Ali Türer
Geçen hafta AKP hükümetleri döneminde eğitim anlayışı ve program boyutunda yaşadığımız gelişmeler üzerinde durmuştuk. Bu hafta okullaşma alanında yaşadıklarımızı özetleyelim ve sonuçları üzerinde de kısaca duralım.
1998 yılında ilköğretim sekiz yıla çıkarılırken, İmam Hatip mezunlarını alanlarında eğitim görmeye zorlamak amacı ile meslek lisesi mezunlarına üniversiteye geçiştekatsayı uygulaması getirilmişti. Yüksek öğretime dönüksınav sürecinde başka bölümleri tercih ettiklerinde meslek okulu çıkışlı öğrencilerinkatsayıları 0.3'le, alanlarında tercih yapan lise öğrencilerinin katsayıları ise 0.8'le çarpılıyordu. Bu uygulama ile İmam Hatiplere talebin önü ciddi biçimde kesilmişti. Bu durum kendi alanlarında eğitime devam etmek isteyen meslek liseliler için aslında önemli bir avantaj yaratırken ilköğretim sonunda yönlendirmeleri destekleyen bir rol oynuyordu. Burada sorun aslında intikam duygusu ile hareket edilmesi nedeniyle katsayının oldukça yüksek tutulmasından ve sert uygulamadan kaynaklanıyordu. Dokuzuncu sınıf ve sonrasında okullaşmalar arasında yatay geçiş olanakları sağlanmamıştı.
2001 yılında çıkarılan 4702 sayılı mesleki teknik eğitim ile ilgili kanundan da olumlu bir sonuç alınamadı. Alt yapıları gerektiği gibi oluşmadan doğrudan Meslek Yüksek okullarına alınan meslek okulu çıkışlı öğrenciler gittikleri okullarda programlara ayak uyduramadılar. Aslında yasayı destekleyecek gerekli yönetmelikleri çıkarmayan AKP’nin bunda dorudan sorumluluğu vardı.
AKP kendi yarattığı sonucu gerekçe göstererek mesleki eğitimin gelişmesi önünde en önemli engelin katsayı uygulaması olduğunu ilan etti ve bu uygulamaya savaş açtı. 2005’de yaptığı girişim YÖK’ün karşı çıkması ile yargıdan döndü. 2006’da sırf bu sorunu halletmek için 17. Şurayı topladı. Şuranın aldığı tavsiye kararı ardından da 2010 yılında üniversitelere geçişte uygulanan katsayı farkını kontrolü altına aldığı YÖK’ü kullanarak kaldırdı. Böylece İmam Hatiplerin önü de kapısı da ardına kadar açılmış oldu.
2009’da katsayı farkı uygulandığında Endüstri Meslek Lisesi ve İmam Hatip Lisesi mezunlarının lisans programlarına yerleşebilme oranları ortalama %4’dü. 2015 itibarıyla bu oran Endüstri Meslek liselerinde %3, İmam Hatip Liselerinde %18,52, liselerde ise %24,23’dür. (MEB istatistikleri)
Bu adımdan iki yıl sonra bu sefer 18. Şuranın alınan tavsiye kararı ardından (Şubat 2012) okullaşma 4+4+4 şeklinde yeniden düzenlendi. Okul öncesinden bir yıl, ortaokuldan bir yıl alındı; ilk kademe 6,7,8,9 yaş aralığına; ortaokul 10,11,12,13 yaş; ortaöğretim 14,15,16,17 yaş aralığına çekildi. Ortaöğretim zorunlu eğitim kapsamına alındı.
Bu arada Milli Eğitim Şuralarının siyasi kararlar için nasıl ortam hazırlama araçları haline geldiğini de görmüş oluyoruz.
Temel eğitimin kademeli olmayışı, ortaokul öğrencisi ile alt sınıf öğrencilerinin aynı mekânları paylaşıyor olması gibi bazı sorunlar yaratıyordu aslında. Ancak okullaşmada asıl sorun ortaöğretimin mesleki eğitim temelinde sağlıklı yapılanmamış olmasından; buna bağlı olarak yönlendirmenin de hayata geçirilemiyor olmasından kaynaklanıyordu. Bunlara bölgeler arasında ve okullar arasında kalite, nitelik farkları, kaliteli eğitime ulaşmada fırsat eşitsizliği; taşımalı eğitim, birleştirilmiş sınıf uygulamaları, sınıf mevcutlarında dengesizlik gibi ciddi sorunlar da eşlik ediyordu. Okul öncesi eğitim zorunlu temel eğitim kapsamına alınamadığı için fırsat eşitsizliği yaratıyordu.
Okul öncesini de içine alacak şekilde zorunlu temel eğitim 5+3 şeklinde kademeli düzenlenip 9. Sınıfta yönlendirmelerle son bulsaydı; orta öğretim mesleki eğitim temelinde örgütlenip yerleştirmeler gelişimsel rehberlik temelinde gerçekleştirilecek şekilde düzenlenseydi bugün bambaşka bir eğitim sistemini, başka sorunları tartışıyor olurduk. Bu gerçekten bir reform olurdu.
Eğitime ayrılan fonların siyaseten değil, amacı doğrultusunda kullanılması ile okullaşma boyutunda pek çok sorunu çözmek mümkündü. Tabi okul reformunun eğitim sisteminde yönetim, örgütlenme ve program reformları ile iş yaşamında mesleki yaşamın belgeye bağlanması ile desteklenmesi gerekecekti. Eğitim sisteminin bilimsel ve pedagojik yaklaşıma, ideolojik müdahalenin terk edilmesine ihtiyacı vardı.
Tersine 4+4+4’ile eğitime göstere göstere ideolojik müdahalede bulunuldu. Bu müdahale mevcut sorunları derinleştirmekle kalmadı; bütün kademelerde belirsizliği, karmaşayı arttıran bir rol oynadı.
Bir yılını kaybeden okul öncesi eski önemini yitirdi, ilkokula hazırlama rolünü oynayamaz hale geldi. Okul öncesi eğitim ilkokulun birinci sınıfına taşındı. Bugün ilkokul birinci sınıfta 6 yaş grubu çocuk 7 yaş grubu çocuk ile birlikte eğitim görüyor. MEB bu cinayeti göz göre göre işliyor. Bilinçli aile çocuğum ezilmesin düşüncesi ile rapor alıp çocuğunu ilkokula bir yıl geç gönderiyor. Birinci sınıf öğretmeni çocukların önce küçük kaslarını geliştirmek için uğraşmak zorunda kalıyor. Birinci kademeden ikinci kademeye, ikinci kademeden ortaöğretime branş öğretmenleri elinde çocukların ilgi ve yetenekleri yönünden tanınıp izlenecekleri, yönlendirilecekleri süreçler işlemiyor; öğrenci dosyaları tutulmuyor ve kademeler arasında süreç bütünlüğü sağlanmıyor. 10 yaşında ortaokula gelen çocuk ne yapacağını bilemez durumda, Arapça dersi almak zorunda kalıyor. Beteri arkadan geliyor. 2016-2017 öğretim yılında MEB Arapça derslerini 2. Sınıftan 8 yaşından itibaren öğrencilere vermeye başlayacak.
Yönlendirmenin adı var, kendi yok. Milli eğitim bünyesinde bütün öğrencileri, okulları sınıfladık, paketledik. TEOG öğrenciler için de veliler için de işkenceye dönüşmüş durumda. TEOG kapsamında sorulan seçici sorular arasında din bilgisi ile ilgili sorular da var. Çocuklarımızı yeteneğine, ilgisine göre değil ölçülebildiğimiz kadar bilgisine ve inancını ortaya koymasına bakarak, yönlendirme olmadan gelişigüzel yerleştiriyoruz. Sonra da sınava giren öğrencilerin yarıdan fazlasını, yüksek öğretime yerleşemeyenleri her yıl sokaklara bırakıyoruz. Ortaöğretimin meslek edindirmedeki katkısı OECD ülkelerinin ortalamalarından iki kat daha düşük.
Ortaöğretimde sözde okul çeşitliliğini azalttık, bütün liseler “Anadolu” oldu. Ama aslında eski Fen Liseleri gibi başarılı ortaöğretim kurumları “Proje okullar” adıyla yöneticileri siyaseten atanan kurumlar haline getirildiler. Eski kültürlerini, niteliklerini sürdüremeyecek hale geldiler.
Ortaokulda ve ortaöğretimde İmam Hatip diye paralel bir okullaşma var artık. Bu okulların 2001-2002’de 77.389 öğrencisi vardı; bugünbu okullarda okuyan öğrenci miktarı 2001’e göre neredeyse 10 kat arttı. Önümüzdeki bir iki yıl içinde kabaca ortaöğretime giden beş öğrenciden birinin, meslek okullarına giden iki öğrenciden birinin İmam Hatip Liseli olması bizleri şaşırtmayacak.
2013’de AKP’nin okullaşma boyutunda yaptığı bir iş de Ethem Nejat’ın önerdiği, M.K.Atatürk’ün sahip çıktığı Yatılı İlköğretim Bölge Okullarını (YİBO) kapatmak oldu. Eğitim için kullanmak amacıyla hazırlanmış 470 binaya el konuldu.
Bir yandan da okullaşmada özelleştirmenin önü alabildiğine açıldı. Ekonomik durumu iyi olan ailelere özel okullar adres gösterilmeye başlandı. Aileler artık gözden çıkardıkları para oranında kaliteli eğitim alıyorlar.
İttihat ve Terakki II. Meşrutiyet yıllarında doğrudan liseler açıyor ve yönetiyordu. Bugün ise eğitim için ayrılan fonlardan bir kısmı, devletin ve yerel yönetimlerin olanakları TURGEV gibi vakıflara kullandırılıyor. Dindar gençlik yetiştirme projesi bir de bu koldan ilerliyor. Başkanlık sistemiyle birlikte korkarım bu tür uygulamalar daha da yaygınlaşacak.
Okullaşma alanında yaşadığımız bütün bu gelişmeler öğrenciye verilen eğitimin kalitesini arttıran bir rol oynamıyor. Tersine eğitim sisteminde karmaşa, fırsat eşitsizliği, güvensizlik, çatışma, huzursuzluk daha da derinleşiyor, öğrenci başarısı da düşmeye devam ediyor.
Okullaşma boyutunda durumumuz ne yazık bu
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları














































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.11.2025
6.09.2025
18.07.2025
12.06.2025
22.12.2024
3.12.2024
26.09.2024
2.09.2024
5.08.2024
7.07.2024