Ali Türer

Ali Türer
Ali Türer
Tüm Yazıları
ULUSAL KİMLİK DAVASI
18.07.2025
194

Uluslaşma, ulusal kimlik kavramları Modernleşme Süreci içinde toplumların hayatlarına girdiler. Zaman içinde farklı uluslaşma biçimlerine, farklı Ulusal Kimlik arayışlarına tanık olundu.

Çağın anlam arayışı içinde bugün Ulusal Kimlik kavramının içi, toplumda var olan farklı etnik ya da dini kimlikler bir üst kimlik altında bir araya gelebilmiş, bütün alt kimlikler eşit yurttaşlık duygusu içinde siyasi birlik içinde kendilerine yer bulabilmişse doluyor.  

Birden fazla etnik kimlik ya da inanca sahip insanların olduğu yerde tek bir etnik kimlik ya da inanç dayatılıyorsa orada bir Ulus Kimlik ten söz edilebilir. Fakat o toplumda farklı kimlikler inkâr edilmiş, yok sayılmıştır.  Bu, o toplumun ulusal kimliğe sahip olmasını engeller. Böyle bir toplum siyasi birliğini demokrasi içinde koruyamaz, güçlendiremez. Milliyetçilik ya da Ümmetçilik süregiden bir ayrımcılığa yol açar, hukuk herkese eşit işlemez. Bu siyasi birliği de ulusal kimliği de rehin alır. Türkiye’nin başına gelen budur. 

Cumhuriyetin ilk yüz yılını ardımızda bıraktık. Hala ulusal kimliğe nasıl sahip çıkacağız, siyasi birliği nasıl kuracağız diye tartışıp duruyoruz. Toplumdaki farklı kültürleri inançları eşit yurttaşlık temelinde bir araya getirecek formüle, Milliyetçiliğin de Ümmetçiliğin de ciddi alerjisi var. İçine sürüklendiğimiz siyasi ekonomik istikrarsızlığın, huzursuzluğun temelinde bu var.

Erdoğan tarihi diye reklamı yapılan Kızılcahamam kampı konuşmasında yeni bir yol haritası önerdi. Fakat ardından gelen tepkilerden gördük ki paydaş olarak düşünülenlerin önemli bir kısmı da dahil olmak üzere bu yol haritasına pek de sıcak bakılmıyor. Erdoğan, Türklerin, Kürtlerin, Arapların mümkünse Alevilerin temsiliyeti üzerinden kooperatif yaklaşım içinde bu coğrafyada Ümmetin siyasi birliğini kurguluyor. Bu öneri ile “Yeni Anayasa” talebi daha anlamlı hale geliyor.

Başkan Trump ile yakın ilişki içinde olduğu bilinen ABD’nin Ortadoğu özel temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, Anadolu Ajansı’na verdiği demeçte “Osmanlı İmparatorluğundaki millet sisteminin, yüzlerce yıl farklı grupların merkezi sistemde varlıklarını sürdürmelerine imkân verdiğini” anımsattı. Ardından da Türkiye’nin yeni süreçte Ortadoğu da baş rol oynaması gerektiğini vurguladı (AA internet sayfası 29.06.2025). Cumhurbaşkanın önerisi ile bir arada düşünüldüğünde bu açıklama hem Türkiye için hem bölge için içine girilecek önemli bir sürece işaret ediyor olabilir.

Tarihi olguları çarpıtarak çıktığınız yolda en önemli yol göstericiyi yitirir el yordamı ile yol alır hale gelirsiniz. O nedenle önce, ön kabulleri bir kenara bırakıp yaşanmışı ve yaşananı objektif biçimde algılamaya ihtiyaç var. Yoksa bu kör döğüşü hiç bitmeyecek. Size biçilen elbise içinde rolünüzün gereğini yaparsanız Ortadoğu’da uluslararası bir projenin aparatı haline gelebilirsiniz.

***

Klasik Osmanlı da Millet kavramı dini bir ayrıma dayanıyordu: Toplum Müslümanlardan bir de Gayrimüslimlerden oluşuyordu. Gayrimüslimler merkezi hükümete vergilerini verir, Saltanatın hukukuna bağlı fakat kendi içlerinde özerk yaşayıp giderlerdi. “Yüzlerce yıl” dediğine göre Barrack’ın kastettiği Osmanlı Millet Sistemi bu olmalı. Fakat o dönemde Klasik Osmanlı Devleti henüz Modernleşme ile tanışmamıştı. Dolayısı ile o dönemde “Ulus”, Uluslaşma, Ulusal Pazar arayışı söz konusu değildi.  

Osmanlıcılık etrafında uluslaşma arayışına Tanzimat Fermanı (1839) ve onu tamamlayan Islahat Fermanı (1856) ile birlikte girdik. Hayatımıza “Meclis” kavramı girdi, eşit yurttaşlık temelinde bazı adımlar atıldı. Osmanlı Tebaası halk haline gelirken, farklı etnik unsurlar da birbirinden ayrışma süreci içine girdiler.

II. Abdülhamit işin böyle yürümeyeceğini gördü. Teknolojiyi, modern eğitimi, Modern Orduyu ve hafiyeliği kullanarak Ümmet fikrine yaslanarak, merkezi otoriteyi farklı biçimde güçlendirmeyi bildi, dağılmayı önledi. Devletin yönetim kademesine eklemlemek için, Kürt Aşiretlerin ileri gelenlerinden çocuklarını açtığı Hamdiye Okullarına göndermelerini istedi. Hamidiye Alayları gibi yeni araçlar kullandı. Tom Barrack’tan farklı olarak Erdoğan buradan ilham alıyor olmalı.

1908’den sonra Ümmet fikri yerini Türklük e bıraktı. Anadolu’da yaşayan herkesin kendini Türk kimliği altında tanımlaması istendi. Balkan savaşlarından sonra Anadolu’ya göçen Türk unsuru bunu kolaylaştıran bir rol oynadı. Anadolu’daki Ermeni varlığı ise bu yolda en büyük engeldi. Özünde bu da II. Abdülhamit’in yaptığından çok farklı değildi.

1919’dan itibaren Ordunun savaşlar içinde yetişmiş deneyimli subayları, Mustafa Kemal’in liderliğinde Millî Mücadelenin koşullarını hazırlarken İttihat ve Terakki politikasından farklı olarak bütün kimlikleri, inançları kucaklamaya çalıştılar. Millî Mücadele başka türlü de başarıya ulaşamazdı.

Fakat Cumhuriyet kurulduktan sonra iş değişti. 1930’lu yıllardan itibaren Kürtler Müslüman da olsalar yok sayıldılar. Bu arada Kürt Aşiretlerin ileri gelen temsilcileri siyasi organizasyon içine hep alındılar (Kinyas Kartal, Kamuran İnan vb.). Gayrimüslim nüfus ise birtakım oldubittilerle (Varlık Vergisi, 6-7 Eylül Olayları gibi) rahatsızlık yaratmayacak düzeye çekildi. Böylece Ulus Devlet ortaya çıkacaktı.

Fakat olmadı. Bu gök kubbe altında her müdahalenin bir karşılığı olur. Yaratılmak istenen Türk-Sünni toplumda çatışma, istikrarsızlık, ekonomik bunalım, huzursuzluk bir türlü önlenemedi.

***

Ortadoğu’yu İsrail’in ve ABD’nin ihtiyaçları doğrultusunda yeniden dizayn etmede sorumluluk üstlenmiş görünen Büyükelçi Tom Barrack demek istiyor ki Türkler, Kürtler, Araplar, Aleviler, Sünniler İsrail ile aynı coğrafyada zaman zaman didişerek de olsa yan yana yaşamayı becersinler. Anlaşılıyor ki ABD bölgede Ulusal Kimliğe sahip güçlü bir devlet istemiyor.

Türkiye’nin Ortadoğu Ülkesi haline getirilmesine izin verilmemelidir. Ümmet fikri altında kimlikler üzerinden bir uzlaşma ile ne Ulusal Kimlik tesis edilebilir ne de Siyasi Birlik sağlanabilir. Bu Türkiye’nin Suriyeleşmesi için yol hazırlığı anlamına gelir. ABD ve İsrail’in Türkiye’de çatışmayı, huzursuzluğu, istikrarsızlığı normalleştirme, yaşam biçimi haline getirme kurnazlığına izin verilmemelidir. Bu tuzağa düşülmemelidir.

İnkâr ve yok sayma politikası ile Batılı demokratik ülkelerde olduğu gibi benzer bir siyasi birlik kurulamaz. Silahsızlanma, Terörsüz Türkiye adı verilen, Kürt varlığının sürece dahil edilmesini öngören yeni süreç, bu geçeğin devlet katında da artık kabul gördüğünü gösteriyor. Kürdü ile Türkü ile Türkiye halklarının, silahsızlanma sürecinden en önemli kazanımı budur. Bu süreç her iki tarafın Milliyetçileri arasında bir gerilim hattı haline getirilmemelidir.

Fakat, bu sürecin, doğasına ters bir biçimde, hukuksuzluğun, keyfiliğin, doğa katliamının pik yaptığı ortamda; muhalefetin ortak mücadele yürütmek üzere bir araya gelmesini engelleme gibi bir amaç uğruna iktidar tarafından kullanıldığını da görmek gerekir.

Silahsızlanmanın, terörsüz Türkiye hedefinin kardeşçe, barış içinde bir arada yaşamaya evrilmesi, Ulusal Kimliğin güçlendirilmesi; sürecin, sonuçta yasama, yargı ve yürütmenin birbirini denetlediği demokratik kurallar ve hukukun egemen olduğu koşullarda yol almasına bağlıdır.

Fakat Öcalan- Bahçeli eksenine sıkıştırılacak böyle bir süreç, ister istemez muhalefet cephesinde zaafa yol açar. Demokratik Kürt Hareketi, Erdoğan ve Bahçeli liderliğinde kurulmak istenen yeni rejimde bu işin yürümeyeceğini görecek kadar siyasi olgunluğa sahiptir.

Seçimler özgürce yapılır, yeni iktidar koşullarında bütün tarafların katılımı ile eşit yurttaşlık temelinde yeni bir anayasa yapılır, Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na dönük bütün çekinceler kaldırılır, bunun gereği yerine getirilirse kalıcı barış o zaman gelir.

Eğitim, sağlık, sosyal hizmetler, bayındırlık gibi kamu alanları yerel yönetimlere bırakılmalı, merkezi hükümetin yerel yönetimlere müdahalesinin engellenmesi anayasal-hukuki güvence altına alınmalıdır.

Batı’da olduğu gibi Güney Doğu’da da çocuklar eğitimlerini okullarında ana dillerinde alabildiklerinde, bu normalleşebildiğinde işte o zaman Ulusal Kimlik, eşit yurttaşlık üzerinden kendi rengini, kokusunu, dokusunu bulur.

  

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar