Yıldıray OĞUR
Hatırlayanlar olacaktır, geçen yıl Irak’ta haftalarca süren büyük protesto gösterileri olmuştu.
Tabii Irak bu. Zaten yarısı yıkılmış, savaşın, terörün ortasında yaşayan bir ülke. Her gün bir yer patlıyor, protesto gösterisinin artık haber değeri bile yok.
Mesele bu kez bir mezhep kavgası değildi. Gösteriler için bir siyasetçi, dini ya da etnik lider çağrı yapmamıştı..
Onca savaşın, kör terörün içinde inanması zor ama protestoları başlatan bir polis şiddeti vakasıydı.
Olaylar yüksek lisans mezunu, ülkenin en eğitimli gençlerinin Bağdat’ta Başbakanlık binası önünde düzenledikleri işsizliği protesto eyleminde yaşandı.
Yüksek eğitimli gençlere bile çalışabilecekleri pozisyonlar açılmamasının sebebi sadece ekonomi değildi. Bu gençlerin çalışabileceği bürokratik kadrolara etnik ve dini kotalarla personel alınıyordu.
Geleceğini hala Irak’ta arayan eğitimli çok az genç kalmıştı.
Ama Başbakanlığı koruyan askerler, sayıları yüzlerle ifade edilebilecek gençlerin bu tamamen barışçıl eylemine bile tahammül edemedi.
Gençler dövüldü, şiddetten genç kadınlar bile nasibini aldı.
Ülkenin en eğitimli gençlerine yapılan bu muamele, uzun yıllardır ülkelerine dair karamsarlık ve umutsuzluk içinde olan Iraklıların çok ağrına gitti.
Bundan bir kaç gün sonra, IŞİD’e karşı kazanılan zaferin mimarlarından üst düzey bir Sünni general de ülkedeki yolsuzluklara karşı çıktığı için görevinden alınınca sıradan Iraklılar şöyle düşündüler;
‘Bu eğitimli gençlere, bu kahramana bile bu yapılıyorsa, bize neler yapmazlar?’
Dün Boğaziçi protestolarının videolarını izleyen pek çok insanın duygusunu da herhalde en iyi o kelime karşılıyor: Ağrına gitmek...
Üzüntüden ve kızgınlıktan daha ağır bir duygu bu.
İşin içine hayal kırıklığı ve ümitsizlik de giriyor.
Aslında itiraf etmek gerekir ki Türkiye’de izlediğimiz, okuduğumuz pek çok haber bizi artık o kadar da bizi şaşırtmıyor, etkilemiyor, kızdırmıyor.
Dünyada adaptasyonu en iyi beceren varlıklarız. Yaşamaya devam etmek için alıştık, alışıyoruz.
Ama caddede sessizce yürüyen en fazla 20’lerinin başındaki gençlere yaşlı bir komiserin “Terbiyesizler” diye bağırması, durup dururken birinin üzerine yürüyüp “Aşağıdan yürü” diyerek itip kakması, sonra adamlarını çağırıp palas pandıras gözaltına aldırmasını izleyen herkesin çok ağrına gitmiş olmalı.
Ertesi gün bu görüntüden koca emniyetin dert ettiği tek şeyin, komiserin “aşağıya bak” dediğini sananların başlattığı hashtagler olduğunu görmek, caddede yürüyen ülkenin en iyi üniversitelerinden birinde okuyan bir gencin böyle bir sebepten itilip kakılmasının, yanlış yerde yürüdü diye haysiyeti rencide edilerek gözaltına alınmasının devletin elinin kiri haline gelmesi ise insanda sadece öfke hissi uyandırıyor.
Sonra olayın akşamında polis otobüslerinin Boğaziçi Üniversitesi’ne sıra sıra girdiği o video da çok insanın ağrına gitmiştir.
Az önce rektörlük önündeki oturma eyleminden yaptıkları neşeli canlı yayınlarda “Caillou” çizgi filminin müziğinden besteledikleri “Kayyum” şarkısını kahkahalarla söyleyen, dalgacı bir tavırla “Yüksek uçan kuşum” şarkısına tempo tutan, düğünlerin meşhur balkan damat halayını oynayan, bu ülkenin sıradan ama en parlak gençlerinin az sonra devlet tarafından hırpalandığını izledik, sonra da yüksek puanlarla girdikleri o kapıdan, çevik kuvvet polis otobüslerinin içinde çıkışlarını...
Bir aydır en ufak bir şiddet eylemine başvurmamış, üniversitelerine paraşütle dışarıdan atanan rektörü protesto etmek dışında hiçbir siyasi mesajları, amaçları olmamış bu gençler, ertesi gün devlet büyükleri tarafından terörist, hükümeti yıkmaya çalışan Gezici ilan edildiler, yetmedi aralarından bir kaç kişinin düşüncesizliği yüzünden dine hakaret edenler olarak yaftalandılar ve hepsinden artık bir terör örgütü adı gibi kullanılan “LGBT sapkınları” diye bahsedildi.
Hadi terörist olmadıkları onları serbest bırakan kollukta ortaya çıktı. Peki LGBTİ+ olmadıklarını devletimize ispatlamak için ne yapmaları gerekecek?
Elit bir üniversitenin mensubu olarak zaten toplumsal çekememezliğin hedefinde oldukları yetmezmiş gibi, bir de onları din düşmanı ve LGBT diye yaftalayarak geniş halk kitlelerin nefretinin önüne atan koca devlet adamlarının hoyratlığı karşısında hayatın başındaki bu gencecik insanların ellerinden ne gelir?
Yaşlılar, bitmeyen hırsları ve sadece siyaseten kullanışlı buldukları için hayatlarının başındaki gençleri ne kadar kolay harcayabiliyor.
Bu ülkenin tecrübeli vatandaşları olarak bu çaresizliği çok iyi tanıyoruz.
Terörist, sapkın, gerici, zararlı unsur diye yaftalamanın tadını hepimiz biliyoruz.
En az bir kere hepimiz devletin bu yüzünü gördük ya da bunun mağduru olduk.
Şimdi sıra Caillou ile büyümüş çocuklarda.
Onlar da büyüdüler ama Türkiye pek değişmedi.
Bir nesil daha, bizim ve bizden önceki nesillerin yaşadıklarını yaşıyor.
Cadde ortasından, kampustan palas pandıras gözaltına alınan öğrencileri çaresizce izlemek, bir kere daha bu ülkenin zayıf gençlerinin, güçlü yaşlı insanlarının ihtiraslarının ve hoyratlıklarının kurbanı olmasına tanıklık etmek bu yüzden insanların ağrına gitti..
Yazarlar
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUOtoriterliğe dair bir hukuk manifestosu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Enflasyon düşüyor, müsterih olun’ 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUNe de çabuk unutuluyor… Hatırlatıyorum… 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet, nasıl “devletimiz” olur? 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANDavalar, mahkemeler ve siyasi dizayn 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluTonlarca hurdanın akıbeti belirsiz, ihaleler tartışmalı, işlem yok: Karayolları kimleri zengin ediyo 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.06.2025
21.06.2025
18.06.2025
16.06.2025
15.06.2025
11.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
1.06.2025