Yıldıray OĞUR
27 Mayıs Darbesi’nden bir hafta sonra. Gazetelerin manşetlerinde darbeci
Milli Birlik Komitesi’nin dehşet verici bir tebliği var. Komitenin basın
sözcüsü Albay Ertuğrul Alatlı’nın resmî açıklaması herkesi şok eder.
Açıklamaya göre 27 Mayıs’a giden yoldaki kilometretaşlarından 28 Nisan
1960’daki Ankara ve İstanbul olayları sırasında Demokrat Parti iktidarı
yüzlerce genci öldürmüş, cesetlerini de ortadan kaldırmıştır. Cesetlere
ne olmuştur peki? Milli Birlik Komitesi’nin 4 Haziran 1960 günü bütün
gazetelerin manşetindeki resmî açıklamasından okuyalım:
“Cinayetleri yapanların kendi suçlarını örtmek, cesetleri yok etmek için akla hayale gelmeyecek canavarca tedbirlere başvurdukları anlaşılmaktadır. Şehitlerin gizli yerlere gömüldükleri, ıssız yerlerdeki kuyulara
atıldıkları, bir kısmının buzdolaplarına konulduğu ve bir kısmının da
hayvan yemi yapılan makinelerde kıyılarak toz haline getirildiği
hakkında korkunç haberler alınmaktadır. Cinayetlerin kısa zamanda
meydana çıkarılması ve canilerin ele geçirilmesi için sayın talebe
velilerinin ve sayın halkımızın resmî makamlara ve üniversite tahkik
heyetlerine yardımcı olmalarını rica ederiz.”
Üniversitelerde kurulan heyetlere, her yerde yapılan aramalara, kazılara, bizzat rektörlerin çağrılarına rağmen bahsedilen cesetler bir türlü bulunamaz. MBK ikinci bir tebliğle durumu toparlamaya çalışır: “Milli Birlik
Komitesi, üniversiteler tatilde olmaları ile cinayetler, mesullerinin
almış oldukları tedbirler ve araştırmaların bir ay kadar geçtikten sonra
başlamış olması, diğer cesetlerin bulunmasını güçleştirmektedir. Sayın
halkımızın ve idarecilerin bu husustaki bilgilerini resmî makamlara
ulaştırmaları rica olunur.”
Ve sonunda 28 Nisan 1950 ile 27 Mayıs 1960 tarihleri arasında Demokrat Parti iktidarının öldürdüğü
iddiasıyla ikisi İstanbul, üçü Ankara’da beş genç bulunur. Günlerce
gazeteler hikayelerini anlatır, anma törenleri ve fotoğraflarının
taşındığı yürüyüşler düzenlenir. “Katil Menderes” sloganları atılır.
İstanbullu iki protestocu genç için Milli Birlik Komitesi görkemli bir cenaze töreni tertip etmiştir.
9 Haziran 1960…
İstanbul’daki devlet erkânı, öğretim üyeleri, subaylar ve binlerce İstanbullu, iki
protestocu öğrenciye veda için Beyazıt Meydanı’nı doldurmuştur. Dev bir
Atatürk resminin asıldığı tarihî kapıdan Atatürk heykelinin yanındaki
iki katafalkta yatan öğrencilere bakan kalabalık “Olur mu böyle olur mu,
kardeş kardeşi vurur mu” marşını söylemektedir. Yanında generallerle
ağır ağır kürsüye çıkan rektör Sıddık Sami Onar ağlamaklıdır:
“Daha başka ölülerimiz de vardır. Naaşlarını belki bulamayacağız. Ama onları
da kardeşleri gibi Ata’nın yanında kalplerimize gömeceğiz.”
Kortej, cenaze töreninin yapılacağı Sultanahmet Camii’ne doğru yola çıkar. En
önde yaralı öğrencileri taşıyan ambulans gitmektedir. Hemen arkasında
“Atam hürriyet şehitleri ebediyen seninledir. Seninleyiz,” yazılı büyük
çelengi taşıyan askerî tıbbiye öğrencileri. Lacivert elbiseli izci
kızlar, generaller, öğretim görevlileri, öğrencilerden oluşan on
binlerce kişilik kortej, Plevne Marşı’nı günün şartlarına uyarlayarak
söylemektedir:
“Kılıcımı vurdum taşa, taş yarıldı baştanbaşa. Şanı büyük Cemal Paşa, askerinle binler yaşa…”
Sultanahmet Camii’ne getirilen tabutlara şehrin bütün camilerinden okutulan salalar
eşlik eder. Tarihî camiin duvarına asılan bir pankartta “Bu genç
şehitler senin yüz karandır Menderes” yazılıdır.
Cenazeler, Sultanahmet Camii’ndeki törenin ardından Sarayburnu’ndan Deniz
Kuvvetleri’ne ait 505 No’lu Çeşme Mayın Tarama Gemisi’yle Kadıköy’e
geçirilir. Şehirde bütün bayraklar yarıya indirilmiş. Protestocu
öğrencileri Haydarpaşa açıklarında on iki savaş gemisinden oluşan bir
filo, Kadıköy İskelesi’nde ise alçak uçuş yapan jetler ve ellerinde
meşalelerle bekleyen Kadıköylüler selamlar. Denizcilerin omuzladığı
tabutlar, askerî bandonun çaldığı matem marşları, camilerden yeniden
okunan salalarla Haydarpaşa’ya getirilir. Kadıköy hali önünde gençlerin
kanlarıyla yazdıkları dev bir pankart asılıdır:
“Ruhunuz cennette, isminiz tarihe…”
Cenazelerin yüklendiği özel tren Ankara’ya doğru yola çıkar. Hereke, İzmit hatta
gece geç saatte geldiği Eskişehir istasyonlarında resmî törenlerle,
büyük bir kalabalık tarafından karşılanır. Cenazeler için İnönü, Sakarya
Savaşı şehitliklerinden toprak getirilir.
10 Haziran 1960, sabah 09.57…
Ankara’ya varan trenden önce Rektör Sıddık Sami Onar iner, garda kendisini
karşılayan Tümgeneral Hakkı Sokullu’ya sarılır. Hem general hem de
rektör ağlamaktadır.
Garda toplanan kalabalık ise “Katillere ölüm!”
diye bağırmaktadır. İstanbul’dan gelen iki cenaze Ankara’daki üç gencin
cenazesinin beklediği Cebeci Camii’ne götürülür.
Ve son yolculuğa doğru hareket... Top arabalarına yerleştirilen beş gencin cenazesinin
etrafında Deniz, Kara ve Hava Harp Okulu öğrencileri sıralanır. İki
buçuk kilometreyi bulan kortej, yol kenarına dizilmiş Ankaralıların
öfkeli sloganları arasında defnedilecekleri Anıtkabir’e doğru yola
çıkar.
Nümayiş çıkmaması için Cemal Gürsel ve İsmet İnönü dışındaki
bütün devlet erkânı 27 Mayıs’ın Milli Birlik Komitesi üyeleri tam kadro
kortejdedir. Cemal Gürsel’i oğlu Özdemir Gürsel, İnönü’yü oğlu Ömer
İnönü temsil etmektedir. Cemal Gürsel’in oğlu, Teğmen Ali İhsan
Kalmaz’ın resmini taşımaktadır. İsmet Paşa, törenin ardından akşam
saatlerinde Anıtkabir’e gelip gençlerin mezarlarındaki çiçekleri
sulayacaktır. En önde kortej komutanı tuğgeneralin üstü açık cipi,
arkada deniz, hava, kara harp okulu bölükler, mızraklı süvariler,
gazeteciler, din adamları, öğretim görevlileri, bandolar son durak
Anıtkabir’e doğru yola çıkar. Kortej yürürken Anıtkabir ve Cebeci’den
top atışları yapılmakta, jetler alçaktan uçuş yaparak cenazeye iştirak
etmektedir.
Tam 2,5 saat sonra varılır Anıtkabir’e.
Anıtkabir önüne yerleştirilen beş masaya konan tabutlar için önce saygı duruşunda
bulunulur, ardından askerî bando eşliğinde İstiklal Marşı söylenir. Bir
üniversite öğrencisi, bir Harbiyeli ve Başbakanlık müsteşarı
konuşmalarıyla “şehitleri” selamlar.
Anıtkabir’in Çankaya’ya bakan tarafında hazırlanan mezara Harbiye öğrencilerinden oluşan tören
mangasının üç el ateşiyle önce Teğmen Ali İhsan Kalmaz gömülür. Yirmi
iki yaşındaki genç topçu teğmen, 27 Mayıs gecesi Büyük Postane’yi teslim
almaya çalışan Harbiyelilerden biridir. Direnen polisi teslim aldıktan
sonra paniğe kapılan bir jandarma askerinin silahından çıkan kaza
kurşunuyla hayatını kaybetmiştir. Olayla ilgili tahkikatın sonunda er
Abdurrahman Sarı gözaltına alınır. Ama soruşturmanın akıbetiyle ilgili
cenazeden sonra gazetelerde bir daha haber çıkmaz.
Tören mangasının ateşiyle ikinci mezara on bir yaşındaki Ankaralı Maarif
Koleji öğrencisi Ersan Özey gömülür. Ersan Özey, 27 Mayıs sabahında
darbeyi kutlamak isteyen CHP’li babasıyla arabayla gezintiye çıkmıştır.
Çankaya’da sokağa çıkma yasağını ihlal ettikleri için üzerlerine ateş
açılmış ve babasının yanında askerler tarafından vurularak hayatını
kaybetmiştir.
Manganın üçüncü ateşiyle bu defa mezara, büyük
törenlerle İstanbul’dan getirilen iki cenazeden biri, İstanbul
Üniversitesi Orman Fakültesi öğrencisi yirmi yaşındaki Turan Emeksiz
gömülür. Malatyalı Emeksiz, 28 Nisan 1960’da polisin sert biçimde
bastırdığı Beyazıt’taki DP karşıtı büyük gösteride vurularak hayatını
kaybetmiştir. Turan Emeksiz’in polis silahından çıkan bir merminin
yerden sekmesi sonucu öldüğünü söyleyen Adlî Tıp uzmanları, otopsi
raporunu çarpıttıkları için meslektaşları tarafından Milli Birlik
Komitesi’ne ihbar edilir; Yassıada’da, Bayar, Menderes ve yüz on yedi
DP’liyle birlikte Ankara-İstanbul Olayları Davası’nda yargılanırlar.
Uzun uzun sorgulandıktan sonra kurşunun sert bir zemine çarparak
yamulduğunu, olayın kaza olduğunu yazdıkları otopsi raporlarının
arkasında durur ve beraat ederler.
Cenazesi İstanbul’dan getirilip dördüncü mezara gömülen Nedim Özpolat da aynı gösteride
hayatını kaybetmiştir. İstanbul Erkek Lisesi öğrencisi Özpolat’ı,
Yassıada Başsavcısı Altay Ömer şöyle anlatır:
“İstanbul lisesi
bu genç şehit, heyecanlı mizacının ve vatanperverliğinin tesiriyle
üzerinde nutuk söylediği hareket halindeki tanktan, diğer bir tanka
atlarken ayağı palete takılmış ve paletler arasında kalan vücudu
hurdahaş olmuştur.”
Ve Anıtkabir’deki son mezara Harbiye birinci
sınıf öğrencisi Sökmen Gültekin defnedilir. O da 27 Mayıs gecesi darbeye
hazırlanırken elindeki Thompson silahın ateş alması sonucu kendini
vurmuş ve hayatını kaybetmiştir.
Atatürk’ten sonra Anıtkabir’e
defnedilen ilk cenazelerdir onlar. “Biz onları Atatürk’ün ayakları
dibine nöbetçi dikeceğiz.” diyerek ailelerin cenazeleri memleketlerine
götürmesine karşı çıkan darbenin lideri Cemal Gürsel’in fikridir bu.
“Hürriyet Şehitleri” bu görkemli cenazeden sonra da unutulmaz. Teğmen Ali İhsan
Kalmaz “İkinci Kubilay” ilan edilir. Şiirleri, konuşmaları
kitaplaştırılır, dergilere kapak olur, her yere posterleri asılır, adı
memleketi olan Isparta’nın lisesine, İzmir ve Mardin’de birer ilkokula,
İstanbul Boğazı’ndaki bir vapura verilir. On bir yaşındaki Ersan için de
yürüyüşler yapılır, Çankaya’da vurulduğu caddeye (Şehit Ersan Caddesi)
ve meşhur bir taksi durağına adı verilir. Turan Emeksiz’in İstanbul
Üniversitesi, Cağaloğlu Yokuşu ve memleketi Malatya’ya üç büstü dikilir;
adı Malatya’da bir caddeye bir liseye ve İstanbul Boğazı’ndaki bir
vapura verilir. Nedim Özpolat’ın adı Kayseri’de bir ilkokula,
İstanbul’da bir sokağa verilir. Harbiye birinci sınıf öğrencisi Sökmen
Gültekin’in anne ve babasına ayrı ayrı Meclis kararıyla maaş bağlanır.
Ve 28 yıl sonra…
Tarih: 23 Ağustos 1988. Anıtkabir’deki mezarlıkta tören mangası yine ‘Hürriyet
Şehitleri’nin mezarlarının başındadır. Geniş güvenlik önemleri
altındaki gizli tören yirmi sekiz yıl öncekine göre hayli sessiz ve
sadedir. Gözü yaşlı aileler, çocuklarının kemiklerinin mezarlardan
çıkarılıp poşetlere konuşunu izlemektedir. Ellerinde kazma-küreklerle
görevliler, mezarları kazmaktadır. Arkada imamlar beklemektedir.
Bir kanun çıkmış, Anıtkabir’den İnönü dışındaki tüm cenazelerin taşınması
kararlaştırılmıştır. Esas sebep ise hiç şüphesiz 12 Eylül’ün 27 Mayıs’la
hesaplaşmasıdır. Yine de Cemal Gürsel’e bir torpil geçilmiş, onun
mezarı törenle Devlet Mezarlığı’na götürülmüştür.
27 Mayıs ve 21 Mayıs’ta ölen on gencin cenazeleri ise sessizce Cebeci Şehitliği’ne
taşınacaktır. Acıları yeniden depreşen aileler bu muameleye tepkilidir.
27 Mayıs darbecilerinin propaganda için politik nedenlerle yirmi sekiz yıl
önce devlet töreniyle Anıtkabir’e gömdükleri gençleri, 12 Eylül
darbecileri şimdi yine politik nedenlerle buradan sessizce
götürmektedir. İsimleri okullar ve vapurlardan kaldırılır, büstleri bir
köşede unutulur.
Çünkü devletin artık onlarla işi bitmiştir...
Ama onlar “ölümsüz”, “asla unutulmayacak” sloganlarıyla ölü bedenleri
siyaseten kullanılan, sonra da unutulup giden son gençler olmayacaktır…

![]() |
![]() |
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Mami, IKE ve Hüseyin-2
1.11.2025 - Mami, IKE ve Hüseyin-1
29.10.2025 - PKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi?
27.10.2025 - Neşe’nin kapsayıcılık sorunu…
21.10.2025 - Neyse ki Meclis zabıtları asla kaybolmuyor
18.10.2025 - Öcalan o kanalları ilk kez izledi ve…
13.10.2025 - Hatay’ı haritasına ilk kim koymuştu?
11.10.2025 - Çözümde tümseklere rağmen tekerlek dönüyor
8.10.2025 - Sumud tecrübesi bize neler söylüyor?
6.10.2025 - Çözüm sürecinin bir yılı: Uzanan bir elden, resepsiyona…
4.10.2025
Yazarlar
-
Fehmi KORUTrump büyük bir yenilgiye uğradı 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBahçeli Kürt meselesine, Kürt meselesi Türkiye’ye yön verirken… 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanÇarpık duruma sevinmek, siyasetçiden hukuk dilenmek… 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Türk – Türk ayrışması” 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREnflasyonla mücadelede Milei ve Şimşek 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanDemirtaş kararı sonrasında iktidar ‘Terörsüz Türkiye’ sınavında… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSırada Nijerya mı var? 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDemirtaş’a tahliye 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAAİHM Kararı Kesinleşti; Demirtaş’ın Özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyetin Vicdanıdır... 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'nin doldurduğu öbür boşluk 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBahçeli haklı: Ok yaydan çıktı bir kere… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENTam 16 yıldır beklenen samimiyet! 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZHak, özgürlük mücadelesi – Devletin güvenliği siyaseti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜREmniyet’in yazısı ortaya çıktı! Bahis baronu nasıl kaçtı? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUZombileşmiş bir toplum 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFiyatı zengin siyaseti de fakir belirliyor 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYüzde altmış, üç yüz kişi mi? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEGemi batarken… 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyonun maliyeti daima enflasyonla mücadele maliyetinden büyüktür 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMünfesih terör örgütü 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞMUHALEFETTE “DEĞİŞİMCİ”, 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYapay zekâya yatırım yapılıyor, ekonomiyi değiştiriyor ama insanlar neden daha yalnız hissediyor? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt siyasetinin eleştirisi: Pragmatizm ve “kutsal liderlik” arasında sıkışmak 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları






































































redensart
başbakanın danışmanı aynı şefi gibi suçluyu bulmuş, aleviler kendi suçlu, bir de katiller güruhunu engellemeyen "ergenekon".. iyi de hırsızın hiç mi suçu yok, efendi? 15 bin insanı , o insanlar yanarken sevinerek "cehennem ateşi bu, cehennem!" diye ağzından salyalar akan, o 15 bin "mütedeyyin türk"ün hiç mi suçu yok? ama 10 yüzyıldır egemen zulüm ideolojisi olarak, sünniliğin karakteri bellidir. katletse de kendisi her zaman suçsuzdur. tahrik etmeyesdiler kurbanlar!