Akın ÖZÇER

Akın ÖZÇER
Akın ÖZÇER
Tüm Yazıları
Venezuela’da Chávez olmadan Chavizm
16.06.2012
4653

 Önümüzdeki dönemde başkanlık seçimlerine giden ülkelerden biri de Venezuela. 1999’dan bu yana geçen iki buçuk dönem denebilecek son 13 yıl boyunca Caracas’taki görkemli Başkanlık Sarayı Miraflores’in kiracısı olan Hugo Chávez, mimarı olduğu yeni anayasada (1999) üç yıl önce yapılan değişiklik sayesinde bu yarışa dördüncü kez katılıyor. Latin Amerika’nın “emperyalist” ABD’ye ve “eski sömürgeci devlet” İspanya’ya kafa tutan karizmatik lideri, hafta başı yüzbinlerce yandaşının tezahüratı ve konfeti sağanağı altında 7 Ekim seçimlerine adaylığını resmileştirdi. Bundan tam bir yıl önce kanser olduğu açıklanan ve üç kez ameliyat olmak ve bir kez ışın tedavisi görmek üzere Havana’ya gitmek zorunda kalan Chávez bu vesileyle iyileştiğini ve “turp” gibi sağlam olduğunu, daha düne kadar hakkında bilmem kaç aylık ömrü kaldığı yolunda söylentiler üreten muhaliflerine göstermiş oldu.

Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi PSUV, (Partido Socialista Unido de Venezuela) Komünist Partisi ve birçok sivil toplum kuruluşundan oluşan Büyük Vatansever Cephe’nin (GPP/Gran Polo Patriótico) başkan adayı Hugo Chávez asker kökenli bir politikacı. Silahlı Kuvvetler bünyesinde yarbaylığa kadar yükseldikten sonra 4 Şubat 1992 darbe girişimine aktif olarak katılmış ve emrinde bulunan kuvvetlerle ileride seçilerek çıkacağı Miraflores Sarayı’nı ele geçirmeye çalışmış darbeci bir asker. Bu girişim başarısız olunca darbenin elebaşlarıyla birlikte iki yıl hapiste kalan ve bu süre zarfında “Labirentten nasıl çıkılır?” başlıklı bir kitabın ortak yazarı olan Chávez’in politikada hızlı yükselişi böyle başlamış. Hatta dört yıl sonra yeni ideolojik ve sosyal projesiyle Başkan seçilmesi bir “devrim”, hem de ülkenin kurtarıcısı Simon Bolivar’dan esinlenilerek, “Revolución Bolivariana” olarak adlandırılmış.

Sözkonusu Bolivar devriminin temelini 1999 yılında Venezuela’da ilk kez halkoyuyla benimsenen bir anayasa oluşturuyor. Kendine özgü bir sosyalizm öngören ve demokratik olmaktan çok ideolojik bir nitelik taşıyan bu anayasada her şeye karşın demokratik hukuk devletinin temel kavramlarına, hatta bazı özgün haklara yer verilmiş olduğunu görmek mümkün. Örneğin 350 maddeden oluşan bu uzun anayasanın temel özelliklerinden biri bireylere “ekolojik olarak dengeli, sağlıklı bir çevrede yaşama” hakkı tanıması. Bu konuda devlete nükleer, biyolojik ve kimyasal silah yasağı uygulama görevi yükleyen anayasa ayrıca ülkenin sahibi olan yerli halklara yaşadıkları topraklar üzerinde bazı haklar tanıyor, dillerine de “resmî dil” statüsü veriyor.

Birçok Latin Amerika ülkesi gibi başkanlık sistemine sahip federal bir Cumhuriyet olan Venezuela, 23 federe devlet ve bir başkent bölgesinden oluşuyor. Yerinden yönetim bakımından yüz yılı aşkın deneyime sahip olan Venezuela bu konudaki artı ve eksileriyle ayrıca incelenmesi gereken bir ülke. Ancak burada öncelikle devlet başkanlarına sayısız kez yeniden seçilme imkânı tanıyan yukarıda sözünü ettiğim 2009 tarihli anayasa değişikliğinin olumsuz yönünün altını kalın çizgilerle çizmek gerekiyor. 230. Madde uyarınca “ altı yıl için tek turlu basit çoğunlukla seçilen” bir başkanın iki dönemden fazla görev yapabilmesini demokrasiyle bağdaştırmak mümkün değil elbette.


Hugo Chávez
’in bu maddeye dayanarak, kanser gibi hayati önemde bir hastalığı yenmiş dahi olsa nekahet döneminde bir kez daha başkanlığa aday olması aslında kendisinin iktidar aşkından çok sol partilerden oluşan GPP açısından önem taşıyor. Zira bu yarıştaki rakibi Henrique Capriles Radonski’nin karşısındaki tek favori adayın Chávez olduğu, GPP’nin onun gibi eski asker Başkan Yardımcısı Elias Jaua başta olmak üzere başka bir adayla seçimleri kaybettiği anlaşılıyor. KardeşAdán bir tarafa bırakılırsa Chávez’in yerini alabilecek en güçlü isim olan Jaua aslında Başkan’ın fiziki mevcudiyetinin çok da önemli olmadığı kanısında. Chávez sonuç itibariyle efsane bir isim; Chavizm(chavismo) ise bu isim etrafında oluşmuş bir ideoloji. Kısacası Chavizm için Chávez’in altı yıl boyunca bu görevi fiilen yürütmesi şart değil ama bir kez daha seçilmesi önem taşıyor.

Chávez’in rakibi Miranda eyaleti valisi Henrique Capriles Radonski kısaca MUD (Mesa de la Unidad Democrática) denen ve yirmi kadar siyasi partiden oluşan Demokratik Birlik Divanı’nın 12 şubatta yaptığı ön seçimlerden çıkan adayı. Dört rakibi arasından yüzde 64,2 gibi yüksek bir oy oranıyla sıyrılan 39 yaşındaki Capriles Rodonski’ye anketlerde Chávez’e karşı ancak yüzde 35-45 arasında şans tanınıyor. Adaylığını Chávez’den önce resmileştiren Capriles’in taraftarlarıysa bu anketlere inanmıyor. Capriles’in birçok bakanlık binasının bulunduğu Caracas Meydanı’nda geçen gün bir milyonu aşkın kişiyle buluştuğuna işaret ediyor ve bunun 2002’de Chávez’e karşı yapılan başarısız darbe girişiminden bu yana toplanmış en kalabalık muhalif topluluğu olduğunun altını çiziyor.

Kabul etmek gerekir ki Chavizm Venezuela’da artık değişimin değil yerleşik düzenin muhafazası anlamına geliyor. Bu ideolojiye inananlar bir süredir Chávez olmadan Chavizmin nasıl ayakta kalacağının hesabını yapıyor. Yukarıda altı çizildiği gibi, ilk hedef Chávez ile 7 Ekim seçimlerini kazanmak, Başkan’ın sağlık durumunu daha sonra değerlendirmek. Bu planın tutacağı görünüyor ama muhalefet de uzun yıllardan beri ilk kez başkanlık seçimlerine iddialı hazırlanıyor.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar