Cengiz AKTAR
Reyhanlı saldırısı üzerine daha çok düşüneceğiz. Hükümetin kriz idaresinde tercih ettiği haber ve bilgi karartması üzerine de... Cumhurbaşkanı üzerine düşeni yaptı. Taraf da öyle.
Hükümetin nükleer bilinç seviyesi
Nükleer Türkiye’de bilinen bir konu değil, ama buna rağmen halkta, muhtemelen nükleer kazalarla bağlantılı, derin bir kuşku hâkim. Bu kuşkunun giderilmesi için başta Başbakan olmak üzere hükümetin planlı programlı bir kampanyayı uygulamaya koyduğu anlaşılıyor.
Başbakan’ın bu aralar önüne gelen her mikrofonda nükleer konusuna girdiğini görüyoruz. Hükümetin iletişim stratejisinin iki temel argümanı var: Enerji açığı ve ithalatına giden para, ikincisi nükleerin riskine atfen hayatta her şeyin tehlike arzettiği ve bunun o şeyi reddetmek için yeterli neden olamayacağı.
Enerji açığı ve ithalatı konusunda Başbakan’a göre hesap şu: “Şu anda enerji ihtiyacımızın yüzde 72’sini yurtdışından karşılıyoruz. Nükleer santraller devreye girdiğinde, şu an ithal ettiğimiz doğal gazın üçte birini ithal etmemize gerek kalmayacak. Yıllık 7,2 milyar dolarlık doğal gaz ithalatının önüne geçeceğiz.” Kulağa hoş geliyor ama kazın ayağı öyle değil. Zira nükleer öpücükle alınmıyor, sanıldığı gibi ucuza da maledilmiyor.
Nükleer ekonomisi uzmanı Erhun Kula’nın Zaman’daki makalesinden: “Bazı çıkar çevreleri Türkiye’de 5.000 megavatlık bir tesisin üç milyar dolar civarında kurulacağını iddia ediyor. Tamamen yalan. İngiltere’de 1.200 megavatlık bir tesisin maliyetinin en az sekiz milyar dolara çıkacağı hesap ediliyor. Nasıl olur da bundan dört misli büyük bir tesis ülkemizde sadece üç milyar dolara yapılabilir? Gerçek maliyet 30 milyar dolar civarında olacak.”
“Nükleer enerjinin ucuz olduğunu çıkar çevreleri sık sık dile getiriyor. Bağımsız bilirkişilerin yaptığı hesaba göre bir kilovatlık nükleer elektriğin ön maliyeti kömür ile üretilen elektriğin toplam maliyetinden yüzde 57 daha fazla (International Energy Agency, Energy Policy in IAE Countries, OECD, Paris 2005). Ön maliyet diyorum zira bu hesaba miadı dolan santrallerin sökülmesi ve nükleer atıkların binlerce yıl depolanma maliyeti dâhil değil. Eğer bunları da eklersek nükleer enerjinin maliyeti dudak uçuklatacak seviyelerde.”
Gelelim nükleerin riskine ve Başbakan’a kulak verelim: “Tabii ki Fukuşima’da ölenler hakikaten gerek Japon halkının gerekse hepimizin yüreklerini dağlamış. Ama bunlar tabii ki olan, olabilecek olaylardır; ama hayat devam ediyor ve şimdi daha ileri teknolojiyle bu noktada çok daha ileri, başarılı adımlar atılıyor.” Bilinç seviyesine bakar mısınız?
İki husus: Greenpeace’in verdiği bilgilere göre Fransız Areva ile Japon Mitsubishi işbirliğiyle üretilenAtmea-1 reaktörü şu âna kadar dünyada hiçbir ülkeden onay almadı. Türkiye, aynen Akkuyu’da olduğu gibi hiçbir ülkede onay almamış bir teknolojiye kobaylık yapacak. Proje sahibi ülkelerde olmaması nükleer güvenlik kültürü olmayan ülkelere “kakalanıyor” demek.
İkincisi, ne öneriyorsun diye soracak olanlara: WWF Doğal Hayatı Koruma Vakfı’na göre,Türkiye’nin mevcut elektrik ihtiyacının tamamının 790 km2 yani yüzölçümünün binde biri kadar bir alana yayılacak güneş panelleriyle karşılanmasının mümkün olduğu belirtiliyor. 2050 yılında ise bunun aşağı yukarı iki misli kadar yani iki Atatürk Barajı kadar alana karşılık gelen güneş paneli... Var mısınız?
Danışsız, denetsiz, düzensiz
Başbakan’ın diline doladığı bir diğer konu “bürokratik engel”. Nobran devleti hatırlatan bürokrasinin asgarîye indirilmesi kulağa hoş geliyor tabii. Ancak çok dikkat etmek lâzım: bürokratik engeli aşmaktan kasıt her türlü danışma, oydaşma, denetim ve düzenlemeden muaf iş yapabilmek demek.
Misal Kamu İhale Yasası. Nisan 2002’de koalisyon hükümetince yapıldı. 11 yılda 18 kez değiştirilerek kuşa çevrildi. Şeffaflıktan külliyen uzak, herhangi çağdaş bir kamu ihalesi kıstasını içermeyen, biçilmiş kaftan bir yasa hâline geldi. Yasa, vergi mükellefinin (hükümetin değil)cebinden çıkan 2012’de 94,4 milyar TL mertebesine ulaşmış bir harcamayı yönetiyor.
Bu meblağın 7,1 milyarı “ihale usulü dışı istisna” yoluyla, 10,6 milyarı da “doğrudan temin”yoluyla gerçekleşti. Yasanın icracısı Kamu İhale Kurumu’nun özerkliğine, diğer düzenleyici ve denetleyici dokuz kurumun özerkliğiyle birlikte Ağustos 2011’de son verildiğini de hatırlatalım.
Anlaşılan hükümete bu kadar mevzuat bile fazla geliyor ki yasayı 19. kez değiştirecek. Taslakta zaman kaybetmeme bahanesiyle oluşturulan ihalesiz alımlarda limit 147.633 TL’den 250.000 TL’yeyükseliyor. Aşırı düşük tekliflerin belgeli açıklama zorunluluğu kalkıyor. Yani bir yemin kâfi! Canalıcı bir yenilik de usulsüz ihalelerde şikâyet hakkını dosya masrafıyla kısıtlama.
Türkiye’nin tekseçicisinin sorgusuz, sualsiz talimatla idare etme muradı işte böyle icra ediliyor.
*
Not: Salı yazısı 17 Haziran 2011 tarihliydi.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- AB’nin fantezi, distopya, sinizm ağırlıklı Türkiye hibe programları
4.01.2022 - İsrail’in bitmez gazası
18.05.2021 - AB umudu yok edildi, hâlâ ‘umutsuz olma’ deniyor
10.05.2021 - Çöküşün kökü Soykırım’da olmasın?
24.04.2021 - Cephelerde sıkışma had safhada
24.03.2021 - Yurtta savaş cihanda savaş
23.02.2021 - Afrin’in işgâlinin üçüncü yıldönümü
20.01.2021 - HDP’nin sonu anamuhalefetin sonu olur
12.01.2021 - Katliam takvimi
28.12.2020 - Zarar ziyan, hasar tespiti, enkazın bilançosu
22.12.2020
Yazarlar
-
Bekir AĞIRDIRVerilerle toplumsal sıkışma: Kredi limiti artık yaşamı belirliyor, halk borçlanarak hayatta kalıyor 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları






































Hrac Madooglu
Basbakanin "30 milyon Euroyu sifirla" diyen sesini hep birlikte dinledik. Arkasindan "Amerikaya bir firmaya gonderdik, incelediler, montajmis" iddiasini ayni firmanin yalanladigini da okuduk. Bilim bakaninin (neyse o) "montaj, cunku bir insanin bu kasetteki gibi konusmasi psikolojik olarak mumkun degil, ben olsam bu kaseti incelemeden imha ederim" diyen safsatasini da dinledik. Butun bunlardan sonra sizin gibi bilimsel gerceklerle ugrasan degerli bir insanin, zamanlamayi manidar bulup, montaj olmadigini ifade etmesini aklim almiyor Sayin Berktay. Basbakanin kullandigi kacirma/saklama gibi fiiller neden tuhaf, onu da anlayamadim. Basbakan, kullandigi telefon cihazinin dinlenebilir bir cihaz olmadigina inaniyor olamaz mi? Cemaat, kavganin en kizismis safhasinda kullanmak icin beklemis olamaz mi? Kaldi ki kaset montajlanmis ise bunu kolayca kanitlayacak teknoloji de mevcut. Neden kullanilmiyor bu teknoloji?