Atilla Aytemur
Görsel ve yazılı medyada uzun zamandır fazla yer verilmeyen, hattâ bariz ambargo uygulanan HDP, ancak geçtiğimiz günlerde, olağanüstü polis tedbirleri altında yaptığı kongresi ve genel başkanlığa tartışmalı şekilde veda eden Selahattin Demirtaş nedeniyle tekrar gündemde yer aldı.
Demirtaş’ın yalnız genel başkan seçilmemesi değil, yargılandığı dâvâda yaptığı savunmasında öne çıkardığı bazı konular da kamuoyunun ilgisini çekti.
Bu yazıda savunması değil, genel başkanlığa veda edişiyle bağlantılı bazı meselelere değinmek istiyorum.
Hasip Kaplan’ın tweet’i
İzleyenler hatırlayacaktır; Demirtaş’ın avukatı Hasip Kaplan’ın attığı bir tweet genel başkanlık konusunda HDP’de ve hayli derinlerde süren bir anlaşmazlığın su yüzüne çıkmasına neden olmuştu.
2012 yılındaki kuruluşundan bugüne partide kimi anlaşmazlıkların yaşanması ve bunların bazen kamuoyuna yansımasına karşın, parti üye ve taraftarları arasında ilk kez bu kadar sert tartışmaların yaşandığı görüldü.
Tarafların değişik anlatılarının ortada dolaşmasına karşın, net olan bir şey varsa, o da HDP’deki “tayin edici güç odağı”nın bazı gerekçeler ileri sürerek Selahattin Demirtaş’ın yeniden başkan olmasını istemediğiydi. İtiraz eden üye ve bileşenlerden, bu kararlarının bir “hak” olarak görülmesini, anlayışla karşılanmasını ve üzerinde tartışma yapılmamasını açık ve net olarak istiyorlardı.
Bu sonuca ulaşmak için de parti içi “diplomasi” yapıldığı ve geniş katılımlı “ikna” toplantıları gibi mekanizmaların kullanıldığı görüldü.
Demirtaş, bağımsız bireylerin adayı
Hal böyleyken, farklı düşünen delege ve taraftarlar sosyal medyada sert tartışmalar yürüttü ve “Demirtaş genel başkan adayımızdır” şeklinde bir imza kampanyasıyla HDP kamuoyu ve delegelerini etkilemeye çalıştı.
Kongre gününe gelindiğinde her iki taraf için umulan sonucun elde edilemediği ortaya çıktı. Bir yandan, söz konusu “tâyin edici güç odağı” Demirtaş’ı isteyenleri bir türlü tam olarak ikna edemedi ve dolayısıyla, şeklen de olsa “görüş birliği” görüntüsüne ulaşamadı. Bazı kesimlerin tepkilerine rağmen, özellikle gruplar dışındaki bireysel delegeler arasında Demirtaş’ı aday gösteren imzalı önergeler hazırlandığı, önlemlere karşın ayrı stand kurulmaya çalışıldığı ve delegelere hitap etmek için söz alma girişimlerinin olduğu, ancak hiçbirinin sonuç vermediği basına yansıdı.
Öte yandan, muhalifler de başarıya ulaşamadı. Delegelerden toplanan imzalar ve verilen önergeler, kongre divanı tarafından Demirtaş’ın kendisinden alınan ve salondaki perdeye yansıtılan ıslak imzalı “aday değilim” beyanıyla göğüslenince, onu isteyenlerin artık yapacağı başka bir şey kalmadı.
2014 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’a karşı “Seni başkan yaptırmayacağız” sloganıyla kendisinin ve HDP’nin popülaritesini yükselten Selahattin Demirtaş, bu sefer kendi partisindeki en güçlü odağın “seni genel başkan yapmayacağız” şeklindeki iç kararıyla başkanlığa veda etti.
Zor günler
Bilindiği gibi HDP, bu kongreye zor ve sıkıntılı günler yaşayarak geldi.
Hemen bütün belediyeleri Ak Parti’nin kayyum politikasıyla elinden alındı. Eşbaşkanları gözaltı ve tutuklamalardan başını kaldıramadı. Bir hayli milletvekili, belediye başkanı, parti yöneticisi, üyesi ve taraftarı da tutuklu durumda.
Parti bir süredir iradi olarak direnmeye devam etse bile, bu gözaltı ve tutuklamalarda ifade bulan baskılar nedeniyle, kimi yerlerdeki üye ve taraftarların parti örgütleri ve faaliyetinden uzak durma eğilimi, özellikle Batı’da dikkat çekici bir örgütsel zayıflamaya yol açıyor.
Halen TBMM’nin üçüncü büyük partisi olmasına karşın, siyasette ve medyada ısrarlı şekilde muhatap alınmıyor ve yok sayılıyor.
HDP’nin bir dönemi kapandı
Kongre bir anlamda bu süreci durdurmak ve tersine çevirerek yeniden yükselişe geçmek için tasarlandığı izlenimi veriyor.
Kongreye onca kitlesel katılımın olmasına, solun bazı bağımsız aydınlarına Parti Meclisi’nde yer verilmesine, başkanlığa getirilmeyen Demirtaş’ın bu kurulda birinci sıraya konmasına rağmen, genel başkanlık konusunda yaşanan gerilimin gölgesinin kongre üzerine çöktüğü, bazı kesimlerde gözardı edilemeyecek bir kırılmaya yol açtığı belirtiliyor.
HDP’nin yaklaşık altı yedi yıllık kısa tarihini gözden geçirirsek... İlk dönemde Türkiye’nin sorunları için dile getirilen politik yönelim ve başta sol-sosyalist güçler olmak üzere topluma yapılan çağrılarla kıyasladığımızda, (geride kalan bu dönemin önemli dönemeçlerinde yaşananların gösterdikleriyle birlikte) bu son gelişmenin, parti açısından bir devrin kapanmasına vesile olduğu söylenebilir.
Demokratik değişim ve dönüşümün partisi olacaktı
Kuruluş döneminde HDP, Türkiye’nin kimini tarihten devraldığı bütün sorunlarına kapsamlı ve radikal bir değişim ve dönüşümü öngörüyordu. Böyle bir demokratikleşme amacıyla, bütün mağdur dinamiklerin ortak bir zeminde buluşması ve bu sürecin asli aktörleri olarak siyaset sahnesinde yer almalarının partisi olarak görülmüş ve tanıtılmıştı.
Sosyalist ideoloji ve düşüncenin kimi politik parti ve çevreleri, ülkenin mevcut etnisite, inanç, ve kültür çeşitliliğini temsil eden kişi ve grupları, demokratik siyaset zemininde ve böyle bir yasal şemsiye altında ciddi bir değişim ve dönüşüm mücadelesi verilebileceğine inandılar. HDP çatısı altında yer aldılar ve ona destek verdiler.
Bu bir araya geliş, önceki yıllarda yaşanan “Sol’un birliği... sosyalistlerle Kürt siyasetinin seçim ittifakı... ortak bağımsız adaylar girişimi... bin umut adayları” gibi politik buluşmaların üst düzeye sıçratılması ve sürekli kılınması gibi görülüyordu. Hattâ zaman içinde HDP’de “bileşen olma” durumundan, bir zamanlar TİP’te olduğu gibi organik bir buluşmaya geçilebileceği umut ediliyordu.
Bu Türkiye projesi toplumda karşılığını buldu ve Kürt meselesinde özellikle Batı illerindeki yurttaşlarda eskiden görülen katı yaklaşımın değişmesinde bir dönem önemli rol oynadı.
Suriye iç savaşı sihri bozdu
Partinin, Kürt sorununun barış ve müzakere yoluyla çözümünü hedefleyen “Barış ve Çözüm Süreci”yle paralel giden yükselişi, seçimlere giderken ve Suriye iç savaşının etkileri Türkiye’ye sert bir şekilde yansımaya başlayınca, giderek yavaşlamaya; sonrasında yaşanan olaylar ve izlenen politikalarla ise duraksama ve gerilemeye dönüştü.
Gezi Olayları ve 17-25 Aralık 2013 FETO operasyonları sırasında HDP oldukça makul bir yerde durdu. Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği genel seçimleri sonrasında, özellikle de Suriye iç savaşında yer alan güçlere yaklaşım, HDP’nin Türkiye projesini, söylemini, üye ve taraftarlarını politik bakımdan zorlayan, dolayısıyla bütün konumunu sarsan ve çok zayıflatan bir gelişme oldu.
Üçüncü büyük parti nasıl bu noktaya geldi?
Bunda, PKK’nın bölgesel politika ve tercihleri, Irak ve Suriye’de yaşanan savaşlar, Türkiye’deki siyasal şartlar ve iktidarın politikaları, bizzat HDP’nin yapısal özelliği, bunun partiye taşıdığı politik zorunluluklar ve getirdiği sınırlar gibi birçok faktör rol oynadı.
Bu bağlamda, HDP’nin merkez yönetimlerinin, eşbaşkanlarının, üyelerinin ve taraftarlarının, 2014 sonbaharından itibaren ve özellikle de 7 Haziran 2015 sonrasında yaşananlar karşısında nasıl bir açmaza düştüğünü ve bariz bir tıkanma yaşadığını her aşamada gördük.
“Barış ve Çözüm Süreci”nin çökmesinin, PKK ile sertleşen çatışmaların, özyönetim ilanları ve hendek savaşlarının, Irak ve Suriye’de IŞİD’e (DEAŞ/DAEŞ) karşı sürdürülen savaşın ülkeye yansımalarının, Suriye iç savaşında PKK/PYD/YPG’nin ABD destekli varlığı ve politikalarının Türkiye ile karşı karşıya gelmesinin iç politik iklime getirdiği sertleşmelerin... ve bütün bu hususlarda HDP tarafından ortaya konan politik tercihlerin en azından tartışmalı niteliği, kimi zaman düpedüz yanlışlığı ya da yetersizliği, bu bağlamda zikredilmeli.
Parlamentonun üçüncü büyük gücünün nasıl adım adım etkisiz bir siyasal özne haline geldiğine üzülerek tanık olduk.
Şüphesiz iktidarın OHAL uygulamaları ve demokrasinin olağanüstü sınırlanması da bu partinin durumunun daha da ağırlaşmasına neden oldu. “Barış ve Çözüm Süreci”ni başlatan AK Parti’nin bu noktaya gelinmesinde oynadığı rol da hakkında birçok değerlendirme ve eleştiri yapılabilir. Parlamentodaki bir partinin başkan, yönetici ve üyelerinin bu denli baskı görmesi, ne demokrasi ve ne de insan hakları adına asla kabul edilemez.
Lâkin bu hem yazımızın asıl konusu değil, hem de HDP’nin bugün bu noktaya gelmesinde kendisinden kaynaklanan zaafları perdeleyecek ve örgütün politik hatalarını hafifletmek için başvurulacak mazeret olarak kullanılmamalı.
Herhalde, ne geriye dönük yeni ve kurgusal anlatım denemeleri, ne de sahiciliği zayıf gerekçelerle zaman kaybedilmesi bu parti için isabetli olmayacak.
Kuruluşundan farklı bir HDP
Artık HDP’de çok şey değişti. Toplumun bütün mağdur dinamiklerini, farklı kimliklerden, inançlardan ve kültürlerden duyarlı yurttaşlar ve aydınları bağrında toplayan, demokratik siyaset zemininde Türkiye’nin radikal demokratik değişim ve dönüşümünün partisi olma iddiası maalesef hayata geçmedi.
Halen bünyesinde söz konusu kesimlerden belli oranlarda üye ve taraftar, bağımsız bireyler ve bazı aydınlar olsa bile, parti ağırlıklı olarak Kürt varlığı ve tercihlerinin belirleyici olduğu bir zemine oturdu.
Şüphesiz HDP kuruluş programında yer alan birçok şeyden vazgeçmiş değil. Ama bir partiye rengini veren ve onu tamamlayan da çoğu zaman programının ötesindeki şeylerdir. HDP açısından da böyle bir durum oluştu.
Son dönemde yapılan kamuoyu araştırmalarında parti bazen barajın biraz altında, bazen biraz üstünde görünüyor. Buradan hareketle, HDP’nin şu sıralar esas olarak Kürt kimliği etrafında bir siyasal duyarlılık sergileyen seçmen kitlesine gelip dayandığı söylenebilir.
Hattâ, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) ile arasında önemli bir fark kalmadığı da ileri sürülebilir.
Özetle, HDP’nin 2012’de çok sayıda grup, çevre ve bireyle başlayan eski hikâyesi ve projesinin sonuna gelirken, yeni bir hikâye yazması için yeterli zeminin bulunduğu da görülüyor.
Kürt kimlikli HDP de demokrasinin ayrılmaz parçası
Belki birçok siyasal çevre ve kişi açısından HDP’nin böyle bir noktaya gelmesi üzüntü kaynağı olsa bile, Kürt sorununun çözülemeyip boylu boyunca ortada durduğu bir ülkede, kendini tamamen bu konuya hasretmiş bir partinin mevcut olmasında, demokrasi ve çoğulculuk adına hiç de üzülecek bir durum yok.
Berraklaşan yeni kimliğiyle HDP, kendisinin kısa ve Kürtlerin uzun tarihinden çıkaracağı derslerle hem Türkiye’de demokrasinin yeniden inşasında, hem de Kürt sorununun bu topraklarda barışçı ve demokratik bir çözüme ulaşmasında kritik rol oynayabilir.
HDP halen ve her şeye rağmen çok önemli bir siyasal aktördür. Temsil ettiği oy gücü, sorunlarını seslendirdiği yurttaş topluluğu görmezden gelinemez. Onu görmezden gelme ve siyasal platformlardan aşağı itme yaklaşımının ülkeye bir faydası da yoktur, doğru da değildir.
Sonuçta, HDP’nin yükselme ve gerileme döneminin önde gelen siyasal aktörü olarak Demirtaş’ın eşbaşkanlıktan gidişinin, içinde son derece önemli meseleleri barındıran sembolik bir siyasal olay olmasının ötesinde, HDP’de bir devrin kapanması anlamına da geldiğini söylemek yanlış olmayacak.
Bununla birlikte, ülke sorunlarının çeşitliliği ve kapsamı; normalleşmeye, demokratik ve köklü değişimlere olan ihtiyacımız; demokrasinin bütün boyutlarıyla hayat bulması için toplum olarak sergilediğimiz talep ve arzu dikkate alınırsa, kimsenin HDP’yi görmezden gelmek gibi bir lüksü olabileceğini sanmıyorum.
Yazarlar
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.11.2023
19.08.2023
6.05.2023
28.04.2023
17.04.2023
29.03.2023
22.03.2023
9.03.2023
15.11.2022
9.09.2022