Ahmet ALTAN
Süddeutsche Zeitung çalışanı Selçuk beni arayıp “Sizden bir yazı rica ediyoruz” dedikten sonra kısa bir sessizlik oldu, bekledim, Selçuk devam etti, “Acaba 29 Ekim sabahı uyandığınızda ne hissettiğinizi ve ne düşündüğünüzü yazabilir misiniz?”
Güldüm, “Amerikalı bir romancıdan 4 Temmuz Bağımsızlık Gününün sabahı uyandığında ne hissettiğini yazmasını istediniz mi hiç?” dedim.
Selçuk’un da güldüğünü duydum, “Hayır” dedi.
29 Ekim, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun yüzüncü yıldönümü, hiç kimse, bir Alman romancıdan, bir Amerikalıdan, bir Fransızdan böyle bir gün için yazı istemeyi düşünmez.
Bu, gazetecilerin hatası değildir. Bu, kötü yöneticilerin geri bıraktırdığı ülkelerde yaşayan yazarların ödediği bir bedeldir. Türkiye, Rusya, Suriye gibi ülkelerin yazarları hep siyasi sorularla karşılaşırlar çünkü ülkelerinin ciddi siyasi sorunları vardır.
Sadece yazarlarına sorulan sorulara bakarak bir ülkenin gelişip gelişmediğini anlayabilirsiniz.
Aslında “29 Ekim sabahı uyandığında ne hissedeceğini yazsana” derken benim şu soruya cevap vermemi istiyorlar: “Yüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı?”
İzninizle ben bu soruya kendimden bir örnekle cevap vereyim.
Ben 2016 yılında kardeşim Mehmet Altan‘la birlikte tutuklandım, yaklaşık 4.5 yıl hapis yattım. Bizim tutuklanma nedenimizi kolayca tahmin edemezsiniz. Savcı, bizim televizyonda yaptığımız bir konuşmayla darbeci subaylara “subliminal mesaj” yolladığımızı iddia ediyordu. Ben, bu “suçtan” tutuklanana kadar, subliminal mesajın ne olduğunu bilmiyordum. Belki siz de bilmiyorsunuzdur.
Subliminal mesaj, insanın bilincinin farkına varamadığı, doğrudan doğruya bilinçaltını etkileyen mesaj demek.
Biz televizyonda bir konuşma yapmışız, Türk ordusunun subaylarının “bilinçaltını” bu konuşmayla etkilemişiz, o subaylar da dayanamamış bizim konuşmamızın ertesi günü darbe girişiminde bulunmuşlar.
Biz konuşmasak, subayların “bilinçaltını” etkilemesek, ertesi gün subaylar darbe girişiminde bulunmayacakmış.
Bizi bu “suçtan” tutuklatan adam hâlâ Türkiye’de savcılık yapıyor.
Sizce böyle bir adamın savcılık yaptığı bir cumhuriyetin “başarılı” olduğu söylenebilir mi? Almanya’da böyle bir suçlamada bulunan birine savcılık yaptırırlar mı? Almanya’da herhangi biri böyle bir suçlamayla tutuklanabilir mi?
Türkiye’de birçok masum insan bugün buna benzer saçma iddialarla hapis yatıyor.
Hukukun bu durumda olduğu bir cumhuriyetin başarılı olduğu elbette söylenemez. Hukukun olmadığı bir ülkede “cumhuriyetin” olması hiçbir anlam taşımaz. Rusya, İran cumhuriyet. İngiltere, Norveç krallık. Hangisinde yaşamak istersiniz?
Bir cumhuriyetin başarılı olması için aynı zamanda demokratik olması gerekir. Türkiye cumhuriyet ama “demokrasisi” yok. Demokrasisi olmayan cumhuriyet “hasta” demektir.
Ama bu yeni bir hastalık değil. Türkiye’de cumhuriyet kurulduğundan beri gerçek bir demokrasi olmadı. Demokrasi olmadığı için hukuk da hep sakattı. Benim babam da elli yıl önce yazdığı yazılardan ötürü tutuklanıp hapis yattı.
Bugünkü yönetim Türkiye’yi hastalandırmadı, “eski ve kronik” bir hastalığı akut hale getirdi. Hastalık bir anlamda metastaz yapıp bütün bünyeyi sardı. Onun için Türkiye’de sancı ve çekilen acılar arttı.
Tabii bu hastalık nedeniyle sadece yöneticileri, siyasetçileri suçlayamayız. Onların demokrasi getirmek gibi bir istekleri zaten yoktu ama bu toplum da demokrasi talep etmedi.
Bir toplum yüzyıl boyunca demokrasi olmadan yönetiliyorsa o toplumun demokrasi talebi yok demektir.
Demokrasi karşıtlığında iktidarla muhalefet arasında da büyük bir fark bulunmuyor. Geçenlerde Türkiye’nin ana muhalefet partisinin, insan hakları konusunda çalışmalarıyla tanınan bir milletvekili, ordunun yıllar önce bir köyü bombalamış olduğundan söz etti televizyonda. Önce kendi partisi suçladı onu, partisinin sözcüsü “orduyu töhmet altında bırakamayacağını” söyledi, katıldığı bir parti kongresinde kendi partisinin üyeleri ona arkalarını döndüler. İktidarla muhalefet omuz omuza gerçeği söyleyen bir milletvekiline karşı tavır aldılar.
Muhalefeti bu olan ülkede hangi demokrasi talebinden söz edeceğiz?
Türkiye’yi anlamak isteyen birileri varsa önce “neden Türkiye’de yaşayan insanlar demokrasi istemiyorlar” diye sormalı.
Türkiye’de “patron” devlettir. İktidara gelen, devlet hazinesini ele geçirir ve yandaşlarına para dağıtır. Siyaset, devlet hazinesini ele geçirmek için yapılır. İktidar ve taraftarları devlet hazinesini ele geçirdikleri için, muhalefet ve taraftarları da devlet hazinesini ele geçirme ihtimalleri olduğu için bu sisteme karşı çıkmaz.
Bir toplum, devletin harcamalarını denetleyemezse orada demokrasi olmaz.
Bizim toplumumuzda böyle bir talep yok. İnsanların çoğunluğu devletin harcamalarını denetlemek değil, o harcamalardan biraz da kendisine pay almak istiyor.
“Ben hakkımı istiyorum,” demekle, “bana biraz para ver” demek arasındaki fark “hastalığı” yaratıyor.
Ve bu yüz yıldır sürüyor.
Tabii böyle bir sistemi gözlerden saklamak, hangi hastalıktan muzdarip olduğunu toplumun anlamasını önlemek için arkasına gizlenilecek bir “perde” gerekir.
O “perde” milliyetçilik ve ırkçılıktır.
O “perde” yıllarca Türkiye’de siyaseti kontrol eden ordu için de milliyetçilikti, bugünkü iktidar için de milliyetçilik.
Şimdi söyleyeceğimi Alman okurlar çok iyi anlayacaklar çünkü aynı kaderin kurbanı olduk. Birinci Dünya Savaşı’nı kaybettik. Almanya çok ağır bir antlaşma imzaladı. Kendini aşağılanmış hissetti. O öfkenin sonucu korkunç olaylar yaşadı. Sonra kendisini bu öfkeden ve aşağılanmışlık duygusundan zenginleşip güçlenerek kurtardı.
Biz o savaşın sonunda bir imparatorluk kaybettik. Aynı öfkeyi ve aşağılanmışlık duygusunu hissettik. Bizde Hitler dönemi gibi bir dönem olmadı ama daha sonra Almanya gibi zenginleşip güçlenemedik de. O duygudan kurtulamadık. Orada sıkışıp kaldık.
Hep bir “yenme” isteği var bizde.
Milliyetçilik bu “yenme” isteğini çok iyi kullanıyor, sürekli besliyor ve toplumu daha da beter hastalandırıyor. Milliyetçilikle, hiç bitmeyen bir savaşma ve yenme isteğiyle sürekli fakirleşiyoruz.
Dünya da “sizin jeostratejik öneminiz var” diyerek bizim bu “yenme” isteğimizi körükleyip duruyor. Bu “jeostratejik önem” hep savaş konseptiyle birlikte kullanıldığından hoşumuza gidiyor.
Türkiye’nin bir “jeostratejik önemi” var tabii. Ama bu, savaş için geçerli olan bir jeostratejik önem değil. Kıtalararası balistik füzelerin olduğu bir dünyada bunun fazla bir geçerliliği yok.
Bu “jeostratejik önemi” alıp “barışın” üstüne koyarsanız, işte o zaman gerçek değerini kazanır. Çünkü Türkiye’nin yeryüzünün başka hiçbir ülkesinde olmayan bir önemi ve gücü var. Büyük bir imparatorluğun mirasçısı olduğumuz için Avrupa’yı da Orta Doğu’yu da biliyoruz. Yüzyıllarca Hristiyanlarla iç içe yaşamış Müslüman bir toplumuz.
Avrupa’yla Orta Doğu, Müslümanlarla Hristiyanlar arasında köprü görevi görebilecek, birbirlerini anlamalarını ve barışı sağlayabilecek bir konumdayız.
Türkiye, “Biz herkesten daha iyi savaş yaparız” inancını ve isteğini, “Biz herkesten daha iyi barış yaparız” inancıyla değiştirdiğinde hem dünya için, hem kendisi için çok büyük bir adım atmış olacak.
Bunu sağlayacak lider, savaşın değil “barışın büyük kahramanı” olarak tarihe geçecek.
Bugünkü siyasi iktidar, ilk başlarda bu yönde epey yol almış, hem Müslümanların hem Hristiyanların, hem Doğu’nun hem Batı’nın sevgisini ve saygısını kazanmıştı. Türkiye o dönemde dünyanın yıldızları arasına giren bir ülke olmuş, zenginleşmiş, demokratik gelişmeler kaydetmişti.
Sonra iktidar yönünü değiştirdi. Sadece Türkiye için değil dünya için de felaketler yaşandı.
Eğer yönünü değiştirmeseydi belki de Suriye iç savaşı önlenebilirdi, büyük göç dalgaları oluşmaz, insanlar bu kadar acı çekmezdi. Dünya daha huzurlu, Türkiye daha zengin ve mutlu olurdu.
Türkiye’deki siyasi iktidar bilmediğim bir nedenden dolayı bu muhteşem fırsatı kaçırdı. Tarihin en ihtişamlı, en saygıdeğer liderleri arasında yer almaktan vazgeçti.
Ama Türkiye’nin önemi hâlâ aynı yerde duruyor. Hâlâ barış için büyük bir gücü var.
Tabii sadece Türkiye’nin değil, bütün dünyanın hastalandığı bir dönemden geçiyoruz. Bilgisayarın hayatımıza girmesi, fabrikalarda robotların çalışmaya başlaması, tarihte ilk kez üretimde insan beyninin insan bedeninden daha önemli olması, fikrin maldan daha fazla zenginlik yaratması… Bütün bu gelişmeler, bunlara ayak uyduramayan büyük kitleleri korkuttu. Korkuyla her yerde milliyetçiliğin arkasına sığınmaya çalışıyorlar.
Peki, bunun çaresi ne? Birçok insan, kendi mesleğine ve meşrebine göre birçok çare önerecektir.
Ben çarenin, insanların iyice katılaşan ve neredeyse hiçbir yeni görüşü kabul etmeyen düşüncelerine hitap etmekten çok, onların yavaş yavaş ölen duygularını yeniden canlandırmak olabileceğini düşünüyorum.
Bunu da en iyi edebiyat yapar. Genelden konuşmaz edebiyat, sayılardan, araştırmalardan söz etmez. İnsanı gösterir size, o insanda kendinizle birlikte bütün insanlığı görür, acıları ve sevinçleri hissedersiniz. Bir haberde bin kişinin öldüğünü okuduğunuzda bunu belki de unutabilirsiniz ama onlardan birinin başına neler geldiğini detaylarıyla okuduğunuzda kolayca unutamazsınız.
Ben size bu yazı yerine, Suriye’de, İsrail’de, Filistin’de bir çocuğun bu manyakça milliyetçiliğin sonunda nasıl acılar içinde yaşadığını ve öldüğünü anlatan bir yazı yazsaydım, söylemek istediğim her şeyi çok daha iyi anlatırdım sanıyorum.
Edebiyat anlatır, gösterir ve iyileştirir çünkü…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.09.2018
14.06.2016
29.10.2015
2.03.2015