğer tüm halkları modernist tek tipleştirici projeksiyonla “Türk Milleti” kavramı içinde tarif etmeleri de buradan gelir.
Modernist tek tipleştirme ve halkların zengin dillerinin asimilasyonu
Modernizm, öyle ki dün onsuz olunmuyordu bugün ise gelinen aşamada artık onunla da yol alınamıyor. Modernizm, 21. Yy da insanlığın yükünü taşıyabilir mi? Taşıyamaz, taşıyamıyor! Feodal kapalılığa karşı, toplumlarda, halklarda ilerletici işlev üstlenen modernizm gelinen aşamada maddi ve manevi kültürün her alanında toplumların/halkların önünü tıkayan bir noktaya evirildi! Burada bununla yetineyim çünkü modernizm-posmodernizm ve alternatif olarak kültür egemen toplum vb. bunlar ayrıntılı tartışmayı gerektirir ki bu da ayrı bir tartışma konusu!
Kapitalizmle birlikte gelişen modernleşme, standartlaştırma, tek tipleştirme sürecinde; yerelin özgün zenginliğini mimari de, giyim-kuşamda, beslenmede kısacası maddi ve manevi kültürün her alanında adım adım ortadan kaldırarak zengin ve farklı yerel yerine, Dünyanın birbirinden en uzak ülkelerinde bile benzer hatta yer yer tıpkının aynısı bina (mesken), giyim, otomobil … kısacası aynı üretim-tüketim kalıpları hakim kılındı.
Zevkler, beğeniler, damak tatları standartlaştırıldı, tektipleştirildi. Yerelin zengin, yaratıcı maddi manevi kültürü yerine evrensellik adına tektipleştirici kültür aldı. Örnek mi istiyorsunuz? Zengin yerelin farklı farklı özelliklerini taşıyan mimari yerine tek tip beton bloklar aldı! Pekmez ve ayranımızın (ki başka bölgelerde başka özgün içecekler illaki vardır) yerini evrensel damak tadı diye coca cola aldı!
Manevi kültürün önemli bir taşıyıcı unsuru olan ana dilde de benzer bir süreç yaşatıldı halen de bu sürdürülüyor. “Kabul etmeliyiz ki yerküre aynı zamanda dillerin ve dolayısıyla halkların mezarlığıdır! Dilin/dillerin böylesine önemine karşın, küremizde özellikle uluslaşma ve ulus devletlerin tarih sahnesine çıkmasıyla birlikte, dillerin şekillenmesi ile erimesine (ölmesine) aynı süreçte şahit olduk, oluyoruz.
Kapitalizmin ulus devlet ile el ele vererek merkezileşme, standartlaşma süreçlerini her alanda geliştirmesinde diller de paylarına düşeni aldılar, alıyorlar. Nasıl ki her ulus bulunduğu coğrafyada onlarca bölgesel, yerel halkı, topluluğu, etnik grubu eriterek ulus potasında standartlaştırdıysa, benzer bir durum diller alanında da yaşandı.”(Benedict Anderson, Hayali Cemaatler, Metis Yay. sf 33)
Her ulusal dil, onlarca yerel, bölgesel dil grupları başta olmak üzere farklı dilleri eriterek şekillendiler. Buna sömürgeci, ilhakçı egemen ulus rejimlerinin izlediği amaçlı, bilinçli asimilasyon politikası da eklenmelidir.
Modern merkezileşme-standartlaşma-tektipleştirmenin ana dil alanındaki boyutu da dehşet vericidir! Tarihte on binlerce halk ve ana dili varken günümüze bu sayı 5-6 bin dile kadar gerilemiştir. Bugün yeryüzünde 6 bine yakın dil konuşuluyor ki bu dillerin yarısı ancak on bin kişilik gruplarca, dörtte biri ise bin kişiden bile daha az gruplarca konuşulabiliyor. Kısacası belli başlı diller lehine diğer halk dilleri eriyor, amaçlı asimile ediliyor!
Dillerin yok edilmesinde Avrupa başı çekiyor ki bu hızla devam ediyor. Bugün Avrupa kıtasında konuşulan 123 dil kaldığı belirtiliyor ki bunlardan da “9’u can çekişiyor, 26’sı tükenme tehlikesi içinde, 38’i tehlikeye doğru koşuyor”muş! Demek ki bu gidişle Avrupa kıtasında 73 dil daha yakın ve orta vadede yok olacak!
Asya, Afrika ve Amerika özellikle Güney Amerika kıtası Avrupa ile kıyaslandığında diller bakımında zengin görünürler. Bu kıtaların her biri 1800 ile 2000 arası değişen sayıda halk dilini kapsıyor. Diller açısında Avrupa neden en çorak kıta durumuna düşürüldü? Çünkü Avrupa ulus devletin, kapitalizmin ve de modernizmin ana vatanıdır da ondan!
Kültürel alanda asimilasyondan, tektipleştirmeden çok şey çeken Kürtler aynı şeyi içlerinde yapmamaları gerekir. Güney’de Soran lehçesi, Kurmanci üzerinde, Kuzeyde Kurmanç lehçesi de Zazaki üzerinde baskı kurarlar mı? Zor çünkü daha şimdiden buna karşı-adımlar atılıyor. Güney’de Kürt olmayan 5 halka resmi dil statüsünü tanımak gibi önemli bir adım atılmıştır.
Türk rejiminin asimilasyon ve kültürel soykırım alanındaki icraatları devam ediyor!
Cumhuriyet kurulur ve özellikle 1924 anayasasıyla ayakları üzerine durmaya başlar başlamaz ilk işi Kürdü hedef tahtasına koyarak Kürt ana dili başta olmak üzere kapsamlı yasaklar getirmiştir. Kürt kültürüne yasak getirmekle yetinmeyip 8 Eylül 1925’te yürürlüğe konulan Şark Islahat Planıyla Kürdü ve Kürdistan’ı ortadan kaldırma işine koyulmuştur. Şark Islahat Planının 14. Maddesi; Kürdistan kentlerini tek tek sayarak buralarda; “hükümet ve belediye dairelerinde ve diğer kurum ve kuruluşlarda, okullarda, çarşı ve pazarlarda, Türkçeden başka dil kullananlar, hükümet ve belediye emirlerine muhalefet etmek ve direnmek suçundan cezalandırılacaktır” denilir ve pratikte bu uygulanır.
Kozluklu Mele Abdullah 1940’lı yıllarda Diyarbakır’da çarşı pazarda al-ver yaparken Kürtçe konuşur çünkü tek kelime Türkçe bilmiyor. Zabıtalar kendisinin Kürtçe konuştuğunu görür ve kolunda tutup belediye reisine götürürler. Reis; “pazarda Kürtçe konuşmuşsun her kelime başına 5 kuruş ceza vereceksin” deyince Mele cebinde para çıkartıp verir ve çıkmaya yeltenince zabıta “paranın üstünü al” der. Ama Mele parayı almaz ve reise “zabıtan benimle gelsin akşama kadar Kürtçe konuşarak al-ver yapacağım konuşacağım her kelimeye cezasını yazsın akşama hesabımızı yaparız” deyip çıkar!
Benzer bir olay yine Diyarbakır’da aynı yıllarda yaşanır. Adam gidip fırında ekmek alacak ama Türkçe bilmiyor mecbur fırına gidiyor ve “ka nane ki bi Tirki bide mın” (bana Türkçe bir ekmek ver” deyince, fırıncı da bozuntuya vermeden “al sana Türkçe ekmek” deyip ekmek verir!
Türk Cumhuriyeti, dün ne yaptıysa bugün de aynı şeyi yapıyor!
Türk rejiminin asimilasyon ve kültürel soykırımı, yontulmuş, inceltilmiş taktiklerle devam bugün de ediyor, ettiriliyor. AKP ve hükümet yetkililerinin “asimilasyon bitti” söylemi yalandır. Asimilasyon ağırlaştırılarak ve ince taktiklerle sürdürülüyor.
Diyarbakır, Van, Hakkari gibi kentlerimizde bile sokaklarda gençlerin Türkçe konuşmaları; evlerde Kürt ana dilinin esas taşıyıcısı annelerin okul öncesi eğitimde çocukları ile birlikte Türkçe konuşmaları bunun tipik örneğidir. Asimilasyon bitmedi tersine AKP iktidarında asimilasyon okul öncesi eğitime kadar taşındı. Amaç çocuğu üzerinden Kürt annenin Türkçe konuşmasını sağlamak.
Ayrıca AKP hükümeti diyor ki, “TRT Kürdi var, özel tv ve radyo kanalları, Kürt diliyle kitap, gazete çıkarılabiliniyor”! Bunlar var ancak;
Birincisi; bilinmelidir ki, ana dilden eğitim-öğretim olmadan halkımızın üzerindeki asimilasyon kalkmış olmaz. Kalkmıyor da! Belirttiğim gibi Diyarbakır sokaklarında bile artık iletişim dili çoktandır Türkçe olmuş!
İkincisi; TRT Kürdi, Kürtçe tv ve radyo kanalları vb. bunların hiçbirisinin anayasal güvenceleri bulunmuyor. Kürtçe üzerinde halen yasak resmen kaldırılmadı. TRT Kürdi açıldı, Kürt diliyle kitapların basılması serbest ancak Kürt dili üzerindeki yasak anayasal güvenceye kavuşmuş değil. Hükümet kararnamesiyle yayın yapıyorlar yarın yeni bir hükümet kararıyla da yasaklanabilirler. Çözüm;
Birincisi; eğer birlikte yaşayacak isek, Kürt kültürü özelde de dili üzerindeki 150 yıllık baskı ve asimilasyonun (kültürel soykırımın) ağır sonuçlarının kaldırılması için, Kürt dili ve kültürü lehine pozitif ayırımcılığın acilen yürürlüğe konulması gerekiyor! Dahası Anayasa da Kürtler ve baskı altındaki diğer halkların varlığı ile taleplerinin anayasada yer alması zorunlu!
İkincisi; 20 milyon civarında bir halkı ilgilendiren Kürt dili (ve lehçeleri) özel kurslarla ya da Artuklu Üniversitesi’nin “Yaşayan Diller” kürsüsü türünden adımlarla çözümlenecek bir mesele değildir. Kürtçe, 10 bin ya da birkaç bin insanın konuştuğu veya ölmeye yüz tutan diller misali “yaşayan diller” statüsüne alınıp akademik incelenecek bir dilin çok ötesinde Ortadoğu’da 40 milyon civarında insanın konuştuğu ve Güney’de federe devlet bünyesinde eğitim ve öğretim dili olan bir dil durumundadır.
Dolaysıyla Kürt diliyle eğitim-öğretimin ilkokuldan üniversiteye kadar zaman geçirilmeden hayata geçirilmesi gerekir. Bunun için Kürdistanlı siyasetin ana dilde eğitimi başa alan kampanyalar geliştirmesi gerekiyor!
Üçüncüsü; Kürt siyaset kadrosu illaki Kürtçe konuşma ve yazmayı öğrenmelidir. “Asimile edildik nasıl öğrenelim” demeyin isterseniz öğrenirsiniz! İsterse öğrenilir iddiasının tipik örneği benim.
Dördüncüsü; “kapitalist gelişme ile el ele veren modernist standartlaşma, merkezileştirme trendinin kendisine bütünlüklü bir stratejiye dayanan bir karşı duruşu geliştirmemiz gerekiyor.” 22 -02 - 2016
Yazarlar
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokrasi, darbeler ve ekonomik eşitsizlik 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump’ın kararmış vicdanı 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasGazze’yi şimdi güzel günler mi bekliyor? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOna ‘karşı reform’ derler Hüseyin Bey 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Keşke’ hissi duyduğum gün… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilDin demokrasiyle bağdaşır mı? Dindarlık otoriter olmayı gerektirir mi? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBOP’tan sonra Trump mutabakatı zamanı 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKamusal alanın İslamileştirilmesi 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMacron emeklilik reformunun kıskacında 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRKara paranın krallığı kurulmuş... Vay halimize! 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZSilahsızlanmanın Hukuku, Kuralı ve Kurumu 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“İlk dört maddeye dokundurtmam”cılar büyük bir tuzağa düşebilirler 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar çözüm konusunda neden bu kadar isteksiz? 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKant’ın problemi: Tanrı’yı akılla bilmek 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÖcalan o kanalları ilk kez izledi ve… 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciTürkiye’de konut sorunu 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASAL İKTİDARIN HÜZÜNLÜ YOLCULUĞU… 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSDG düğümü çözülüyor mu? Fırat hattında buzlar kırıldı mı? 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySanayi verileri alarm veriyor: Almanya serbest düşüşte 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemirtaş serbest kalmadan Öcalan’a “umut hakkı yasası” çıkar mı? 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin ikinci ve belki de “final” sezonu 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat Sevinç'Belirsizlik' kullanışlı bir idare yöntemidir, yurttaşı iki dudak arasına hapseder! 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖcalan’ın Uyarısı... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalMüslüman düşmanı Hegseth ve ‘İslami rejimler’in suç ortaklığı 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAteşkes gerçekleşti, sıra diğer aşamalarda ama… 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezAtaerkil pazarlık 2.0 ve cinskırım 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYakabaşı… Köylü dışında herkes suskun! 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanErdoğan ve kurmayları acaba neden isteksiz davranıyor? 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuTürkiye neden bu kadar siyasi? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRTürkiye yeniden karanlık film günlerine mi dönüyor? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye’nin sosyal devletin rolünün yeniden inşası kaçınılmaz 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİYapıttan Yapana: Zatî olana yolculuk 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Trumpizm’in güç gösterisi nereye kadar? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraDevlet Millet Kucaklaşması 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTCumhurbaşkanı, “muhalefet”, “Kürtler” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.06.2019
7.02.2019
18.03.2019
4.02.2019
28.01.2019
9.02.2019
7.01.2018
26.10.2018
28.09.2018