Fehim TAŞTEKİN
Bir yandan “Alevilere yönelik kitlesel katliam yok”, “HTŞ azınlıklara güvenceler veriyor” ve “Olumsuzluklar kontrol dışı grupların işi” propagandası tıkır tıkır işliyor. Yeter ki HTŞ yönetimine zeval gelmesin! Güvenceniz Ebu Muhammed el Colani; koltuklarınıza yayılıp dizi keyfine devam edebilirsiniz!
Diğer yandan güvenceden bahsedenlerin sinik mantığını görüyoruz: “Ne sandınız, diktatöre payanda olmanın bedeli olmayacak mı?”
Alevilerin başına gelenleri meşrulaştıran HTŞ’ci tayfa da diyor ki; “Eski rejimin suçlarına ortak olmuş Sünnilere de operasyon yapılıyor.”
Diğer yandan sözü Alevi soykırımından açıp inandırıcılığını yitirmeden durumun vahametini ortaya koyamaz mıyız?
İbni Teymiyye’nin “Aleviler ve Şiiler Yahudi ve Hristiyanlardan daha büyük kâfirlerdir; ümmet için verdikleri zarar, savaş halinde olduğumuz kâfirlerin verdiği zarardan daha büyüktür. Katli vaciptir” fetvasıyla kafayı bulmuş tekfirci selefilerin silahlarıyla ve ürkütücü sloganlarıyla Alevi köylerine ve mahallelerine dalmasından daha korkutucu ne olabilir?
İdari meselelere bakan üç hakim gibi onlarca Alevinin cesedinin yol kenarına atılmış olarak bulunmasından daha korkunç ne olabilir? Ya da Tartus’tan Şam’a giderken üç Alevi din adamının öldürülmesi? Yahut Şeyh Ali Dib Ebu Rami ve eşinin cesedinin yol kenarında bulunması? Lazkiye’ye bağlı Ayn Şarkiye köyünde biri çocuk üç Alevi çiftçinin katledilmesi? Dr. Kusay el Zir ve Prof. Dr. Raşa el Ali gibi isimlerin kaçırılması?
Ve vakıalar artıyor…
Devrik rejim adına suç işlemiş olsalar bile evleri basılan kişilerin eşlerine, çocuklarına ve yakın akrabalarına her türden kötülüklerin yapılmasından daha iğrenç ne olabilir? Sıra sıra dizilmiş ya da yere yatırılmış insanların darp edilmesinden, köpek gibi havlatılmasından ve küfredilmesinden daha aşağılık ne olabilir? İnsanların kaçırılıp infaz edilmesi, işkenceden geçirilmesi ve her an bir bedel ödeme korkusuyla yaşatılması “HTŞ’nin işi değil” diyerek daha ne kadar hafifletilebilir?
Kontrol noktasında Alevi olduğunu söylerse ya da sahile özgü şiveyle konuşursa başının belaya gireceğini bilen insanın dili bugünlerde düğümlüdür. Verecekleri sesin ölüm olarak dönmesinin korkusu sinmiştir. Konuşamazlar. Ancak artık kaybedecek bir şeyi kalmayanlar ve evlerine ateş düşenler birkaç kelam edebilir.
***
“Alevi katliamı vardır, HTŞ de bundan sorumludur” diyebilmek için Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) gibi muhalif yapılardan bir haberin gelmesi mi gerekiyor?
23 Ocak’ta Humus’tan feci haberler geldi. HTŞ’nin günler öncesinde ilan ettiği operasyon vilayetin batı kırsalındaki Fahel, Meryemin, El Kabu, Hirbet el Hamam, Arkaya, El Şaniyye, Hadese ve Harkal köylerini hedef aldı.
SOHR gelişmeleri 25 Ocak’ta şöyle geçti: “Alevi, Şii ve Mürşidiye topluluklarına mensup sivillerin yaşadığı kasaba ve köylerde Askeri Operasyonlar İdaresi’ne bağlı yerel gruplar tarafından işlenen ihlaller, suçlar ve yargısız infazlarda dramatik bir artış yaşandı. Son 72 saatte öldürülen sivillerin sayısı 22’yi buldu.”
İhlaller arasında rastgele tutuklamalar, tacizler, aşağılamalar, dini sembollere saldırılar sıralandı. “Bu suçlar, eşi benzeri görülmemiş bir şiddet düzeyini yansıtan korkunç cinayet suçlarına ve öldürülen sivillerin cesetlerine saygısızlığa dönüşmüştür” denildi.
SOHR daha sonra ölü sayısını 35 olarak güncellerken 40 kişinin hala kayıp olduğunu bildirdi.
Köy sakinleriyle konuşan gazeteci Cenan Musa’ya göre 23 Ocak’ta minibüs ve kamyonetlerle Fahel’e gelen silahlı adamlar, rastgele ateş etmeye başladı; evleri tahrip edip yağmaladı; erkek, kadın yaşlı ayırmadan köylüleri dövdü; dini semboller parçaladı; o sırada Şam-Fahel otobüsünden inen iki adamı oracıkta öldürdü. Köylüler kayıp sayısını 58 olarak verdi. Bazı cesetler köy yakınında yollarda bulundu. Aynı gün Meryemin köyü basıldı. Silahlı adamlar orada da rastgele ateş etti, evlere girdi, değerli eşyaları çaldı. Mürşidiye tarikatının kurucusu Süleyman el Mürşid'in resmi indirilip köylülerden üzerine basmaları emredildi. Erkekler dövüldü, havlamaya zorlandı. İki kişi öldürdü. Özellikle eski asker ve polisler gözaltına alındı.
Cesetleri bulunan 16 kişiden 13’ü eski asker ve polisti. Hepsi de HTŞ’nin uzlaşma masasına gitmiş ve silahlarını teslim etmiş ve kendilerine ‘aman’ (güvenlik güvencesi) verilmişti.
Pek çok baskında olduğu üzere önce Askeri Operasyonlar İdaresi geliyor, düzgün davranıp gidiyor. Sonra logosuz gruplar geliyor, cezalandırıyor. Meryemin’de olduğu gibi HTŞ’nin atadığı vali soruşturma ve suçluları bulma sözü veriyor. Yani resmi olarak HTŞ elini kirletmiyor. Bu artık bir kısır döngü.
***
Bu şiddet, terör ve güvensizlik ortamında halkın yaşadıkları bir kenara; uzlaşma masasına gidip güvence almış askerler daha sonra operasyonlarda öldürülüyorsa aranan diğer subaylar nasıl HTŞ’nin adaletine güvenerek? Varsayalım ki suçlular; bunlar akıbetinin yargılanmadan infaz edilmek olduğunu bile bile nasıl teslim olacak?
SOHR direktörü Rami Abdurrahman haklı olarak HTŞ’yi uyarıyor: “Katliamları gerçekleştiren subaylar yargılanmalı, Askeri Operasyonlar Dairesine bağlı yerel silahlı gruplar tarafından sahada infaz edilmemeli. Askeri İdare bu kişilerin neden infaz edildiğini açıklamalıdır. Bunlar Alevi mezhebindendir ve rejime sadık oldukları gerekçesiyle ve mezhep temelinde idam edilmişlerdir.”
Teröre karşı vatan savaşı yaptıklarına dair ‘kahramanlık anlatısı’ devran döndü bir idam fermanına dönüştü.
Savaş ya da insanlığa karşı suçlar için mahkemelerin kurulması ve adaletin yerine getirilmesi gerekiyor. Peki adaleti kim sağlayacak?
El Kaide ve IŞİD’den gelen mezhepçi fanatikler mi?
Ebu Bekir el Bağdadi ve Ebu Musab el Zerkavi’nin öğrencileri mi?
4 Haziran 2011'de Cisr el Suğur'da 123 polis ve askeri öldürüp kol ve bacaklarını kesip Asi nehrine atanlar mı?
23 Aralık 2011’de Şam’da bomba yüklü iki araçla 44 kişinin ölümüne ve 166 kişinin yaralanmasına neden olanlar mı?
10 Şubat 2012’de Halep’te iki bombalı saldırıda 28 kişinin ölümüne ve 235 kişinin yaralanmasına neden olanlar mı?
10 Mayıs 2012’de Şam’da askeri istihbarat kompleksine yönelik iki saldırıda 55 kişiyi öldürüp 400 kişiyi yaralayanlar mı?
25 Mayıs 2012’de Hula’ya bağlı Taldu’da 109 kişiyi katledenler mi?
11 Aralık 2012’de Hama’ya bağlı Akrab kasabasında 125 ila 150 arasında Alevi’yi katledenler mi?
15 Ocak 2013’te Halep Üniversitesi’nde 87 kişiyi öldürenler mi?
21 Şubat 2013’te Şam’da Baas Genel Merkezi yakınlarında bomba yüklü bir araçla 53 kişiyi öldürenler mi?
4 Ağustos 2013’te Lazkiye’de Alevi köylerini basıp 200’e yakın sivili katledenler mi?
11-12 Aralık 2013’te Adra’da Hıristiyan, Alevi, Dürzi ve İsmailileri hedef alıp en az 40 kişiyi öldürenler mi?
9 Şubat 2014’de Hama’ya bağlı Maan köyünde 21 sivili katledenler mi?
21 Mart 2014’te Keseb’te Ermenileri yerlerinden edenler mi?
8 Mayıs 2014’te Halep’te eski şehrin altında tüneller kazıp 20 ton patlayıcıyla 150 yıllık Carlton Citadel Otel binasını yerle bir edenler mi?
25 Nisan 2015’de Cibr el Şugur’a bağlı İştebrak köyünde en az 200 Alevi’yi öldürenler mi?
12 Mayıs 2016’da Zaraa’da 19 sivili öldürüp 70 kişiyi kaçıranlar mı?
23 Mayıs 2016’da Ceble ve Tartus’ta bombalı saldırılarda en az 184 kişiyi katledenler mi?
Ya da İdlib’de işkencehaneler kurup sayısız infaz yapanlar mı?
Bu suçların listesi sayfalarca uzatılabilir.
Sonuçta 8 Aralık’tan bu yana eski rejimin kalıntılarını yakalama adına ‘sapkın’ olarak gördükleri mezhebi azınlıkları hedef alıyorlar.
İnsanlar ‘suçlu’ diye ilan edilmiş listelere göre ya da rastgele gözaltına alınıyor, kaçırılıyor, sonra bir yerlerde cesetleri bulunuyor. Elleri arkasından bağlanmış ve kafasından infaz edilmiş kişilerin görüntüleri sosyal medyaya düşüyor. Ama sorarsanız HTŞ telefonlara çıkıyor, şikayetlere kulak veriyor ve güvenceler sunuyor.
***
Yaşananlar eski rejimin kalıntılarıyla hesaplaşma meselesinin çok ötesinde. Oklar HTŞ’ye yönelmesin diye geçiş döneminin zaafları, yönetsel boşluklar ve kontrolün henüz tesis edilmemesi gibi gerekçeler sıralıyorlar.
Mezhebi bir nefretin şiddetli tezahürlerini görüyoruz. Bunun zeminini yıllardır hazırlıyorlar. Baas yönetimi için “Alevi azınlık rejimi” propagandası muhaliflerin söylemine yedirilmiş ve uluslararası toplumun bakış açısına da sirayet etmiş bir yalandı. Bunun kaynağı da 1970’lerden beri Müslüman Kardeşler’di.
1973’te Müslüman Kardeşler laik anayasaya karşı yürüttüğü savaşı “Nusayri (Alevi) yönetimine karşı cihat” diye çerçevelemişti. O günden beri rejimin bütün kötülükleri mezhepçi bir motivasyonla bir kesimin hanesine yazıldı.
Suriyeli tarihçi Sami Mubeyyid, “Aleviler, Beşar'ın otokrasisinden en çok zarar gören ve yine de onun zulmünün bedelini ödemek zorunda bırakılan alt sınıftır” diyor. “Beşar gerçekten Alevilerin refahını düşünüyor olsaydı, onların ücra köy ve kasabalarında okullar ve üniversiteler kurulmasını emrederdi. Ama bunu yapmadı ve babası Hafız da yapmadı. Aslında Alevileri yoksulluk ve cehalet içinde tutmayı tercih ettiler, böylece Esad ailesine sonsuza kadar muhtaç ve boyun eğmiş kalacaklardı” diye ekliyor. Rejimle iç içe geçmiş az sayıda Alevi figür gününü gün ederken Alevi köyleri karanlık ve yoksulluk içindeydi. Ben 2012’de Radikal gazetesinde nüfusun yüzde 12-13’ünü oluşturan Alevilerle ilgili şablonlara vuran yazıma “Suriyeli Aleviler: En yetim azınlık!” başlığını atmıştım. Yıllar içinde öğrendiklerim yazdıklarımın teyit etti.
Aleviler sistem içinde sırf Esad’ların lütfuyla dikey tırmanışa geçmedi. Evveliyatı var bunun. Baas’tan önce de Aleviler güvenlik birimlerinin yanı sıra sağlık, bayındırlık, içişleri bakanlıkları gibi kurumlarda üst düzeyde yer alıyordu. Aslında bu Fransız manda döneminde başlamış bir süreçti.
Aleviler devletten uzakta güven içinde yaşamayı tercih ediyordu. Bu mahrumiyet demekti ama güvende olmak birinci tercihti. Sosyal ve ekonomik statüleri zayıftı; Alevi emeği ötekilerin tarlasında ucuzdu. Fransızlar 1920’da sahilde Alevi Devleti kurdu. Devlet demek mümkün olmasa da… Alevilerin devletle ilişkilerini göstermesi açısından Mubayyid’in aktardığı şu bilgi önemli: Aleviler, Alevi Devleti’nde işgücünün yalnızca yüzde 4'ünü oluşturuyordu. Halbuki entite içinde nüfus dağılımında birinci sıradaydılar. Alevi Devleti sınırları içinde 101 bin Alevi, 94 bin Sünni, 34 bin Hıristiyan ve 5 bin İsmaili yaşıyordu. Fransızların kontrol ettiği üst düzey kadrolarda çok azdılar. Fransızlar Suriye’yi 1922'de federal sisteme geçirirken Alevi temsilciler de Şam’da yönetim tecrübesi edindi.
Geleneksel olarak ticaret, siyaset ve sivil bürokrasiyi Sünni Araplar kontrol ediyordu. Sünni kentli kesimler ve toprak sahipleri çocuklarını orduya göndermezken askerlik kırsaldaki azınlıklar için ekmek kapısıydı. Yine de bu durum ordudaki Sunni subayları tahtından etmiyordu. Ahmed Mamun’un verdiği bilgilere göre bağımsızlığın ardından Suriye ordusundaki subayların yüzde 31.8’i Sünni Arap, yüzde 22.7’si Kürt, yüzde 18.6’sı Hıristiyan idi. Çerkesler, Dürziler ve Aleviler ise her biri yüzde 4.5 oranıyla orduya katılmıştı. 16 Eylül 1941'de Bayındırlık Bakanı Munir el Abbas, Suriye'de kabineye giren ilk aleviydi. Zeki Arsuzi, İsmail Havvaş, Süleyman Mürşid, Muhammed Nasır, Ghassan Cedid, Alemuddin Kavvas ve Muhammed Maruf gibi Aleviler askeri-sivil iktidar süreçlerinde öne çıkan isimlerdi.
Hafız Esad'ın 1970'te üzerine basarak yükseldiği General Salah Cedid de Alevi’ydi. Yani Alevilerin devletle tanışmaları Esad’larla başlamadı. Evet, Esad döneminde kendilerini güvende hissettiler, 2011’den sonra da bir kader ilişkisi gelişti. Ama bu yakınlık Alevi toplumunun genelini selamete çıkaran bir şey değildi.
***
Özetle Alevilerin adı çıktı. Hallerinden memnun muydular, değildiler. Ses etmeleri de mümkün değildi. Potansiyel cellatlarıyla da iş tutamazlardı. Elbette muhalefete katılanlar da oldu, hapsi boylayanlar da… Mezhebi paydaşlıktan dolayı Esad rejimiyle özdeşleştirilmiş olmaları onlar için bir çıkmazdı. Bu özdeşleştirme ‘kollektif güvenlik’ karşılığında her türlü haklarını unutmayı telkin etti. Sisteme yakın olsalar da esasen talepkâr olamadılar. Esad saraydayken örgütlenemediler. Esad gitti ve en örgütsüz kesim olarak ortada kaldılar. Rejimin günahları da omuzlarına yıkıldı. Esad kaçarken Lazkiye’deki kutlamalara katıldılar; ‘bedeli hak eden azınlık’ olmaktan kurtulamadılar.
Mesele ülkeyi yeniden inşa etmekse ‘kör intikam’ ve ‘mezhepçi temizlik’ ile Suriye yolunu bulamaz. Colani’nin yabancı heyetlere verdiği sözlerin sahada karşılığı yok. Bu şekilde çoğulcu bir sistem kurmak bir yana Suriye’nin dağılmış yakalarını bir araya getiremezler. Alevilere yapılanları Kürtler, Dürziler ve diğerleri de izliyor. HTŞ’ye kefil olanların üç maymunu oynaması vaziyeti kurtarmıyor. Sadece Alevilere değil bütün Suriye’ye kötülük ediliyor, ülkenin geleceği karartılıyor…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
18.06.2025
29.05.2025
10.03.2025
6.03.2025
3.03.2025
27.02.2025
24.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
7.02.2025