Yıldıray OĞUR
Antalya’nın denize girilen kilometrelerce sahili, plajı var. Dünyanın her yerinden milyonlarca insan her yaz bu güzel sahiller için şehre geliyorlar. Ama bu sahilleri Antalya’nın dindar kadınları rahatlıkla kullanamıyor. Kuytuda köşede bir plaj bulup, haşemanın içine girmeye cesaret edebilenler dışında...
Antalya Belediyesi, kilometrelerce sahili olan şehre bir kadınlar plajı açtı. Sarısu’daki plajın haberi duyulur duyulmaz tuhaf tepkiler de yükselmeye başladı.
Ve dün Antalya Halkevi üyesi -CHP’nin Halkevlerinin Dev-Yol’un şanlı yolunda yürüyen versiyonları bunlar- kadınlı erkekli bir grup dün plajı, basıp denize girerek protesto gösterisi düzenledi.
Protestoyu Hürriyet’in internet sitesi destek veren bir üslupla haberleştirdi, CHP’li Aylin Nazlıaka da bir soru önergesi verip, “kadın özgürlüğü” klişeleri ve fırlatılmaya hazır topuklu ayakkabılarla Antalyalı birkaç yüz kadının deniz keyfinin karşısına dikildi.
Kadınların sıcaklarda nefes alabilecekleri plajı basarak ‘özgürleştiren’ bu atanamayan Napolyonların okudukları bildirinin bir yerinde şöyle deniyor: “Biz böyle bir yaşam şeklini reddediyoruz.”
Aynen böyle. Yaşam tarzımıza müdahaleye hayır derken yaşam şeklini reddeden, reddetmekle kalmayıp onun yaşanmasına engel olmaya çalışan laik bir faşizm bu. Ama boyunun posunun farkında olmayan, zararsız bir faşizm. Birlikte yaşadıkları milyonlarca insanın yaşam tarzını reddeden Güliver hikâyelerinden çıkma devrimciler bunlar…
Bu marjinallikleriyle bu kadar küstah olabildiklerine göre Allah korusun bir kaza eseri olacak devrimlerinde plajlardan haşemalı kadınları toplayıp Aşkale’ye sürgüne gönderirler herhalde.
“Marjinal” kelimesini okuyunca herkesin aklına bugünlerde aynı şey geliyordur. Twitter’da kapak denen şeyin tanımının yanına “tarihteki en iyi örneklerinden biri” diye yazılacak o açıklama.
30 yıldır dağlarda yaşayan silahlı bir örgütün lideri çıktı ve İstanbul’un kalbinde yaşayan, akademisyen, gazeteci, bildiri imzalayıcı aydın, arkasında İsrail konsolosunun, İngiliz teknisyenlerin cesetleri hayatta kalmak dışında bir başarısı olmayan devrimci abi, sanatçı, reklamcı, hipster beyaz Türklere “bunlar marjinal, aman bunlardan uzak durun” deyiverdi.
Ve haklıydı da…
Hem de bunu tam da Cihangir Camper’dan sarı mekap siparişleri verilmişken, birer Gertrude Bell adanmışlığında PKK’dan bir Norveç Sosyal Demokrat Parti çıkarıldı çıkarılacakken yaptı…
Aslında Kandil Dağlarından bu “marjinalleşmenin” görünmesi tuhaf değil.
Çünkü Orta Doğu’da bir dönem sona eriyor. Sallanan eski otoriter laik rejimlerin birinci sınıf laik vatandaşları ayrıcalıklarını, himayelerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyalar.
Hayat tarzlarının güvencesi olan otoriter rejimler, ordular geriye çekildikçe, İslam toplumları içinde hamisiz kalmakta, haklı olarak korkmakta ama buna çare bulmak için siyaseti, konuşmayı, diyaloğu, melezleşmeyi denemektense kendilerine yeni hamiler aramaya çalışmaktalar.
Kendi toplumlarıyla aralarındaki mesafeyi açma pahasına, 19. Yüzyılın sonunda Batılı büyük güçlerin himayeliğine oynayan Osmanlı’daki azınlıklar gibi Orta Doğu’dan Batı’ya imdat çığlıkları gönderip kendilerine sığınacakları hamiler aramak şimdilik onlara daha iyi bir yol gibi görünüyor.
IŞİD’i protetso için üzerinde “Allah’tan başka ilah yoktur” yazan (maalesef) IŞİD bayrağı üzerine soyunup, çıplak vücuduna IŞİD yazıp fotoğraflarını Facebook’a yükleyen Mısırlı feminist kadının yaptığı da o. Herhalde o fotoğrafı Facebook’ta propaganda için IŞİD hesapları da sevinçle like’lıyordur.
Laiklerin kendi kendilerini marjinalleştirme, siyasi hayatın dışına atma halleri, bir tür politik intihar girişimi aslında. Hayallerindeki ve her türlü tartışmaya kapalı tek hakikat olarak gördükleri, tarihin ilerlemeci çizgisinin gittiği mutlak yer olduğunu düşündükleri Batılı toplum ve siyaset biçimi burada gerçeğe dönüşmedikçe öfkeleniyor, yaşam tarzları ve siyasetleriyle var olan dindar halk kitlelerine karşı hırçınlaşıyor, onlarla mesafeyi açtıkça jakobenleşiyor, Kemalistleşiyor, demokratlıktan uzaklaşıyorlar.
Bunu en veciz ifadesini yıllarca Beyaz Türklere karşı huruç operasyonlarının süvarilerinden bir yazarın son Türkiye analizinden okuyalım:
“Tayyip Erdoğan sahneye geldiğinde bu ortam hazırlanmıştı. Özal Türkiye’siyle başlayan bir hadsizlik; 'A ne var, ben de konuşamaz mıyım, benim de fikrim var' durumu. Bu hadsizlik öncesinde, kültürel sınıf farkına hürmet ediliyormuş. Sonra bütün o kültürel sınıf farkı yıkıldı ve…”
Hadsizlik zannettiği şeyin çoğullaşma, demokratikleşme, normalleşme olduğunun farkında bile değil.
Bu içe kapanma, jakobenleşmenin tek bir sonucu var; Çocuksu politik ütopyalarını bir uçan balon gibi göklere uçurma konforuna ulaşıp, hakiki siyasetten kopma, gerçekle kavganın dozunu artırma…
Aynı yazarın tabii ki 'Gezi Harikalar Parkı’ndan beklediği politik ütopyasından devam edelim:
“Şehirli, başkanının kadın olduğu, feminist, insana saygılı, gay haklarını da savunan, Alman Yeşiller Partisi gibi bir hareket çıksa çok sevinirdim.”
Tabii işe mutlaka bisikletle giden bir Başbakan. Mutlak iyi olan, insanlığın ulvi değerlerinin gereği bu çünkü. Tarih buraya doğru akmalıydı, bize öyle demişlerdi. Siyasetten beklenti bir Franchising zincirinden fazlası değil. Ordakinin aynısı işte. McDonalds şubeleri gibi, masaların renginden, milkshakein donma derecesine kadar her şey ama her şey aynı olmalı. AB anayasasının aynısını alıp bizim anayasa yapalım işte ne uğraşıyoruz diyen liberal demokratın bonzai kafasına işte böyle ulaşılıyor…
Olmuyorsa peki? Zaten 9 seçimdir kazanan bu partiye 20 milyon insanın neden oy verdiği üzerine düşünüp, sosyolojik analiz yapmak, kendini hesaba çekmek teklif dahi edilemez, ne hadlerine…
O zaman oryantalizmde, maksimalizmde bütün çitleri yıkıp, deli atlar gibi koşuşturma, siyaset, diyalog, ikna, demokrasi gibi dertler ortadan kalkınca bir emekli yazlığındaki gibi halk hakkında söylenme, homurdanma, kökünden kesip atmalara, eğitim şartlarına, önce zihniyetler değişmelere, baraj kapaklarını açıp sorun çözmelere, bizden adam olmazlara doğru kulaç atma aşamasına ulaşılıyor. Gerisi kolay. Aynı yazardan gidelim yine:
“Aslında bu konuda en güzel sözü kızım söyledi: Bir şeye çok öfkelenmiştim, 'Neden bunu anlamıyorlar, neden görmüyorlar?' diye bağırıyordum. Kızım; 'Anne, Ermeni Soykırımı’nı kabul etmeyen, görmek istemeyen insanlardan ne bekliyorsun?' dedi. Hakikaten bu gerçeği reddeden bir milletin çocuklarından ne bekleyebiliriz?"
Ne kötü bir tesadüf ki bu cümlelerden sadece 6 gün sonra o hadsiz, hiçbir şey beklenemeyecek insanların seçtiği Erdoğan, Ermeni Soykırımı için taziye yayınladı.
Çünkü siyaset varsa, diyalog varsa sürpriz, ilerleme hep vardır.
O yüzden AK Parti siyaseti 'üç dönem kuralı'yla, Şerif Mardin’in "hem Batı’ya hem Doğu’ya vâkıf" dediği Ahmet Davutoğlu’yla hücrelerini yeniliyor, açılmaya, dönüşmeye, büyümeye devam ediyor. Ama laikler aynı anda öfkelerine teslim olup kendilerini hızla marjinalleştiriyor, siyasetten, toplumdan, iktidardan vazgeçip, hayal dünyalarına doğru çekiliyor, öfkeleniyor, sağlıklı düşünmeden demokrasiden uzaklaşıyor, jakobenleşiyor ve Kemalistleşiyorlar.
Ve bu artık Kandil Dağlarından bile görünüyor.
Yazarlar
-
İsmet BerkanHukuk devletinden uzaklaşmak boşuna değildi, tam da bugünler içindi 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUMerkeziyetçilik bütün kötülüklerin anasıdır! 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURErbil’deki tartışma: Zor yakalanan mı zor olan mı? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERGeri Çağırma Hakkı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVer elini kayyumokrasi 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ1 Eylül Dünya Barış Günü ve toplumsal sorumluluk 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciPiyasaları kim hazırladı? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolSuriye’de haberler kötü 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNYıkıcı korku değil kurucu cesaret 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNYargı İstanbul Yönetimini Görevden Alınca CHP Direniş Kararı Aldı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAUmut Hakkı, Özgürlük ve Demokratik Gelecek: Toplumun Vicdanına, İktidara ve Halklara Çağrı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRT20 Yılda Ne Değişti? 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilMillî mi, Evrensel mi? Muhafazakâr Savunma Sözlüğünün Anatomisi 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBarış Umudu 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluKim demiş İslam ülkeleri bir araya gelemiyor diye 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞAnayasa Madde 66: Türk vatandaşlığı 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazRüşvetçileri merak eden bir savcı var mı? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMalazgirt ruhu: Sultan Alpaslan ve Cevdet Sunay yeni Türkiye’ye el sallıyordu 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBir Demokrasi Kurultayı hikâyesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: İtalya-Güney Tirol Özerk Bölgesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNLevant’taki İsrail düşü Türkiye için kâbus mu? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞDİYANET NE ZAMAN ”KENTLİ” OLACAK? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Kusursuz fırtına’nın tam ortasında: Türkiye krizler kavşağında hangi yola sapacak? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKızışan Ortadoğu ve Amerikan sağında ihtilaflar 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAktaş serbest, Özer niye tutuklu? İşte skandalın kanıtı 3 rapor 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİPlazma Toplumu: Bir sinyal okyanusunda yüzen balıklar gibiyiz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan çok beğenmiştir… 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasLiderleri neden ‘insan üstü’ gibi görüyoruz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBüyük hesaplaşmaya doğru 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCezaevinden yükselen çığlık: Yaşamak istiyorum! 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuAnkara neden huzursuz? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANSiyaset kulislerinde konuşulan baskın seçim senaryosu… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunBarışın kaçınılmazlığı… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYATürk futbolunun acı gerçeği: Kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz 29.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
2.09.2025
30.08.2025
27.08.2025
23.08.2025
20.08.2025
18.08.2025
16.08.2025
13.08.2025
11.08.2025
9.08.2025