Ekrem DUMANLI
Hemen her fırsatta birileri ile ilgili kaset bulunduğu; bu kasetlerin “paralel yapı” tarafından kullanıldığı söyleniyor. Hem de meydanlarda. Alenen.
Daha önce bazı siyasiler, medya sahipleri, hatta Cumhurbaşkanı için de benzer bir şeyler söylendi. Güya onlara dair de kasetler vardı ve o kasetler bir yerlerde gizlice tutuluyordu. Geçen hafta Başbakan, iddiasına iki adres göstererek devam etti: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Genelkurmay Başkanı. İşin ilginç yanı Sayın Cumhurbaşkanı ile ilgili daha önce de benzer bir iddiayı dile getirmiş ve Gül tarafından nazikçe tekzip edilmişti. Şimdi listeye Genelkurmay Başkanı’nı da dâhil etmiş oldu.
Peki, bu iddialar doğru mu? Şayet doğruysa, iddia sahibi (üstelik yürütmenin başı ve siyasi otoritenin zirvesi) Başbakan ispat etmek zorunda değil mi? İspatsız iddiaları ona buna boca etmek sorumluluk taşıması gereken insanlara yakışıyor mu?
KASETLERİ KİM KULLANDI?
Meseleyi daha net anlayabilmek için kısa bir kaset turu yapmakta fayda var: MHP’lilerin “uygunsuz görüntüler” içeren kasetleri internete düştü. Bir değil; tam yedi vekil ile ilgili organize bir suç işlenmiş, bu kişilerin kasetleri internete atılmıştı. Aradan geçen 3 seneye rağmen bu menfur suçu kimin işlediği hâlâ bulunamadı. Dedikodu ve kehanetler art arda sıralandı, ancak olayın üzerine gitmesi gereken hükümet, maalesef, 7 vak’adan birini bile aydınlatamadı. Hiçbirinin faili bulunamaz mıydı? Ya da bir başka tabirle: Bu iğrenç kasetlerden tek birinin faili bulunsaydı kaset siyaseti devam edebilir miydi?
Ya CHP liderliğinden ayrılmak zorunda bırakılan Deniz Baykal’ın kaseti? Baykal, bir tuzağa düşürülmüş, görüntüleri önce bir video paylaşım sitesine ardından da Yeni Akit Gazetesi’nin yedek kulübesi sayılan internet sitesine taşınmıştı. O görüntülerin üzerine Başbakan Erdoğan sevinç ve zafer naraları attı o günlerde. Özel hayat vurgusunu yaparak “ayıp oluyor” demek isteyenlere meydanlardan “Ne özeli? Genel! Genel!” diye haykırdı. Hatta Fethullah Gülen Hocaefendi ve Abdullah Gül gibi isimlerin Baykal’a üzüldüğünü beyan etmesi karşısında da içerlediğini ima edecek sözler söylemişti. Aradan zaman geçti, “Cemaat”e topyekûn linç stratejisi oluşturuldu. Hal böyle olunca Baykal’ın kaseti de “paralel yapı” adlı hayali kurgunun üzerine yıkılmaya çalışıldı. Baykal haklı olarak somut deliller, bilgiler istedi ve hükümeti suçladı. Çünkü devlet isterse bu korkunç işleri ortaya çıkarırdı. Başbakan o talebi nazar-ı dikkate almaksızın ‘cemaat’i suçlamaya devam etti. Seçimden birkaç gün önce CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Baykal’ın kasetini Erdoğan’ın önceden izlediğini; buna dair görüntülerin kendisine ulaştığını canlı yayında ifade etti. Ve internete düşmeden önce Erdoğan’ın o kaseti izlerken çekildiği iddia edilen fotoğraflar sızdı sosyal medyaya. Seçime ramak kala ortaya çıkan bu görüntüler hakkında Erdoğan açık, net ve ikna edici bir açıklama yapmadı. Baykal haklı çıktı; ancak konunun gündemde kalması eski CHP lideri için rencide ediciydi ve sorumluların üzerine gidilemedi. Ciddi bir araştırma yapılsaydı kaset olaylarının perde arkası kesinlikle aydınlanırdı. Maalesef o vazife ifa edilmedi. Ne yapıldı? Hem bir yandan kaset mağdurları rencide edildi hem de delilsiz ispatsız cemaat suçlaması yapılarak milyonlarca insan zan altında tutuldu, onların günahına girildi…
Böcek hadisesi de bundan farklı değil. Her tarafı güvenlik kameralarıyla kuşatılmış bir mekâna birileri girip böcek koyuyor ve Başbakan’ı dinlemek istiyor. Bunun faillerini yakalamaktan kolay ne var? Gelen belli giden belli. 2011’de olmuş bir vak’a 2014’te ortaya çıkarılamıyor ve cemaat sürekli zan altında tutuluyor. Sonra ortaya çıktı ki delillerle oynanmak isteniyor. TÜBİTAK’ta 24 yıldır çalışan bir bilim insanının, “Tarafıma ifade edilen ‘beklenti’ böceğin kullanıma girdiği tarihin gerçek tarihten başka bir tarih olarak değiştirilmesiydi. Yani bilimsel ve objektif kriterlerle hazırlanan raporda masabaşı tahrifat yapmam istendi.” sözleriyle anlıyoruz ki mesele faili bulmak değil, algıyı yönetmek…
HERKES İDDİASINI İSPATLAMAKLA MÜKELLEF
Geçen ay Başbakan, Doğan Grubu’na da “sizinle ilgili kaset var” dedi. Grup çok doğru bir çıkış yaparak, hem hiçbir şantaja boyun eğmeyerek gazetecilik yapmaya devam edeceğini söyledi hem de iddia sahiplerini ispata davet etti. Benzer kara propaganda, başka medya sahiplerine de yapılmıştı. O gün bu gündür ispat etme adına tık yok. E hani kaset vardı ve siz de onu biliyordunuz? Son günlerde verdiği bağımsız ve özgürlükçü kararlar nedeniyle hükümetin hışmına uğrayan Anayasa Mahkemesi de buradan nasibini aldı ve Başbakan önceki gün “Anayasa Mahkemesi’ni de dinlediler.” dedi. İspatı nerede? Tabii ki yine somut bir bilgi ve belge yok.
Görünen o ki Ankara’nın bir yerinde kaset siyaseti oluşturulmuş. Kimi yanına çekmek istiyorlar; ya da kimi “cemaat”e karşı tavır almaya zorluyorlarsa “Sizin onlarda kasetiniz var!” diye bağırıyorlar. Havuz medyasının küçük bir soruşturmadan, “7 bin kişi dinleniyor” iddiası çıkarması ve isim listesi yapması da aynı meşum taktiğin gereği. Şimdi TİB’de de benzer bir senaryonun döndüğüne dair ciddi kuşkular oluştu.
Net söylüyorum: Hukuk dışı yollarla insanları dinlemek ya da kişilerin özel hayatına dair kasetler yapıp onu şantaj olarak kullanmak şerefsizliktir ve bunu yapanlar bulunup adalete teslim edilmelidir. Ortada somut bilgi ve belge olmaksızın bir kitlenin hedef gösterilmesi de insan onuruyla, siyaset adabıyla bağdaşmaz. Ancak somut belge olmaksızın yapılan propaganda da onurlu bir davranış olmasa gerek. Kutlu Doğum Haftası çerçevesinde konuşurken bile kaset yalanlarına başvuruluyorsa, Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı gibi çok önemli ve değerli kişiler hakkında uluorta iddia ortaya atılıyorsa ve bunların hiçbiri somut bir belgeye dayanmıyorsa ortada vahim bir hata var demektir. Vicdanı olan herkes “Ya ispat et yahut sus!” demek zorundadır. Aksi takdirde bu kasetleri çekmek ne kadar korkunç bir vebal ise onu iftira metodu olarak kullanmak da öyle vebaldir...
Haşim Kılıç’a hücum
Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Haşim Kılıç’ın hafta içinde yaptığı konuşma büyük yankı uyandırdı. Aslında güncel tartışmalardan ve gelinen karamsar aşamadan kendimizi arındırabilsek söylenen sözlerin evrensel hukuk çerçevesinde olduğunu hemen fark edeceğiz. Ancak siyasetin kendi demokratik sınırlarını aşarak hemen her şeyi esir almaya doğru yöneldiği böyle zor günlerde konuşmak kolay değil. Bilgi ve cesaret gerektiriyor. Devlet kademesindeki “siz bilirsiniz efendim” yağcılığının vıcık vıcık her zemini işgal ettiği bir ortamda haktan, hukuktan, adaletten, evrensel ilkelerden bahsetmek yürek istiyor. Hele önüne gelen herkese meydanlarda en ağır lafları söyleyen Başbakan orada, karşısında, otururken temel hak ve özgürlükleri lafı eğip bükmeden söylüyorsanız tabii ki konuştuklarınız ses getirir. Nitekim getirdi de. Her vesileyi siyasi iktidara temenna durmak için kullanan birileri çok tepki gösterdi. Öteden beri, “Yahu bir şeyler ters gidiyor, hak hukuk ayaklar altına alınıyor...” diyenler de derin bir oh çekti ve belki de “İyi ki Anayasa Mahkemesi varmış!” dedi.
Aslında böyle bir hadise bekleniyordu. Çünkü son haftalarda AYM çok kritik kararlara imza atmış; bunu da temel hak ve özgürlüklerle ve evrensel hukuk prensipleriyle izah etmişti. Mesela Twitter’ın yasaklanmasına karşı alınan özgürlükçü karar hükümet kanadında öfkeye sebep olmuştu. Başbakan Erdoğan’ın “Karara saygı duymuyorum.” demesi ilişkileri daha da germiş, Twitter kararını “gayr-ı milli” ilan etmesi yeni bir tartışma konusu olmuştu. Hükümet kanadında “sahibinin sesi” rolüne soyunan birileri de hemen havada üç-beş takla atıp AYM’yi topa tutmuştu. Havuz medyası yaylım ateşi açmış, onların dipteki yandaşları da Başkan’ı yıpratmaya yönelik hamleler yapmıştı. Linç kültürünün en pespaye derekesine demir atmış “eski İslâmcı” yazarların eli tetikten düşmüyordu; tıpkı başka insanlara (hatta eski dostlarına) da benzer hunharlığı yaptıkları gibi…
AYM Başkanı’nın sözleri, hukuk-siyaset ilişkisini bir kez daha -hem de cesurca- masaya yatırıyor. Söylediklerini tartışmak demokrasi ve hukuk kültürümüze çok şey katacaktır; yeter ki analizler/eleştiriler iyi niyetle yapılsın. Korkarım ki iktidar şehvetinin esir ve zebunu olmuş ve her nasılsa kendini hâlâ muhafazakâr sayan bazı kişiler Haşim Bey’in ifadelerindeki aslı da faslı da bir kenara bırakarak linç kampanyası ve karalama stratejisi ortaya koyacaktır. Daha ilk dakikadan itibaren böyle bir yola girenler oldu. Ne yazık ki ağzı bozuk, üslubu kirli, metodu yanlış bir tetikçiler zümresi türedi son zamanlarda. Tek ölçüleri var: Kendi siyasi cereyanına destek vermek. O desteği vermiyorsanız hemen “cübbeni çıkar gel” diye başlayan bir şımarıklığa giriyor hümeze yollarının bin bir çeşidine başvuruyor, gıybetin / yalanın / iftiranın her birine balıklama atlıyorlar. Bu saldırganlığın istisnası yok. Sayın Cumhurbaşkanı Gül, “Ben bu şartlarda yokum.” derken biraz da bu hoyratlığı ve yobazlığı dikkatlere arz ediyor...
Her neyse. Başkan Kılıç, çok önemli ve hayati uyarılarda bulundu; sadece yargı camiasının hissiyatına değil, bu ülkede demokrasiye ve hukuka gönül vermiş herkesin gönlünden geçeni söyledi. Tartışılabilir, eleştirilebilir, doğrularıyla yanlışlarıyla önemli çıkarımlar yapılabilir; ancak linç kültürü ile değil... Neden mi düşüyorum bu şerhi? Çünkü bu konuşmadan rahatsız olanların sabıka kaydı insanı ister istemez karamsarlığa sevk ediyor.
Yazarlar
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.11.2015
6.01.2015
3.01.2015
30.10.2015
27.10.2015
23.10.2015
20.10.2015
16.10.2015
13.10.2015