Yıldıray OĞUR
25 Haziran 1970 günkü gazetelerde ilginç başlıklı bir haber dikkat çekiyordu: “Kendileri pis fakat vicdanları temiz iki hippi kız Halide Edip’in heykelini yıkadı.”
Habere göre İstanbul’a gezmeye gelen Hegeni ve Lena adlı İtalyan ve Norveçli iki turist kız, Sultanahmet’te dolaşırken karşılarına çıkan toz toprak içerisindeki Halide Edip’in büstünü görüp, üzülmüş, kim olduğunu etraftan öğrendikleri yazarın büstünü esnaftan buldukları su, sabun ve bezlerle yıkayıp pırıl pırıl yapmışlardı.
Bundan 50 yıl önce, iki turist kız tarafından toz toprak içinde kalmış büstünün az ilerisinde, hınca hınç dolmuş Sultanahmet Meydanı’nda İzmir’in işgalini telin eden öfkeli kalabalığı çoşturan o konuşmayı yapan 35 yaşındaki genç hatipti Halide Edip.
Konuşması sırasında bir ara “Yurdumuzun işgaline susacak mıyız; Hayııır” diye haykırmıştı.
Ama bu “hayır” onun ömrü hayatındaki tek hayır olmadı.
İstiklal Harbi’nin “Halide onbaşısı” nın bütün ömrü bir şeylere “Hayır” diye itiraz ederek geçti.
İstiklal kazanıldıktan sonra Mustafa Kemal’in, Cumhuriyet’i ilanının ilk sinyallerini verdiği, İzmit’teki gazetecilerle buluşmasını eşi Adnan Bey’le birlikte o organize etmişti.
Ama asla vazgeçemediği “hayır”ları yüzünden iki yıl sonra 1925 yılında baskılardan bunalıp bakanlık yapan eşiyle birlikte yurtdışına gitmek zorunda kalmışlardı. Gitmeselerdi kendilerini bir yıl sonra diğer muhaliflerle birlikte İstiklal Mahkemeleri’nin önünde bulabilirlerdi.
Üsküdar Amerikan Koleji’nin ilk Müslüman kadın kız mezunu olan, inanmış bir Batıcı ve liberaldi ama Şapka Devrimi için görüşünü soran İngiliz gazetesine “Aptalca bir şey” demişti. Yıllarca ancak sansürlü olarak Türkiye’de yayınlanabilen yurtdışında yayınlanmış kitaplarında inkılaplar içinse “gardrop devrimciliği” demekten kendini alamamıştı.
Bu yüzden, o da biyografisinde “1939’da Türkiye’ye geri dönebildi” yazan isimlerden biri oldu.
Ama döndüğü Türkiye’de de hala “hayır” denecek çok şey oluyordu.
“Yeter söz milletindir” diyerek 1950’de Demokrat Parti listelerinden İzmir’den bağımsız olarak Meclis’e girdi ve ilk konuşmasında seçimlerin yapıldığı 14 Mayıs’ın “Demokrasi Bayramı” olarak kutlanmasını teklif etti.
Ama iktidar yıllarını eli kırbaçlı rövanşist bir iktidar yandaşı olarak geçirmedi. Bir taraftan ırkçılık, mürtecilik gibi totaliter bir ideoloji olduğunu söylediği komünizme karşı çıkarken, uzun süredir hapiste olan komünist Nazım Hikmet’i kurtarmak için mektuplar imzalıyor, af tasarıları için uğraşıyordu.
Dindar sayılmazdı ama hatıratlara göre yasak kalktığı sabah, ilk Arapça ezanı eşiyle dinlerken gözleri dolmuştu. Artık iyice anlaşılmaz hale gelmiş uyduruk Türkçeli Anayasa’nın günümüz Türkçe’sine dönüştürülmesi için ilk dilekçeyi o vermiş, Türkçe’nin yaşayan en büyük yazarlardan biri olarak Meclis’te bu tasarının lehine konuşmuştu.
Totaliter bulduğu eğitim sistemini eleştiriyor, üniversite özerkliğinden geri adım atacak adımlara karşı çıkıyordu. Yeni rejime ilk büyük “Hayır”ı demesi de fazla uzun sürmedi. DP iktidarının henüz birinci yılıydı. Atatürk büstleri tahrip ediliyordu. Demokrat Parti buna karşı sert bir Atatürk’ü Koruma Kanunu çıkarmaya karar vermişti. Halide Edip için en başta fikir özgürlüğüne aykırıydı bu. Kanunun aleyhine konuşacağını duyan, kendisi gibi DP vekili eşi Adnan Adıvar “Kurbanın olayım Halide, sen bu tip konuşmalar yapma, yanlış anlaşılır, çok kötü olur” diye dil dökmüştü ama kafasına koyduğu gibi Meclis kürsüsüne çıktı:
“...bu milleti Atatürk yoktan var etmiş değildir. Atatürk bu milletin evladıdır. Atatürk’e dil uzatmak gibi bir saygısızlığın önüne geçmek için bir kanun yapmayı bir Şark zihniyetinin mahsulü diye telakki ederim. Tarih boyunca put haline gelen ve bugün yerlerinde yeller esen eski sanatlar devrinde şahsı ilahileştirmek ve onlara adeta bir put gibi tapmak zihniyetinin tekrar hortlaması gibi geliyor.”
İstiklal Harbi’nin onbaşı Halide’sinden gelen itiraz teklife karşı olan başka DP’lileri de cesaretlendirmişti.
Telaşa kapılan teklifin sahibi Demokrat Partili vekillerin ise eski defterleri açması ise uzun sürmedi. Sultanahmet Mitinglerinin baş hatibi haksız bir şekilde mandacılıkla suçlandı.
Tepkilere kızıp bir kere daha kürsüye geldiğinde ise söylediği bir söz DP’li vekilleri iyice çileden çıkarmıştı. Vekiller, kendi partilerinin bir vekiline karşı masa sıralarına vuruyordu:
“Nasılsa sevk-i talih, İzmir’in ısrarı üzerine ve sayın bir büyük adamın evime kadar gelerek bize yardım ediniz demesi üzerine ve hissen demokrat olduğum için hiç de mizacıma uymayan bu muhitin içine düşmüş bulunuyorum.”
Dünyaca ünlü bir yazar, kahraman bir İstiklal Harbi gazisi, büyük bir entelektüel olarak bu “üsttenci” sözleri DP’li vekilleri incitmişti. Sonra özür diledi ama hakkında kampanyanın başlamasını engelleyemedi.. Yurtdışındayken Atatürk’ü eleştirdiği kitapları çıkarılıp yazı dizileri yapıldı. 1925’de onun mahkemesinde yargılanmaktan son anda kurtulduğu Kılıç Ali şimdi DP milletvekili olarak ihbarcıların başını çekiyordu.
1954 seçimlerine gidilirken, artık otoriter eğilimleri artan Demokrat Parti iktidarıyla yol ayrıma geldiğini anlamıştı. Ama sessizce de çekilmek istemiyordu. Cumhuriyet gazetesine gönderdiği ve sanki İzmirli hemşerilerine bir konuşma yapıyormuş gibi kaleme alınmış Siyasi Vedanamesi, gidişata kocaman bir “Hayır” olduğu kadar Türkiye’nin hala güncel olan demokrasi meseleleri üzerine de bir manifestoydu:
“Demokrasinin bir çok şekilleri ve zamana göre tefsirleri vardır. Müfrit sağ veya sol rejimler, ideolojilerine daima demokrasi damgası vururlar. Gerek Demir Perde arkası, gerek ırkçı diktatörlükler derler ki: Halkın sesi, Hakkın sesidir; halk ve millet isterse muayyen bir durum yaratmak için mukadderatını
bir tek şahsa teslim edebilir. Fakat... buna hakikî demokratlar diktatörlük derler. Gene derler ki, millet, herhangi seçtiği ve mutlak bir ekseriyeti haiz bir meclise de isterse her hakkı, hattâ insan haklarını, anayasayı da çiğniyecek bir kudret verebilir. Böyle bir hal kendini hattâ İngiliz tarihinde dahi göstermiştir. Fakat buna tarih meclis – diktatörlüğü damgasını basmıştır. Gene derler ki, mademki halkın sesi Hakkın sesidir, o halde herhangi ihtisas ve bilgiye dayanırsa dayansın, halk kalabalığı hükmünü istediği gibi verebilir. Buna tarih bugün bilhassa haklı olarak anarşi adım verir. Hulâsa, herhangi rejimde, bilhassa demokraside, bütün kuvvetler arasında muvazene, insan münasebetlerinde nizam, idarede istikrar teessüs etmez ve şahıslar, zümreler kabiliyet ve ihtisaslarına göre kullanılmazsa, o demokrasiden hayır umulmaz... Biz de demokrasi te’sis etmek istiyorsak, ilk yapacağımız iş, memleket hayatım normal yürütebilecek en hayatî motor olan idare cihazını mutlak ve mutlak bütün zaman için partiler ve şahıslar haricinde
işleyebilecek bir hale getirmektir. Bu yapılmazsa, değil bizde herhangi bir demokraside de dahi beka mümkün değildir. Hepimizin mensub olduğumuz partiden ve seçeceğimiz milletvekilinden bunu sarahatle ve ısrarla istememizi temenni ederim. Bizim demokraside eksik görünen şey, salâhiyet ve kontrol denilen şeylerin ayarlanmamış olmasıdır. Salâhiyet olmazsa hiç bir şey yapılamaz, derece derece de olsa kontrola tâbi olmıyan salâhiyet ve kudret ergeç insan haklarını çiğneyebilir... Efeleri düşündüğüm zaman daima Akif’in en çok sevdiğim bir mısraını hatırlarım: Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.”
Siyasetten çekildikten sonra evinden olan biteni sessizce izledi. 6-7 Eylül olayları için “Hepimizin yüzünü kızartan olaylar” dedi. 27 Mayıs darbesinden sonra ise sustu. Torununa göre susmasının sebebi, darbeye karşı konuşmasından çekinen İstanbul valisi Refik Tulga’nın sık ziyaretleriyle artık hastalığı ilerleyen Halide Edip’le yakından alakadar olmasıydı.
Kimsenin ağzını açamadığı günlerdi. Halide Edip, sessizliğini ise yine bir “Hayır” demek için bozdu. 27 Mayısçıların 147 öğretim üyesini üniversiteden atmasına karşı Cumhuriyet gazetesine “Ruh Mikropları” adlı bir yazı gönderdi.
Yazının girişi “O kadar ümitle ve sevinçle karşıladığımız 27 Mayıs devrimcileri” diye başlıyordu ve 147 öğretim görevlisinin üniversiteden atılması kararından bu yüzden şok duyduğunu söylüyordu. Ama devamında söyledikleri yine ona yakışan bir itirazdı:
“Ruh denilen şeyin içindeki mikroplardan kurtulması için, labaratuvarda hiçbir çare bulmak imkanı yoktur. Bu mikroplar her memlekette vardır... Bizdeki salgınlar öteden beri jurnalcilik şeklinde kendisini göstermiştir. Bir devir kapanıp bir başka devir açılınca, ihtiraslar, kinler vesair gibi ruh mikropları saikiyle insanlar kendilerine hiç fenalık etmemiş kişileri de lekeler, jurnal ederler.”
Son zamanlarında en büyük derdi, Kayseri Cezaevi’nde yatan eski Demokrat dostlarıydı. Yakınlarında onları kitapsız bırakmamalarını söylüyordu.
10 ocak 1964 günü sabaha karşı evinde vefat ettiğinde Türkiye, Başbakan asmış, iki başarısız darbe denemesi daha geçirmiş, henüz Halide Edip’in özlemini duyduğu demokrasinin çok uzağında bir ülkeydi.
Altı yıl sonra 10 Mart 1970 günü Türk Kadınlar Cemiyeti, elli yıl önce tarihi konuşmasını yaptığı Sultanahmet Meydanı’na küçük bir büstünü dikti. Törene Adalet Partisi’nin İstanbul Belediye Başkanı olan Fahri Atabey de bir çelenk göndermişti. Atabey, Yassıada’nın en rezil davası olan Bebek Davası’nda yargılanmış DP’li bir doktordu. Ama onun çelengini törene katılan solcu gençler “ABD Başkonsolosluğu’na göndersin” diyerek “Kahrolsun Amerika” sloganları eşliğinde parçaladılar.
İnsanları kızdırdığında mandacılıkla suçlanan Halide Edip’in büst açılışında atılan sloganlardı bunlar.
Çünkü, 68 hareketinin yükseldiği, Vietnam’da savaşmış ABD 6. Filo gemilerinin İstanbul’da protesto edildiği, tepkilerin merkezinde de iktidardaki Adalet Partisi’nin olduğu zamanlardı. Daha sonra deşifre olacak ordu ve aydınlar içindeki bir cunta da darbe hazırlığı içindeydi.
Halide Edip’in mütevazi büstü açılmasından dört gün sonra sabaha karşı bilinmeyen kişiler tarafından dinamitle patlatıldı.
Büyük infial yaratan olay solcu öğrencileri bir kere daha sokağa dökmüştü. “Amerikalı it evine git” sloganları atan üniversiteli kızlar “Halide Edip bayrağını yıllar sonra yine taşıyoruz” pankartıyla yürüdüler.
Büst bir hafta sonra yine Amerika karşıtı sloganlarla yeniden açıldı. Solcular büstü o günlerde başında eski Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın olduğu MTTB’lilerin ve “dinci”lerin dinamitlediğini iddia ediyordu.
Ama üç yıl sonra açılacak Bomba Davası’nda savcının başka bir iddiası vardı. İddianameye göre büstü 27 Mayıs darbesine giden olayların dönüm noktası olan 28 Nisan olaylarının öncüsü olan isimlerden biri olan doktor Memduh Eren patlatmıştı.
Savcıya göre bu, 9 Mart 1971’de ülkeyi darbe şartlarına hazırlamak için yapılan tehdiş eylemlerinden biriydi.
İddianameye göre genç bir psikolog doktor olan Memduh Eren’in cunta içinde bağlı olduğu iddia edilen emekli albay Talat Turhan’ın evine gelerek “Halide Edip’in putunu devirdim. Kendisini zaten Türk kadını olarak görmüyorum” demişti.
Ama işkence altında ifadelerin alındığı, yapımı süren Boğaziçi Köprüsü’nü havaya uçurmak gibi uçuk iddialar içeren bir davaydı bu. Mahkumiyet alanlar afla affedildi.
Ama tam olarak kimsenin kendinden göremediği Halide Edip’in Sultanahmet’te bir kenara atılmış büstünün kaderi değişmedi.
Her zaman onu temizleyecek hippi turist kızlar da çıkmadı.
Büstün harap hali zaman zaman gazetelere haber oldu. 1996’da büst biraz toparlanıp, bir kere daha törenle açıldı.
Sonraki yıllarda büste Halide Edip’in neredeyse bütün yüzünü kaplayan komik bir yuvarlak gözlük eklenmişti.
Bu ucube halinden şikayet eden haberler çıktı ama kimsenin pek umurunda olmadı.
Halide Edip’in büstünün kaderi de uğruna çok mücadele ettiği Türkiye’nin demokrasisine benzedi.
100 yıl önce sesiyle inlettiği Sultanahmet’in bir kenarında öylesine duruyor. Sanki bizden ümidini kesmiş, gelip kıymetini bilecek, tozunu silecek yeni turistleri bekliyor...
(Bu yazıda Halide Edip ile ilgili bilgiler tabii ki İpek Çalışlar’ın muhteşem Halide Edip biyografisinden alındı.
Halide Edip’in Siyasi Vedanamesi’ni ise sevgili arkadaşım avukat Gülçin Avşar sayesinde keşfettim. Eğer Halide Edip’in son 20 yılında verdiği hukuk ve demokrasi mücadeleleri, yaptığı müthiş konuşmalar üzerine yazmaya niyetlendiği kitabını bitirirse gizli Halide Edip Muhipleri Cemiyetimiz’i kamuoyuna ilan edebiliriz.)
Yazarlar
-
Akif BEKİBahçeli'nin doldurduğu öbür boşluk 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAAİHM Kararı Kesinleşti; Demirtaş’ın Özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyetin Vicdanıdır... 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDemirtaş’a tahliye 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBahçeli haklı: Ok yaydan çıktı bir kere… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanDemirtaş kararı sonrasında iktidar ‘Terörsüz Türkiye’ sınavında… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSırada Nijerya mı var? 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENTam 16 yıldır beklenen samimiyet! 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSiyasetin altın kuralını unutanlara hatırlatırım 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUZombileşmiş bir toplum 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜREmniyet’in yazısı ortaya çıktı! Bahis baronu nasıl kaçtı? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYüzde altmış, üç yüz kişi mi? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZHak, özgürlük mücadelesi – Devletin güvenliği siyaseti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Öcalan misyonu” 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFiyatı zengin siyaseti de fakir belirliyor 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYapay zekâya yatırım yapılıyor, ekonomiyi değiştiriyor ama insanlar neden daha yalnız hissediyor? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞMUHALEFETTE “DEĞİŞİMCİ”, 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyonun maliyeti daima enflasyonla mücadele maliyetinden büyüktür 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEGemi batarken… 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMünfesih terör örgütü 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt siyasetinin eleştirisi: Pragmatizm ve “kutsal liderlik” arasında sıkışmak 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLU31 Mart’tan 19 Mart’a neler değişti? 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan'Casusluk' dosyasında ne var? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları










































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.11.2025
29.10.2025
27.10.2025
21.10.2025
18.10.2025
13.10.2025
11.10.2025
8.10.2025
6.10.2025
4.10.2025