Yıldıray OĞUR
İmam Hatip Lisesi’ni bitirip memleketi Gaziantep’in camilerinde göreve başlayan genç hocanın namıdır bu. Devlet, gözünü kapatıp bağıran bu imamın sesini hemen duymuştur. 48 yıl boyunca da o üç hoparlörden hep, bağırarak makul sesleri susturan devlet duyulacaktır.
Önce küçük işlerle başlar resmi kariyeri. İddialara göre Gaziantep Emniyeti Birinci Şubesi ile sıkı ilişkileri vardır. Polis, Nizip’teki Kürtçülük faaliyetleri hakkında vatansever hocanın bilgilerine başvurmaktadır.
Canlı yayında Lerzan Mutlu tarafından ısırılmaya kadar varacak yurt sathındaki şöhreti ise herhalde Gaziantepli gazi bir sufi doktor olan Emin Küçük Kale’nin tasavvuf ve musiki sohbetleri edilen tarikatına sızmasıyla başlatılabilir. 1962 yılında komünizm propagandası yapmaktan yargılanan tarikatın iki numarası Hayri Balta’ya göre polise tarikatın komünist ve ajan yuvası olduğunu ihbar eden odur. 1964 yılında Ankara’da yayımlanan Adalet Gazetesi’nde tarikatı hem komünistlik, hem de Amerikan ajanlığıyla suçlayarak daha sonra ustalaşacağı yaftalama tarihinin açılışını yapar.
Çok bağıran çok yanılır derler mi? 1964 yılında Gaziantep’in Çamlıca Mahallesi Merkez Camii’nde Kurban Bayramı hutbesinde diline hakim olamayıp “19 Mayıs Bayramı’na kız çocuklarının baldır bacak götürülmelerinin sebebi öğretmenlerin hayvani hislerini tatmine matuf” deyince sadece evi aranmaz, alıp karakola götürülür. Yargılanır. Bir ay Antep’te, 4.5 ay da, Ulucanlar’da hapis yatar.
Tam bu yıllarda hayat hikâyesinin her aşamasında karşılaşılan sihirli sıçramalardan biri yaşanır. Bir el, Antepli imamı alıp İstanbul’a getirmiştir. 1972 yılında 34 yaşındayken İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nden mezun olur. Bu sırada yayıncılığa başlar, Öz, Özlem Yayınları’ndan ardı ardına ajitatif kitapları çıkar. 1976 yılından yayınladığı İslam’a Göre Milliyetçilik ülkücülerin İslamcılara doğru salladığı kitaplardan biri olur. Diğer kitaplarının adları malzemenin cinsini anlamaya yeter: Türklük Kanımız, İslam Canımız. Atamız Ademdir, Maymun Değil.
1977 yılında 14 yıl müftülük ve vaizlik ettiği Diyanet’ten istifa eder. MHP’nin gazetesi Hergün’de damardan yazılar kaleme almaktadır. 1977 yılında yazdığı bir yazıda ülkücü komandolara eski bir müftü olarak şöyle cihat fetvası verir: Müslüman Türk milleti, komünistlerin ağır saldırısı altında çetin bir cihada mecbur kalmıştır. Türk ülkücüleri, bu cihat gerçeğini anlayan İslam yolunda cihat bayrağını açmış yiğit mücahitlerdir. Allah yolunda, İslam yolunda, millet yolunda cihat etmektedirler.
Bir ara MHP’den Gaziantep milletvekili adayı olur. Ama yıldızının barışmadığı Türkeş onu aday göstermez. 1979’dan sonra üç hoparlör de, İran Devrimi’ne karşı çevrilir. Müstear adlarla çıkardığı kitaplarla Türkiye’deki İrancıları ajanlıkla suçlar.
Onun gibi düşünenlerin iktidara geldiği 12 Eylül’ün ardından 1983’te İstanbul Üniversitesi’ne girer. Işık hızıyla akademide yükselir. 1985’de yüksek lisans, 1987’de doktorayı bitirir. 1991’de artık doçent olmuştur.
1995’de MHP’den vekil adayı olur, ama seçilemez. 1997’de sandalyelerin havada uçuştuğu MHP kongresinde genel başkan adaylarından biri olarak yeniden ortaya çıkar. Kongreden önce Bahçeli lehine adaylıktan çekilir.
Bu sırada çıkarmaya başladığı Sancak adlı dergi ise 28 Şubat sürecinde kritik bir rol oynayacaktır.
Dergi, tabi ‘gazeteciye’ nereden bulduğu sorulmaz, Erbakan’ın 1991’de “RP cihad ordusudur. Cihada para vermeyen cennete gidemez’’, ‘’RP’li olmayan patates dinindendir’’ gibi sözler söylediği meşhur konuşmanın kayıtlarını bulur ve yayınlar. Sancak’taki sözler aynen Vural Savaş’ın RP kapatma davası iddianamesine girer. Oktay Ekşi dergiden ve Zekeriya Beyaz’dan alıntılarla yazılar yazar. Bu cümleler Refah Partisi’nin kapatan güçlü delillerdendir. Hoparlörden ses yine gür çıkmıştır.
Sihirli değnek tekrar ona değmiştir.Televizyonlar da onu keşfetmeye başlar. Şimdilerde ona gülünen kanallarda ağır konuk olarak ağırlanır.
1999’da 28 Şubat’ın başörtüsü zulmü tavan yapınca yine imdada yetişir. İslam ve Giyim Kuşam. Başörtüsü Sorununa Dini Çözüm kitabında işlediği “İslamiyet’e göre devlete itaat, Allah’a itaattir” tezi iltifatlarla takdim edilir. Kitap göğüsleri açık, şort giymiş kadın resimleri, altında da “böyle de namaz kılınabilir” fetvalarıyla bir anda popüler oluverir. “Kadınlar şortla namaz kılabilir ama başörtüsüyle üniversiteye gidemez” diyen hocanın “Beyaz Hoca” diye bağra basıldığı yıllardır. Ödülünü 1999’da dil bilgisizliğine bakılmaksızın profesör yapılarak alır. Çalıştığı Marmara İlahiyat’ta başörtüsü yasağını uygulayacak zalim bir dekan aranmaktadır. Ne tasadüf az biraz önce profesörlük engeli de kalkınca makamın layığı kendiliğinden bulunmuş olunur.
2001’de gazetelerin “Laik Hoca’ya saldırı” başlıklarıyla verdiği bıçaklanma hadisesiyle artık bir rejim kahramanıdır. Aynı yıl Milli Güvenlik Kurulu’nun ondan, Diyanet’i cihatçılıkla suçlayacağı Diyanet raporunu istemesi tesadüf değildir.
İlahiyat Fakültesi tarihinin en karanlık üç yılı olan dekanlığında dünyaca ünlü İslam Ansiklopedisi’ni hazırlayan 16 akademisyeni “Türk halkının parasıyla hazırlanan bu ansiklopedide Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin aleyhine dolaylı da olsa bazı maddelerin bolca bulunduğunu gördük” diyerek görevden almak gibi icraatlara medyanın alkışları arasında imza atar.
Memlekette İslam artık ondan sorulmaktadır. Ama diline olamadığı gibi beline de hakim olamaz. 2002 yılında bir otelde porno sosyolojisi üzerinde yarım saatlik ihtisas yapar. Beyaz İslam projesi üç beş şehvet dakikasına kurban gitmiştir.
O sırada iktidar değişir. Dekanlığı biter.
Hayat hikâyesinin bundan sonrası iki yerden izlenebilir. Magazin sayfalarından ve Ergenekon iddianamelerinden. Üç hoparlörlü hoca, Seda Sayan’ın programında oje fetvaları vermekten, oruç erotizmi üzerine tefekkür etmekten vakit buldukça misyonerlerle mücadele eder, her türlü ulusalcı nümayişte bayrak sallar. Onu, Ceviz Kabuğu’nda sonradan uzman çavuş çıkan misyoner rahibi güya ikna edip şahadet getirtirken, Rahip Santoro’nun arkasından yazdığı gibi namlusu tüten yazılarından ya da Lerzan Mutlu tarafından ısırılırken hatırlayanlar çıkacaktır. “Cemaat üzerine kitap yazdığı için evi basılan çağdaş ilahiyatçı” olarak hatırlanması için çalışanlar ise şimdi en başa dönüp yazıyı bir kez daha okuyor.
Ergenekoncu olamayacak kadar komik mi? Zaten bu devletin neresi ciddi ki?
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Sessizlik neden en büyük tehdittir?
25.06.2025 - “Marg bar Amrika!” nereden çıkmıştı?
21.06.2025 - Türkiye’de legal siyaset yapmak mı, İsrail’in proxy örgütü olmak mı?
18.06.2025 - Mesele dış politika ve güvenlik, aptal!
16.06.2025 - Tıraşçı Ahmet’in oğlu nasıl CHP’li oldu?
15.06.2025 - Greta’nın büyüklüğü bizi küçültür mü?
11.06.2025 - İzmir Limanı’ndaki hamallar greve gittiğinde..
8.06.2025 - Kürtler Türkiye’ye ne zaman gelmişti?
4.06.2025 - Bir grevin anlattığı
2.06.2025 - PKK’nın sahiden silah bıraktığının delili…
1.06.2025
Yazarlar
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUOtoriterliğe dair bir hukuk manifestosu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Enflasyon düşüyor, müsterih olun’ 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUNe de çabuk unutuluyor… Hatırlatıyorum… 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANDavalar, mahkemeler ve siyasi dizayn 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet, nasıl “devletimiz” olur? 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKABD’nin “özeleştiri” yapacağı günlerden korkalım 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluTonlarca hurdanın akıbeti belirsiz, ihaleler tartışmalı, işlem yok: Karayolları kimleri zengin ediyo 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
serdar yüksel
Ahmet Altanın genel anlamda yazdıklarına katılıyorum.Ama şaşırdığım, nasıl bir aymazlık ve ön görememezlikle Tayyip Erdoğanı geçmişte demokrat ve ilerici olarak tanımladığı ve şimdi de hayal kırıklığı yaşadığıdır.Bu ülkenin gerçek aydınları ve ilericileri yıllardır uyarmadılar mı Tayyip Erdoğan ve partisi asla hiç bir zaman demokrat olmadı.Yaptıkları tamamen kendi düzenini kurmaya yönelik uygulamalardır.Acı olan, Ahmet Altan ve onun gibi düşünenlerin bu durumun yeni farkına varmış olmalarıdır.
SÜLEYMAN SEVEN
Ahmet bey bence bu kadar eleştiri yeter tamam eleştirin ama sopayla kafsına vura vura nereye kadar ? biraz daha itidalli ve sevecen damarlara dokunmadan eleştirsen daha iyi isabet olmaz mı sen bu ağor eleştirileri Bir Demirel e Yılmaza Ecevit e veya başka siyasetçiye yapar mıydın bir şey haddini aşarsa zıddına inkilab eder mucibince bence bu eleştirilerin başbakan da tam ters tepki yapıyor
Ahmet KAYA
Rahatlık tüm yandaşlara batmış durumdadır. Erdoğana mesihmiş gibi davranıyorlar.