Yıldıray OĞUR
'Haydi vatandaşlar sıklaştırın safları silahları kapın!
Yürüyün ki şu alçakların kanlarıyla toprağımız sulansın!
Tiranlar hainler onun bunun artıkları,
Artık korkudan titremeye başlayın!
Adi suikastçiler çözülsün dizlerinizin bağları!
Yakındır geliyor zamanı hesap sormanın!
And içmiş askerleriz biz yeneceğiz düşmanı!
Bir yiğit düşmeye görsün toprağa bizden,
Doğurur onu toprak ana yeniden,
Koparıp alsın diye sizlerin kafanızı!'
Bu korkunç satırlar dünyanın en romantik milleti Fransızların milli marşı La Marseillaise’den.
1792’de Fransa’nın Avusturya ile savaşı sırasında Claude-Joseph Rouget de Lisle tarafından “Ren Ordusu İçin Savaş Türküsü” adıyla bestelenmiş marş, 1795’de Fransız Milli Marşı olarak kabul edildi.
İki asırdır da Fransızlar okullarda, törenlerde, maçlarda bu marşı okuyor.
Zaman zaman sert, kanlı bulunup değiştirilmesi teklif edildi ama yasaklandığı Napolyon dönemi haricinde marş, 200 yıllık hatırası, yaşanan savaşlar, kayıplar, verilen mücadelelere hürmeten korundu.
Aslında milletlerin tarihinde savaşın kitleleri heyecanlandırdığı, başka ülkelerin topraklarına göz dikildiği, dünyaya egemen olup bütün insanlığa huzur ve barış getirmek gibi ideallerin savunulduğu zamanlar oldu.
Romalılar, ele geçirdikleri topraklarda insanların barış ve mutluluk içinde yaşadıkları “Pax Romana” kurduklarını düşünüyordu.
Napolyon’un ordularını diğer Avrupa ülkelerinin, hatta Mısır’ın üzerine sürmesinin motivasyonu devrimin özgürlük, eşitlik, kardeşlik ideallerini tüm dünyaya yaymaktı.
Ordusu Mısır’a ayak bastığında Napolyon Mısırlılara okunmak üzere hazırlattığı Arapça beyannamede “Zalimlere buraya sizin gasp edilmiş haklarınızı geri almak için geldiğimi söyleyiniz” diye seslenmişti.
1899’da Filipinlerin bağımsızlık savaşında 250 bin Filipinliyi öldüren Amerikan askerlerine ithaf ettiği “Beyaz Adamın Yükü” şiirinde Rudyard Kipling, bunun beyaz ve medeni adamın vahşi insanlara karşı sorumluluğu olduğunu iddia etmişti:
"Beyaz Adamın yükünü omuzla
Yetiştirdiğin en parlak gençleri
Uzak diyarlara yolla
Esirlerinin ihtiyaçlarını karşılamak için;
Değişken ve yabanıl halkı,
Yeni dizgin vurulmuş Yarı iblis, yarı çocuk insanları
Kontrol altına almak için."
“Bir halk, kendinden sonra gelen yeni nesillerle aynı toprakta oturup kalmaz; çünkü sürekli büyür ve bu yüzden yayılmak zorundadır” gibi sosyal bir tespitten ortaya çıkan Lebensraum (Yaşam alanı) Hitler’in ırkçı fikirleriyle birleşince ortaya Kavgam’daki yeni Alman dış politikası çıkmıştı:
“Açık bir görüş ve cesaretle Alman milletinin dış politikasını bugüne kadar yürütmüş olan kabiliyetsizlik ve şuursuzlukla mücadele etmelidir. Gelenekleri ve peşin hükümleri dikkate alınmadan, milletimizi ve onun gücünü toplamak, onu şimdiki dar hayat alanından çıkaracak ve yeni topraklara götürecek sevk etme cesaretini bulmalı, böylece bu dünyada yok olup gitmek ve¬ya başkalarına esir olmak tehlikesinden kurtarmalıdır”
Küçüklü, büyüklü bütün milletlerin göz koyduğu topraklar, emperyal hayalleri oldu.
İtalyanların Mare Nostrum’u, Yunanların Megola İdea’sı, Hintlerin Akhand Bharat’ı Gürcülerin Tao-Klarjeti, Türklerin de Turan’ı vardı.
Sonra insanlık bu yayılmacılık, fetihçiliğin bedelini iki dünya savaşında ağır ödeyince, 1945’de Birleşmiş Milletler anlaşmasının girişine artık bu yayılmacılık devrinin kapandığı açık açık yazıldı.
Bütün ülkeler şu paragrafın altına imza atarak kapıdan içeri sokuldu:
“Tüm üyeler, uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasi bağımsızlığına karşı, gerekse Birleşmiş Milletlerin amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar.”
La Marseillaise de artık eski zamanlardan kalan zararsız bir hatıra haline geldi. Tıpkı bizim insanı heyecanlandıran Mehter marşları, Plevne Marşı gibi.
Ama 2020 yılında hala o eski zamanların ruhuyla marş bestelemek bize nasip oldu:
"Canlar canının yolunda ancak
Kızıl elma hedefine ulaşılacak
Vadedilmiş olan ilahi nur Hak
Ebedi mutlak hakim olacak
Kızıl elmanın fethiyle ancak
Yeryüzü sükun huzur bulacak
Başlar koyar yoluna tüm cihanda
Şu çılgın Türkler hilal uğruna
Haydi Türkiyem Allah aşkına
Tarihe bir daha damga vurmaya
Ey aziz millet vatan namına
Yeniden nesillere ilham olmaya
Nesebinden geliyor yine aynı kan
Dirilişle yeniden yazıyor destan
İ'la-yi Kelimetullah bekliyor cihan
İstikamet kızıl elma vermeyiz aman”
“Kızıl Elma Marşı”, bu yılki Malazgirt Zaferi kutlamaları için bestelendi.
Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı İletişim Başkanı tarafından paylaşıldı. Milyonları aşan izlenme oranlarına ulaştı.
Kızıl Elma, Ömer Seyfettin’in meşhur hikayesinde anlattığı gibi aslında bilinmeyen ortak bir gayeye tekabül ediyor.
Tam olarak ne olduğuyla ilgili Roma’dan, Bizans’a uzanan tahminler, hikayeler bile önemli bir külliyatı oluşturuyor. Sonra Ziya Gökalp’le Turan hedefine dönüşüyor.
Bütün bunlar eski zamanların dünyasında normal, anlaşılır hikayeler. Bugün bir hatıra, sembol olarak yaşatılmasında da bir beis yok.
İsteyenler bundan altı yıl önce “Her türlü milliyetçiliği ayaklarımın altına alıyorum” dan, ümmetçilikten, Kızıl Elma’ya nasıl ulaşıldığını, Malazgirt anmalarında Kürt İdris-i Bitlisi’nin Alparslan’a desteğinin altının çizildiği günlerden, 2000’lerin meşhur ulusalcı romanı “Şu çılgın Türklere” nasıl gelindiğini sorgulayabilirler.
Ama artık bunun pek de bir anlamı kalmadı.
Çünkü üzerinde düşünmeyi hak eden fikri bir zemin kalmadı, her türlü manevraya, zigzaga açık bir pragmatizmle karşı karşıyayız.
Ama 2020 yılında bestelediğiniz resmi bir marşta “Kızıl elmanın fethiyle ancak/Yeryüzü sükun huzur bulacak” dediğinizde “diğer milletlerin bundan haberi var mı” diye dalga geçilmeyi de göze almanız gerekir.
Amerikalıların, Çinlilerin, İngilizlerin “yeryüzüne sükun, huzur ancak bizimle gelir” dediğini duysa, 20 kilometrelik emperyalizme lanet metinleri yazacakların bu yerli ve milli emperyalizmle coşabilmesi trajik bir durum.
2020 yılında göz koyduğumuz coğrafyalardan birini sokaktan çevirip, huzur ve sükunu için Türklerin egemenliğini kabul etmesi gerektiğini söylemek ise ancak traji-komik olabilir.
Ulusalcılarının demode “Şu çılgın Türkler”inin tepesine, bir hilal kondurmakla bütün toplumu heyecanlandıran bir Kızıl Elma’ya varılamayacağı açık.
Bu Kızıl Elma, Ömer Seyfettin’in anlattığı gibi Kanuni’nin çadırı önünde “Kızıl Elma” diye bağırıp, Kanuni “bu nedir soruşturun” dediğinde “hükümdarımız bilir”, “onun bizi götürdüğü yerdir” cevapları veren askerlerin dediği gibi, hükümdarların yüreğinin götürdüğü bilinmez yerlere gözü kapalı giden bir toplum olmasak da iyi olur.
Yeni Kızıl Elma’nın Avrupa Birliği olduğunu da söyleyen pek kalmadı.
Belki de Kızıl Elma o kadar da uzakta değildir.
Mesela Amerikan başkanlarının, seçim kampanyalarında pazarlıkla, bir iki telefon görüşmesiyle “rehine” kurtardıklarını övünerek anlattıkları bir ülke olmamak bir Kızıl Elma olabilir.
Ya da başka bir Amerikan başkan adayının, “Muhaliflere destek verip, iktidarı sandıkta devirelim” muamelesi çekemeyeceği, böyle konuştuğunda ona önce röportajı verdiği dünyanın en önemli gazetesinin editörlerinin itiraz edeceği bir ülke olabilmek.
Hedefi biraz daha küçültelim.
Belki de akşamları en azından bir büyük kanalda Fatih Portakal gibi muhalif birinin haberleri sunup, hükümeti yerden yere vurabildiği ama bu yüzden genç yaşta, mesleğinin zirvesindeyken “doğal hayata dönüp, domates yetiştireceğim” diyerek emekliye ayrılmadığı bir ülke olmayı başarabilmek...
Her çağın Kızıl Elması ayrı.
Belki de 2020 yılında Kızıl Elma için marş besteleyip, büyük prodüksiyonlar yapmaya, hamasi sözler söylemeye gerek yoktur.
Muhalif bir gazetecinin her akşam büyük bir kanalda huzurla ve güvenle haber sunabilmesi yeterlidir.
Elma mı Portakal mı sorusunun cevabı belki de Portakaldır.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış, Demokratik Toplum ve Demokratik Sosyalizmin İnşası.. 31.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇözüm Süreci’nin künhüne vakıf kaç kişi var? 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasLiderleri neden ‘insan üstü’ gibi görüyoruz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKızışan Ortadoğu ve Amerikan sağında ihtilaflar 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUBir uğraktır sevgili… Bir durak olsa bile! 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAktaş serbest, Özer niye tutuklu? İşte skandalın kanıtı 3 rapor 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan çok beğenmiştir… 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİPlazma Toplumu: Bir sinyal okyanusunda yüzen balıklar gibiyiz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSurvivor entelektüel! 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBüyük hesaplaşmaya doğru 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSıfır oranlı gelir vergisi neden uygulanmıyor? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANSiyaset kulislerinde konuşulan baskın seçim senaryosu… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYATürk futbolunun acı gerçeği: Kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuAnkara neden huzursuz? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon yol temizliği için harekete geçmeli 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunBarışın kaçınılmazlığı… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokratların çilesi 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCezaevinden yükselen çığlık: Yaşamak istiyorum! 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİTasarruf edilecek makam aracı bulunamamış mı yani? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluGerçekten “adrese teslim” kadro ilanı, memurken başka yerde okuma rahatlığı ve yandaş medyanın “ezbe 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Baba Evi’nde Yarenlik… 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİR"KILIÇ KININDAN ÇIKARSA!" 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİslam ülkelerinin liderleri de acaba bir gün utanır mı? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: İtalya-Güney Tirol Özerk Bölgesi 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgünİsrail hedefine ulaşırken… 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKKM kasıtlı bir uygulamaydı, kastı da zengine servet transfer etmekti 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciTefeci faizi gerçek ama nedeni ne? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNHepimize Yetecek Evrensel Bir Utanç 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden çürüyor ve çürüme neden durdurulamıyor? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİsrail masasında HTŞ’ye Rus ruleti 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyolİslam düşüncesi nereye? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUAKP+MHP ‘koalisyonu’ da bozuluyor mu? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTKelbaşa Şimşir Tarak… 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRDünyanın temel düzeni sarsılıyor: Yeni bir ütopya, krizlerden çıkışın anahtarı olabilir 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİran yeniden menzilde 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞFAİLİ MEÇHULLER BİR “DEVLET POLİTİKASI” MIYDI? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelTek adama alışmış bir ülkede CHP'de ‘çift lider’ stratejisi ne kadar çalışır? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKIlımlılar, İslamcılar, Fundamentalistler: “Batı Türkiye’ye Nasıl Bakıyor?” meselesi 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava Tümseği 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKardeşlik 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKalıcı toplumsal barış: Engeller, imkanlar 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKGerçekten emperyalist güçler bölgede Kürdistan istiyor mu? Irak ve Suriye’de olanlar bu tezi yalanlı 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİller Bankası Genel Müdürü Recep Türk: Listemizde sadece Aydın yok 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMutlak kötülüğün mutlak zaferine doğru mu? 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNAK Parti’den yeni tarzı siyaset: seçmeni kazanamıyorsan seçileni kazan 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. Yılmazİpe un serme komisyonu mu? 21.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu17 Ağustos ve 6 Şubat niye akılları başa getirmedi? 18.08.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANBitmeyen CHP tartışmaları (II): Yelin kayadan toz koparması 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayEnflasyon raporu: Faiz, fiyatlar, sofradan eksilen tabaklar 17.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.08.2025
23.08.2025
20.08.2025
18.08.2025
16.08.2025
13.08.2025
11.08.2025
9.08.2025
4.08.2025
2.08.2025