Sinan ÇİFTYÜREK
Yaşanmışların ışığında ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı (UKKTH) savunusunun pratik yansımaları, mücadele tarzı ve örgütlenme biçimi üzerinde duracağım. Özellikle son yıllarda bölgemizde Güney Kürdistan, Rojava ve Avrupa’da Katalan deneyimi öğretici derslerle dolu.
I – Son 25 yılın pratiği ışığında UKKTH ve komünistler!
UKKTH ilk olarak kim tarafından ve nerede gündeme getirildi? Bu önemli zira genel kanı ABD başkanı Wilson tarafından önerildiğidir ancak bu doğru değil çünkü UKKTH ilk kez 1896’da İkinci Enternasyonal’de Kautsky tarafından savunulmuştu. Sonrasında Lenin liderliğindeki Bolşevikler UKKTH ilkesini parti programına aldılar, devamında Dünya komünist hareketi ve ulusal kurtuluş hareketlerince savunulan ilke haline gelerek genelleşti.
Bolşeviklerin UKKTH savunusu; ezen ulus komünist hareketi, ezilen ulusun ayrılıp bağımsız devletini kurmaktan yana politik propaganda geliştirirken, ezilen ulus komünist hareketi ise ezen ulus işçi emekçileriyle birlikten yana tutum almasını içeriyordu. Lenin döneminde SSCB’de ayrılıp bağımsız devletini kurmak ya da eşit cumhuriyetler olarak SSCB’de yer almak, bu iki görüş eşit ağırlıklı savunulup hayata geçirildi. Finlandiya gibi ayrılanlar oldu ama çoğu eski sömürge/ilhaklar SSCB’nin federal/özerk sosyalist cumhuriyetler olarak kaldılar.
Ezen ve ezilen ulus komünist hareketin birbirini tamamlayan ikili görev üstlenmeleri hangi ülkeler için geçerli? Bu savunu çok uluslu (çok coğrafyalı) devletler için olup deniz aşırı sömürgelere uygulanması söz konusu değildi. Örneğin dünün deniz aşırı sömürgeleri Cezayir, Angola, Hindistan, Mozambik… vb. ülkeler için bu formül uygulanmazdı zira ayrı coğrafyalardı ve zaten emperyalist sömürgeci Britanya veya Fransa’nın deniz aşırı sömürgeleri denetleyip sömürmek dışında örneğin kendi ülkelerinin bir parçası yapmak ne niyetleri ne de koşulları vardı. Dolayısıyla Britanya ya da Fransa komünist hareketiyle Hindistan veya Cezayir komünist hareketinin birleşik devrim ve örgütlenme gibi meseleleri de olamazdı. Bu formül, çok uluslu sömürgeci/ilhakçı Rusya, İspanya, Türkiye, İran, Irak, Suriye gibi devletler için geçerliydi. Bu meseleyi ikinci baskısı 2004 yılında yapılan “Ulusal Soruna Somut ve Tarihsel Yaklaşım” (USSTY) adlı kitabımda ayrıntılı irdelemiştim. Şimdi yaşanan pratiğin ışığında kısaca üzerinde duracağım.
Söz konusu çok uluslu devletlerde, ezen ulus komünist hareketi ile ezilen ulus komünist hareketinin ayrılma veya birlikte kalma savunusunun pratik yansımaları genelde sorunlu oldu. Ezen ulus komünist partileri teori de UKKTH’yi savunmakla birlikte iş pratiğe, politik alana geldiğinde birliği savunmuşlardır. Pratikte gördük, ezen ulus komünistleri bağımsızlığa karşı çıkarak birliği savunurken ezilen ulus komünistleri ise ayrılmayı savundular. Denilebilir ki Lenin sonrasında SBKP dahil dünya komünist hareketinde ezen ulus komünistleri; pratikte Rosa Luxemburg’un “sosyalizmin ancak büyük kapitalist pazar temelinde kurulabileceği, küçük devletlerin emperyalizme bağlı olacağı” tezi savunularak bağımsızlığa karşı durdular. Bunun en son örnekleri Katalonya ve Güney Kürdistan’dır. Bıçak gelip kemiğe dayandığında yani Katalonya ve Güney Kürdistan peş peşe bağımsızlık referandumuna gittiğinde, dünya ve bölge komünist partileri koro halinde “ayrılığa karşıyız, ayrılmak, küçük devletlere bölünmek emperyalizmin işini kolaylaştırır” deyip Irak ve İspanya’nın birliğine sımsıkı sarıldılar!
Türkiye Komünist Partisi de (TKP) Mustafa Suphi zamanından kendini feshedene kadar UKKTH’yi Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez birliği çerçevesinde ele almış, bağımsızlığı “bölücülük” olarak görmüş. TKP’nin ardılları da Kurtuluş, Söz ve Eylem vb. kimi grupları istisna olarak ayrı tutarsak hepsi Kürdistan meselesinde aynı pratik duruşu sürdürüyor. Özetle çok uluslu devletler de ezen ile ezilen ulus komünist hareketinin duruşu daima teorik savununun aksine olmuştur. Yani ezen ulus komünist hareketi birliğe sarılırken, ezilen komünist hareket ise bağımsızlığı savunmuş. Bence burada teorik kurgulamada da sorun var!
II – Kürdistan ile Türkiye (Irak, Suriye, İran) komünist hareketi baş çelişki, devlet, ittifaklar… gibi temel meselelerde farklılaşıyor.
Ortadoğu-Kürdistan’da ki gelişmeler; Türkiye, İran, Irak, Suriye’de ezen ulus komünist hareketi ile ezilen ulus komünist hareketini farklı pratik politik sorunlarla yüzleştiriyor. Bu açıdan dört Kürdistan parçasında yaşananlar öğretici derslerle dolu. Denilebilir ki süreç, teoriyi yeniden üretime zorlayan, teoriye alan açan pratik politik gelişmelerle yüklü. Mesele şudur; Kürdistan-Türkiye (Kürdistan-Irak, Kürdistan-İran, Kürdistan-Suriye) komünist hareketinin, mücadele ve örgütlenmede görev ile öncelikleri giderek farklılaşıyor.
Örneğin Rojava ile Güney Kürdistan’da, ulusal kurtuluş güçleriyle Irak ve Suriye komünist devrimci hareketinin baş çelişki, devlet, ittifaklar gibi konulara yaklaşımları farklılaşmanın ötesinde yer yer karşıtlaşıyor. Kürdistan’da baş çelişki, Kürt halkı ile sömürgeci (ilhakçı) Irak, Suriye devletleri arasındayken; Irak ve Suriye’de ise baş çelişki, emperyalist işgalle Irak ve Suriye rejimleri arasındadır. Öyle ki Güney Kürdistan’da (Kürdistan Komünist Partisi dahil) ulusal güçler başta ABD, emperyalist güçlerle müttefik haldeyken, Irak Komünist Partisi (IKP) anti emperyalist ittifak içinde. IKP, 12 Mayıs seçim galibi Muqteda El Sadr’ın Sairun İttifakı’nda yer alıyor ki bu antiemperyalist bir ittifak. Rojava’da ise TEV-DEM ve ENKS ABD-Fransız-İngiliz emperyalizmiyle ittifak halindeyken (ki Türkiye sosyalist hareketinden de kimi partiler de PYD ile birlikte bu ittifakın içinde), Suriye Komünist Partisi kendi BAAS rejimi ile birlikte Rusya’nın başını çektiği Doğu emperyal blokla ittifak halinde.
Yine Arap ve Türkiye sol milliyetçileri dün Saddam Hüseyin/BAAS rejimini emperyalizme karşı savaşan kahraman görüp savunurken, Kürdistan halkı ve siyaseti ise halkımıza sayısız katliamlar ile Halepçe soykırımını yaşatan bir katil-soykırımcı rejim görüp lanetliyor!
Diğer bir ayrışma noktası; ezen ulus örneğin Türkiye komünist hareketinin devrim hedefi, varolan devletini yıkarak yerine sosyalist devleti inşa etmek görevi varken; ezilen ulus (yani Kürdistan) komünist hareketi açısında ise bu görev, ilhakçı/sömürgeci devleti kendi ülkesinden çıkartmakla sınırlı. Birinde var olan devletini yıkıp yerine giderek sönümleşecek olan yenisini kurmak, diğerinde (Kürdistan’da) ise olmayan devleti kurmak görevleri var.
Kısacası Kürdistan’da, ulusal kurtuluş mücadelesinin başat mesele olması beraberinde; baş çelişki, sınıfların mevzilenmesi, devlete yaklaşım, mücadele taktikleri, örgütlenme ve devrim süreçleri bakımından, Kürdistan komünist hareketi ile Türkiye (ya da Irak, İran, Suriye) komünist hareketini farklılıklaştırıyor.
Geriye önemli ortak payda olarak emek-sermaye çelişkisi kalıyor. Emek ile sermaye arasında ki çelişkisinin temel olması hem Kürdistan komünist hareketi hem de Irak, İran, Suriye, Türkiye komünist hareketi için geçerli. Ancak emek sermaye çelişkisinden kaynaklanan ya da ondan beslenerek gelişen güncel siyasal sorunlarda da durum yine farklılıklar içeriyor.
Burada esas varmak istediğim yer şudur; komünistlerin, sömürge ya da ilhak edilmiş ülke ile sömürgeci/ilhakçı ülkeye aynı genel-geçer ideolojik-teorik özellikle aynı politik-örgütsel gömleği giydirmeleri yanlış. Aynı ideolojik-teorik özellikle aynı pratik politik tespit-tahlil ve pratik hem Türkiye (Irak, İran ve Suriye için de geçerli) hem de Kürdistan için yapılamaz.
III – Birleşik devrim mi yoksa bağımsız devrim süreçleri mi?
Türkiye ile Kuzey Kürdistan (ve diğer parçalar) için birleşik devrim mi yoksa bağımsız devrim mi? Bununla bağlantılı birleşik örgütlenme mi yoksa bağımsız (ayrı) örgütlenme mi? Yani biz komünistler neye, hangi stratejiye göre pozisyon alacağız? Bu soruların yanıtları üzerinde 1990’lı yıllarda çokça durduk, durdum, kitaplar yazdım burada tekrar ayrıntısına dönmeden son 25 yılın pratik gelişmeleri ışığında kimi noktalar üzerinde duracağız. Meseleye teorinin kılavuzluğunda ve hayatın içerisinden bakarsak şunları görürüz:
Bir; sömürgeci/ilhakçı devlet ile sömürgeleştirilmiş/ilhaka uğratılmış ülkenin örneğin Türkiye ile Kuzey Kürdistan’ın sosyolojisi yani ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel dokusu ışığında ele alabiliriz. Türkiye ile İran işgalindeki Kürdistan parçaları açısından ele alındığında, söz konusu ortak sosyolojik dokunun geçmişi 1600’lı yıllara kadar dayanır. Ki bu uzun süreçte halklar/uluslar arası ortak ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel doku oluştu. Bundandır ki tek hamle de kopuş/bağımsızlık gerçekleşmiyor. Bugün yarı bağımsız devlet durumunda olan Güney Kürdistan bile haydi deyince bağımsızlığı bir hamle de gerçekleştiremiyorsa başka faktörlerle birlikte bu ortak sosyolojik geçmişin sonuçlarının da payı var.
Söz konusu sosyolojik irdelemeyi yani Kürdistan’ın önce ikiye sonra dörde parçalanmışlığı ve yarattığı sorun ve sonuçlarını ayrıntılı USSTY adlı kitabımda ele almıştım. Şunu eklemeliyim; her sosyolojik irdeleme de yaşandığı gibi benim yaptığım sosyolojik irdelememde de determinist (nesnelci) yan ağır basar.
İki; parçalanmışlığa rağmen Kürdistan’ın dört parçasıyla bir ülke ve millet olduğunun sosyolojisi açısından ele alabiliriz. Politik gelişmeler, yaşanan işgal ve parçalanmışlığa rağmen dört parçadaki halkımızın ortak tutum sergileyebildiğini gösterdi. Kobanê’nin önce işgali sonra özgürleştirilmesi, 25 Eylül bağımsızlık referandumu, 16 Ekim Kerkük işgali ve Efrin işgalinde halkımızın sergilediği parça-partiler üstü Kürdistani tutum burada önemli veri.
Kobanê’nin önce IŞİD tarafından işgal edilmesinde sonra özgürleştirilmesinde, halkımız partiler ve parçalar üstü tutumla önce birlikte üzülmüş sonra birlikte sevinmiş. Aynı parçalar, partiler üstü ortak tutum, 25 Eylül Güney Kürdistan bağımsızlık referandumunda yaşandı. Halkımız dört parça da bağımsızlık referandumunu destekledi. Kerkük ve Efrin işgallerinde ise yasları, üzüntüleri dört parça da ortak oldu.
Kürdistan halkları, tıpkı Kobanê, tıpkı 25 Eylül bağımsızlık referandumunda nasıl ki parti ve parçalar üstü tutumla dört parça ve diasporada ayağa kalktıysa, aynı ortak yurtsever kimlikle Kerkük ve Efrin işgaline de karşı durdular. Yani Şîn û Şahîya gelê me bihevra bu! Ki bu ortak kalkışma tutumu yok edilemeyen aynı ulus bilincinin sosyolojik dokusunun ürünüdür.
Üç; Son yirmi beş yıllık gelişmeler, Güney Kürdistan ve Rojava’da devrim süreçlerinin bağımsız geliştiği, Irak ve Suriye sosyalist devrimi olmadan da Kürdistan parçalarında bağımsız ulusal demokratik devrimlerin yaşanabileceğini yetirince gösteriyor. Ki mesele salt ulusal evre olunca Katalan deneyimi de yakın örnek. Gelişmeler, Güney Kürdistan ulusal bağımsızlığının, Irak birleşik sosyalist devrimini beklemediği; Rojava’nın da Suriye sosyalist devrimini beklemediği, hakeza Kuzey ve Doğu Kürdistan’da da Türkiye veya İran sosyalist devrimini beklenmeden ulusal demokratik devrim veya çözümün gelişeceğini gösteriyor. Başka ifadeyle Irak, Suriye ve Türkiye, İran’da sosyalist devrim olmadan da Kürdistan’da ulusal demokratik devrim ve çözümün mümkün olduğunu; Irak veya Suriye devleti (yani sömürgeci/ilhakçı devlet) yıkılmadan da bağımsız Kürdistan kurulabileceğini gösteriyor.
IV – Bunların ışığında Kuzey’de somut yönelimimiz ne olmalı?
Başta ÖSP’nin 21. Yüzyılda Özgürlük ve Sosyalizm Manifestosu’ndan uzun alıntı aktarayım:
“Kürdistan ve Ortadoğu’da sınırlar halkların iradesine rağmen belirlendi” ara başlığı altında;
“Kürdistan komünist hareketi, Kürt halkının ve genelde Ortadoğu halklarının iradesi dışında belirlenmiş coğrafik-siyasi haritayı tanımaz. Kürdistan’ın ve Kürt halkının birliğini tarihsel bir hak olarak görür. Kürdistan’ın parçaları arasında ulusal demokratik ve komünist hareketin politik dayanışmasının geliştirilmesini savunur” devamında ise “Kürt sorunu bir ülke ve ulus sorunudur” ara başlığı altında ise;
“Kürdistan komünist hareketi, Kürt sorununu bir ülkenin kurtuluşu, ulusun özgürlüğü sorunu olarak görür ve çözümünün Kürdistan coğrafyasında bürüneceği biçimden bağımsız olarak özü itibariyle kendi ulusal devletini kurma hakkı olduğunun altını çizer. Bu temel tespitten hareketle, Kürt/Kürdistan sorununun Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısı ve “tek devlet, tek millet, tek dil” dayatmasının sınırları içerisinde çözülemeyeceğini belirtir.
Kürdistan komünist hareketi, Kürdistan’ın Kuzey parçasının ekonomik, sosyal, siyasal özgün durumundan hareketle, Türkiye’de devletin üniter, militarist, şoven yapısını aşmaya yönelik yaygın bir rejim muhalefetinin varlığı durumunda, halkların ortak siyasal devrimini hedefler. Rejimi aşan ortak siyasal devrimin, halkların eşit iki cumhuriyetli sosyalist federasyonlaşmasıyla taçlanmasını savunur. Ulusların kendi kaderini tayin hakkının bürüneceği biçim olarak ‘bağımsızlık’ mı, ‘federasyon’ mu sorununun çözümü için tamamen özgür bir ortamda Kürt halkının onayına başvurmayı, bu doğrultuda Kuzey Kürdistan’da referanduma gitmeyi temel ilke olarak savunur. Ancak Kürdistan komünist hareketi esas olarak kendini Kuzey Kürdistan ulusal ve toplumsal devriminin geliştirilmesinden sorumlu sayar; Türkiye’de genel bir devrimci durumun yokluğu ortamında Kuzey Kürdistan’daki ulusal ve toplumsal muhalefetin Kürdistan’la sınırlı özgün bir iktidarlaşmayla sonuçlanması sürecine öncülük etmeye çalışır. Bağımsız gelişecek sürecin emek eksenli bir nitelik kazanması için bütün gücünü ortaya koyar.
Kürdistan komünistleri rejimin ve kapitalist sistemin sınırları içerisinde ulusal sorunun burjuva demokratik çözümünü, temel stratejik hedefine bağlı olarak savunur. Bu savunusunu ‘demokratik federasyon ve azınlık hakları’nı içeren siyasal bir tezle güncelleştirir” deniyor.
ÖSP Manifestosu, stratejik olarak koşullara göre iki seçeneği Kürdistan komünistlerinin önüne koyuyor. İlkinde, “Türkiye’de devletin üniter, militarist, şoven yapısını aşmaya yönelik yaygın bir rejim muhalefetinin varlığı ortamında halkların ortak siyasal devrimini hedefler” diyerek eşit sosyalist federasyonu belirler. Ancak hemen devamında diğer seçenek olarak da; “Türkiye’de genel bir devrimci durumun yokluğu ortamında Kuzey Kürdistan’daki ulusal ve toplumsal muhalefetin Kürdistan’la sınırlı özgün bir iktidarlaşmayla sonuçlanması sürecine öncülük etmeye çalışır” diyerek bağımsız Kürdistan hedefini öne çıkartır. Yani;
*Küresel olarak Ho Ho Ho Chi Minh bir iki üç daha fazla Vietnam (sosyalizm) rüzgârı 21. Yüzyıl’da halihazırda yokken;
*Kürdistan’ın, Asya üzerinde 20 yıldır süren savaşın merkezinde olması ve Kuzey Kürdistan’ı diğer Kürdistan parçalardan tümüyle bağımsız ele almak artık mümkün değilken;
*Önemlisi Güney ile Rojava’da yarı bağımsız yapılanmanın zengin deneyimi önümüzdeyken; *Irak-Suriye-İran-Türkiye’de siyasal dinamizm, ağırlıkla Kürdistan meselesi üzerinden gelişiyorken; sokakta, okulda, işyerinde siyasal saflaşma ve tartışma bu dört ülke de esas Kürdistan meselesi üzerinden yaşanıyorken;
*Türkiye komünist hareketinin belirleyici gövdesi Kürdistan meselesinde tıpkı rejimin siyasal partileri gibi Misak i Milli sınırlarını savunuyorken;
*Türk rejiminin, Kürdistan meselesinde asimilasyon-entegrasyonla zaman kazanarak eritme politikası dışında çözüme dair hiçbir ciddi işaret vermezken…
Türkiye devrimci hareketiyle birleşik sosyalist devrimi hedeflemenin zemini yok. Dolayısıyla Kürdistan komünistleri; Türkiye halklarıyla birleşik sosyalist devrim stratejisini tali, bağımsız devrim stratejisini esas hedef olarak belirlemeli. Türkiye devrimci sosyalist dinamikleriyle ise önümüzdeki süreçte birleşik devrim yerine geniş demokrasi cephesinin yaratılması hedeflenmeli. Ve her iki durumda da parti olarak örgütlenme ayrı olmalı.
V – Meşru-yasal mücadele ile yasa dışı mücadele üzerine
Bu alanda da hayatı teoriye uydurmak yerine teoriyi hayata göre yenilemeye açık olmalıyız. Genel olarak sömürge ve ilhaklardaki ulusal kurutuluş hareketleri ile kapitalist ülkelerdeki komünist partilerin yasa dışılıklarında da ciddi farklılıklar vardı, olacak da. Özellikle de deniz aşırı sömürgelerde ki halkların ulusal kurutuluş mücadeleleri ile Alman, Fransız, Arjantin vb. komünist partilerinin yasa dışılıkları farklı idi yarın da olacak. Klasik sömürgelerde tabir uygunsa halk bir bütün olarak sömürgeci devlete karşı zaten yasa dışı konumdadır.
Hatta Asya, Afrika, Latin Amerika’daki deniz aşırı sömürgelerde ki halkların ulusal kurutuluş mücadeleleri ile Kuzey İrlanda, Korsika, Bask, Katalonya, Kürdistan gibi yani çok uluslu devletlerdeki sömürge veya ilhakların ulusal kurtuluş hareketlerinin de özgün farklılıkları hep var oldu. Bütün bunlarla birlikte, 19. ve 20. Yüzyıl yasa dışılığı ile 21. yy yasa dışılığı da genel olarak farklı olacak.
Özelimize geline; biz yasadışı mücadeleyi reddetmedik, reddettiğimiz 20. yy tarzıdır çünkü cep telefonu başta olmak üzere yeni teknolojik icatlar ve geriye çekilen 20. yy devrimci dalgasıyla paralel 20. yy yasadışılığı da aşıldı. Şunu da ekleyelim; burjuvazinin küresel çapta 19. ve 20. yy sosyalist deneylerinden çıkardığı derslerle, burjuva demokrasisi oyununu oynaması gerçeği de var. Bu nedenle 21. yüzyıla gelindiğinde istisnalar hariç dünya komünist partilerinde yasadışı parti kalmamış ve başta Latin Amerika’da olmak üzere birçok silahlı kurtuluş hareketi de silahı bırakıp sivil siyasete yöneldi.
Burjuvazi ne zaman demokrasi oyununa son veren düdüğü çalarsa daha doğrusu, işçi emekçi kitleler ne zaman burjuvaziyi, demokrasi oyununa son vermeye zorlarsa işte o zaman komünist hareket ve genelde o günün dinamikleri de ihtiyaç duyarsa yeni bir yasadışılığı geliştirebilirler. Kürtlerin yasadışılıkları ise ağırlıkla hep Kürdistan dağları olmuştur ki bu yanıyla Türkiye veya diğer sömürgeci ülke komünist, devrimci hareketinin yasadışılığından hep farklılıklar içermiştir.
Şu da var, Türkiye’de günümüz yasadışı partilerinin ana gövdesi açıkta olup çok dar çekirdeği gizliyse, bu durum mevcut yasal partilerden pek de farklı değildir. Çünkü nasıl ki yasadışı partilerin gövdesi açıkta küçük çekirdek gizliyse, yasal partilerin de yasa dışı yönleri vardır, olabilir. Meseleye çekirdek meselesi olarak bakılıyorsa devlet partisi CHP’nin hatta iktidar partisi AKP’nin bile kendince gizli yönleri vardır.
Burada asıl mesele arka planımız ya da cephe gerisinin sağlama alınmasıysa; içeri de kitlelerin büyük örtüsüyle mi çekirdek güvenceye alınacak yoksa Suriye ya da Avrupa mı arka plan olarak seçilecek? Veya her ikisi mi? Avrupa’ya gidenin geri gelmediği gerçeği ve Suriye’nin artık barınma alanı olmayacağı açıkken geriye Rojava ve Güney Kürdistan kalır! Ve zaten şimdiden bu iki alan değerlendiriliyor arka plan olarak. Kürt siyaseti ağırlıkla Hewlêr merkezli Güney Kürdistan’ı esas alırken; Türkiyeli devrimci yapılar ise Rojava’da bulunuyorlar. Hewlêr, Qamışlo Türkiye ve İran’dan gelen/gelecek olan “bölücüleri topraklarınızdan çıkartın” basıncı karşısında yükümüzü taşır mı? Tartışılmalı.
VI – Mücadele tarzına gelince,
Bir; mücadele tarzı, savunduğun hedeflerden bağımsız ele alınamaz. İki, hiçbir mücadele tarzı mutlaklaştırılamaz. Üç; klasik sömürgelerdeki ulusal kurutuluş mücadeleleri ile kapitalist-emperyalist ülke komünist partilerinin mücadele tarzları ile araçları farklı olacaktır.
Dört; biçiminden bağımsız olarak zor olmadan ne kapitalist düzen yıkılır ne de sömürge ve ilhakların halkları özgürleşir. Beş; ulusal kurtuluş mücadelesinin aracı olarak silahlı yapılanmaya gidecek olanların yüzleşeceği en temel sorun; halkın/ülkenin ordusu mu yoksa X veya Y partisinin ordusu mu? Bu konuda Kürtlerin önünde iki somut deney vardır; Güney Kürdistan’da PDK ve YNK Peşmergesi. Rojava Kürdistan’ın da ise TEV-DEM ile ENKS Gerilla ya da Peşmerge ordularının ayrı oluşlarının yarattığı ağır sorunları en son Kerkük ve Efrin üzerinden yakıcı olarak yaşadık, yaşıyoruz. Bu iki deneyden hareketle partilerin değil ülkenin/halkın tek Ordusu savunusu yaşamın acı deneylerinin önümüze koyduğu çözümdür.
Sonuç yerine; Türkiye sosyalist hareketini KKP lehine seksiyonları aşmaya çağırıyoruz!
*Türkiye komünist hareketini, Güney Kürdistan ve Rojava deneyiminden sonra Kürt seksiyon (özerk) örgütlenmeleri, Kürdistan Komünist Partisi (KKP) perspektifiyle aşmaya çağırıyoruz. Seksiyon örgütlenmesini aşmaya çağırırken; bağımsızlığı hedef alan İran kurgulu Irak rejiminin 16 Ekim saldırısının yarattığı geçici duruma takılmadan, 25 Eylül bağımsızlık referandumunda Kürdistan halklarının %93 ile ortaya koydukları irade esas alınmalı. Çünkü Kürdistan halkları söz konusu irade ile bağımsızlık tapusunu cebine koymuş ve uygun zaman-koşulda çıkarıp kullanacaklar. Kullanacaklarını 12 Mayıs Irak seçimlerindeki tutumlarıyla da ortaya koydular! 12 Mayıs Irak genel seçimlerinde açık tutumla bağımsızlığı savunan KDP’yi ödüllendirerek yani Kürdistan’da açık arayla birinci parti yaparken, bağımsızlığa karşı çıkan ya da kararsız olanları ise adeta cezalandırdılar.
*Eğer 25 Eylül bağımsızlık referandumunun ardından 16 Ekim Kerkük merkezli yıkım olmasaydı bugün Türkiye sosyalist hareketinden, Kürdistan seksiyonu olan birden fazla yapıyla KKP’yi nasıl kuracağımızı tartışıyor olacaktık. Dolayısıyla 16 Ekim’in yol açtığı geçici durumu değil 25 Eylül bağımsızlık iradesini esas alarak adım atmaya çağırıyoruz
*Türkiye komünist hareketinden, Kürdistan Seksiyon (özerk) örgütü kuran parti ve hareketleri cesaretle üçüncü kopuşu (ayrışmayı) gerçekleştirmeye çağırıyoruz. Birinci kopuşu Hikmet Kıvılcımlı daha 1930’li yıllarda KKP’nin kurulmasını savunmuş ancak başarılı olamamıştı. Ancak 1970’lerde gerçekleşecek olan ilk kopuşta; PSK, KİP, Rizgari, KUK, Kava, PKK gibi Marksist-Leninist, Maoist iddialı parti ve örgütler Türkiye sosyalist hareketinden ayrışarak kurulmuştu. İkinci kopuşu ise sonraki yıllarda Kurtuluş ve TKEP’ten ayrılan Tekoşin ve KKP özerk örgütleri tarafından gerçekleştirilmişti. Üçüncü kopuşa veya ayrışmaya Türkiye komünist/sosyalist partilerden birden fazla yapının gebe olduğuna inanıyorum. ÖSP olarak çağrımız; gelin açık meşru Kürdistan Komünist Partisini birlikte kuralım! Partide herkes ideolojik-teorik olarak kendisi olsun ve parti de çoğunluk iradesiyle politika yapılsın! 30.05.2018
Yazarlar
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokrasi, darbeler ve ekonomik eşitsizlik 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBOP’tan sonra Trump mutabakatı zamanı 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMacron emeklilik reformunun kıskacında 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZSilahsızlanmanın Hukuku, Kuralı ve Kurumu 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Keşke’ hissi duyduğum gün… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“İlk dört maddeye dokundurtmam”cılar büyük bir tuzağa düşebilirler 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOna ‘karşı reform’ derler Hüseyin Bey 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump’ın kararmış vicdanı 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilDin demokrasiyle bağdaşır mı? Dindarlık otoriter olmayı gerektirir mi? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKamusal alanın İslamileştirilmesi 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasGazze’yi şimdi güzel günler mi bekliyor? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRKara paranın krallığı kurulmuş... Vay halimize! 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciTürkiye’de konut sorunu 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASAL İKTİDARIN HÜZÜNLÜ YOLCULUĞU… 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar çözüm konusunda neden bu kadar isteksiz? 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÖcalan o kanalları ilk kez izledi ve… 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSDG düğümü çözülüyor mu? Fırat hattında buzlar kırıldı mı? 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKant’ın problemi: Tanrı’yı akılla bilmek 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezAtaerkil pazarlık 2.0 ve cinskırım 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAteşkes gerçekleşti, sıra diğer aşamalarda ama… 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalMüslüman düşmanı Hegseth ve ‘İslami rejimler’in suç ortaklığı 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖcalan’ın Uyarısı... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin ikinci ve belki de “final” sezonu 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYakabaşı… Köylü dışında herkes suskun! 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemirtaş serbest kalmadan Öcalan’a “umut hakkı yasası” çıkar mı? 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat Sevinç'Belirsizlik' kullanışlı bir idare yöntemidir, yurttaşı iki dudak arasına hapseder! 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySanayi verileri alarm veriyor: Almanya serbest düşüşte 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanErdoğan ve kurmayları acaba neden isteksiz davranıyor? 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuTürkiye neden bu kadar siyasi? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRTürkiye yeniden karanlık film günlerine mi dönüyor? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye’nin sosyal devletin rolünün yeniden inşası kaçınılmaz 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİYapıttan Yapana: Zatî olana yolculuk 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Trumpizm’in güç gösterisi nereye kadar? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraDevlet Millet Kucaklaşması 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTCumhurbaşkanı, “muhalefet”, “Kürtler” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.06.2019
7.02.2019
18.03.2019
4.02.2019
28.01.2019
9.02.2019
7.01.2018
26.10.2018
28.09.2018