Bayram ZİLAN
Bir siyasi parti aynı anda hem Kemalist hem muhafazakâr, hem seküler hem İslamcı, hem sağcı hem solcu, hem milliyetçi hem sosyalist, hem statükocu hem ilerici olabilir mi? Veya “Abdullah” (Gül) ismine “fazla Arap kokuyor” diyen parti ile “Ekmeleddin” isimli birini aday yapan parti, aynı parti olabilir mi?
Dinci olduğu için babasını ülkeden kovanla, dinci olduğu için oğlunu ülkeye davet eden partinin aynı siyasi parti olduğunu söylerseniz kim inanır?
7 yıl önce Muhafazakâr olduğu için 367 saçmalığı ile Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığını engelleyen akıl ile 7 yıl sonra Muhafazakâr olduğu için Ekmeleddin İhsanoğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı yapan aklın aynı akıl olması fazla tuhaf değil mi?
90 yıl boyunca dini, baskı ve kontrol altına almış, halka seküler yaşam biçimini dayatmış, İslam ile arasına mesafe koymuş, Kur’an kurslarını yasaklamış, İmam Hatip okullarını kapatmış, ezanı Türkçeleştirmiş bir gelenek ile 90 yıl sonra Kur’anı ve Arapçayı çok iyi bilen, İslam ile arasında hiç bir mesafe olmayan hatta isminin anlamı “dinin olgunluğu, dinin olgunlaştırdığı adam” olan birini aday yapan geleneğin siyasal kodları farklı mı?
Soruları çoğaltmak mümkün. Ontolojik bir paradokstan söz ediyoruz.
Varlığını inkâr eden, geçmişini yok sayan, bugüne kadar üzerine inşa olduğu temeli dinamitleyen, şizofrenik bir paradoks bu. Aynı durum MHP için de geçerli. MHP de 60-70’li yıllardan beri kan davalı olduğu sol ile flört etmekte hiçbir beis görmüyor.
Niccolo Machiavelli eğer bugün yaşasaydı, CHP ve MHP’nin eline su dökemezdi. Ömrü, Bahçeli ve Kılıçdaroğlu’nu görmeye yetseydi, teorisinin adını Bahçelivelizm veya Kılıçdarvelizm şeklinde değiştirirdi.
Oportünizm, Pragmatizm, Makyavelizm… Bunların hepsi halt etmiş. Nur topu gibi milli bir “BahçeliKılıçdarizm”imiz var artık.
Antagonizmaların (siyasal hasımlar) iktidarı ele geçirmek için agonistleşerek (siyasal hısımlar) birbirine eklemlenmesini teorize eden ve iki ay önce hayatını kaybeden “Radikal Demokrasi” kuramcısı post-marksist Chantal Mouffe, Bahçeli ve Kılıçdaroğlu’nun, antagonist yapılarını bozmadan (agonistleşmeden, ehlileşmeden, birbirlerine olan tahammülsüzlükleri devam ediyorken) birbirlerine eklemlenip Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday gösterdikleri için eminim kemikleri sızlıyordur. (CHP ve MHP’de gerçek bir değişim ve ehlileşme olsaydı, Kürt Siyasi Hareketi de onlar için hısım olurdu ve/ya HDP’yi bu denklemin dışında tutmazlardı, aynı şekilde HDP de kendisini onlar karşısında bir “yabancı” gibi hissetmezdi)
Tuhaflıklar bunlarla da sınırlı değil.
Düşünsenize, her iki siyasi parti de, kendi liderlerini Cumhurbaşkanlığı adaylığı için yetersiz görüyor ama parti Genel Başkanlığı için yeterli görüyor.
Öteki mahalledeki muhafazakârların oy pastasından bir dilim kapabilmek için aday gösterdikleri kişiyi, bırakın öteki mahalleye tanıtmayı, daha kendi mahallelerine tanıtmaya, kendi tabanlarını ikna etmeye çalışıyorlar.
CHP, kendi laik mahallesini ikna etmek için İhsanoğlu’nun muhafazakâr, dinci tarafını saklayıp, Atatürkçü, seküler, modern(?) tarafını göstermeye çalışıyor.“Bakın eşi de açık, operaya bile gidiyor” gibi argümanlarla tanıtım ve PR çalışmaları yapıyor. MHP ise İhsanoğlu’nun milliyetçi, Türk-çü tarafını ön planda tutmaya çalışıyor.
Bütün bunlar, aslında Türkiye siyasetinin adım adım iki partili sisteme geçişini de ima ediyor.
Tabi buraya kadar anlatılanlar, icebergin görünen kısmındaki “Çatı Adayı” semptomlarıydı.
Ancak, parçanın özünü ihtiva eden icebergin görünmeyen kısmında ise bir “Uydu Aday” profili mevcut.
Her ne kadar adayın uzun uğraşlar, müzakereler ve karşılıklı gelip gitmeler sonucunda belirlendiği söylense de, sürecin arka planında bir “üst aklın” başından beri devrede olduğu, adayın bizzat bu “üst akıl” tarafından belirlenip CHP ve MHP’ye empoze edildiği görülüyor.
Bu tezi kuvvetlendiren en önemli delil, Aydın Doğan’ın 2011 Ağustos’unda, Cidde’de İhsanoğlu’na Cumhurbaşkanlığı teklifi yapması, daha sonra İhsanoğlu’nun kitabını basması ve mazkur kitabın tanıtımında ön saflarda Aydın Doğan ve şürekâsının yer almasıdır.
Öte yandan İhsanoğlu’nun 2011’den sonra Ak Parti ile yollarını ayırması, Mısır darbesine “darbe” d(iy)ememesi, darbecileri kınamaması ve katliamlara seyirci kalması, o günden beri stratejik olarak Ak Parti karşıtı pozisyonda konumlandığı ve Cumhurbaşkanlığı adaylığına hazırlandığı izlenimi doğuruyor.
Esasen buradaki temel mesele, “Cumhurbaşkanlığı makamını ve bu makamın geniş yetkilerini Erdoğan’a teslim etmeme” meselesidir.
Çünkü Erdoğan’ın köşke çıkması, aynı zamanda, 1.cumhuriyet parantezinin kapanması ve 1.Cumhuriyet rejiminin çökmesi anlamına geliyor. Batı Politbürosu, henüz şimdi, rejim ve sistem tam değişmemişken bile Erdoğan’a ve onun temsil ettiği kitleye hükmedemiyorken, Erdoğan’ın köşke çıkması halinde, bundan böyle asla hükmedemeyeceğini ve Türkiye’nin elden gideceğini çok iyi biliyor.
Tam da bu noktada Ekmeleddin İhsanoğlu ismi önem kazanıyor.
Erdoğan’ı Gezi’de, Okmeydanı’nda, 17-15 Aralık’ta, Hatay’da, Lice’de vuramayan ulusal ve uluslar arası güçler, son çare olarak onu, kendi mahallesiyle, temsil ettiği sosyolojiyle vurmayı deniyor.
Ne var ki, bugüne kadar evdeki hesap çarşıya uymadı. Üstad Sezai Karakoç’un deyimiyle ne yaptıysalar boşa çıktı, göklerden gelen karar, hep “yola devam” dedi. 11 Ağustos’ta da tarihin tekerrür edeceğinden şüphem yok. Aksine CHP ve MHP’nin bu pragmatist ve oportünist siyaseti Türkiye’nin “İki Partili Başkanlık Sistemi”ne geçişini daha da hızlandıracak. Ve bu, aynı zamanda her iki partinin de sonunu getirecek.
Kendi mezarlarını kazıyorlar, farkında değiller..
Twitter: @bayramzilan
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.05.2024
7.05.2024
3.05.2024
29.04.2024
26.04.2024
18.04.2020
25.02.2020
12.02.2020
19.01.2020
15.01.2019