Cengiz AKTAR
Ne zaman düzelmişti ki?
Düşürülen uçak için özür dilendikten sonra “her şey eskisi olacak” masalıyla birlikte bir dolu mesnetsiz “iyi haber” ortalığa saçıldıydı. Sebze-meyve ihracatı, Rus turist akını, işinsanına vize muafiyeti konularında ortalık güllük gülistanlık olmuştu. İşin aslının hiç de öyle olmadığı hızla ortaya çıktı.
Ama esas, dilenen özrün ardında en az ekonomik ilişki kadar önemli bir Rojava ve Suriye meselesi de vardı. Suriye Kürdlerinin Rusya ile olan sıkı fıkı ilişkilerine ket vurmak ve Suriye’de İdlib’e sıkışmış bilumum cihatçıyı bir biçimde Astana masasına ikna ederek ne yaman bir oyuncu olduğunu kanıtlamak. Bu iki konuda da dağ fare doğurdu.
Rusya’nın, ne de ABD’nin sahadaki yegâne ciddî kara gücü olan Kürdleri gözden çıkarmayacağı netlik kazandı. Artı, Antakya sınırıyla TSK kontrolü altındaki bölge arasında tecrit olmuş Afrin’deki mevcudiyetiyle Rusya Türkiye’ye “dokunma” mesajı verdi. Artı, Cenevre barış müzakerelerinde Kürdlerin de olması gerektiğini bir kez daha dile getirdi.
Astana sürecine gelince, bölgeyi yakından bilen ve gözlemleyenlerin aktardığına göre Rusya ile Türkiye arasında Ankara’nın umduğu ortaklık ve işbirliği namevcut. Ankara’nın ikna kabiliyeti filan olmadığı ortaya çıktı. Her hal ve karda Rusya için Kürdler gibi Esad yönetimi de Türkiye’den daha değerli.
Bu hayal kırıklıklarına rağmen Ankara Rusya’nın ekmeğine karşılıksız yağ sürmeye devam ediyor. NATO silâh sistemleriyle uyumsuz SS 400 füzeleri siparişini gündeme getirerek, diğer yanda NATO’nun üye olmayan dost ülkelere yönelik “Barış için Ortaklık” programını Avusturya ile olan AB bağlantılı husumet nedeniyle engelleyerek Rusya’nın elini güçlendiriyor. Tekrar edelim, karşılıksız.
25 Mart’ta T24’te bir haber: Rusya’da Natsionalnaya Oborona (Ulusal Savunma) dergisinin baş editörü İgor Korotçenko Ankara’nın neden Rus mamulü SS400 hava savunma sistemi almak istediğini anlatmış: “Türkiye’nin ABD ve AB ile ilişkileri sorunlu. Türkiye şu duruma düşmekten endişe ediyor: Eğer Türkiye batılı füze sistemi alırsa, olası herhangi bir çatışma durumunda özel sinyal ile bu füze sistemi devre dışı bırakılabilir. Yani kullanılmayacak bir rejime dönüştürülebilir. Onların (batılı füze sistemi) yazılım donanım sistemi var. Zira zamanında Saddam Hüseyin bu tuzağa düştü. O zamanında çok sayıda Fransız füze sistemi aldı. Fakat ABD başkanlığındaki koalisyon güçlerinin saldırısı sırasında Saddam Hüseyin, elindeki sistemi devreye sokmaya çalıştı, ancak aniden radar ekranları söndü. Dolayısıyla füze sistemi kullanılmaz hale geldi. Irak’ı da bir kaç haftada işini bitirdiler.”
Rus askerî uzmanın beyanını, özellikle Saddam Irakı ile ilgili iddiasını kanıtlamak kolay değil. Ne var ki bahsettiği olasılık bir NATO müttefikinin NATO askerî güçleri tarafından saldırıya uğraması! Oysa Türkiye Irak değil. Rusya’da kanaat önderleri Türkiye-NATO ilişkileri konusunda bu aşamaya geldilerse Ankara’nın işi zor. Zira Türkiye’yi NATO’ya karşı “korumaktan” bahseden Rusya ile ilişkiler ne NATO ne de NATO müttefikleriyle olan ilişkilerden daha iyi değil. İyot gibi ortada kalmak böyle bir şey olsa gerek.
Rusya uzmanı değilim ama rejimin ara ara kabaran Rus muhipliğini epeyidir hayretle izlerim.
Rusya ile elle tutulur yegâne ilişki ticarettir. Sanayi ve yatırım daha cılızdır. Ticarette ezici pay doğalgazın; toplam gaz ithalatının %60’ı. Bu sürüyor. Turizmin payı da kayda değerdi, artık bitti. Ticaret hacmi son dönemde yılda 33-35 milyar dolar seviyesinde seyrederdi, şimdi çok azalmıştır. 2016 için ciddî bir veri bulamadım Internette; ne tesadüf! Ticaret dışında ağırlık inşaattaydı. Türkiyeli firmalar 1988’den bu yana Rusya’da 20 milyar dolarlık 1500 civarında proje gerçekleştirmişti. Şimdi bu da zorlaştı. Rusya’dan Türkiye’ye doğrudan yatırım hacmi ise 2002’den bu yana 3 milyar dolar mertebesinde. Fosil enerji devi Lukoil’in benzin istasyonları ve esas Akkuyu’daki kâbus nükleer santralle faaliyet artabilir.
Gelelim esas ikili siyasî ilişkilere. Burada işler tamamen aksi yönde ilerler. Türkiye’de “Deli” denen Rus Çarı Büyük Petro’dan bu yana, yani 1700’lerin başından beri husumetin farklı biçimlerde ama özünde aynen sürdüğünü görüyoruz. Balkanlar, Kıbrıs, Ortadoğu, İran, Kafkaslar, Orta Asya ve İslam konusunda Rusya ile istisnasız hiçbir konuda ortaklıktan söz etmek mümkün değildir. Kısaca hatırlatalım.
Balkanlarda gizli gizsiz rekabet Soğuk Savaş’ın bitiminden bu yana sürer. Bu coğrafyadaki Ortodoks dayanışmasını ve İslavcılığı ciddiye almak gerekiyor.
Kıbrıs’ta Rusya çözümden yana değil. Nisan 2004’te yapılan Annan Planı referandumunun olumsuz sonucunun nedenlerini kayda geçiren BM raporunun Güvenlik Konseyi’ne gelmesi hâlâ Rusya tarafından engellendiğini hatırlamak kâfi.
Ortadoğu ve Arap dünyasında Rusya ile Türkiye arasında, önce Libya şimdi Suriye’nin geleceği konusunda, son dönemdeki güzellemelere rağmen, derin bir uzlaşmazlık mevcut. Rusya Ortadoğu’da Türkiye’nin açık rakibi, ortağı filan değil.
Sadece Batı ve İsrail’in değil Türkiye’nin de başını ağrıtan İran’ın atom bombası yapmasında teknik destek Rusya’dan geliyor. Bu stratejik ortaklığı hafife almak mümkün değil.
Kafkaslarda Gürcistan savaşından bu yana Rusya hükümranlığını yeniden tesis etmiş durumda. “Tavşana kaç tazıya tut”, “böl ve yönet” taktiklerini kıyasıya uyguluyor. Azerbaycan ile Ermenistan ve Türkiye ile Ermenistan arasındaki anlaşmazlıklarda belirleyici güç. Çözüm yanlısı değil. Şu açık ki Rusya’nın arkabahçesi Kafkasya’da Türkiye’ye yer yok. Kafkasya’nın Rusya tarafındaki Müslüman topluluklar konusunda iki ülke arasında asırlardır süren husumet ise berdevam. Bu bağlamda Çeçenistanlı İŞİD’cilerin Rusya’nın hedef tahtasında olduğunu hatırlayalım.
Orta Asya’da Şanghay İşbirliği Teşkilâtı ile başlayan ilişkinin akıbeti meçhul. Siyasî İslâm’a harp ilân etmiş altı ülkeden oluşan Teşkilât en son Suriye konusunda Ankara’nın tamamen zıddı bir tavır aldı.
Bunlara rağmen sözümona yeniden canlanan “muhabbeti” izah edebilmek için geriye tek bir nokta kalıyor: Her iki ülkenin içinde ve dış ilişkilerinde otoriterlikle şekillenen güç politikaları ve bu bağlamda Putin’in Erdoğan’dan önde ve daha güçlü olması.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.01.2022
18.05.2021
10.05.2021
24.04.2021
24.03.2021
23.02.2021
20.01.2021
12.01.2021
28.12.2020
22.12.2020