Ali Türer

Ali Türer
Ali Türer
Tüm Yazıları
ON İKİ YILLIK ZORUNLU/SORUNLU EĞİTİM ÜZERİNE!
7.10.2012
3167

 Avrupa’da ilköğretimin (temel eğitimin) zorunlu hale getirilmesi, genç ulus devletlerin kontrolü ele almalarının önemli bir göstergesi olmuştur. İlköğretimin zorunlu olması Almanya gibi bazı ülkelerde etnik kültür temelinde siyasal birliği sağlamada kilit rol oynamıştır. Aynı işi bizde Cumhuriyetin ilk yıllarında diğer devrim yasaları ile birlikte Tevhid-i Tedrisat Yasası üstlendi.

İlköğretimi zorunlu hale getirmeye dönük ilk girişimi, 1824 de yayınladığı fermanla II. Mahmut başlattı. Fakat II. Mahmut bu adımı atarken eğitim görmenin her insanın doğal hakkı olduğu gibi modern bir düşünceden hareket etmiyordu. İlmi olanın henüz dini olduğu bir dönemde zaten bu mümkün de değildi. Siyasal yapının geleneksel klasik yapıya göre farklılaştığı, sistemde karışıklığın arttığı bir dönemde devletin dirliği ve birliği için çocukların çırak olarak verilmeden önce “Kuran’ın etraflıca ve hakkıyla”  çocuklara belletilmesi gerektiği gibi geleneksel bir düşünceden hareket ediyordu II. Mahmut. Ancak çıkış yolu farklı da olsa sonuçta tıpkı Avrupa ulus devletlerinde olduğu gibi sonuçta eğitimin modernleşmesi süreci içinde ortaya çıktı ve merkeziyetçi yapıyı sıkılaştırma gibi bir işlev yüklendi. (Türer, 2011:135)

Okullaşmada AKP iktidarının yangından mal kaçırır gibi paldır küldür getirip yasalaştırdığı 4+4+4 kesintili zorunlu eğitim modeli 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat Yasası ile kapatılan medreselerde uygulanan bir modeldi (Altunya, 2010: 17).  Kullanılan modelin kendisi ve ikinci dönemde okutulacak dersler arasına “Kuran”, Peygamberimizin Hayatı” gibi derslerin alınmasına bakarak AKP’nin zorunlu eğitimi on iki yıla çıkarırken, II. Mahmut’un düşüncesine benzer bir düşünceden hareket etmiş olabilir diye düşünüyorum.

Yalnız zorunlu eğitimi on iki yıla çıkarılırken bu işi biraz abarttılar. Okul öncesini bir kenara bırakıp, mesleki eğitimi ve genel liseyi (3. kademe) zorunlu hale getiren hiçbir Avrupa ülkesi yok bildiğim kadarıyla. Pek çok Avrupa ülkesinde zorunlu eğitim okul öncesini (ilk bir ya da iki yıl) de içine alacak biçimde beş çoğunlukla da altı yaşlarında başlıyor; en fazla üçüncü kademenin birinci sınıfında mesleğe yönlendirmeyle birlikte bitiyor. Üçüncü kademenin birinci sınıfının zorun yapılmasının nedeni de bu dönemde ortak kültür derslerinin verilmesi ve mesleğe yönlendirmenin yapılması. Bu nedenle Avrupa ülkelerinde okul öncesi de içinde zorunlu eğitim süresi on bilemediniz on bir yıl. (Alaattin 2012: 158)

Bizimkini 12 yıl zorunlu eğitim diye tanımlamak da kolay değil aslında. Yasaya göre üçüncü kademeyi öğrenci açık öğretimde geçirebiliyor. Oysa zorunlu eğitimden kastedilen örgün eğitimdir. Bir defa açık öğretimde adı üzerinde “eğitim” yok sadece “öğretim” var.  Okul, orada verilen bilgilerden daha fazla bir şeydir. Örgün eğitimde “Öğrenci Kişilik Hizmetleri” olarak tanımladığınız alanda, sağlık, sosyal- kültürel, rehberlik gibi bir dizi hizmetten de yararlanır öğrenci. Eğitimin olmadığı bir alanı zorunlu hale getirmenin mantığı nedir? Örneğin haftada sadece bir gününü çıraklık eğitim merkezlerinde geçiren, diğer günlerde iş yerinde çalışan 14 yaş üstü çıraklar da zorunlu eğitim mi almış olacaklar şimdi?

Temel eğitimi zorunlu ve parasız hale getirmenin iki temel gerekçesi vardır. Birincisi fırsat eşitliği ilkesi ile ilgilidir. Siz sosyal devlet olmanın gereği olarak, gelişebilecek ve eğitimden yararlanacak herkese elinizi uzatmak zorundasınız. Devlet olarak okullaşmayı buna göre düzenleme gibi bir sorumluluğunuz var. İyi de okullaşma oranı %40’larda olan, illerde valilerin inisiyatifine bırakıldığı için olabildiğince fırsat eşitsizliği yaratacak şekilde gelişen okul öncesini dışarıda bırakıp, mesleğe yönelecek olduğu için doğal olarak farklılaşması gerekenleri “zorunlu” hale getiren bir okullaşma bu ilke açısından bir reform olarak görülebilir mi? Sanayi kentleri olan İstanbul’da Bursa’da okul öncesinde okullaşma oranı %15-20’lerde iken, Sakarya’da Burdur’da %70’lerin üzerinde Kaldı ki çoğunlukla çalışan ailelerin çocuklarını alan bir okul öncesi de fırsat eşitliğini bozar. (Polat 2009:112).

Temel eğitimi zorunlu hale getirmenin ikinci gerekçesi ise öğrenciye dönük hedefler, öğrencilerin gelişme özellikleri ve bunlara bağlı olarak hazırlanacak eğitim ortamlarının ilköğretim ve ortaöğretimde birbirinden farklı olması ve esas olarak da orta öğretimde kimlik krizini çözmüş ergenin kendi seçimlerini yapabilecek durumda olması ile ilgilidir.

İlköğretimde öğrenciye temel bilgi ve alışkanlıklar kazandırılır, öğrencinin sosyalizasyonu ile ilgili hedeflere ulaşılmaya çalışılır. İlköğretimde öğrenci ile ilgili bilgiler öğrencileri dışardan gözlenerek ve aileleri ile sıkı ilişki içinde toplanır. Ve genellikle gelişim özelliklerine bağlı tek tür programlar uygulanır. Birinci kademe sınıf öğretmenliği ile yürütülür. Öğrenci bilişsel olarak henüz (11 yaşına kadar) somut işlemler dönemindedir, bugünü ile ilgilenir, önemli ölçüde oyun çocuğudur. Bu nedenle öğrenciye dönük faaliyetlerde esas olan öğrencinin başarılı olmasıdır. Öğrenci sert rekabet içine sokulmaz, kategorize edilmez; öğrencinin başarısına oynanır. Değerlendirme izlemeye ve yönlendirmeye dönüktür.

Orta öğretimde ise artık karşımızda kimlik sorununu çözmüş, soyut (varsayımsal) düşünme edimi giderek güçlenen, daha çok bugünü ile değil geleceği ile ilgilenen bir genç vardır. Esas olan onun kişisel ve mesleki sorunlarını çözmesine; kendi sorunlarıyla birlikte yurt ve dünya sorunları ile yüzleşmesine; kendine göre bir değerler sistemi ve varsayımsal düşünme alışkanlığı geliştirmesine yardımcı olmaktır. O nedenle orta öğretim de esas olan doğrudan ergene dönük bireysel yardım faaliyetleridir. Ergen ile ilgili bilgiler de doğrudan artık ergenden alınır. Onu yöneleceği mesleğe hazırlayan, karar vermesini sağlayan yatay ve dikey geçişlere izin veren seçime bağlı programlar uygulanır. Tam da bu nedenle orta öğretim zorunlu temel eğitimden farklıdır ve onun dışında kalır. Yine bu nedenle orta öğretimde ilköğretime göre 2/3 oranında daha fazla rehberlik uzmanına ihtiyaç duyulur.

Bütün bu gerçeklik ortada iken okul öncesini dışarıda, mesleki eğitimi ve genel liseleri içerde bırakan 4+4+4 kesintili zorunlu eğitim iddia edildiği gibi, bu ülkeyi 2023 vizyonuna götürebilir mi? Bu okullaşma ile iddia edildiği gibi küresel ölçekte rekabet edebilecek modern üretim yapısına sahip çağdaş, demokratik bir ülke hazırlanabilir mi? Tam tersi atılan bu adımla eğitimde sap ile saman iyice karışmıştır. Zaten sorunlu olan orta öğretimin üzerine bir kambur daha eklenmiştir.

Yol yakınken AKP ve Milli Eğitim bakanlığı eğitimcilerin, uzmanların atılan bu adım ile ilgili feryatlarına bir an önce kulak verilmeli, yanlıştan bir an evvel dönmelidir. Ülkenin kısıtlı imkânları boş, ideolojik hayallere kurban edilmemelidir.

Okul öncesi, zorunlu temel eğitim içine alınmalı, şimdi ilköğretimin başladığı yaştan okul öncesi eğitim başlatılmalı; sınıf öğretmenliği beş yıl olmalı, ortaokul üç yıl olmalı, üçüncü kademenin ortak dersler verilen birinci yılı aynı zamanda yönlendirme sınıfı olarak zorunlu eğitimin içine alınmalı, zorunlu temel eğitim 14 yaşın sonunda bitmelidir.  

Yoksa bu kervan yürümez. Bir süre sonra bunun farkına mutlaka varılır varılmasına da; ülke zaman kaybeder. Bizden söylemesi…

KAYNAKLAR

Altunya Niyazi Türkiye’de Laiklik ve Din Eğitimi. Ankara:PLAR, 2010

Dinçer, Alaattin. “4+4+4 Üzerine Bir Tartışma”. Ankara:Eğitim Bilim Toplum Dergisi. Cilt:10, Sayı 38.2012.

Polat, Serdar. Türkiye’de Eğitim Politikalarının Fırsat Eşitliği Üzerindeki  Etkileri. Ankara: DPT Yayınları, 2009

Türer Ali. Türk Eğitim Tarihi. Ankara: Detay Yayıncılık, 2011.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar