Yıldıray OĞUR
Bundan altı sene önce bir analizci çıkıp şöyle bir tweet atsaydı herhalde bir kişi bile dikkate alıp RT’lemezdi:
AK Parti’den iki parti çıkacak, MHP’den bir parti kopacak ve bu partiler Saadet Partisi ile birlikte CHP ile ittifak görüşmeleri yapacak. HDP de bunu dışarıdan destekleyecek.
Bugün bu buluşma gerçekleşiyor.
CHP, İYİ Parti, Saadet, Gelecek, DEVA ve DP liderleri bir yemekte bir araya geliyorlar.
Bu buluşmanın baş katalizörünün Erdoğan olduğu açık.
Ama yemekteki liderlerden biri son 10 yılı doğru okumasaydı ve erinmeden önlüğü takip mutfağa geçmeseydi bu yemek mümkün olmazdı.
O lider yemekteki pastanın en büyük dilimine sahip olan Kemal Kılıçdaroğlu.
Aslında Kemal Kılıçdaroğlu, 2010’da CHP genel başkanlığına seçilmeden önce siyasette bir gün böyle bir yemeğin aşçısı olabilecek el becerileri olan bir siyasetçi profili çizmiyordu.
Eski bir maliyeciydi, açıkladığı yolsuzluk dosyalarıyla ünlenmişti, Dersimli Kürt kimliğinden çok Kemalist dürüst bürokrat kimliği ön plandaydı, 2009’da belediye başkanı adayı olduğu İstanbul’da yenilmişti. Çok yüksek bir karizması olmayan bir grupbaşkanvekiliydi.
CHP’nin Türkiye demokrasisine pek katkı yapmayan Anayasa Mahkemesi başvurularının altında imzası vardı.
Buna rağmen 2010’da Baykal’ın yerine genel başkanlığa seçildiğinde merkez medyadan kendisine bir daha hiç açılmayacak büyük bir kredi açıldı.
“Gandi”ye benzetildi, CHP’de sol rüzgarlar estirdiği yazıldı, Che beresiyle fotoğrafları basıldı.
Fakat bu övgüler 2010 referandumunda çıkan hala AK Parti’nin bir seçimde aldığı en yüksek destek olan yüzde 58 Evet ve bir yıl sonra 2011 seçimlerinde AK Parti’nin oylarını yüzde 50’ye çıkarmasıyla yerini eleştirilere bıraktı.
CHP’nin oyunu beş puan artırmıştı ama parti yine yüzde 25 duvarına gelip çarpmıştı.
Analiz Beyler kusuru CHP’de, ideolojik duruşunda, bagajında değil, liderlik kumaşı ve karizması olmadığına karar verdikleri Kılıçdaroğlu’nda buldular.
Seçimler kaybedildikçe Kılıçdaroğlu’nun yerine o yıllarda CHP genel başkanlığı için şimdi iktidar medyası dışında çok ilgi görmeyen Muharrem İnce, Barolar Birliği başkanlığından devrilmesi kutlanan Metin Feyzioğlu, her akşam CNNTürk’te CHP’yi FETÖ ve PKK’yla işbirliğiyle suçlayan Ümit Kocasakal, artık kimsenin adını hatırlamadığı Umut Oran hatta TikTok fenomeni Mustafa Sarıgül bile umut olabildi.
Kılıçdaroğlu ise artık bu ‘taze kanların’ önünü tıkayan, koltuğuna yapışmış liderlerden biriydi.
Fakat Kemal Kılıçdaroğlu aynı seçim yenilgileriyle erken vakitte acıtıcı bir gerçeğe uyanmıştı:
Kürt milletvekillerine listesinde yer verse de çarşaflı kadınlara rozet taksada, Che beresi giyse de CHP tarihsel ve sosyal olarak artık yüzde 25’e demirlemiş bir partiydi ve bunu kısa vadede kolay kolay değiştirmek mümkün değildi.
Ayrıca bu yüzde 25 kendisini tarihsel olarak haklı, ilerici ve akıllı görüyordu, geri kalan herkesin de tarihsel olarak haksız, gerici ve aptal olduğunu düşünüyordu.
İktidar olmak için bile olsa bir muhasebe yapmak bir tarafa geriye tek bir adım atmaya bile razı değillerdi.
Bu katılaşmış yapı karşısında tek çare; CHP’yi sadık geleneksel yüzde 25’lik kitlesini korkutmadan değiştirmek ama bu uzun vadeli işi yaparken cepheyi genişletmek ve müttefikleri artırmaktı.
Kılıçdaroğlu, tabanın ve partinin itirazlarına aldırış etmeden Sezgin Tanrıkulu gibi Kürt sorunu kavramıyla özdeşlemiş bir ismi ve Mehmet Bekaroğlu gibi İslamcı gelenekten bir ismi kongrede yedikleri çiziklere aldırış etmeden parti yönetiminde tutmakta ısrar etti.
İttifakları genişletmek için büyük bir hata yaparak 17/25 Aralık sonrası öncesinde çok eleştirdiği Fethullahçılarla bile yan yana durdu.
Yüzde 25’lik kısır döngüden çıkmak için zorunlu olan sağa açılmaktan korkmadığını ise ilk kez 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde gösterdi.
Bugünlerde herkesin unuttuğu ilk seçim ittifakını MHP ile kurdu ve Bahçeli’nin önerdiği Ekmelettin İhsanoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığını kabul etti.
Bugün başarısız bir örnek olarak hatırlansa da siyaseten Ahmet Necdet Sezer’den bile daha az politik ve tecrübesiz olan İhsanoğlu, Erdoğan gibi bir siyaset ustası karşısında o seçimde yüzde 38 almıştı.
Bu oran hala bugün CHP ve İYİ Parti’nin toplam oyuna yakın.
Kılıçdaroğlu, MHP’den sonra ikinci açılımını 7 Haziran 2015 seçimleri öncesinde HDP’ye doğru yaptı.
Matematiksel bir gerçek olan ancak HDP barajı geçerse AK Parti’nin çoğunluğu kaybedebileceğini gördü, pragmatik bir hamleyle CHP’li seçmenin bir kısmının HDP’ye stratejik oy kullanmasını teşvik etti. Bu sayede HDP; Bebek’ten, Nişantaşı’ndan ikinci parti çıktı.
Böylece gerçekten de AK Parti ilk kez çoğunluğu kaybetti.
Seçimden sonra ikinci açılımı ise AK Parti’ye doğru yaptı.
MHP’nin “Ver Bilal’i al hilali” ve HDP’nin “ Çayımızı içip giderler” diyerek baştan ret ettiği, Demirtaş’ın büyük bir özgüvenle “Korkmayın sizi asmayacağız, yargılayacağız” esprileri yaptığı günlerde AK Parti ile koalisyona kapıları açtı.
Türkiye tarihinin başka türlü akmasına neden olabilecek o koalisyon kurulamadı.
Ama Kılıçdaroğlu, CHP’nin ancak açılımlar ve ittifaklarla siyasette etkin olabileceğini artık anlamıştı. Bunun için siyaset dilinin de tümüyle değişmesi gerekiyordu.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra muhalif çevrelerin feveranına rağmen Yenikapı’ya gidip konuşma yaptı, yeni siyaset dilinin ilk somut örneğini ise 2017 referandumu kampanyasında verdi.
Arda Turanların, Murat Bozların bile seferber edildiği güçlü “Evet” kampanyasına karşı, neredeyse görünür olmayan, öfke ve nefret içeren hiç bir söylemin kullanılmadığı, bir kız çocuğunun en önde göründüğü bir reklam kampanyasıyla sessiz bir “Hayır” kampanyası yaptı. Bu yüzden yine Analiz Beyler tarafından pasif kalmakla eleştirildi.
Ama o referandumda AK Parti, “Evet”i ancak kılpayı çıkarabildi. İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirlerde “Hayır” çıktı.
Hatta son hafta ortalıklara çıkan rövanşist CHP’lilerin açıklamaları ve videolarına kadar “Hayır” anketlerde önde görünüyordu.
Kılıçdaroğlu, artık yüzde 50’nin formülünü çözmüştü.
En radikal hamlesini bu formülü kullanarak 2018 seçimlerinde yaptı.
İYİ Parti’ye 20 milletvekili verip seçimlere girmesini sağladı, Saadet Partisi ile ittifak kurdu ve üç parti ile birlikte eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı adayı yapmak için görüşmeler yürüttü.
Bilindiği gibi çok yaklaşılan, hatta Cumhuriyet gazetesine “CHP Gül’de ısrarlı” manşetini attıran Gül’ün adaylığı, Meral Akşener’in adaylık ısrarı ve CHP içinden yükselene Gül karşıtı şahin tepkilere takıldı.
Hatta daha sonra aday yapılan Muharrem İnce, “Gül aday olursa Erdoğan’a oy veririm” bile dedi.
CHP’ye yakın kanaat önderleri Gül’ün adaylığına feveran ettiler.
İstedikleri oldu, Gül aday olmadığını açıkladı.
Kılıçdaroğlu da o zaman sizin dediğiniz gibi olsun diyerek “Gel Muharrem bey” diye kürsüye çıkardığı Muharrem İnce’yi aday gösterdi.
İnce’nin adaylığı Analiz Beyleri çok memnun etti, muhalif çevreleri çoşturdu, meydanları doldurdu, İnce güçlü hitabetiyle ortalığı inletti, “kuantum” dedikçe “üstünlükçüklükten” zevk alan CHP kitleleri heyecanlandı ve mutlu oldu.
Hatta son haftalarda büyükşehirlerde topladığı kalabalıklarla “bu iş bitti” havası bile estirdi.
Sonuçta o yüzde 30, Akşener yüzde 8 aldı.
Yani toplamda 2014’de iddiasız Ekmelettin İhsanoğlu’nun tek başına aldığı oy kadar…
Ama bu sonuca rağmen Muharrem İnce estirdiği rüzgarla, eğer seçim gecesi o potları kırmasa muhtemelen bugün CHP’nin genel başkanlığı koltuğunda oturacaktı.
Ama Erdoğan’ın ilk turda tekrar seçilmesine ve İnce fiyaskosuna rağmen Analiz Beyler bu durumdan da yapısal bir ders çıkarmadılar.
Kılıçdaroğlu, yine istenmeyen ve mecbur kalınan genel başkan olarak koltuğunu korudu ve 2019 yerel seçimlerine gelindi.
Bu yerel seçimlerde de İstanbul ve Ankara için dişli adaylar vardı. Anketlerde o dişli isimler önde çıkıyordu.
Ankara için Mansur Yavaş, sol çevreler dışında çok büyük tepki almadı.
Ama İstanbul için Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun adı açıklandığında muhalif siyasi analistler ve CHP çevrelerinde tam bir hayal kırıklığı olmuştu.
Analiz Beylere göre İmamoğlu son 500 yılın en kötü adayıydı, seçim şimdiden kaybedilmişti, Kılıçdaroğlu İstanbul’u Erdoğan’a hediye etmişti.
Bir süre sonra İmamoğlu’nun iyi bir aday olduğu ortaya çıktı. 21 Mart ve 23 Haziran’da bilinenler yaşandı. Eski tweetler silindi.
Normal şartlarda artık Analiz Beylerin ve muhalif çevrelerin artık bu kez Kılıçdaroğlu’nun siyasi aklına bir kredi açması beklenirdi.
Ama bir türlü o kredi Kılıçdaroğlu’na açılmadı.
Cumhurbaşkanı adaylığı ve ittifak tartışmalarında yine hedefte Kılıçdaroğlu.
Bu kez de anketlerde önde çıkan iki CHP’li belediye başkanının önünü kesmekle suçlanıyor. Henüz önlerini kesip, kesmediği bile belli değilken.
Kestirmeden, emeksiz iktidar formülüne dönüşen anketlerde önde görünen iki belediye başkanından birini aday gösterip bu işi bitirmediği ve kendisi aday gibi ortada dolaştığı için eleştiriliyor.
Halkı sokağa çağırmadığı için, helalleşme çağrısı yapıp, hesaplaşmak istemediği için, tarikatlar ve cemaat yurtları kapatılsın diye tweet atmadığı için, iyi bir hatip olmadığı için, elektrik faturasını ödemeyeceğini açıkladığı için de eleştiriliyor.
Son zamanlarda muhafazakarlara çok taviz verdiği için, DEVA ve Gelecek partilerine eşit ortak gibi davrandığı için de eleştiriliyor.
Onu eleştirmek maliyetsiz ve kolay.
Ama kafalarını anketlerden kaldıramayan Analiz Beyler, Kemal Bey sayesinde CHP gibi tarihsel olarak üstünlükçülük iddiasıyla dışlayıcılık üzerine kurulmuş bir partinin; bir taraftan İYİ Parti gibi MHP’den ideolojik nedenlerle değil bir kurultay kavgası yüzünden kopmuş bir parti ile HDP’ye aynı mesafede durabilen, bu sırada Saadet Partisi’ne AK Parti’den kopmuş Gelecek ve DEVA partilerine güven veren hatta küçük sol partilerle bile iyi ilişkiler kurmayı başaran, hepsini etkileyen bir mıknatıs merkezi haline geldiğini göremiyor.
Üstelik CHP bunu ideolojik bir açılım bile yapmadan, altı oku yerli yerinde dururken, medyası hala YAE avcısı isimlerle doluyken, çok da iyi bir hatip ve karizmatik bir lider olmayan Kılıçdaroğlu’nun mutedil duruşu ve kimseyi incitmemek için özenli söylemiyle yapabildi.
Bugün Kavala, Demirtaş ve Altan için sesini yükseltebilen bir CHP lideri var.
Türkiye’deki tüm caddelere “kimseye istemediği soru sorulmayacak, ifade hürriyeti yüzünden kimse hapse girmeyecek, Barış Akademisyenleri işlerine geri dönecek” afişleri asabilen bir CHP var.
Bundan altı yıl önce bir araya geleceklerini yazacak bir analistin deli muamelesi göreceği altı partinin liderinin yemeğinin aşçısı da elinin tadı tuzu bir türlü beğenilmeyen Kılıçdaroğlu.
Ama tarihsel olarak yüzde 25’e toslamış bir partiyi, iktidar alternatifi haline getirmiş Kemal bey, Analiz Beyleri yine de mutlu edemiyor.
Analiz Beyler kürelerine bakıyor, sosyolojik analizler yapıyor, toplumu kesip biçiyor ve 10 yıldır CHP gibi bir partiyi yönetip, iktidar potasına sokan Dersimli bir Kürt genel başkana verdikleri siyasi tavsiyeleri yerine getirmediği için kızıyorlar.
İki sene önce takımı şampiyon yapmış teknik direktöre tribünden çığlık çığlığa taktik veren holigan taraftarlara benziyorlar.
Fazla açıldığını, muhafazakarlara taviz verdiğini söylüyorlar, eline kamçısını almasını, sokaklarda devrimci anı aramasını, helalleşme değil, hesaplaşma peşinde koşmasını, anketlerde önde giden atlara bütün parasını yatırmasını istiyorlar.
Hatta “sokağa çıkamadıkları bir Türkiye” hayali kurdukları muhafazakar ve liberal yazarlar onun bu duruşunu takdir ettiği için Kemal Bey’in laikliğinden ve Atatürkçülüğünden bile şüpheye düşüyorlar.
Herkesin siyaseti yorumlaması, siyasetçileri eleştirmesi, taktik önermesi tabii ki en doğal hakkı.
Ama siyaseti tribünlerden izleyen, ekranlardan yorumlayan Analiz Beylerin yıllardır pratik siyasetin içinde olan bir liderin siyasi beceresine hiç kredi vermeden, ideolojik olarak ülkenin en katı partisinde yaptığı açılımların yarattığı somut sonuçları görmeden, “belki o haklıdır” demeden büyük bir özgüven ve kibirle bunu yapması pek itibarlı olmasa gerek.
Muhtemelen bugünkü ittifak yemeğini de iyi hoş ama zaman kaybı olarak görüyorlar.
Kestirmeden, kısa yoldan iktidara gelmenin taktikleri üzerinde düşünürken, kimsenin altta kalmadığı, iktidardan dışlanmadığı, tasfiye edilmediği gerçek bir demokrasinin inşası için bu fotoğrafın kıymetini göremeyecek kadar öfkeliler.
O yüzden uzun süre önce o öfkenin bir işe yaramadığını fark eden Kemal Bey, sofrada tuzluğu Ahmet Davutoğlu’na uzattığı için bile Analiz Beyleri üzecek.
Ne diyelim, afiyet olsun…
Yazarlar
-
Fehmi KORUTrump büyük bir yenilgiye uğradı 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBahçeli Kürt meselesine, Kürt meselesi Türkiye’ye yön verirken… 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanÇarpık duruma sevinmek, siyasetçiden hukuk dilenmek… 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Türk – Türk ayrışması” 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREnflasyonla mücadelede Milei ve Şimşek 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanDemirtaş kararı sonrasında iktidar ‘Terörsüz Türkiye’ sınavında… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSırada Nijerya mı var? 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDemirtaş’a tahliye 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAAİHM Kararı Kesinleşti; Demirtaş’ın Özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyetin Vicdanıdır... 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'nin doldurduğu öbür boşluk 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBahçeli haklı: Ok yaydan çıktı bir kere… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENTam 16 yıldır beklenen samimiyet! 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZHak, özgürlük mücadelesi – Devletin güvenliği siyaseti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜREmniyet’in yazısı ortaya çıktı! Bahis baronu nasıl kaçtı? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUZombileşmiş bir toplum 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFiyatı zengin siyaseti de fakir belirliyor 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYüzde altmış, üç yüz kişi mi? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEGemi batarken… 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyonun maliyeti daima enflasyonla mücadele maliyetinden büyüktür 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMünfesih terör örgütü 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞMUHALEFETTE “DEĞİŞİMCİ”, 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYapay zekâya yatırım yapılıyor, ekonomiyi değiştiriyor ama insanlar neden daha yalnız hissediyor? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt siyasetinin eleştirisi: Pragmatizm ve “kutsal liderlik” arasında sıkışmak 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları




































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.11.2025
29.10.2025
27.10.2025
21.10.2025
18.10.2025
13.10.2025
11.10.2025
8.10.2025
6.10.2025
4.10.2025