Ahmet ALTAN
Ahmet Altan’ın 21 Eylül 2018’de İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi’nce görülen istinaf duruşmasında yaptığı savunmanın geniş bir bölümünü yayımlıyoruz:
Sayın Yargıç,
Bu tuhaf macera, bizim bir televizyon programında darbecilere “sübliminal mesaj” verdiğimiz iddiasıyla gözaltına alınmamızla başladı.
Nedir sübliminal mesaj?
Görülmeyen, duyulmayan, bilinçle algılanmayan, dolayısıyla somut bir kanıtla ortaya konulamayacak bir iddiadır.
Bütün dünyayı güldüren iddiayla başlayan süreç, bizim 15 Temmuz 2016’daki darbeye bizzat iştirak ettiğimizi söyleyen ve bizi ağırlaştırılmış müebbede mahkûm eden bir kararla sonuçlandı.
Peki, biz silahlı bir askerî darbeye nasıl iştirak etmişiz?
Mahkeme kararının belirttiğine göre “manevî cebir” uygulayarak iştirak etmişiz.
Manevî nedir?
Maddî olmayan, somut olmayan, elle tutulmayan, gözle görülmeyendir.
Dolayısıyla somut bir kanıtla kanıtlanamayacak bir iddiadır.
Peki, yargıçlara göre benim “manevî cebir” uyguladığımın kanıtı nedir?
Karar gerekçesinde yazdığına göre “Balyoz darbe planının gerçekliğine hâlâ inanmakta” olmamdır.
İnanç nedir?
Maddî olmayan, somut olmayan, somut bir kanıta dayanmayandır.
Şimdi ağırlaştırılmış müebbetle biten süreçteki iddiaları yan yana bir dizelim:
Sübliminal mesaj, manevî cebir, inanç…
Bu iddiaların bir tanesi bile somut değildir.
Bir tanesinin bile somut kanıta dayandırılması mümkün değildir.
Bir tanesi bile elle tutulur, gözle görülür bir eylem değildir.
Sayın Yargıç,
Bizim ceza yasamızda “manevî cebir” diye bir suç yoktur.
Bizi mahkûm eden mahkeme olmayan bir suç uydurmuştur.
Herhangi bir şeye “inanmak” ise Engizisyon mahkemeleri ortadan kalktığından beri Türkiye de dahil hiçbir yerde “suç” olarak kabul edilmemektedir.
Ceza yasamızda böyle bir suç yoktur.
Ayrıca eğer “Balyoz darbe planının varlığına inanmak” suç olsaydı, Balyoz darbe planının varlığına inanan ve bu nedenle Balyoz sanıklarının cezalandırılmasını isteyen Yargıtay başsavcısının da ağırlaştırılmış müebbede çarptırılması gerekirdi.
Sayın Yargıç,
Öyle garip bir dönemden geçiyoruz ki hukukun temel kurallarına yeniden geri dönmemiz gerekiyor.
Bir hukukî dava olabilmesi için üç temel olguya ihtiyaç vardır:
Birincisi, ortada bir eylem olacak.
İkincisi, bu eylem kanun maddesiyle açık biçimde “suç” olarak tarif edilecek.
Üçüncüsü, bu eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğini gösteren somut bir kanıt bulunacak.
Bu üç ögeden biri bile olmazsa dava dosyası oluşmaz.
Bizim davamızda üçü birden yok.
Bizim gerçekleştirdiğimiz somut bir eylem yok, dava dosyasında yazıldığı türden suçları belirleyen kanun maddesi yok, hâliyle kanıt da yok.
Biz olmayan bir davada yargılanıp, olmayan bir davada mahkûm olduk.
Zaten bu gerçek, bu davanın en sonunda gideceği merci olan Anayasa Mahkemesi tarafından da saptandı.
Anayasa Mahkemesi, Mehmet Altan ile ilgili verdiği kararda, bırakın mahkûm etmeyi tutuklamaya bile yetecek delil bulunmadığını karara bağladı.
Ama bizi yargılayan Ağır Ceza Mahkemesi örneği dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bir garabetle Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymayı reddetti.
Bununla da yetinmedi, Anayasa Mahkemesi’nin “Bunun içinde somut kanıt yok” dediği dosyayla bizi ağırlaştırılmış müebbede mahkûm etti.
Kanıtsız ve kanunsuz biçimde mahkûm olduk.
Bizim davamızda, hukuku ve adaleti temsil eden yargıçlar değil, biz sanıklardık.
Çünkü suç olduğu iddia edilen eylemin ne olduğunu, bu eylemin hangi kanun maddesinde yazıldığını ve somut kanıtların gösterilmesini isteyen biz sanıklardık.
Eğer bir mahkemede hukuku ve adaleti yargıçlar değil de sanıklar temsil ediyorsa o ülkede yargı çöker, devlet de yıkılır.
Sayın Yargıç,
Şimdi yaşanan bu hukuksuzluğun yeniden değerlendirileceği bir aşamadayız.
Yargıdaki bu çöküntüyü tamir etmek sizin elinizde.
Benim talebim açık ve net.
Hukuka, yasaya ve anayasaya uygun bir biçimde suç olan eylemi tarif edin, bu eylemi suç kabul eden kanun maddesini gösterin ve bu eylemin gerçekleştiğini belirleyen somut kanıtı ortaya koyun.
Ortada somut bir eylem, somut bir yasa maddesi, somut bir kanıt yoksa bu davayı bitirin.
Vereceğiniz karar, benden ziyade yargının ve devletin geleceğini belirleyecektir.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları





































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
26.05.2020
21.01.2020
6.02.2019
28.11.2019
23.11.2019
11.11.2019
21.03.2020
25.09.2018
19.09.2018
26.08.2018