Ekrem DUMANLI
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, acı bir itirafta bulunmuş: “İsraf konusunda karnemiz kırıktır... İsrafın önünü alsak sizden vergi almamıza gerek kalmaz.” Manzara bu maalesef! ‘Dava çilesi’nin varıp dayandığı yere bakar mısınız Allah aşkına! Daha önce de duyuldu benzer serzenişler; ama tek bir adım atılmadı.
Mesela eski Anadolu Ajansı genel müdürü müstear isimle yazdığı bir yazıda; “Hiç bilmediğimiz bir yerden hesaba çekildik, paradan, makamdan, mevkiden... Bu davanın çocukları imtihanları kaybetti, günahlara battı, gaflete daldı...” demişti. Kötü gidişatı durduracak bir hamle yapıldı mı? Yazık ki ne yazık...
Daha pek çok kişi tarafından (gizli-açık) yapılan itirafları dinlerken/okurken büyük sahabi Ebûzer gelmez mi aklınıza hiç! Bir zamanlar “siyasal İslam”ın her fırsatta Ebûzer’den nasıl ilham devşirdiğine cümle âlem şahittir. Onun hayatı üzerinden bir zamanlar “tağutlara meydana okumak”, “yerleşik düzene başkaldırmak”, “devlet zulmüne dur demek” gibi mesajlar verilirdi. O vaktiyle ‘devrimci Müslümanlar’ın isyan sembolüydü.
Aslında Ebûzer gibi örnek bir sahabiyi sadece siyaset üzerinden okumak, onun hayatından ideoloji üretmek doğru değildi. O, ümmetin Ebûzer’i idi. Zühdüyle, takvasıyla, cesaretiyle, tutkusuyla tam bir iman timsali idi. Onca güzel hasleti içinde bir özelliği vardı ki onu dillere destan yapmıştı: Hakperestlik içinde yaşayıp dünyanın cazibesine boyun eğmemek! İşte bu müstağni tavrı siyaset yoluyla İslam’a hizmet etmeyi düşünen ve ‘çevre’de durup ‘merkez’i eleştirenler için ilham veriyordu. O, lükse, debdebeye, saltanata, yönetici kibrine, devlet zulmüne başkaldırıyor; hasbî kıyam içinde şahsî bir beklentiye girmiyordu.
Peygamber safına katılan ilk çilekeşlerden biriydi Ebûzer. Gizliden gizleye Mekke’ye gelmiş, onca badireyi aşarak Hazreti Muhammed (sas)’e erişmiş, O’nun muhabbetiyle tevhid hakikatini haykırmıştı. Zalimlerin hışmı yüzünden Mekke’de çok duramamış, yıllar boyu hasret içinde yanıp kavrulmuştu. Nice zaman sonra Medine’ye gelip “Sevgili’ye kavuşunca kendisini ilme, ibadete vermişti.
Müminler arasında lüks hayat yaygınlaşmaya ve devletin mekanizmasında bürokratik zümreler oluşmaya başladığında ilk isyan çığlığı Ebûzer’den duyulmuştu. Kur’an’dan şu ayeti okuyordu herkesin yüzüne: “Altını, gümüşü yığıp Allah yolunda harcamayanlar var ya, işte onları acı bir azabın beklediğini müjdele! Yığılan bu altın ve gümüş cehennem ateşinde kızdırılarak, bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün onlara: ‘İşte! denilecek, sizin nefisleriniz için yığıp hazineye tıktıklarınız!’” (Tevbe 9/35-36)
YEŞİL SARAY VE LÜKS DÜŞKÜNLÜĞÜ
Ne var ki Ebûzer’in sesi yüksek kulelerden duyulamıyor, bürokrasinin etten duvarlarına çarpıp boğuluyordu. Bir gün Şam valisinin huzuruna dikiliverdi. Çünkü vali, Romalı ve İranlı mimarların çizimleriyle Yeşil Saray’ı inşa ettiriyor, bu dev ve görkemli yapı ile devletin azametini ispat ediyordu güya. Saltanatının ilk ucubesi: Yeşil Saray. Ebûzer kükredi: “Bunları kendi paranla yapıyorsan israf; devletin parasıyla yapıyorsan ihanettir!”
İktidar sahiplerinin hoşuna gitmedi bu yaklaşım ve aynen şöyle dediler: “Eğer bir sahabeyi öldürecek olsaydım o sen olurdun ya Ebazer!” Yazık! Hiç tanımamışlardı Ğıfar Oymağı’nın arslanını. O yiğit sahabiyi korkutmak mümkün değildi ki! Anlayamıyorlardı Ebûzer’i. Onun gözü, kimsenin servetinde değildi ki! O İslam’ın erozyona uğrayan safvetini arıyordu ve o güzel dinin sadeliğini yerle bir edenlerden hesap soruyordu. Makam mevki beklemiyordu, adanmıştı, müstağniydi.
Ebûzer’i susturmak; hatta satın almak için tuzaklar hazırlandı. Bir köle üzerinden kumpas kuruldu mesela. “Eğer bu altın keseyi Ebûzer’e kabul ettirebilirsen özgürsün; yoksa son nefesine kadar köle kalacaksın.” dediler. Köle can havliyle Ebûzer’e geldi. Ona bir kese altını kabul ettirmek mümkün mü! Allah’a kul olan, paranın, makamın, sarayın, saltanatın vs. kölesi olur mu hiç! Kölenin teklifini şiddetle reddedince adamcağız yalvarmaya başladı. “Benim özgürlüğüm senin kabul edeceğin bu paradır.” deyince Ebûzer tarihe mal olacak şu muhteşem cümleyi söyleyiverdi: “Benim köleliğim ise bu parayı almaktır.”
Ey bir kese altın için özgürlüğünü feda edenler! Bir makam uğruna zulme ortak olup köleliğe râm olanlar! Saraylarda, villalarda, yatlarda yaşamak için bütün mukaddes değerleri feda edenler! Gelin Ebûzer’i bir daha düşünelim! Dün o güzel sahabeyi düşleyerek insanlık âlemi için kristalize edilmiş bir dünya vaat ediyorduk. Herkesin eşit olduğu, zengin-fakir uçurumunun sıfırlandığı, hiçbir ferdin devlet zulmüne maruz bırakılmadığı, her fikrin ve hayalin kendini özgürce ifade ettiği bir dünya tahayyül ediyor; tahassürle Ebûzer örneğine sarılıyorduk.
Yüz yıllık çilenin meyveleri üzerinde tepinmek, insan kaynaklarını hovardaca tüketmek, kendi menfaati uğruna her gün onlarca yalan üretmek için miydi onca verilen mücadele? Nice zamandır “siyasal İslam” Ebûzer’i ağzına alamaz oldu. Nasıl alabilir ki! Herkes dönüp etrafına bir bakıversin Allah aşkına; on yıl önceki mal varlığı ile bugünkü arasında oluşan fark neyse, insanların Ebûzer’e, sahabeye, Hazreti Muhammed (sas)’e uzaklığı da odur işte. Peygamber’in istirahati sonrasında yüzündeki hasır izlerini gören Hazreti Ömer gözyaşları içinde “Ya Resulallah! Kisralar, krallar, saraylarında kuş tüyü yataklarda yatarken Sen sadece kuru hasır üzerinde uyuyorsun, Senin yüzünde iz bırakıyor o hasır.” demişti de şanı yüce Nebi “İstemez misin ya Ömer; dünya onların, ahiret bizim olsun.” buyurmuştu. Hazreti Peygamber’in devlet adamlığında (haşa) gurur, kibir, lüks, debdebe yoktu. Ebûzer de aynı safveti, şehameti, ismeti talep ediyordu. Herkes karar vermek zorunda: Ya Karun gibi yaşamak ya Ebûzer gibi Peygamber yolunda yürümek...
Hukuk ters yüz edilince...
Birkaç gündür azgın medyanın yazdıklarına bakılırsa yine yargı, siyasetin emrine veriliyor ve algı operasyonu yapılıyor. Müşteki ile zanlı yer değiştiriliyor; yavuz hırsız ev sahibi yapılıyor. Müsaadenizle yandaş medyanın son fırıldak olayını kısaca özetleyeyim.
1-İftira ve hakaret içeren yayınlarından dolayı yaklaşık iki sene önce tetikçi bir internet sitesini savcılığa şikâyet ettik. Sadece bize değil, Taha Akyol, Hasan Cemal, Şahin Alpay, Aslı Aydıntaşbaş, Cengiz Çandar gibi onlarca meslektaşımıza en ağır hakaret ve iftiraları yayınlamaktan çekinmeyen bu pervasız site hakkında yapılan şikâyetler her ne hikmetse savsaklandı ve sonunda takipsizlik kararlarıyla sonuçlandı. Bu durum, sitenin arkasında dönemin başbakanının damadının kardeşi olduğu söylentilerini güçlendiriyordu.
2-Bir süre sonra avukatlarımız, malum site ile ilgili Kartal Adliyesi’ne bir başka yazarımız tarafından yapılan şikâyet üzerine başlatılan soruşturmaya bizim de ifade vererek iştirak edebileceğimizi bildirdi. Bunun üzerine önce aynı iftira ve hakaretlere maruz kalan bazı Zaman yazarları, Vatan Emniyet’e gidip doğrudan şikâyette bulundu. Ben ve Kerim Balcı ise Zaman merkez binasına gelen görevlilere (yandaşların yazdığı gibi AVM’de değil) yazılı ifade vererek şikâyette bulunduk.
3-Sonradan öğrendiğime göre bütün bu ifadeler, aynı soruşturmayla ilgili ve aynı şüphelilerin yer alması nedeniyle soruşturmanın bağlı bulunduğu savcılığa intikal etmiş. Yani? Yandaşların iddia ettiği gibi soruşturma benim ve Zaman yazarlarının şikâyeti ile başlamadı; biz hukukî sürecin ilerleyen bir bölümünde şikâyetçi olduk. Anayasal hakkımızı kullanarak resmen şikâyet dilekçesi verdik. Hak hukuk bilmez ve hakareti gazetecilik sanan kişilere karşı şikâyet dilekçesi vermeyip de bizzat ihkak-ı hak mı yapsaydık?
4-Müşteki durumda olan kişilerin ifadesinin ille de karakolda alınması gerekmiyor. Çok sayıda örneği olduğu gibi polis herhangi bir yerde de ifade alabiliyor. 2559 sayılı Polis Vazife ve Selâhiyet Kanunu buna müsait. Diğer medya yöneticilerinin ifadesi de medya merkezlerinde alınmıştı. Üstelik bu fiili ve yaygın uygulama 2559 sayılı kanunun 15. maddesine göre iş yerine ve evinize polis geliyor ve şikâyetçi olduğunuz konuda ifadenizi alıyor.
5-Asıl korkunç olan şu: İki sene önce resmen şikâyetçi olduğunuz dosyayı tersine çevirip size zanlı muamelesi yapıyorlar. Neymiş? Polislerle ve davayı yürüten savcılarla örgüt bağlantısı arıyorlarmış. Hukuk ancak bu kadar çarpıtılabilir! Aramızda bir bağ olsa ve yandaşın alçakça söylediği ‘talimat’ verme gücümüz olsa neden o kadar yazar resmî işlem yapıp şikâyet dilekçesi versin ki! Yandaşınki tam bir sahtekârlık!
6-Şayet hukukî yolları kullanarak dilekçe vermek ve müfterileri şikâyet etmek suç ise ve bununla savcıları, hakimleri, polisleri suçlamakta bir beis yok ise, insanlar haklarını nasıl arayacak? Bugün haksız ithamlarla dolu dilekçeleri kabul eden ve işlem yapan savcılar, polisler korkunç bir suç işlemiş olmuyor mu?
SONUÇ: Ey hak-hukuk tanımayan efendiler! Adaleti ters yüz ederek suçluları müşteki durumuna sokarak hukuka güvenen ve adalete müracaat edenleri suçlu ilan edemezsiniz. Bu tavrınız hem ma’şeri vicdanı yaralayıp sizi rezil eder; hem de bu güzelim ülkeyi dünyaya küçük düşürür.
PANORAMA
Seçimler yaklaştıkça parti ve milletvekili adaylarının reklamları gündeme geliyor. Bazen okur, bir partinin reklamını görüp diğerlerini göremeyince gazetesinin partizan bir tutum takındığını sanıyor. Diğer gazeteleri bilmem; ancak bizim tavrımız açık: Hangi partiden gelirse gelsin gazetemiz ayrım yapmaz; yeter ki nefret suçu, ayrımcılık ve ırkçılık işliyor olmasın. Yani, herhangi bir partinin reklamına rastlamıyorsanız, bu bizim siyasî tutumumuzdan değil; reklam veren siyasî oluşumun kendi ayrımcılığından kaynaklanmaktadır…
Yazık! Vaktiyle “Bu ülke Özbekistan gibi olur; yani devlet akrabalık ilişkileri ile yönetilir” denmişti de inanmamıştık. “Olur mu hiç?” deyip binlerce yıllık devlet geleneğinden bahsedenler olmuştu. Oysa her geçen gün devlet baba-oğul, çocuklar ve onların arkadaşları, yakın akrabalar üzerinden yönetiliyor. VIP torpil listeleri devletin her kademesinde liyakatin değil akrabalığın esas alındığını ortaya koyuyor. Hal böyle olunca Bilal Erdoğan’ın Diyarbakır’da okul müdürleri ile toplantı yapması ya da Emine Erdoğan’ın Kazakistan’da büyükelçiyi kameralar önünde azarlamasını yadırgamamak gerekiyor…

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarlar
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları

























































































































seher usul
kirlenmişiz temizlenemiyoruz, b,r de empati yapacağız öyle mi, haklısınız ustadım vesselam
Metin ŞENER
Kalemine Yüreğine sağlık. Bu Ülkede Şahinler etkisiz hale gelmedikçe rahatımız yok Yılarca Kürt halkına eiyet ,işkence, bu ülkenin zencileri olarak gören şahinlerdi bu ülkede halklar kardeştir ayrım yok aramızda.Bizler Kardeşiz