Ahmet ALTAN
Süddeutsche Zeitung çalışanı Selçuk beni arayıp “Sizden bir yazı rica ediyoruz” dedikten sonra kısa bir sessizlik oldu, bekledim, Selçuk devam etti, “Acaba 29 Ekim sabahı uyandığınızda ne hissettiğinizi ve ne düşündüğünüzü yazabilir misiniz?”
Güldüm, “Amerikalı bir romancıdan 4 Temmuz Bağımsızlık Gününün sabahı uyandığında ne hissettiğini yazmasını istediniz mi hiç?” dedim.
Selçuk’un da güldüğünü duydum, “Hayır” dedi.
29 Ekim, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun yüzüncü yıldönümü, hiç kimse, bir Alman romancıdan, bir Amerikalıdan, bir Fransızdan böyle bir gün için yazı istemeyi düşünmez.
Bu, gazetecilerin hatası değildir. Bu, kötü yöneticilerin geri bıraktırdığı ülkelerde yaşayan yazarların ödediği bir bedeldir. Türkiye, Rusya, Suriye gibi ülkelerin yazarları hep siyasi sorularla karşılaşırlar çünkü ülkelerinin ciddi siyasi sorunları vardır.
Sadece yazarlarına sorulan sorulara bakarak bir ülkenin gelişip gelişmediğini anlayabilirsiniz.
Aslında “29 Ekim sabahı uyandığında ne hissedeceğini yazsana” derken benim şu soruya cevap vermemi istiyorlar: “Yüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı?”
İzninizle ben bu soruya kendimden bir örnekle cevap vereyim.
Ben 2016 yılında kardeşim Mehmet Altan‘la birlikte tutuklandım, yaklaşık 4.5 yıl hapis yattım. Bizim tutuklanma nedenimizi kolayca tahmin edemezsiniz. Savcı, bizim televizyonda yaptığımız bir konuşmayla darbeci subaylara “subliminal mesaj” yolladığımızı iddia ediyordu. Ben, bu “suçtan” tutuklanana kadar, subliminal mesajın ne olduğunu bilmiyordum. Belki siz de bilmiyorsunuzdur.
Subliminal mesaj, insanın bilincinin farkına varamadığı, doğrudan doğruya bilinçaltını etkileyen mesaj demek.
Biz televizyonda bir konuşma yapmışız, Türk ordusunun subaylarının “bilinçaltını” bu konuşmayla etkilemişiz, o subaylar da dayanamamış bizim konuşmamızın ertesi günü darbe girişiminde bulunmuşlar.
Biz konuşmasak, subayların “bilinçaltını” etkilemesek, ertesi gün subaylar darbe girişiminde bulunmayacakmış.
Bizi bu “suçtan” tutuklatan adam hâlâ Türkiye’de savcılık yapıyor.
Sizce böyle bir adamın savcılık yaptığı bir cumhuriyetin “başarılı” olduğu söylenebilir mi? Almanya’da böyle bir suçlamada bulunan birine savcılık yaptırırlar mı? Almanya’da herhangi biri böyle bir suçlamayla tutuklanabilir mi?
Türkiye’de birçok masum insan bugün buna benzer saçma iddialarla hapis yatıyor.
Hukukun bu durumda olduğu bir cumhuriyetin başarılı olduğu elbette söylenemez. Hukukun olmadığı bir ülkede “cumhuriyetin” olması hiçbir anlam taşımaz. Rusya, İran cumhuriyet. İngiltere, Norveç krallık. Hangisinde yaşamak istersiniz?
Bir cumhuriyetin başarılı olması için aynı zamanda demokratik olması gerekir. Türkiye cumhuriyet ama “demokrasisi” yok. Demokrasisi olmayan cumhuriyet “hasta” demektir.
Ama bu yeni bir hastalık değil. Türkiye’de cumhuriyet kurulduğundan beri gerçek bir demokrasi olmadı. Demokrasi olmadığı için hukuk da hep sakattı. Benim babam da elli yıl önce yazdığı yazılardan ötürü tutuklanıp hapis yattı.
Bugünkü yönetim Türkiye’yi hastalandırmadı, “eski ve kronik” bir hastalığı akut hale getirdi. Hastalık bir anlamda metastaz yapıp bütün bünyeyi sardı. Onun için Türkiye’de sancı ve çekilen acılar arttı.
Tabii bu hastalık nedeniyle sadece yöneticileri, siyasetçileri suçlayamayız. Onların demokrasi getirmek gibi bir istekleri zaten yoktu ama bu toplum da demokrasi talep etmedi.
Bir toplum yüzyıl boyunca demokrasi olmadan yönetiliyorsa o toplumun demokrasi talebi yok demektir.
Demokrasi karşıtlığında iktidarla muhalefet arasında da büyük bir fark bulunmuyor. Geçenlerde Türkiye’nin ana muhalefet partisinin, insan hakları konusunda çalışmalarıyla tanınan bir milletvekili, ordunun yıllar önce bir köyü bombalamış olduğundan söz etti televizyonda. Önce kendi partisi suçladı onu, partisinin sözcüsü “orduyu töhmet altında bırakamayacağını” söyledi, katıldığı bir parti kongresinde kendi partisinin üyeleri ona arkalarını döndüler. İktidarla muhalefet omuz omuza gerçeği söyleyen bir milletvekiline karşı tavır aldılar.
Muhalefeti bu olan ülkede hangi demokrasi talebinden söz edeceğiz?
Türkiye’yi anlamak isteyen birileri varsa önce “neden Türkiye’de yaşayan insanlar demokrasi istemiyorlar” diye sormalı.
Türkiye’de “patron” devlettir. İktidara gelen, devlet hazinesini ele geçirir ve yandaşlarına para dağıtır. Siyaset, devlet hazinesini ele geçirmek için yapılır. İktidar ve taraftarları devlet hazinesini ele geçirdikleri için, muhalefet ve taraftarları da devlet hazinesini ele geçirme ihtimalleri olduğu için bu sisteme karşı çıkmaz.
Bir toplum, devletin harcamalarını denetleyemezse orada demokrasi olmaz.
Bizim toplumumuzda böyle bir talep yok. İnsanların çoğunluğu devletin harcamalarını denetlemek değil, o harcamalardan biraz da kendisine pay almak istiyor.
“Ben hakkımı istiyorum,” demekle, “bana biraz para ver” demek arasındaki fark “hastalığı” yaratıyor.
Ve bu yüz yıldır sürüyor.
Tabii böyle bir sistemi gözlerden saklamak, hangi hastalıktan muzdarip olduğunu toplumun anlamasını önlemek için arkasına gizlenilecek bir “perde” gerekir.
O “perde” milliyetçilik ve ırkçılıktır.
O “perde” yıllarca Türkiye’de siyaseti kontrol eden ordu için de milliyetçilikti, bugünkü iktidar için de milliyetçilik.
Şimdi söyleyeceğimi Alman okurlar çok iyi anlayacaklar çünkü aynı kaderin kurbanı olduk. Birinci Dünya Savaşı’nı kaybettik. Almanya çok ağır bir antlaşma imzaladı. Kendini aşağılanmış hissetti. O öfkenin sonucu korkunç olaylar yaşadı. Sonra kendisini bu öfkeden ve aşağılanmışlık duygusundan zenginleşip güçlenerek kurtardı.
Biz o savaşın sonunda bir imparatorluk kaybettik. Aynı öfkeyi ve aşağılanmışlık duygusunu hissettik. Bizde Hitler dönemi gibi bir dönem olmadı ama daha sonra Almanya gibi zenginleşip güçlenemedik de. O duygudan kurtulamadık. Orada sıkışıp kaldık.
Hep bir “yenme” isteği var bizde.
Milliyetçilik bu “yenme” isteğini çok iyi kullanıyor, sürekli besliyor ve toplumu daha da beter hastalandırıyor. Milliyetçilikle, hiç bitmeyen bir savaşma ve yenme isteğiyle sürekli fakirleşiyoruz.
Dünya da “sizin jeostratejik öneminiz var” diyerek bizim bu “yenme” isteğimizi körükleyip duruyor. Bu “jeostratejik önem” hep savaş konseptiyle birlikte kullanıldığından hoşumuza gidiyor.
Türkiye’nin bir “jeostratejik önemi” var tabii. Ama bu, savaş için geçerli olan bir jeostratejik önem değil. Kıtalararası balistik füzelerin olduğu bir dünyada bunun fazla bir geçerliliği yok.
Bu “jeostratejik önemi” alıp “barışın” üstüne koyarsanız, işte o zaman gerçek değerini kazanır. Çünkü Türkiye’nin yeryüzünün başka hiçbir ülkesinde olmayan bir önemi ve gücü var. Büyük bir imparatorluğun mirasçısı olduğumuz için Avrupa’yı da Orta Doğu’yu da biliyoruz. Yüzyıllarca Hristiyanlarla iç içe yaşamış Müslüman bir toplumuz.
Avrupa’yla Orta Doğu, Müslümanlarla Hristiyanlar arasında köprü görevi görebilecek, birbirlerini anlamalarını ve barışı sağlayabilecek bir konumdayız.
Türkiye, “Biz herkesten daha iyi savaş yaparız” inancını ve isteğini, “Biz herkesten daha iyi barış yaparız” inancıyla değiştirdiğinde hem dünya için, hem kendisi için çok büyük bir adım atmış olacak.
Bunu sağlayacak lider, savaşın değil “barışın büyük kahramanı” olarak tarihe geçecek.
Bugünkü siyasi iktidar, ilk başlarda bu yönde epey yol almış, hem Müslümanların hem Hristiyanların, hem Doğu’nun hem Batı’nın sevgisini ve saygısını kazanmıştı. Türkiye o dönemde dünyanın yıldızları arasına giren bir ülke olmuş, zenginleşmiş, demokratik gelişmeler kaydetmişti.
Sonra iktidar yönünü değiştirdi. Sadece Türkiye için değil dünya için de felaketler yaşandı.
Eğer yönünü değiştirmeseydi belki de Suriye iç savaşı önlenebilirdi, büyük göç dalgaları oluşmaz, insanlar bu kadar acı çekmezdi. Dünya daha huzurlu, Türkiye daha zengin ve mutlu olurdu.
Türkiye’deki siyasi iktidar bilmediğim bir nedenden dolayı bu muhteşem fırsatı kaçırdı. Tarihin en ihtişamlı, en saygıdeğer liderleri arasında yer almaktan vazgeçti.
Ama Türkiye’nin önemi hâlâ aynı yerde duruyor. Hâlâ barış için büyük bir gücü var.
Tabii sadece Türkiye’nin değil, bütün dünyanın hastalandığı bir dönemden geçiyoruz. Bilgisayarın hayatımıza girmesi, fabrikalarda robotların çalışmaya başlaması, tarihte ilk kez üretimde insan beyninin insan bedeninden daha önemli olması, fikrin maldan daha fazla zenginlik yaratması… Bütün bu gelişmeler, bunlara ayak uyduramayan büyük kitleleri korkuttu. Korkuyla her yerde milliyetçiliğin arkasına sığınmaya çalışıyorlar.
Peki, bunun çaresi ne? Birçok insan, kendi mesleğine ve meşrebine göre birçok çare önerecektir.
Ben çarenin, insanların iyice katılaşan ve neredeyse hiçbir yeni görüşü kabul etmeyen düşüncelerine hitap etmekten çok, onların yavaş yavaş ölen duygularını yeniden canlandırmak olabileceğini düşünüyorum.
Bunu da en iyi edebiyat yapar. Genelden konuşmaz edebiyat, sayılardan, araştırmalardan söz etmez. İnsanı gösterir size, o insanda kendinizle birlikte bütün insanlığı görür, acıları ve sevinçleri hissedersiniz. Bir haberde bin kişinin öldüğünü okuduğunuzda bunu belki de unutabilirsiniz ama onlardan birinin başına neler geldiğini detaylarıyla okuduğunuzda kolayca unutamazsınız.
Ben size bu yazı yerine, Suriye’de, İsrail’de, Filistin’de bir çocuğun bu manyakça milliyetçiliğin sonunda nasıl acılar içinde yaşadığını ve öldüğünü anlatan bir yazı yazsaydım, söylemek istediğim her şeyi çok daha iyi anlatırdım sanıyorum.
Edebiyat anlatır, gösterir ve iyileştirir çünkü…
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları




































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.09.2018
14.06.2016
29.10.2015
2.03.2015