Etyen MAHÇUPYAN

Etyen MAHÇUPYAN
Etyen MAHÇUPYAN
Serbestiyet Tüm Yazıları
Fişleme, liyakat ve riyakârlık
26.02.2014
2689

 Memur alımında kişilerin kimliklerine göre tercihlerde bulunulduğunun ortaya çıkması ‘haklı’ olarak tepki çekti, ayrımcılık konusunun uzmanları görüş bildirdiler, durumu kınadılar.

Gerçekten de olması gerektiği düşünülen demokratik tutumla mukayese edildiğinde, bürokrasi içinde böyle bir memur seçiminin onaylanması mümkün değil. Ancak bu duruma ‘haklı’ olarak karşı çıkılırken, söz konusu uygulamanın bizler için ne denli ‘doğal’ olduğunu ve aslında bu tutumun hepimizi kuşattığını görmemek biraz garip. Her şeyden önce personel alımında kimliksel soruşturma yapılması bu devletin kadim bir özelliği. Çünkü devletin karşısında birlikte yaşama iradesine sahip bir toplum yok. Cemaatçi yapılanma içinde örgütlenmiş, devletle doğrudan ilişki kurmuş, ‘siyaseti’ bu ilişki üzerinden aramış ve hedef olarak diğer cemaatler aleyhine alan genişletmeyi gözetmiş bir kimliksel ayrışma, ayrık durma hali var. Osmanlı devleti bu nedenle devlete intisap edenin kendi cemaatinden uzaklaşmasını, hatta adını değiştirmesini ve bir anlamda devletin içinde ‘yeniden doğmasını’ öngörmüştü. Ne var ki bu tercih de zaman içinde bizzat devleti cemaatleştirdi. Devlet nezdinde makbul olan ve olmayan, tehdit unsuru taşıyan ve taşımayan kimlikler ortaya çıktı. Bunların hangisinin tehdit olduğu zaman içinde değişirken, devlete intisap etmiş kimseler de giderek asli kimliklerini devletin içine taşımaya başladılar. Böylece kimliksel bakış ve fişleme devlet alanının paylaşılması ‘dinamiğine’ dönüştü. Herhangi bir zaman aralığında devletin herhangi bir birimine hakim olanlar, kendi kimliklerini paylaşanları memuriyete almayı ‘doğal’ gördüler. O nedenle ayrımcılık bizde bir devlet, giderek bir cemaat ve kimlik uygulamasıdır.

Bu uygulamanın en önemli sonuçlarından biri devlet hizmetinde liyakate yer olmaması. Çünkü cemaatçi bir sistemde liyakat ‘doğal olarak’ ancak ikincil bir kriterdir. Önce kendi cemaatinizin içinden kişileri ayırır, ancak ondan sonra içlerinden daha iyi olanı seçersiniz. Övmekten hoşlandığımız Osmanlı da bundan azade değildi. Saraya iltifat etme misyonu ile davrananları bir kenara bırakırsak, tarihe tanıklık eden hemen herkesin yozlaşmanın temel nedeni olarak ‘kayırmacılığın’ altını çizdiğini görürüz. İşin ilginç yanı liyakat ölçütü sadece güçlü padişahlar zamanında geçerli olmuştu, çünkü tepedeki güç sayesinde bürokrasi içindeki hiziplerin cemaatçi amaçlarla personel alma eğilimi engellenebiliyordu. O nedenle bugünlerde çok yaygın olan ‘liyakat’ güzellemesi de ancak kendimize yönelik gerçekçi bir bakış eşliğinde anlamlı olabilir. Unutmamak gerek ki cemaatçi bir toplumda liyakat hiçbir zaman esas ölçüt olamaz. Eğer devletin liyakate dayanan bir personel politikası izlemesi isteniyorsa ve eğer bu ülke iyi niyetli bir ‘kimliksiz diktatörce’ yönetilecek değilse, önce toplumun cemaatçi yapısının kırılması, cemaat menfaatine dayanan siyasetin bitmesi gerekiyor.   

Cumhuriyet bütün bu mirası devraldı ve kendi ideolojisi doğrultusunda uç noktalara taşıdı. Ayrımcılığı resmî ideoloji temelinde meşrulaştırdı. Bugün bazı bakanlıklarda tek bir Alevi bile yoksa, bunun herhalde çok köklü bir nedeninin olması gerekir. Günümüzde ise Kemalizm parantezinin ve dışlamaya dayalı cumhuriyet taassubunun gerilemesi ile birlikte yeni bir problemle (ya da eski problemle yeniden) karşı karşıyayız. Bürokrasi resmî ideolojiden ve onun uzantısı olan devletçi kimlikleşmeden uzaklaştığı ölçüde, bakir bir alana dönüşüyor. Yeni ideolojik tutumların ve cemaatleşmelerin karşı karşıya geldiği, alan kapmaya çalıştığı ve nihayetinde kaçınılmaz olarak kapıştığı bir alan…

Türkiye herkesin açık veya gizli olarak ‘fişleme’ yaptığı, çevresine kimliksel ve cemaatçi bir gözlükle baktığı, kişi seçiminde ‘doğal’ ayrımcılık ölçülerine göre davrandığı, sonra da liyakat güzellemesi yaptığı bir ülke. Herkes kendisi dışında herkesin liyakat ölçütüne göre davranmasını, kendisine, kimliğine ve cemaatine karşı ayrımcılık yapılmamasını istiyor. Ama yetkiyi eline aldığında da tam aksi yönde davranıyor… Bugün bürokrasi içinde sahip olduğu mevkiyi ve görevi hak ettiği konusunda farklı kesimlerin üzerinde birleştiği kişi sayısı son derece az. Buna karşılık çoğunluğun geldiği noktaya hak etmeden, arkadan ‘ittirilerek’, kendi cemaatinin ve kimliğinin sağladığı kayırmacılık sayesinde geldiği üzerinde geniş bir görüş birliği mevcut.

Fişlemenin varlığı bize kendimizi hatırlatan bir utanç vesilesi… Ama suçluya işaret ederek altından kalkabileceğimiz bir durum değil bu… Hepimiz o suçun ‘doğal’ ortaklarıyız.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar