Cemil KOÇAK
YÖK 1981 yılının sonlarında hayatımıza girdikten sonra, 1982 anayasasının kabulüyle anayasal bir organ haline geldi. Acaba bu dönem YÖK yeniden düzenlenebilir mi?
YÖK yasasının bir maddesi de, üniversitelerde Atatürk ilke ve inkılâpları dersini zorunlu kıldı. Otuz yıldan bu yana bütün üniversite mezunları ve hali hazırda üniversiteye devam etmekte olan gençler bu derse katıldılar, sınavından geçtiler ve bu durum hala devam ediyor. Önümüzdeki dönemde YÖK yasasında değişiklikler yapılacağı yönünde bazı kuvvetli sinyaller bulunmakta. O halde YÖK’ün bir anayasa değişikliği sırasında artık anayasal organ olmaktan çıkarılması ve bu meyanda yasasında da önemli değişiklikler yapılması gündeme gelirse; Atatürk ilkeleri ve inkılâpları dersinin de zorunlu ders olarak kaldırılmasının önerilmesi yerinde olacaktır.
12 Eylül’ün ideolojik yönelimi
Bu dersin zorunlu oluşunun nedeni, elbette 12 Eylül darbesinin oluşturmak istediği ideolojik-politik yönelimdir. Her askerî darbenin kendine özgü bir Atatürkçülük anlayışı olduğu gibi, 12 Eylül’ün de vardı. 1980 sonrasında ordunun topluma benimsetmek istediği, benimsemediği takdirde en azından görünürde kabullendiğini göstermesi arzu edilen Atatürkçülük, bundan sadece yirmi yıl önce yine bir ordu darbesiyle, 1960 sonrasında yani, aslında gerçekleşmemiş miydi diye soracak olanlara, 12 Eylül’ün yanıtı muhakkak olumsuz olurdu. O kadar olumsuz olurdu ki, 27 Mayıs devrim şehitleri olarak adlandırılan ve o dönemde büyük bir törenle Anıtkabir’de toprağa verilen gençlerle daha sonra öldüğünde yine buraya gömülmesi uygun görülen Cemal Gürsel’in mezarlarını Atatürk’ün yanından kaldırmayı uygun görmüştü. Galiba tepkiyi hissettikleri için olacak; İsmet İnönü’nün mezar yerini de her ne kadar değiştirmek istedilerse de, buna sanırım cesaret edemediler. Yeni Atatürkçüler, eski Atatürkçülerin Atatürkçülüklerini beğenmemişlerdi. Atatürkçülüğün ne olduğuna ise ordunun iktidarda olan grubu karar veriyordu.
Eğitim sistemi rejimi içselleştiriyor
Uygun görülen Atatürkçülük belirli bir ideolojik ve politik formatta resmî eğitimin içine yedirilmeli; ilk, orta ve lise eğitiminin resmî ideoloji ve tarih görüşünü oluşturmalıydı. Yeni internet sitesi Zaytung’un “hala doymayanlar için” başlığıyla sunduğu üniversite inkılâp tarihi dersleri de, ne olur ne olmaz, gençlerin hala yeterince endoktrine edilememiş olabileceğinden endişe ve kuşku duyanlar açısından son bir umut ışığı olarak görülmüş de olabilir. Bu sürecin hiçbir işe yaramadığını düşünenlere kötü haberi vermek isterim: Hayır, resmî eğitimin en büyük başarısı, zaten temel başarı kriteri de baştan böyle saptanmıştı, eğitim süzgecinden geçen bütün gençlerin dönemin konjonktürel siyasal koşullarının ortaya çıkardığı resmî ideoloji ve tarihi içselleştirmesini sağlamasıdır. Eğitim basamaklarının yükselmesiyle resmî ideolojinin ve tarihin savunulması arasındaki yakın istatistiki bağ, kısaca millî eğitim olarak adlandırılan bu sürecin amacına olabildiğince ulaştığını bize göstermektedir. Millî eğitim açısından yegâne sorun, nüfusun çok önemli bir kısmının eğitim ve dolayısıyla da endoktrine edilme süresinin kısalığıdır. Eğer herkesi yeteri kadar uzun bir süre eğitmek imkânı olabilseydi, belki de millî eğitim politikası da cumhuriyetin başında kendisine sunulan misyonu yerine getirebilmenin onurunu yaşayabilirdi.
Her üniversiteye bir Atatürk Enstitüsü
Elbette pek çok kez politik düzenlemeler baştaki amacı karşılamakta yetersiz kalır; nitekim Atatürk ilkeleri ve inkılâpları dersinin zaman içindeki evrimi, bir çaresizliği yansıtmaya da başlamıştır. Üniversite öğrenci sayısının inanılmaz boyutlarda olduğu bir dönemde belirli bir dersin bütün üniversite öğrencilerine sunulmak zorunda kalınması, bu uygulamayı gönülden desteklemiş ya da desteklemeye hazır pek çok yöneticinin dahi günlük hayatın pratiğinde yetersiz kalması ile sonuçlandı. Ders pratikte yapılamaz hale geldi; fakat kâğıt üzerinde devamı yasal bir zorunluluktu. Gerçi bugün de bütün üniversitelerde sadece bu dersi vermekle görevli pek çok Atatürk ilkeleri ve inkılapları enstitüsü bulunmakta; pek çok genç bu dersi vererek kendisine bir çalışma sahası da yaratmaktadır. Dersi alan öğrenciler açısından ise sorun değişiktir; derse devamın zorunlu olmaması avantajdır. Zaten başka nasıl olabilirdi ki, bütün öğrenciler derse gelse, yığınla dershane inşa edilmek zorunda kalınırdı. Onun için derse devam son derece düşüktür; zaten uzun yıllardan beri ezberlediklerini yeniden duymak öğrenciler açısından da heyecan verici sayılamaz. Çoktan seçmeli bir sınavla konu ebediyen kapatılır. Merak etmemek de elde değildir; sadece bu dersten kaldığı için mezun olamamış tek bir üniversite öğrencisi olmuş mudur acaba? İkinci merak konusu ise başkadır: başarılı bir dersin ardından bütün üniversite mezunları hayatlarının geri kalanını da Atatürkçü görüşle mi geçirmektedir acaba?
Halkçılık ilkesi neden ön plana çıkmadı
Yasa, yüksek öğretimin bir amacını da, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda Atatürk milliyetçiliğine bağlı öğrenciler yetiştirmek olarak formüle etmiştir. İnsan okur okumaz hayretler içinde kalıyor; neden ilkelerden biri bu kadar öne fırlamış diye. Oysa örneğin öğrenciler neden özel olarak Atatürk halkçılığına ya da inkılâpçılığına bağlı olarak yetiştirilir diye özel bir vurgudan kaçınılmış; niçin altı ilkeden sadece biri olan milliyetçilik bu kadar baskın hale gelmiş de, geri kalan beş ilke (burada saymayacağım, bilemeyenler herhangi bir sınıftan yeniden başlayabilirler) o kadar da önemli görülmemiş? Yoksa ilkeler arasında bir hiyerarşi mi bulunmakta? Belki de milliyetçilik en üsttedir de, mesela devletçilik daha alt sıralarda olabilir mi? Maalesef 12 Eylül’den sonra bu yönde bir açıklama yapılmadığından, bu sorulara yanıt vermek kolay da değil. Yine de kuşkulanmamak mümkün değildir; Atatürk milliyetçiliğini aşılayan bir yüksek öğretim, yasanın hükmünü yerine getirmekte, fakat diğer ilkeleri de acaba yeterince ve dengeli olarak aynı anda sunabilmekte midir? Bütün üniversite mezunlarının ve öğrencilerinin mesela devletçi olmamalarının sorumlusu olarak bugün kimleri görmeliyiz?
Her derste Atatürkçülük işlenecek
Yanlış anlaşılmasın sakın; Atatürk ilke ve inkılâplarını gençlere aşılama misyonu yalnızca bu derse özel bir ayrıcalık olarak tasarlanmamış; aksine bütün yüksek öğretimin amaçlarından bir tanesi bu. Bu şartlar altında termodinamiğin yasaları dersinde de Atatürk milliyetçiliğinden söz etmemek olmaz tabiî. Aksi, yasanın ihlaline girer. Yasanın doğru yorumu, bütün üniversite derslerinin bu amaçla düzenlenmesi ve yine mesela botanik dersinin morfogenez anlatımında da benzer konulardan muhakkak söz edilmesidir. Moda tasarımında mesela, Atatürk milliyetçiliğinden ne ölçüde ve ne kapsamda söz edildiğini duymak isterdim. Biz de duyamadık diyen öğrencilere tavsiyem, üniversite yönetimine, yetmezse YÖK’e başvurarak, şikâyetlerini muhakkak dile getirmeleridir.
Görevlerini öğrenemeyen öğrenciler
Yasada yer alan toplum yararını kişisel çıkarının üstünde tutan gençler yetiştirmek amacına rağmen, kendisinin bireyci, çıkarcı, egoist olarak mezun edildiğini ileri sürecek olan öğrencilerin de yasal haklarını yargı organları önünde talep etmelerini öneririm. Hele Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı görev ve sorumluluklarını hala bilemeyen ve bunları davranış haline getirmekte zorlanan gençlerin aileleri de, içine düştükleri bu zor durumdan yüksek öğretimin sorumlu olduğunu iddia ederek maddî ve manevî tazminat davası açabilirler. Hele özel üniversitelere bunca cömert ödemede bulunan ailelerin hiç kuşkusuz haklarını aramamaları düşünülemez. Fakat sadece öğrencilerin ya da ailelerinin haklarını öne çıkarmak haksızlık olacaktır; yasada açık bir hüküm var; Atatürk milliyetçiliğine bağlı hizmet bilincinin kazandırılması acaba mümkün olabildi mi? Hizmet verir ve alırken bu konunun da yeniden gözden geçirilmesine sıra gelmedi mi?
Peki, dersin kaldırılmasına sıra geldi mi?
YÖK yasasında yapılacak yeni bir düzenleme sırasında pratikte tamamen işlevsiz kalmış bu derse; gerçekte ise demokratik bir rejimde kendisine yer bulmasına imkân olmayan bir endoktirinizasyon sürecine son vermenin zamanı hala gelmedi mi? Bu dersin üniversite eğitiminden tamamen kaldırılması, dersi veren öğretim görevlileri ve üyeleri ile dersi alan öğrenciler tarafından önemli bir angaryanın sonu anlamına gelecektir. Bunun yerine işlevsel başka formüller bulunabilir; zaten sosyal bilim alanında eğitim gören öğrenciler Türkiye tarihiyle ilgili farklı derslerle karşılaşıyorlar; teknik dalda eğitim gören öğrenciler için zorunlu olmamak koşuluyla Türkiye’nin yakın tarihiyle ilgili sosyal bilimciler tarafından verilmekte olan derslere bir talep yaratılmaya çalışılabilir. Eğer zaten öğrencinin talebi yoksa, zorunluluk yalnızca bir angarya haline gelir; tıpkı bugün gibi, hem öğrenciye, hem de hocaya.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016