Gülay GÖKTÜRK
"İslam farklı eğlenir" diyor İslamcı kesimin önde gelen yazarları.
Alın size yeni bir kategorizasyon: Müslüman gibi eğlenenler- Batılı gibi eğlenenler! Sanırsınız ki, Türkiye'de iki tip eğlence biçimi var: Bir kısmı sürekli ilahiler okuyup dua ediyor, diğerleri de "günaha batmış geceler" yaşıyor!
Keşke tartışma, yılbaşı eğlencesi üzerine bir Müslüman - Batıcı saflaşması şeklinde gelişmeseydi de, "eğlenme sanatı" üzerine biraz kafa yorabilseydik...
"Nerde neşe?" diye soruyor bir başka İslamcı yazar. "Niçin bizde o neşenin renkleri ışıltıları, çizgileri, kokuları, besteleri yok?"
Nerede var ki Sayın Yazar?
Ben kendi payıma, o neşeyi hiçbir cenahta bulamıyorum. Bulabilenlerin sayısından da şüpheliyim. Hatta son zamanlarda ciddi ciddi, insanlığın en can alıcı sorunlarından birinin eğlenememek olduğunu düşünüyorum. Animatörlük denen bir meslek doğması da belki sorunun boyutlarının ve yaygınlığının bir göstergesi.
Eğlence ve "dağıtmak" sözcüklerinin hep bir arada kullanılmaları boşuna değil.
Eğlenmek için "dağıtmak" gerekiyor.
Neyi dağıtmak? Kendini; kendi hayatını... Çünkü insanlar hayatın gerçeklerinden, kendi gerçeklerinden kopabildikleri ölçüde eğlenebileceklerini düşünüyor. Çünkü hayatın kapıları eğlenceye sımsıkı kapalı. Eğlence bir türlü gerçek hayatın içine sızamıyor. Orada yalnızca seçilmeden üstlenilmiş sorumluluklar, can sıkıcı zorunluluklar, can acıtan yoksunluklar var. İnsanlar çalışırken, üretirken eğlenemiyor; hiçbir ofisten, hiçbir atölyeden kahkahalar yükselmiyor. Çocuklar öğrenme, bilgi edinme sürecini bir eğlence değil eziyet olarak yaşıyor. Genç kızlar ve delikanlılar, bedensel hazzı ve cinselliklerini keşfettikleri anda müthiş bir yoksunluğun kıskacına yakalanıyor. Anne ya da baba bir çocuğu yetiştirmeyi hayatın en hoş eğlencesi olarak yaşayamıyor. Bir kadın ve bir erkek, birlikte bir hayat kurmanın, kendilerine özgü bir yaşam tarzı yaratmanın tadını tatmak yerine kendilerine dikte edilen modellerden birinin içine tıkılıp ömür boyu uyumsuzluk acısı çekiyor.
O zaman eğlenmenin tek yolu kalıyor: Hayat denen bu sıkıcı ve hatta acıklı filme bir antrakt verip lobiye çıkmak ve dağıtmak! Kimisi, bilincini alkolle uyuşturup kurtulmayı deniyor acı "gerçek"ten.
Kimisi, barların loşluğundan istifade, sırtında bir yük olarak taşıdığı "rol"den sıyrılıp farklı rollere soyunuyor.
Gençler, balık istifi diskolarda karşı cinsle aralarına örülen kalın duvarı "ellerinde olmayan nedenlerle" delmenin özrüne sığınıp eksik- gedik zevkler yaşamaya çalışıyor.
Taverna müziğiyle önce masasında kıpırdanmaya başlayıp sonra piste fırlayan mazbut aile kadını, avuç içlerini omuzlarına vurarak ve gerdan kırarak oynarken ebediyete kadar yasaklanmış olan hafifmeşreplik özlemlerini açığa vuruyor.
Ezik, çelimsiz köy delikanlısı, köy düğünlerinde üç gün boyunca kafa çekip havaya ateş ederek hiç değilse davullar susuncaya kadar kendini "kabadayı" gibi hissetmenin tadını tatmaya çalışıyor.
Karısını köye yolladığı gece soluğu pavyonda alan koca aslında umutsuz bir çabayla, bütün hayatını çalan felekten hiç değilse bir gecesini geri almaya uğraşıyor.
Sonra antrakt bitiyor ve geride bütün bir gece eğlenmiş gibi yapmanın yorgunluğuyla, bütün bunların büyük bir yanılsama olduğu gerçeğinin buruk tadı kalıyor. Ne bilinçleri flulaştıran alkol buğusu, ne müziğin sersemletici temposu, ne de yasağı delmenin geçici sarhoşluğu hayatın bütün alanlarından kovulan neşe perisini geri getiriyor.
Diyeceğim şu ki; hayat bir eğlence gibi yaşanamaz ya da yaşarken eğlenilemezse, araya sokuşturulmuş özel eğlence seansları ve küçük kaçamaklar pek bir işe yaramıyor.
Eğlence hayatın ta içine sinmişse; sıradan bir günün en olmadık bir anında şen bir kahkaha olup karşımıza çıkıyorsa; bir çocuğun ilk adımı, yeni bir dostluğun filizlenişi bir neşe kaynağı olabiliyorsa; çalışmanın ve üretmenin sonuçları değil, bizzat kendisi zevkli bir uğraş haline gelebilmişse; cinsellik bütün yüklerinden kurtulup çocukça bir oyuna dönüşebilmişse "nasıl eğlenelim" diye bir sorun da kalmamış demektir.
Ben bunu başardım demiyorum. Ama en azından, çıkış yolunun bu olduğunu seziyorum.
* * *
Tam yirmi yıl önce, 1995’e girerken yazılmış bir yazı bu...
O zamandan bu yana, “eğlenme sanatı”nda pek bir yol alabildiğimizi sanmıyorum. İnşallah yanılıyorumdur ve siz 2005’in ilk sabahına eğlenmeye çalışıp da yine becerememenin bezginliği içinde uyanmamışsınızdır.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları






























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.01.2016
8.02.2016
3.02.2016
31.12.2015
29.12.2015
27.12.2015
25.12.2015
22.12.2015
21.12.2015
18.12.2015