Yıldıray OĞUR
Ankara’da şehir dışındaki bir lokantanın terasından kurak boş arazinin ortasına dikilmiş biçimsiz gökdelen vari inşaatlara bakıyoruz.
Bütün gazetecilerin aylardır peşinden koştuğu Ali Babacan’la yaptığımız röportaja konacak fotoğrafların arka fonunda zorunlu olarak bu çirkin manzara olacak.
Babacan bu manzaraya bakarken “Yazık oldu, bütün ülke bunlarla doldu, paralar buralara gitti” hayıflandı.
Bundan beş yıl önce hala ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı iken yaptığı meşhur uyarıyı hatırladık: “Üretmeden taşa toprağa para harcıyoruz.”
2002’den 2015’e kadar iki yıllık Dışişleri Bakanlığı dışında, 11 yıl boyunca ekonominin dümeninde bulunmuş, daha çok işiyle ilgili ve az konuşmuş Babacan’ın bugüne kadar akıllarda en çok kalmış açıklamasıydı o.
Ama beş yıl önceki o uyarı dikkate alınmadı, paralar taşa toprağa gömüldü, sonunda ekonomi inşaat ekonomisinin peşine takılıp duvara çarptı.
Aslında o uyarı Babacan’ın kendi partisiyle aklen yollarının ayrılmaya başladığının da ilk işaretiydi.
Zaten o uyarıdan bir süre sonra önce bakanlıktan sessiz sedasız ayrıldı, sessiz bir milletvekilliğinden sonra da bir daha konuşmadı..
Son tweetinin tarihi 20 Haziran 2015. 15 temmuz sonrası Demokrasi Nöbetleri’ndeki bir kaç konuşması dışında uzun yıllardır sesini de duymamıştık.
Ta ki Temmuz 2019’da AK Parti’den kısa bir yazılı açıklamayla istifa edene kadar.
Aslında istifa, röportajdan tam başlangıç tarihinin 19 Şubat 2019 olduğunu öğrendiğimiz, yeni siyasi hareket için uzun süredir, devam eden çalışmaların bir son adımıydı.
Ama o çalışmalar da aylarca sessiz bir şekilde ilerledi.
Babacan ve onunla birlikte hareket eden siyasetçiler, aralarında bizim de olduğumuz gazetecilerin ısrarlı röportaj tekliflerini “henüz çalışmaların sürdüğünü” söyleyerek sürekli ileri bir tarihe ertelediler.
Görüşmemizden bu ertelemenin Babacan’ın tercihi olduğunu öğrendik.
Çünkü Babacan henüz partinin kadroları belli olmadan, o kadro bir araya gelip temel politikalar üzerinde konuşmadan tek başına çıkıp herkesi bağlayacak sözler söylemek istememiş. Bunun parti içi demokrasi açısından en baştan yanlış iliklenmiş bir düğme olacağını düşünüyormuş.
Karar’a röportaj vererek bu ilkeyi bir miktar esnetse de, yine de bazı konular üzerinde konuşmayı erteleyerek, ayrıntılara girmeyerek bu ilkesel tutumunu sürdürmüş oldu. Zaten röportajla ilgili de gelen eleştiriler daha çok bununla ilgili oldu. Genel prensipleri ve ilkeleri hatırlatıp, güncel meselelere pek girmemesi, parti hakkında kurulma tarihi dışında fazla ayrıntı vermemesi eleştirildi.
Bu aslında Babacan’ın siyaseti ve liderlik tarzı hakkında da röportajda tekrarladığı demokratik prensipler ve değerlerden daha fazla ve elle tutulur bir fikir veriyor.
Lider merkezli değil, kadro merkezli bir siyaset anlayışını hayata geçirmeye çalışıyor. Bu tabii on yıllardır bunun tam tersine fena halde alışmış olan Türkiye’nin nasıl karşılayacağı bilinmeyen yeni bir tarz-ı siyaset.
Röportaja başlarken bunun farkında olmamıza rağmen, yine de sorularla bu ‘demokratik hassasiyette’ gedik açmak için epey uğraştık.
Yine de kuruluş tarihi dışında parti hakkında fazla bir ayrıntı öğrenemedik.
Ama temel ilke ve prensipleri açıklarken, bazı güncel konularda mesajlar verirken aslında epey bir şey de söylemiş oldu.
Örneğin cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini mi parlamenter sistem mi sorusunu “Bu konuda şahsi bir kanaati olduğunu ama bunun kuracakları geniş ekiplerin vermesi gereken ortak bir karar olduğunu” söyleyerek yanıtlamadı ama öncesinde anlattıklarından Cumhurbaşkanlığı sistemine karşı olduğunu, güçlendirilmiş Meclis ve net kuvvetler ayrılığına dayalı bir parlamenter sistemi savunduğunu anlamak zor değildi.
Ya da dış politikayla ilgili içinde Rusya, ABD, AB, S-400, Suriye geçen cümleler kurmadı ama “Türkiye’nin sözünün gücünün azaldığını bu yüzden sık sık çözümleri askeri yollarla aradığı” tespiti çok şey anlatıyordu. Türkiye’nin “kurucusu ve üyesi olduğu uluslararası kurumlar ve parçası olduğu ittifak sistemleri”nin risk altında olmasından duyduğu tedirginliği anlatırken de aslında dış politikadaki tercihini ortaya koymuş oldu.
Uzun bir süredir kimsenin dillendirmek istemediği “Kürt sorunu” terkibini kullanması, muhafazakar siyasetin zayıf karnı olan Alevilerin sorunlarından bahsetmesi kayyım, YSK’nın İstanbul seçimini iptali kararını eleştirmesi, muhalif olduğu için işsiz kalan gazetecilerden bahsetmesi, adlarını vermese de tutuklu gazeteci, sivil toplumcu, siyasetçiler üzerine konuşması yine net siyasi tercihlerdi.
Konu AK Parti’den istifasıyla ilgili eski defterlerin açılmasını gerektiren sorulara geldiğinde ise “Artık biz geçmişle uğraşmak istemiyoruz” diyerek böyle bir hesaplaşmaya karşı hevessizliğini gösterdi, “bunlar birbirine girsin çarşı karışsın” dışında bu yeni siyasi hareketlerden bir beklentisi olmayanları hayal kırıklığına uğratacak ama daha çözüm ve gelecek odaklı bir merkez siyaseti için akılcı bir strateji bu.
Yine de örneğin “iki kere iki dörttür diyebildikten sonra en kolay ekonomi toparlanır” derken yaptığı gönderme, Erdoğan’ın “ümmeti bölmeyin” açıklamasına “bölmek değil, toplumu birleştirmek için yola çıktık” cevabını vermesi, bakanken Bilderberg toplantılarına katılmasının, komplocu troll casplerine konu olmaya başlanmasına karşı ‘bu gezilerin gizli değil, Resmi Gazete’de yer almış Başbakan’ın onayıyla gidilmiş resmi geziler’ olduğunu hatırlatması, gerekirse polemiklerden de kaçmayacağının işaretiydi.
Partideki isimleri öğrenme konusunda röportaj öncesinden başladığımız ısrarlarımız ise sonuçsuz kaldı. Bu isimleri şimdi açıklamayı hem siyaseten hem de stratejik olarak doğru bulmadığını söyledi.
Türkiye’nin demokrasi, hukuk ve medya şartlarında bu anlaşılmayacak bir korumacılık değil. Bir parti koruma şemsiyesi olmadan adları açıklanacak isimlerin başına gelebilecekler tahmin etmek zor değil, bu muhtemel kadrolar için de pek teşvik edici olmazdı.
Zaten Babacan’ın bu ilk röportajını verebileceği ve “Partiyi 2020’den önce kuruyoruz” sözünü manşet yapabilecek medya organı sayısı da siyasete girdiği koşulları net biçimde gösteriyor.
İlk röportajını görüntülü medyaya vermesi PR açısından aslında daha doğru olabilirdi. Güven veren ve samimiyet geçiren ikna edici bir konuşma üslubu var.
Ayrıca kilo vermiş, neredeyse 40’larında gösteriyor. Muhaliflerinde bile iyi intibalar bırakmış genç ve başarılı bir siyasetçinin bizzat kendisini anlatması daha etkili olabilirdi.
Ama yine kadro oluşmadan herkes adına konuşmama hassasiyeti yüzünden , sürprizlere açık görüntülü ve canlı röportaj vermektense, daha kontrolü olan yazılı röportaj vermeyi tercih etmiş.
Böyle bir röportajı yayınlayabilecek önündeki konvansiyonel medya listesi de çok uzun değildi: Sözcü, Cumhuriyet, Yeniçağ, Birgün, Evrensel, Yeni Asya ve Karar.
Herhalde bu listeden Karar’ı seçmiş olması kimse için şaşırtıcı değil. Röportajı okuyanlar böyle bir röportajda sorulması gereken bütün soruların sorulduğunun hakkını teslim edecektir.
Belki Davutoğlu ile arasında olan görüş farklılıklarını biraz daha açmasını isteyebilirdik. Ama o konuda hassas olduğu, daha çok konuşmak istemediği için fazlasını sormadık.
Davutoğlu ile özel bir bağı olduğu ve bu yol ayrımına üzüldüğü açıktı. Zaten bakanlığı bıraktıktan sonra özel işine dönmeye hazırlanırken, 2015’de Davutoğlu’nun ısrarıyla yeniden milletvekili olmuştu. Babacan’ın röportajıyla, Davutoğlu’nun manifestosu ve konuşmaları arasında fark bulmak da kolay değil. Aynı siyaset ve iktidar anlayışıyla sınandılar, tespitlerinin ve eleştirilerinin çoğu da ortak. Arada ideolojik değil, bir üslup ve tarz farklılığı olduğu anlaşılıyor.
Babacan’ın tarzında en dikkat çekici taraf, Gül ve Davutoğlu ile şahsi ilişkilerinden bahsederken bile “biz” diye konuşmayı seçmesi.
Aslında “Ben” demek için CV’sinde epeyce malzeme var.
Varlıklı bir Ankara ailesinde doğmuş, TED Koleji’ni, ardından dereceyle girdiği ODTÜ Endüstri Mühendisliği’ni birincilikle bitirmiş, 35 yaşında bakan olmuş, 11 yıl ülkenin ekonomisini yönetmiş, muhaliflerinin bile en azından ehliyetini teslim ettiği bir isim.
Aile hikayesi de sıra dışı. Halaları 60’larda başörtülü kadınların çok olmadığı üniversitelerde okumuş, kız kardeşleri yasaklara rağmen ODTÜ’de mühendislik bölümlerini bitirmiş sıradışı bir muhafazakar ailenin mensubu.
Ama 1967’de Ankara İlahiyat Fakültesi’ne başörtüsüyle giren ve bu yüzden ihraç edilen ilk başörtülü üniversite öğrencisi olan halası Hatice Babacan’ın mağduriyeti üzerine de çok konuşmak istemedi.
Onun bir hak ve özgürlük mücadelesi verdiğini söylemekle yetindikten sonra konuyu, kurulu düzene karşı çıkmak için yola çıkmış olan AK Parti’nin bugün kurulu düzen haline gelmesine ve bu kez başka kesimlerin hak ve özgürlük sorunları olduğuna bağladığı bölüm röportajdaki en dikkat çekici ve cesur analizlerden biriydi.
Genel olarak bütün konuşma boyunca daha az ideolojik referansları olan bir dil kullanmaya çalıştı. Vatandaşlık, devlet, haklar ve özgürlükler konusunda klasik liberal tespitler yaptı, İslami referansları ve kelimeleri ölçülü kullanmaya çalıştı. Gerçekten toplumun farklı kesimlerini en baştan kaçırmayacak, ortak bir dil tutturma çabasını konuşmasında bile görmek mümkündü.
Korku siyaseti yerine ümit siyaseti de bundan sonra da Babacan ve çevresinden duyacağımız çalışılmış bir siyasi motto.
Yine de “en kolayı ekonomi derken” ki özgüveni, ekonominin en temel mesele haline geldiği ve daha da geleceği siyasette en güçlü kozu olmayı sürdürecek.
Muhtemelen bu röportajdan sonra Babacan, parti kadrolarıyla yapacakları toplantılara kadar bir süre daha sessizliğini sürdürecek. Her olaya tepki veren siyasetçi moduna bir süre daha girmeyecek. O yüzden Twitter hesabını da kullanmayacak. Ama “2020’den önce” takvimini açıklayıp kendini bağladığına göre bu sessizlik de uzun sürmeyecek.
2020 yılında siyasetin bugünkünden çok sesli olacağı artık açık.
Yazarlar
-
Akif BEKİVer elini kayyumokrasi 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNYıkıcı korku değil kurucu cesaret 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanHukuk devletinden uzaklaşmak boşuna değildi, tam da bugünler içindi 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolSuriye’de haberler kötü 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciPiyasaları kim hazırladı? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ1 Eylül Dünya Barış Günü ve toplumsal sorumluluk 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAUmut Hakkı, Özgürlük ve Demokratik Gelecek: Toplumun Vicdanına, İktidara ve Halklara Çağrı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURErbil’deki tartışma: Zor yakalanan mı zor olan mı? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUMerkeziyetçilik bütün kötülüklerin anasıdır! 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNYargı İstanbul Yönetimini Görevden Alınca CHP Direniş Kararı Aldı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERGeri Çağırma Hakkı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRT20 Yılda Ne Değişti? 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBarış Umudu 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilMillî mi, Evrensel mi? Muhafazakâr Savunma Sözlüğünün Anatomisi 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞDİYANET NE ZAMAN ”KENTLİ” OLACAK? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Kusursuz fırtına’nın tam ortasında: Türkiye krizler kavşağında hangi yola sapacak? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazRüşvetçileri merak eden bir savcı var mı? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNLevant’taki İsrail düşü Türkiye için kâbus mu? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluKim demiş İslam ülkeleri bir araya gelemiyor diye 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: İtalya-Güney Tirol Özerk Bölgesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBir Demokrasi Kurultayı hikâyesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞAnayasa Madde 66: Türk vatandaşlığı 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMalazgirt ruhu: Sultan Alpaslan ve Cevdet Sunay yeni Türkiye’ye el sallıyordu 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAktaş serbest, Özer niye tutuklu? İşte skandalın kanıtı 3 rapor 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİPlazma Toplumu: Bir sinyal okyanusunda yüzen balıklar gibiyiz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKızışan Ortadoğu ve Amerikan sağında ihtilaflar 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasLiderleri neden ‘insan üstü’ gibi görüyoruz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan çok beğenmiştir… 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunBarışın kaçınılmazlığı… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYATürk futbolunun acı gerçeği: Kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuAnkara neden huzursuz? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBüyük hesaplaşmaya doğru 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCezaevinden yükselen çığlık: Yaşamak istiyorum! 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANSiyaset kulislerinde konuşulan baskın seçim senaryosu… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluGerçekten “adrese teslim” kadro ilanı, memurken başka yerde okuma rahatlığı ve yandaş medyanın “ezbe 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİR"KILIÇ KININDAN ÇIKARSA!" 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Baba Evi’nde Yarenlik… 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİslam ülkelerinin liderleri de acaba bir gün utanır mı? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgünİsrail hedefine ulaşırken… 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİran yeniden menzilde 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelTek adama alışmış bir ülkede CHP'de ‘çift lider’ stratejisi ne kadar çalışır? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava Tümseği 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKalıcı toplumsal barış: Engeller, imkanlar 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKardeşlik 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMutlak kötülüğün mutlak zaferine doğru mu? 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİller Bankası Genel Müdürü Recep Türk: Listemizde sadece Aydın yok 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANBitmeyen CHP tartışmaları (II): Yelin kayadan toz koparması 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayEnflasyon raporu: Faiz, fiyatlar, sofradan eksilen tabaklar 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçDiyanet anayasaya aykırı bir hukuk rejimi öğütleyemez! 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
2.09.2025
30.08.2025
27.08.2025
23.08.2025
20.08.2025
18.08.2025
16.08.2025
13.08.2025
11.08.2025
9.08.2025