Yıldıray OĞUR
Aslında seçim kampanyası kakafonisi içinde kenarda köşede kalmış bir haberdi.
“Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Sekreterliği, Yargıtay’ın başvurusu üzerine hâkim ve savcıların başörtülü olarak görev yapabileceklerini bildirdi.”
Ama haber beni hiç unutamadığım bir güne götürdü. Yazıp yazmamak arasında kaldım. Eski Türkiye’deki büyük dramların yanında ne hükmü olurdu ki bunun. Ayrıca kendime karşı dürüst olabilecek miydim? Ne gerek vardı insanlara hayatımı açmaya?
Sonunda yazmaya karar verdim. Yazmasam üzerimde bir hak kalacaktı.
Haziran 2001. Tam gününü hatırlamıyorum, zaten pek hatırlamak istemiyorum.
Aslında insanların hiç unutmadıkları günlerden biridir; Üniversiteden mezun oldukları gün.
Geç bir mezuniyet için ODTÜ Stadyumu’nda toplananlar arasında yıllardır bugünü bekleyen bizimkiler de vardı. Rize’den kalkıp gelmişlerdi.
Buraya kadar olan kısmı hoş bir hatıra tabii ki. Hatta bazen “tek bir dersin kalmış” diye yeniden üniversiteye çağrıldığım kâbuslarımın sabah uyanınca ki mutlu sonu.
Ama o fotoğraf karesi. Bu yazı için bile dönüp bakmak istemediğim, yıllardır gözümü çevirdiğim o fotoğraf karesi.
Fotoğraftaki büyük beyaz şapkalı kadın annem. Hayatında ilk defa böyle bir şapka taktığı anlaşılıyor olmalı. Tören akşama doğru, güneş batarken başlamamış olsa belki çok dikkat da çekmezdi. Belki uzun eteğinden şüphelenenler çıkardı.
Kampüse başörtülü girmek yasaktı ama mezuniyet törenlerine gelen aileler için böyle bir yasak yoktu galiba.
Galiba annem oğlunun en güzel gününde hiçbir sorun çıkmamasını garantilemek istemişti. Bence esas duygusu çocuklarına zarar gelmemesiydi. “Yüksek Lisansa başvurursa”, “üniversitede kalmak isterse…”
Daha dürüst olmak gerekirse, annem çocuklarını arkadaşları önünde mahcup etmemek için bunu kabul etmişti. Kabul etmişti diyorum, çünkü galiba, hayır galiba değil öyle, ben de annemi arkadaşlarımın karşısına şapkalı çıkması için teşvik etmiştim.
Galiba arkadaşlarım ve hocalarım karşısında annemden utanmıştım.
Rize’de kendi kendine kurduğu dükkanıyla ticarete atılmış, işlerini büyütmüş, ANAP kadın kollarında efsaneye dönmüş, yıllarca her ay otobüslerle içinden yok yok olan yiyecek kutuları gönderen annemden…
İnşallah okurken üzülmez. Çünkü annemle her çocuk gibi ben de hep gurur duydum. O gün de gurur duyuyordum.
Bir anlık bir duygu o. Ama bir anlık bile olsa insanları annelerinden utandırmış şeye Eski Türkiye diyoruz.
Başörtüsü yasağı o mezuniyet töreninden ancak 10 yıl sonra kalkabildi. Yasağı 2008’de kaldırmaya çalışınca AK Parti’ye kapatma davası açıldı. Yıllarca en liberal, solcular, insan hakları aktivistlerinin bile en ileri pozisyonu hizmet alan/hizmet veren ayrımını savunmak oldu.
AK Parti, kamuda başörtüsü yasağını ancak iktidarının 11. yılında kaldırabildi. Orada istisnalar arasında sayılan hakim ve savcılara özgürlük ise son dakika gelebildi.
Dünya basını ve içerdeki muhaliflerin kibar olanları hükümetin son 3 yılını “otoriterleşmeye doğru” diye tarif ediyor. Daha utanma duygusunu kaybetmişleri 12 Eylül’de bile bunlar olmadı diyor.
Ama ne tuhaftır, Eski Türkiye’ye en büyük darbeler de onların büyük felaket olarak anlattığı bu son 3 yılda indirildi.
İlk aklıma gelenler; Askerî vesayet sisteminin bitirilmesi, darbecilerin yargılanması, IMF’den kurtulmak, barış için başlatılan siyasi müzakereler, Kürtçenin önünün açılması, hâlâ hayret ettiğim Andımızın kaldırılması, 1915 taziyesi, azınlıkların el konulmuş mallarının iadesi, resmî törenlerin stadyumlardan çıkarılması, Batı’yı karşısına alma pahasına Mısır’da darbeye, Suriye’de katliama karşı çıkmak, 2 milyon mülteciye oflamadan poflamadan ev sahipliği yapmak, bir zamanlar en büyük tabusu olan Barzani’nin, en yasaklı olan Şivan Perwer’le Diyarbakır’daki tarihî buluşması, son dakikalarda gelen Yassıada’nın demokrasi adası olması, Evren’in yalnız cenazesi ve muhafazakâr bir iktidarın, devleti ele geçirmeye çalışan dinî bir cemaate karşı hukuk devletini ve laikliği koruması…
Daha fazla propagandayla seçim yasaklarını zorlamanın âlemi yok. Zaten herkes kararını verdi.
Dün son sözler söylendi. Meydanlarda Kürtler “Katil Erdoğan” diye bağırırken TRT’de Hak-Par sözcüsü Kürt sorununun federasyonla çözülebileceğini hem de Kürtçe anlatıyordu…
Diyarbakır’da ise bir karanlık elin aramızdan aldığı demokrasi şehitleri son yolculuklarına uğurlandı.
Yağmur şiddetini artırıyor. Fonda İbrahim Tatlıses Antep’in Kalesi’neyi söylüyor. Bense seçim yasaklarını delmeden üzerime düşen bir görevi yerine getirmek için bilgisayar başındaydım. Bir hakkı teslim etmek telaşıyla.
Bugün bir seçim olacak ve belki iktidar değişecek. O yüzden sandıklar açılmadan görevimi yerine getirmeliyim.
Bir an olsun bile annesinden utandırılmış insanlar için yaptıklarınız için teşekkürler.
Yazarlar
-
Akif BEKİVer elini kayyumokrasi 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolSuriye’de haberler kötü 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ1 Eylül Dünya Barış Günü ve toplumsal sorumluluk 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURErbil’deki tartışma: Zor yakalanan mı zor olan mı? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciPiyasaları kim hazırladı? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERGeri Çağırma Hakkı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNYıkıcı korku değil kurucu cesaret 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanHukuk devletinden uzaklaşmak boşuna değildi, tam da bugünler içindi 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUMerkeziyetçilik bütün kötülüklerin anasıdır! 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAUmut Hakkı, Özgürlük ve Demokratik Gelecek: Toplumun Vicdanına, İktidara ve Halklara Çağrı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNYargı İstanbul Yönetimini Görevden Alınca CHP Direniş Kararı Aldı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBarış Umudu 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRT20 Yılda Ne Değişti? 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilMillî mi, Evrensel mi? Muhafazakâr Savunma Sözlüğünün Anatomisi 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMalazgirt ruhu: Sultan Alpaslan ve Cevdet Sunay yeni Türkiye’ye el sallıyordu 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluKim demiş İslam ülkeleri bir araya gelemiyor diye 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNLevant’taki İsrail düşü Türkiye için kâbus mu? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBir Demokrasi Kurultayı hikâyesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: İtalya-Güney Tirol Özerk Bölgesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞDİYANET NE ZAMAN ”KENTLİ” OLACAK? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Kusursuz fırtına’nın tam ortasında: Türkiye krizler kavşağında hangi yola sapacak? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazRüşvetçileri merak eden bir savcı var mı? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞAnayasa Madde 66: Türk vatandaşlığı 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasLiderleri neden ‘insan üstü’ gibi görüyoruz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAktaş serbest, Özer niye tutuklu? İşte skandalın kanıtı 3 rapor 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan çok beğenmiştir… 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKızışan Ortadoğu ve Amerikan sağında ihtilaflar 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİPlazma Toplumu: Bir sinyal okyanusunda yüzen balıklar gibiyiz 30.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
2.09.2025
30.08.2025
27.08.2025
23.08.2025
20.08.2025
18.08.2025
16.08.2025
13.08.2025
11.08.2025
9.08.2025