Hasan Bülent KAHRAMAN
Gençliğimde yurtdışına çıkmayı çok istediğim dönemler oldu.
Batılı okullarda okumuştum.
Ama ondan daha önemlisi Batı edebiyatıyla haşır neşirdim. İngilizce eğitim yapan okul mezunu da olsam Fransız edebiyatında kendimi önemserdim. Neredeyse okumadığım şey kalmamıştı. Öyle olunca Paris gözümde tütüyordu.
Hiç gitmemişken bile sokaklarını, her şeyini biliyordum. Gittiğimde de Parislilerin bile bildiklerimi bilmediklerini gömüştüm. O ilk günün heyecanını hiç unutmadım, unutmam.
İngiltere ve Amerika da öyleydi.
Londra'yı insan nasıl özlemezdi.
İlk gördüğümde bir efsanenin içinde dolaşıyorum sanmıştım kendimi. Kaldığım küçük pansiyonda tırmandığım daracık merdivenler, sabahları yedirilen fasulye yemeği, sosis, yok paralarla gittiğim publar. New York'taki ilk anlarım...
Binaların yıkılacakmış gibi üstüme gelmesini görüp duyduğum coşku. Greenwich Village'de, Aşağı Doğu bölgesinde geçirdiğim zamanlar, bohem, edebiyat, teori...
Şimdi yurtdışına çıkmayı canım o kadar istemiyorsa da, ha bire yolculuk ediyorum. Ama artık bunlar eskiden yaptığım gibi, bir kente gidip, orada kendimle baş başa kalıp, düşündüğüm, çalıştığım, yazdığım, bildiğim gibi yaşadığım, nerede akşam orada sabah yolculuklardan değil. Toplantı yolculukları bunlar. Belki daha şatafatlı, çok daha rahat koşullarda yapılan seyahatler ama artık bir kente gitmiyorum. O kentte bir otele iniyorum, toplantıya gidip gelip, İstanbul'a geri dönüyorum.
Gene de, bir başka, artık çok iyi tanısam bile bir başka kentte olmak güzel. Bir tek nedenden ötürü: yolculuk ve insanın yaşadığından daha geniş, daha gelişmiş, daha zengin bir kente gitmesi, fantezilerini yaşamasıdır. Onları doyurmasıdır.
Ayrıntıları bir yana, çünkü fantezileri aynı zamanda insanın mahremiyetidir, benim tutkularım daima sanatla ve kültürle ilgili oldu.
GÜNCEL SANAT GÜÇLÜ
Kültür Bakanlığı'nda danışman olarak çalıştığımda bulunduğum makamın tek ayrıcalığı bir kente gittiğimde oranın önemli müzesinde halka sunulmayan, kapalı tutulan yapıtları görebilmekti. Müdürü dostum olan Courtould Enstitüsü'nde, bundan üç-beş yıl önce Mikelanj'ın ölmeden önce yaptığı son Çarmıhtaki İsa desenini ellerimle tuttuğum andaki duygularımı sonra çok yazdım. Galeriler var.
Kapılarından selamsız sabahsız girip dünyanın en çarpıcı işlerini görmek bedava.
Ama gene de asıl mesele bu müzeler. Çağdaş veya klasik, müze, bir mucizedir. Kapısından girersiniz, yüzlerce yıllık yapıtlar size bakarlar. Ben hep çağdaş sanatla uğraştım, gerek kuramsal olarak gerekse eylem düzeyinde. Yazdım, eleştirdim, sergiler düzenledim.
Öyle bir eğitimden geçtim. Hâlâ da harıl harıl çalışıyorum. Ama bir o kadar da Rönesans sanat tarihi okudum. Güncel sanat artık bizde de güçlü. Bizde de zamanınızı dolduracak galeriler var.
Fakat Rönesans resmiyle öncesi ve sonrasındaki sanat dönemlerinin birikimi bakımından züğürtüz.
İşte bu duyguyu tatmin edebileceğiniz tek yer Batı kentleri, bir de Rusya'dır.
Geçenlerde Paris'teydim.
Giotto'dan Caravaggio'ya diye bir sergi gördüm. Biraz daha zamanım olsa Velasquez sergisi gezecektim.
Ama Lupertz sergisi de vardı, Jeff Koons sergisi de... Şimdi Londra'dayım.
Pek o kadar zengin değil sergiler bakımından. Doğal; mevsim artık yaz. Gene de Alexander Mcqueen mi istersiniz, Barbara Hepworth mu, antik Yunan sanatında beden ve güzellik sergisi mi?
KÜLTÜR TÜKETİLMİYOR
Daha da önemlisi konserler.
Köşeden bucaktan konser fışkırıyor.
Her cins müziğin konserini dinlemek mümkün. Tiyatrolar...
Keşke vaktim olsaydı da, Londra'da birkaç oyun görseydim, bir opera izleseydim. Sadece Bernard Haitnik'in idare ettiği Londra Filarmoninin efsane solistlerle verdiği Beethoven 9. Senfoni'yi izleyebildim. Yorumun ne anlama geldiğini pek söyleyemeyeceğim ama orkestra da koro da beklediğimden çok daha iyiydi. (Büyük hayranıyımdır, müziğin imparatoru dediğim Beethoven'ın ama 9.
Senfoni'yi o ölçüde sevmem. Zaten son zamanlarda, oldum bittim çok sevdiğim oda müziğine dönmüş durumdayım. Attila İlhan'ın ölümünü duyunca Princeton'da günlerce son dönem yaylı çalgılar için dörtlülerini dinlemiştim.) Bu sözü getirip bağlayacağım yer hiç de sandığınız gibi, bizde bu kültür zenginliği yok yargısı olmayacak. Var elbette bizde de kültürel üretim, canlılık. Taşra kentleri için bir şey söyleyemem ama İstanbul, bu yoğunlukta olmasa da, epey kültürel etkinliğe sahip. Sergilerden bahsettim.
Festivaller var. İKSV, var olsun, festivallerin birini bitirip diğerini başlatıyor. Hiç öyle görmezden gelinecek programlar değil. Sonra müzeler var.
Benim asıl sorunum kültürün olmaması değil. Değerlendirilmemesi.
Tabiri caizse, 'tüketilmemesi'.
Çok olumsuz, hatta yıkıcı gördüğüm bu durumun nedeni bana göre siyasettir. Siyasetle yatıp kalkan, başka hiçbir şey konuşmayan, tartışmayan, başka hiçbir şeyle ilgilenmeyen, başka hiçbir şeye kulak asmayan, gönül indirmeyen bir toplum oluşumuzdur.
Siyasetin önemini ben mi bilmeyeceğim?
Hayatımda inandığım tek şeydir. Dünyayı değiştirecek bir güç olarak görürüm siyaseti.
Aralarındaki farkı, farkları elbette bilirim ama siyaseti de bilim kadar dünyayı yerinden oynatacak bir imkan sayarım. Üstelik insan bilimi ve teknolojiyi sadece 'kullanarak' dünyayı ve ideolojisini değiştirir. Halbuki politikayı insan kendi benliğinde, kişiliğinde, bilincinde damıtır. İnsan kendi küçük, 'mikro' hayatında da politika üretir. Hayatımız hakkında verdiğimiz her karar politikadır.
Kendisi insanın bir politik güçtür.
Dolayısıyla dünyayı insan politika yoluyla doğrudan dönüştürebilir.
Bu derecede değerli ve güçlü bir 'araç' olanak, Türkiye'de yaşanan aşırı politizasyonla, ne yazık ki, maksadından saptırıldı. Bugün o aşırı politizasyon nedeniyle apolitik bir topluma dönüşmüş bulunuyoruz.
Konuştuğumuz, hatta yiyip içtiğimiz politika bizi özüyle, gerçeğiyle kavramamız gereken politikanın dışında tutuyor. Politika 'yaptığımızı' sanırken aldanıyoruz, iç boşalmış, kof, bizi başka ve daha somut şeylerle uğraşmaktan alıkoyan bir engelleyiciyle meşgul oluyoruz. Zamanımızı, demektir ki kendimizi tüketiyoruz.
Siyasetin bu derecede öne çıkmasının, siyaset zehirlenmesinin bu derecede ileri boyutlara ulaşmasının sonucu kültürün hayatımızdan silinip gitmesidir. Hayatımızda kültür yok. Edebiyat, müzik, tiyatro yok. Sanat yok. Hatta çok 'sıradan' saydığımız sinema yok.
Geniş gövdeli, yaygın dalları olan ama kupkuru, sulanamayan bir ağaç gibiyiz. Politika yiyip içiyor, onunla yatıp kalkıyoruz. Dizi film izler gibi akşamları politik tartışma izliyoruz. Üstelik, o derecede tükenmiş durumdayız ki, bakın etrafınıza, herkesin kuruduğunu, politikadan bezdiğini, sıkıldığını, bunaldığını göreceksiniz.
Bunun nedeni sanatın yeşerten, canlandıran, yaratan gücünden yoksunluğumuzdur. Sanat öyle sanıldığı gibi kolaylıkla tükenmez, 'tüketilmez'. Özündeki yaratıcılık, zeka izleyene de bulaşır. Onu da çoğaltır. Gerçek sanat, en basit örneğinde bile, izleyeni canlandırır.
Onu kendisinden başlayarak her şeyi sorgulamaya iter. Çünkü, hiç mi hiç öyle görünmese bile, iyi sanat özünde eleştireldir, muhaliftir, aykırıdır. Ve bu nitelikler bulaşıcıdır.
SÜRÜKLENİP, GİDİYORUZ
Sanatı ve kültürel üretimi bu şekilde kavramanın, ona yakın olmanın bir yolu eğitimdir. Biz estetik eğitimi vermeyi ilke edinmiş bir toplum değiliz. Klasik lise anlayışından uzaklaşalı haylidir. Sanat tarihi dersleri, felsefe dersleri yok denecek bir noktada. Edebiyat bile 'olmasa da olur' kabilinden ele alınıyor.
Kaldı ki, bunlar ancak başlangıçtır.
İnsan bu 'formasyonu', asıl ders-okul çizgisinin dışında kalan dünyada gördüğü sanatı ve kültürü, hatta hayatın kendisini izlemek, kavramak için kullanır.
Eğer bu yöntem öğretilirse eğitim başarılı olur. Yoksa verilen eğitim değil, bizde söylendiği gibi 'öğretim' olur.
İkincisi, televizyonlar ve basın.
Söyleyecek söz bulamıyorum.
Korkunç bir kapitalist hırsın tuzağında, batağında boğuluyor televizyonlar ve basın. Herkes dizi film gösterip reklam alarak para kazanma çabasında. Kültür programları sadece 'haber' programı. Bu ülke gece gündüz konuşup bir yere vardıramadığı politika sorunlarını azıcık daha fazla kültür ve felsefe konuşaydı çözerdi diye ne yazık ki kimse düşünmüyor. Diziler bir tüketme, körleştirme aracı. Böylece bir toplum içine kapanıyor, politikayla uğraştığını sanırken ondan bile kopuyor. Yarım yamalak, kör topal, sağır dilsiz bir toplum olarak yaşayıp, daha doğrusu yaşamayıp, sürüklenip, sürünüp gidiyoruz.
Sadece 'o yârin yüzünden' değil, sanattan kopunca de insan, biraz durup düşünse, "Kuruyup kibrit oldum" der ki, biz, kuruyup kibrit olduk...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
13.05.2025
5.05.2025
6.03.2025
26.02.2025
13.02.2025
6.01.2025
18.11.2024
31.10.2024
23.10.2024
8.10.2024