Ali AYDIN

AKP nefretinden PKK muhipliğine
26.08.2015
1993

 Türkiye’de aktüel siyasi gerilim ve o gerilim içinde yer alan pozisyon alışlar, git gide hadiselerin genel seyri içinde oturduğu bağlamı körlemesine ıskalayan, gerçeklik kaygısı bakımından düşük limitlerde seyreden ve artık dramatik bir hal almaya başlayan bir noktada demirlemiş görünüyor.

Son bir ayda yaşadıklarımız durumun vahametini ortaya koyuyor.

Akıl ve iz’anın askıya alındığı bu aralık, klinik düzeyde psikolojik savrulmaların eşlik ettiği bir motivasyonla gerçekleşen yaklaşımlardan ardı ardına kesitler sunuyor.

Mantık çerçevesinin paramparça edilmesi pahasına sürdürülen kavga akıl-dışı önermelerle aklileştirilmeye çalışılıyor.  

Kendisini kendisi dışında bir başkasına ihtiyaç duymaksızın onayan hatta kutsayan, referansı bizzat kendisi olan bir güruh gözlerini dikmiş ‘günah keçisi’ ilan ettikleri Ak Parti ve Cumhurbaşkanı hakkında köpürttükleri nefrete, biriktirdikleri kine ortak olup olmayacağınıza bakıyorlar.

Çözüm süreci gibi devletin paradigmasında keskin bir değişikliğin açık biçimde ispatı olan bir süreci “Neye mâl olursa olsun !” sahiplenme iradesini ortaya koymuş bir siyasi partiyi verili gerçekliğe ve sürecin kronolojisine aykırı biçimde “savaş başlatan taraf” olarak lanetlemenizi istiyorlar. Öte yandan PKK’yı ekolojik bir çevre hareketi gibi lanse etmeye çalışırken terör örgütünün muhipliğini yapmaktan da zerre miktar geri durmuyorlar. Sonra dönüp hiç utanmadan, sıkılmadan “Bize PKK’nın ne olduğunu anlatmayın. Biz PKK’nın ne olduğunu biliyoruz.” diyorlar.

Adeta hepimize “Basiretini bağla, insafını terk et, hafızanı sil, zekânı küçümse hadi sen de bize katıl !” diyorlar. Süreci başlatanı gördük, süreç içinde siyasi iradenin önermelerini işittik, pratiklerini biliyoruz.

Peki, iyi de sizin terbiye edilmemiş nefretinizden, köpürttüğünüz öfkenizden ve biriken kininizden başka dayanağı olmayan önermeniz ne?

Şeytanlaştırmaya çalıştığınız partinin 20 milyon seçmenine, halkın yarısından fazlasının oyunu almış Cumhurbaşkanına mütemadiyen küfrettikten sonra ne yapacağınıza dair en küçük bir planınız, bu ülke insanına söyleyecek tek bir sözünüz var mı?

Varsa ne?

Barışa yumruklarınızı sıkarak mı koşuyorsunuz?

Barış kelimesini de iğfal ettikten sonra kirleteceğiniz başka ne kalacak?

Barış sizin paşa gönlünüzle mi gelir; yoksa sizin kendiniz dışındakilerle temasınız, onlarla kurduğunuz ilişki biçiminizle mi hayat bulur?

Siyasi tarihin görüp göreceği en absürt ittifaka bel bağladınız.

O kirli ittifak içinde yer alan bu ülkenin en tatminsiz kliğinin akıl hocalığını kabul edip yola koyuldunuz.

Peki, nereye ulaşmayı umuyorsunuz?

80’li yıllarda Fransız Solundan bahsederken Baudrillard, “Sosyalistler tarihle olan randevularını kendiliklerinden iptal ettiler. Doğru olanı yaptılar, zira tarih nasıl olsa bu randevuya gelmeyecekti.”der.

Anlıyoruz ki Fransız Solunun iyi kötü iptal edilmiş bir randevusu varmış.

Biz de Sol hâlâ kendisi çalıyor, kendisi dinliyor ve kendi kendisini onamanın, kutsamanın şehveti içerisinde gününü gün ediyor. Tarihmiş, gerçekmiş umurunda değil!Kürt ulusalcılığının yedeğinde bildik arsızlığını sürdürüyor.

Olan bu ülkeye bu ülke insanına oluyor!

aliaydin505@gmail

twitter: @_aydinali

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar