Bekir AĞIRDIR
Yılsonları gelince mutlaka yılın siyasal veya popüler olayları sıralanır, değerlendirilir. Peki,toplumsal açıdan bu yılın olayı nedir?
Bu yılın, hatta son dört beş yılın toplumsal olayı derinleşen siyasal ve toplumsal kutuplaşmadır. Üstelik bu durum geleceğimiz için büyük bir beladır.
Siyasal kutuplaşma konusunda bilinmeyen yok. AK Parti yandaşlığı ve karşıtlığı ekseninde gelişen siyasal kutuplaşma her beş kişiden üçünü pençesine almış durumda. Hangi konu tartışılırsa tartışılsın bu üç kişi, kategorik olarak AK Parti yandaşlığı– karşıtlığı üzerinden bakarak bir pozisyon alıyor, tercih ve tutum geliştiriyor.
Konu veya vaka ne olursa olsun gerilim “nasıl olursa olsun iktidarı düşürmek” isteyenlerle“nasıl olursa olsun iktidarı sürdürmek” isteyenler arası tartışmaya dönüşüyor.
Bu yarılma yalnızca siyasi aktörlerden ibaret değil. Hemen tüm kurumlar ve kümeler bu kutuplaşmanın bir ölçüde içinde. Bakın ODTÜ olayları tartışmasında açıklama yapan üniversitelerin yöneticilerine. Üniversite yöneticileri ne örgütlenme ve ifade özgürlüğünü, ne de üniversitelerde bilimsel özgürlüğü ve özerkliği tartışıyor. Onlar bu kutuplaşma ortamında pozisyonlarını, kendi taraftarlarına ve ötekilere ilan etme ihtiyacıyla konuşuyor.
Her olay, birinci gün içeriğiyle konuşulmaya başlanıyor ve giderek bir siyasal kutuplaşma malzemesine dönüşüyor, dönüştürülüyor.
Uludere katliamını bile siyasal kutuplaşma malzemesine dönüştürmeyi başarmış siyaset, göreceksiniz ODTÜ olaylarını da kutuplaşma malzemesi hâline getirecek.
Böyle olunca da hiçbir vaka bir tartışma sonrası siyasi uzlaşmaya, siyaset marifetiyle yeni bir zihniyet veya kurum-kural değişikliğine ulaşmıyor.
Bir yandan Kürt meselesi etrafında gündelik hayatın içinde Türk-Kürt kutuplaşması gelişiyor. Öte yandan ve asıl önemlisi, siyasal kutuplaşma hayat tarzları üzerinden toplumsal kutuplaşmaya dönüşüyor. Hatta büyük ölçüde dönüştü bile. Bakın etrafınıza, kullanılan ürün ve hizmetlerde ya da satın alınan markalarda, yaşanılan mekânlarda, tercih edilen tatil köylerinde, alışveriş merkezlerinde, hastanelerde, kargo şirketlerinde bile kutuplaşmanın izlerini göreceksiniz.
Kutuplaşma aklımıza, yüreğimize duygusal ambargo demek. Gündelik hayattaki tercihlerimize rızamızla sınırlamalar koymak demek. Asıl önemlisi de yalnızlaşmaya razı olmak ve yalnızlaşmak demek.
Bu belanın virüsünü kapınca, önce kendimizi, kimliğimizi kendi aidiyetlerimiz ve taleplerimiz üzerinden değil öteki üzerinden tanımlamaya başlıyoruz. Ötekini tanımlarken de empati kurarak değil, ötekine atfettiğimiz kötücül niyetler ve korkularımız üzerinden tanımlıyoruz. İkinci aşamada artık negatif, olumsuz ne varsa ötekilere atfetmeye başlıyoruz. Öteki kötülüklerin, başa gelenlerin, değiştirilemeyenlerin şeytani simgesi hâline dönüşüyor. Öteki yeniden tanımlanıyor, giderek daha kötücül daha “şeytani ötekilere” inanılmaya başlanıyor.
Kutbun birine kendimizi ait hissetmeye başlayınca, o kutuptaki diğerleri gibi davranmaya, düşünmeye başlıyoruz. Yani bir çeşit gruba uymak adına taklitçiliğe başlıyoruz. O kutuptakilerin okuduğu gazeteler, gittiği filmler, dinlediği müzikler, seyrettiği TV kanalı modaymış gibi takip edilmeye başlanıyor. Bir kutbun üyesi olmak, o gruba ait olmak ve giderek grup kimliğini içselleştirerek kendi kimliğini bırakıp grubun kimliğini kendi kimliği kılmaya dönüşüyor.
Ötekilere karşı aşırılık, nefret ve hoşgörüsüzlük giderek aklımızda ve yüreğimizde kabarmaya başlıyor. Kendimizin de içinde olduğu kutbun, kendimiz gibi olduğu varsayılan diğer bireylerinden de “ortak ötekinin” düşman olduğu (darbeci ya da şeriatçı ya da bölücü Kürt olduğu inancı) aynı körü körüne bir inanç beklentimiz başlıyor.
Her bir kutbun amaçlarında, korkularında, dertlerinde, taleplerinde farklılık olmakla beraber kullanılan yöntemler aynı. Herhangi bir durum ve tartışmada “ama” dememeniz, “bir de şöyle düşünsek” dememeniz bekleniyor. Karşı kutba empati, karşı kutbu dinleme çabası engelleniyor, giderek ötekilerle aynı kefeye konulma tehdidi hep tepemizde duruyor.
Kendi küçük hayat alanlarımızda yalnızlaşmamak için daha büyük yalnızlaşmaya razı hâle geliyoruz.
Bela olan yalnızca yalnızlaşmak da değil. Hayatlarımızı, hayat kalitemizi çoğaltmamaya, yükseltmemeye razı hâle geliyoruz.
Diğerleriyle, ötekilerle önce iletişimi sonra işbirliği alanlarımızı kısıtlıyoruz. Bu kısıtlama giderek karşılıklı beslenme, çoğalma olanaklarını yok ediyor. Bir süre sonra göreceğiz ki gündelik hayatımızda eksilmeler başlamış.
İktidar partisi değişse bile ya da siyasi aktörler daha barışçı bir siyaset tarzına dönse bile, toplumsal kutuplaşma gündelik hayatımızda derin yarıklar ve yüksek duvarlar bırakmış olacak.
Yazarlar
-
Taha AkyolYangın ve su 30.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİyi yönetimi hak ediyor muyuz 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKSuriye’de tarihi bir uzlaşmanın imkanları: Mutabakatın özüne ve şeklinde dair 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEHey gidi hukuk 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojava, Şam ve çözüm süreci arasında optimal bir nokta bulunabilir mi? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEski Türkiye’den Bir Sokak ve Bir Apartman 26.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanBakın servet transferi nasıl yapılıyor? Bir tekil örnek… 26.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAynı dili konuşup neden anlaşamıyoruz? 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunVazgeçmeyeceğiz! 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKendiliğin kazanılması ölçüm sorunlarına yolaçıyor 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuk ve Savaş 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçMinder… 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayReel sosyalizm neden çöktü? 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluFurkan Karabay, Murat Çalık, Kavala, Atalay, Demirtaş ve diğerleri 24.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
7.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
2.06.2025
26.05.2025
19.05.2025
5.05.2025