Yıldıray OĞUR
Son dönemde yapılan bütün araştırmalar iki birbiriyle çelişen sonucu ortaya çıkarıyor: Türkiye siyaseten kutuplaşırken, toplum tam tersine melezleşiyor.
Özellikle genç nesilde, ideolojiler, büyük partilere aidiyet hissi, kültürel, dini, etnik, bölgesel kimlikler eriyor, şehirleşme, orta sınıflaşma, ortak tüketim alışkanlıkları, popüler kültür birbirine benzeyen bir toplum yaratıyor.
Özellikle büyükşehirlerde orta sınıflar benzer bir hayat yaşıyorlar.
Aynı sitelerde oturuyor, aynı yerlerden alışveriş yapıyor, aynı dizileri izliyorlar. En önemli karşılaşma alanı ise alışveriş merkezleri. Semtine göre “klas”ı değişse de alışveriş merkezlerinin bir kimliği yok, giriş herkese serbest, paranız kadar istediğiniz yerden alışveriş yapıp, istediğiniz yerde oturabilirsiniz. Kapitalizm herkesi zorunlu olarak eşitliyor.
Ama her cephenin gelenekçilerinin ve ortodokslarının pek hoşuna gitmeyen bir eşitlenme bu.
Her iki cephenin şikayetlerinin merkezinde ise şehirli genç başörtülüler bulunuyor.
Sekülerler için artık her yerde karşılarına çıkan modern başörtülüler “dincileşme” demek, muhafazakarlar için tam tersine “sekülerleşme, değerlerimizi kaybetmek.”
Geçen hafta çok konuşulan bir olay, toplumdaki bu melezleşme eğilimi ve buna karşı dirençler üzerine üzücü ama öğretici bir örnekti.
Olay İstanbul’un en üst seviye alışveriş merkezi olan Zorlu AVM’nin, yine en sosyetik mekanlarından Vakkorama Cafe’de yaşandı. Burası yazıldığı gibi bir bar değil, mağazanın cafesi. Zengin bir kahve, çay, tatlı menüleri var ama isteyenler içki de içebiliyor. O yüzden içkili mekan demek konsepti anlatmıyor. Fiyatların hayli yüksek olduğunu söylemeye herhalde gerek yok.
Şehir Üniversitesi’nin hukuk, sosyal bilimler bölümlerinde okuyan son sınıf ve master öğrencisi dokuz kız arkadaş o akşam Zorlu Performans Sanatlar Merkezi’nde genç popçu Edis’in konserine gitmişlerdi. Konser çıkışı da bir kahve içmek için Vakkorama Cafe’ye geçtiler.
Pazar akşamı Zorlu AVM’deki Vakkorama Cafe’de az önce Edis’in konserinden çıkmış biri açık sekiz başörtülü kız bir masada.
Ama o gece orada, bu fotoğrafa henüz hazır olmayanlar da vardı.
Medyada yer almış olsa da yine de biz meseleyi isimler üzerinden tartışmamak için şikayet edilen oyuncudan D.Ç. diye bahsedelim. Ve önce olan biteni onun savcılık ifadesinden okuyalım:
“Bana isnat edilen suçlamaları anladım. 30/12/2018 tarihinde doğum günü için Zorlu Center’daki Vakkorama kafeye arkadaşlarım H.C. ve G.E ile birlikte saat: 19.00 civarında gitmiştim. Bir süre sonra iki bayan gelerek yan masamıza oturdular. Bu bayanların bakışı ve hareketleri beni yargılar ve taciz eder şekilde idi. Ben yaptığım iş gereği insanların bana bakmasına alışkın olmama rağmen bu iki bayanın davranışı sıra dışı olduğu için rahatsız olmuştum. Sonra bu iki bayanın arkadaşları da gelince bizden rahatsız olduklarını hissettirip arka masaya geçmeleri ve bana aynı şekilde bakmaları üzerine ben de “Ne oluyor” der gibi onlara baktım. Bu şekilde böyle bir gerginlik oldu ancak sonrasında olayı önemsemeyip masamıza tekrar döndük kutlama esnasında fotoğraf çektik, sohbet ettik. Fotoğraf çekilme esnasında yine arka masadaki bayan grubu kendilerinin fotoğraflarının çektiğimizi düşünerek “Bizi mi çekiyorsunuz” dediler, biz kendilerini çekmediğimizi söyledik. Hatta arkadaşım... telefonu götürerek kendilerine gösterdi. Fotoğrafların olmadığını görünce ikna oldular ve bir süre her iki masadaki kişiler kendi eğlencesine devam etti. Bu arada kafenin garsonlarından birine neden kendi fotoğraflarının alındığını söylemişler. Ancak garson da bize söylediğinde fotoğraf almadığımız konusunda bilgi verdik. Yine bayanların ısrarla fotoğrafını aldığımızı söylemeleri ve rahatsız etmeleri nedeniyle telefonumu hızlıca masaya koyduğumda camı kırıldı. Telefon evdedir. Size bugün ulaştıracağım. Sonrasında konu kapandı. Yarım saati yirmi dakika sakin oturduktan sonra ayrıldık. Ayrılırken herhangi bir tartışma veya olay çıkmadı....Tüm hayatım boyunca da ayrımcılık yapılmasına karşı durmuş bayanlar ile ilgili sosyal destek projelerinde yer almış bir insanım...Ben müştekilere yukarıdaki kimi cümleler kesinlikle kurmadım. Arabistan kelimesini geçtiği tek cümle kendi masamdaki arkadaşlarımın duyacağı şekilde bir ses tonu ile “İçkili mekanda içtiğim içkiye, çektiğim fotoğrafa karışılıyor, yargılanarak bakılıyor. Burası Arabistan mı? Burası Atatürk Türkiyesi” şeklinde söyledim. Ancak bu söylemi kesinlikle karşı tarafın duyacağı ses tonuyla veya onlara hitaben söylemedim. Yanımda garsonların olup olmadığını bilemiyorum.”
Şimdi de olan biteni bir de diğer masada oturan dokuz arkadaştan, şikayetçi olmayan ama tanık olarak ifade veren Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi E.G.Y’nin ifadesini okuyalım:
“Konser çıkışı tahminen 22.30-23.00 sıralarında, bizden önce konserden çıkmış iki arkadaşımızın davetiyle biz yedi kişi de Vakkorama isimli kafeye gittik. Ben masanın en başında kapıya dönük bir şekilde oturuyordum. O esnada dalga geçer ve aşağılar bir tavırla “Euzu Besmele” çekerek birisinin yanımızdan geçerken söylendiğini duydum. O sırada D.Ç. isimli şahsın olduğunu anlamadım. O ara masamızın dibinde duraksamıştı. Bize bakıyordu “Destur diyesim geliyor” dedi. Ben bu tavrıyla alkollü olduğunu anlayınca önüme dönerek muhabbete devam ettik. D.Ç. isimli şahıs yanındaki bayan şahıs ile birlikte gelerek kafeye girip bu sözü sarf ettikten sonra bizim masamızın yanında geçerek yaklaşık bir metre yanımızdaki başka bir masaya oturdu. Bu masada da daha önceden orda oturan üçüncü bir bayan şahıs vardı. D.Ç. bizim oturduğumuz masadan sesinin duyulmasını isteyecek şekilde arkadaşlarıma yönelik “Bu türbanlıların burada ne işi var, bunları buraya nasıl alıyorsunuz” şeklinde söyleniyordu.
Sonra masadaki arkadaşım... kendisi alköllü herhalde çok da dikkate almayın diyerek bizi uyardı. Sonra D.Ç. elindeki telefonun kamerasını bizim olduğumuz masaya doğrultarak görüntü almaya başladı. Arkadaşlarım bizi çekiyor galiba diye söylenmeye başlayınca, biz görevli personeli çağırıp “Hanımefendi bizim görüntümüzü alıyor lütfen müdahale edin” diyerek uyardık. Sonra bu görevli D.Ç. nin masasına giderek onlarla konuştu ve tekrar bizim masaya gelerek, “Herhangi bir görüntü çekimi olmadığını” beyan etti. Tam personel benim yanımdayken o sırada D.Ç.’ye dönüp izinsiz görüntümüzü alamayacağını bunun suç teşkil ettiğini söyledim, kendisi de “Çekerim, beni herkes çekiyor, paylaşmam sadece “ dedi. Ben de “Hayır çekemezsiniz rızamız yok” dedim. O sırada başka bir personel devreye girdi, ben halledeceğim dedi... D.Ç., yüksek sesle bana hitaben “Hanımefendi bakar mısınız” diye bana seslendi.
Ben kendisine dönüp bakmadım. En son döndüğümde “Burası Arabistan değil, Atatürkçüyüm ben Atatürk var Atatürk” diye kafede herkesin duyabileceği şekilde bağırdı. Biz de kafe çalışanlarına sözlü tacizde bulunduğunu söyleyerek müdahale etmelerini istedik. Çalışanlar tekrar müdahale etmek üzere masamızın başında bekliyordu. Bu sırada D.Ç “Burası Türkiye, siz Arabistan’a gideceksiniz, İran’a gideceksiniz” diye bağırarak telefonunu masaya vuruyordu. Arkadaşları D.Ç. nin bu tavırlarına engel olmaya çalışıyorlardı. Kısa bir süre sonra tekrar ayağa kalkarak bizi çekmeye çalıştı. Arkadaşım ... ayağa kalkarak “Bakın yine çekiyorsunuz iznim yok çekemezsiniz” dedi... D.Ç’nin sağ yanında oturan arkadaşı kalkıp benim yanıma geldi elindeki telefonu açarak “Bakın videoya çekmedik, isterseniz alıp kontrol edebilirisiniz” dedi. Kontrol ettiğimde bizim videomuza rastlamadım. Ancak arkadaşım... “zaten video çektiği telefon bu telefon değildi, diğer telefondu” diye söyleyince, “o telefon kırıldı” dedi. O sırada bana “D.Ç.’nin alkollü olduğunu ve kendisinin onu yatıştırmaya çalıştığını olayı ciddiye almamamızı” rica etti. Hatta “Siz gülünce o da size böyle yaklaşıyor” dedi. Ben de biz konser hakkında konuşup güldüğümüzü söyledim. Aynı zamanda videomuzu çekmemiz dışında, başörtülü arkadaşlarıma sözlü taciz ve hakaret ettiğini bunun suç teşkil ettiğini söyledim. Kendisi de kusura bakmayın, ben kontrol edeceğim durumu dedi. O sırada D.Ç.’nin diğer arkadaşı bize “Kusura bakmayın” dedi. Ama sonra “Siz de tahrik ediyorsunuz” diyerek bizi suçlamaya çalıştı. D.Ç. arkadaşına “Kusura bakma demek zorunda değilsin, bu ibişler buraya nasıl giriyor” dedi. Arkadaşı “Biz şimdi kalkacağız, siz oturmaya devam edin” diyerek yanımızdan ayrıldı. Bir süre sonra D.Ç ve arkadaşları hesap ödeyerek ayrıldı. Kafe sorumlusu... yanımıza gelerek bizden özür dileyerek... firma olarak üzüntü yaşadıklarını, içtiğimiz kahveleri ikram olarak kabul etmemizi istediler.”
Bu arada ifadeyi veren E.G.Y. nin o akşamki dokuz kişilik arkadaş grubundaki tek başörtülü olmayan kişi olduğunu da hatırlatalım. Yani aslında olay başörtülülerle başörtüsüzler arasındaki bir tartışma da değildi.
D.Ç. den şikayetçi olan dört kızlar daha sonra bir açıklama yaparak olayın medyaya yansıma biçiminden duydukları rahatsızlığı dile getirdiler.
Çünkü olay bir anda Türkiye’deki ağır politik kavganın ateşine bir odun olarak atılmıştı.
Olay medyaya düştükten sonra, Cumhurbaşkanı da konuşmasında bahsedince, yargı hızlıca harekete geçmiş, bu kez karşı cephede de “Kabataş yalanı” hatırlatmaları, “başörtülüler söz konusu olunca yargı hemen harekete geçiyor” itirazları başlamıştı.
Gerçekten ne olduğuyla pek kimse ilgilenmedi.
Halbuki D.Ç.’nin avukatı bile savcılıktaki ilk savunmasında müvekkilini “Esasen müvekkilime yöneltilen fiil ve söylediği iddia edilen sözler sabit olsa dahi bunların şikayet dilekçesinde belirtilen hakaret, özel hayatın gizliliğine müdahale, halkı kin ve düşmanlığa sevk gibi suçların tipiklik unsuruna uyan eyleminin uluşmadığı kanaatindeyiz” diyerek savunmuş, hatta dosyaya müvekkilinin böyle ayrımcı bir insan olmadığını ispatlayan fotoğraflar da ekleyeceklerini söylemişti.
Herhalde sanatçının başörtülü kızlarla çekilmiş fotoğraflarını ‘delil’ olarak sunacak. Savcılık olay sırasında cafe’de olan tanıkların ifadesine de başvuracak.
Aslında ortada sadece adli bir olay yok. Bir sosyal değişimin yarattığı muhtemel çatışmalar bunlar.
Türkiye, değişiyor, şehirleşiyor, melezleşiyor, karşılaşmalar artıyor. Ama bu karşılaşmalara henüz ne siyaseten ne de kültürel olarak hazır değiliz.
Ama artık bu Türkiye’de hoşunuza gitse de gitmese de pazar gecesi konser çıkışı Vakkorama’da kahve içen sekizi başörtülü dokuz üniversiteli kız da var. Katı sekülerlerin ve gelenekçi dindarların bu sosyal değişime karşı direnmesi sonucu değiştirmeyecek.
Aslında kontrolü kaybetmiş bir oyuncu dışında oradaki kimse için bunun tuhaf bulunmamış olması, en azından yüksek sesle buna tepki göstermenin politik olarak yanlış, etik dışı bir davranış haline gelmeye başlaması aldığımız mesafeyi gösteriyor.
Ama birlikte yaşamanın kurallarını devletin eliyle, hukukla, sopayla, tehditle değil, hayat bize bunu dayattığı için öğreneceğiz. Çünkü o cafe’de sonunda gelen hesabı ödeyebilecek herkesin oturmaya hakkı var ve eğer orada medeni bir şekilde oturmak istiyorsanız bunu en baştan kabullenmek zorundasınız.
Böyle böyle birlikte yaşama pratikleri gelişecek, melezleşme zamanla kendi kültürünü, etiğini, medyasını da yaratacak ve mutlaka siyasette de temsil edilecek.
Yoksa zorla olan hiç bir şey kalıcı olmuyor. Ve o hayaletler bir gün bir yerden geri dönüyor.
Yazarlar
-
Fehmi KORUTrump büyük bir yenilgiye uğradı 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBahçeli Kürt meselesine, Kürt meselesi Türkiye’ye yön verirken… 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanÇarpık duruma sevinmek, siyasetçiden hukuk dilenmek… 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Türk – Türk ayrışması” 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREnflasyonla mücadelede Milei ve Şimşek 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanDemirtaş kararı sonrasında iktidar ‘Terörsüz Türkiye’ sınavında… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSırada Nijerya mı var? 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDemirtaş’a tahliye 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAAİHM Kararı Kesinleşti; Demirtaş’ın Özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyetin Vicdanıdır... 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'nin doldurduğu öbür boşluk 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBahçeli haklı: Ok yaydan çıktı bir kere… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENTam 16 yıldır beklenen samimiyet! 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZHak, özgürlük mücadelesi – Devletin güvenliği siyaseti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜREmniyet’in yazısı ortaya çıktı! Bahis baronu nasıl kaçtı? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUZombileşmiş bir toplum 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFiyatı zengin siyaseti de fakir belirliyor 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYüzde altmış, üç yüz kişi mi? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEGemi batarken… 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyonun maliyeti daima enflasyonla mücadele maliyetinden büyüktür 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMünfesih terör örgütü 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞMUHALEFETTE “DEĞİŞİMCİ”, 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYapay zekâya yatırım yapılıyor, ekonomiyi değiştiriyor ama insanlar neden daha yalnız hissediyor? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt siyasetinin eleştirisi: Pragmatizm ve “kutsal liderlik” arasında sıkışmak 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları




































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.11.2025
29.10.2025
27.10.2025
21.10.2025
18.10.2025
13.10.2025
11.10.2025
8.10.2025
6.10.2025
4.10.2025