Markar ESAYAN
Öncelikle, Gezi meselesinde komplo ve operasyon teorileri hakkında taşları yerli yerine oturtmak gerektiğini düşünüyorum. Kendimi bildim bileli bu komplo teorilerine çok soğuk baktım ve pek değer atfetmedim. Gezi meselesinde de, ülke içi ve ülke dışındaki faktörlerin işe ne zaman karıştığını doğru tesbit edemezsek, bu ağır krizden alacağımız dersleri kaçırabiliriz. Gezi krizi, AK Parti’nin şehircilik siyasetinin geri tepmesinin bir sonucu olarak birden patladı, çok kötü yönetildi ve iş birden kendi doğal sınırlarını aştı. Gezi’de ilkin ağaçların sökülmesine karşı ve şehirde yapılacak olan projelerde söz hakkı isteyen bir grup, sağlıklı bir duyarlılıkla bir protesto eyleminde bulundu. Bu ilk gruba, hala anlamadığım, anlamakta zorlandığım bir biçimde ağır bir polis şiddeti ve gaz saldırısı uygulandı. Sabahın beşinde dozerle alana gelen ve orada bekleyen küçük gruba orantısız güç uygulayan zihniyet, bu şiddete tepki gösteren ikinci grubun sokağa çıkmasını sağladı. İş bu kadar net ve basitti. Bu noktada komplo aramak gerçekten bizi yanlış yerlere götürür, gerçeklik algımızı bozar diye düşünüyorum.
Daha sonra olanları da yine toplum ve siyaset sosyolojisine başvurarak anlayabiliyoruz. 11 yıldır, sürekli gücünü arttırarak reel siyaset yapan, büyük başarılar elde eden güçlü iktidar ve onun güçlü lideri ile karşı karşıya olan bir kesimin çaresizliğinden-melankolisinden bahsetmeliyiz. Türkiye 11 yıldır yavaş bir devrim süreci içinde ve çok doğaldır ki, tüm bu olan bitenden memnun olmayan, ülke yeniden kurulurken, bu yeni kuruluşta hiçbir paylarının olmadığını düşünen bir toplumsal sıkışmışlık söz konusuydu. Laiklerden bahsediyorum… Bu kadar da değil; bu köklü devrim, mütedeyyin çevre partisi tarafından yapılıyor ve doksan yıllık bir toplum mühendisliğinin yarattığı algı farklılıkları, olan biteni bir korku ve öfke prizmasından geçirerek hayata yansıtıyordu. Burada bir elit kibiri ve mütedeyyinlerle eşit hak paylaşımına nefretle bakan bir patoloji olduğu kadar, gerçekten yine doksan yılın toplum mühendisliğinin öğretilerinden kaynaklanan yaşam biçimlerine dair ekilmiş bir korkular spektrumu da var. Korkunun reel olması gerekmiyor; duyguları ve tercihleri gerçek korkular kadar yönetme gücü var. Sanırım hükümetin eksiği, laik kesimlerin rahatsızlığını sadece “ laik patoloji” üzerinden okumuş, ya da doğru okusa bile, bunu icraatlarına motif olarak yeterli başarıyla taşımamış olması. Eğer eksik okuma yapmamış olsalardı, yaşam biçimlerine dair korkuların ne kadar suiistimal edilmeye müsait olduğunu daha iyi hesap eder, mesela alkol düzenlemesi sürecinde algıyı daha iyi yönetir, dili daha dikkatli kurar, veya çözüm sürecinde böyle bir risk almayı erteleyebilirlerdi.
Bu sıkışmışlık, laiklerin parlamentoda CHP tarafından etkili olarak temsil edilmemişliği ile kendisini dayanılmaz hale getirdi. Hükümet, hiçbir zaman sadece kendi tabanına siyaset yapma ve kendinden sorumlu olma lüksüne sahip olmadı. CHP’nin alması gereken yükü, bizler de hep hükümetten almasını bekledik. Bu ne kadar adil, ne kadar gerçekçi bilmiyorum, ama hala benim bundan öte bulabildiğim bir çözüm yok. Gece gündüz bunun üzerine düşündüğüm halde.
Sadece bu da değil. Bir de çok önemli bir Alevi sorunumuz var. Son krizde, Suriye savaşı ve bence doğru olan hükümetin Suriye politikası ile alttan alta kaynayan-kaynatılan Alevi vatandaşların rahatsızlıkları-korkuları da bu krizi derinleştiren başka bir fay hattı oldu. 3. köprüye Aleviler için oldukça rahatsız edici tarihi bir bagaja sahip olan Yavuz Sultan Selim adının verilmesi, tıpkı alkol düzenlemesindeki gibi bir etki yarattı bu kesimde. Gazi mahallesi, Dersim ve Ankara’daki protestoları bir de bu psikolojiden okumak gerekir. Ben hükümetin Alevi açılımında ne kadar iyi niyetli olduğunu ama ne kadar zorlandığını bir gazeteci olarak iyi biliyorum. Muhatap bulamama, Alevilerin kendi içlerindeki çok parçalı, parçalanmış yapısı zaten zor olan çözümü zorlaştıran etkenlerdi. Sünni iktidara karşı şüphe, arada hükümeti temsil eden kişilerin kullandığı ifadeler, her zaman diyaloğu zorlaştıran etkenler oldu.
AK Parti, 11 yıldır sürekli olarak önyargılarla boğuştu ve kendisini anlatmaya çalıştı. Bunun ne kadar yıpratıcı olduğu, ne kadar öfke uyandırabileceği ortada. Hükümet bir yandan 90 yılda biriken travmaları iyileştirmeye, otoriter-totaliter Kemalist devleti dönüştürmeye çalışırken, bir yandan darbeler, suikastlar ve asker-sivil vesayetin takoz koymaları ile uğraştı, bir yandan muhalefetsizliğin yükünü çekti, bir yandan da kendi tabanının ihtiyaçlarını karşılamak zorundaydı. Oysa, Nilüfer Göle gibi değerli akademisyenlerin üzerinde durduğu, bence daha çok sınıfsal bir yerden bakıldığı için yanlış çıkarımlar yapıldığı gibi, aslında mütedeyyinler henüz iktidar olmuş değillerdi. Göle beni düş kırıklığına uğratan şu değerlendirmeyi yapıyordu mesela:
“İçki, kadın, faiz, Alevilik üzerinden, mutaassıp Sünni çoğunluk anlayışı dayatılmak isteniyor. Ahlaki temalar “muhafazakâr demokratlık” değil, geçmişin tutucu, “yobaz” kategorisini çağrıştırıyor. Kendi yarattığı yeni Müslüman sınıfların yeni hayat tarzlarını hiçe sayıyor.”
Bu kadar kestirmeci ve açıkça fobik bir açıklama bir bilim insanında hiç de iyi durmuyor. Hükümetin eleştirebileceğimiz ve bu algıyı belki sade vatandaşta oluşturabilecek hataları var. Ancak hükümetin siyaset yapma eğrisine baktığınızda, 11 yıllık bir iktidarın, kendi tabanının da motiflerini siyasetine bir nebze taşımak istediğini, en azından bir bilim insanının ayırt etmesi beklenir. Aslında burada açığa çıkan, bir tür azınlık dayatmasıdır. Çoğunluğun, dindarların “kötü” “tekinsiz” olduğu modern saplantısı, iktidar olunsa bile, hükümetin icraatlarının baskı altında tutulmasını ima ediyor. Peki kim veriuyor bu yetkiyi size? Bunun cevabı yok. Erdoğan’ın sözlerine yansıyanlara odaklanıp, bunun hükümetin icraatlarına ne kadar yansıdığını buradan ölçmek çok tutarsız. Alkol düzenlemesi, dil açısından sorunlu, Yavuz Sultan Selim isminin seçilmesi tam bir algı yönetme skandalı. Ancak, icraatlara baktığınızda, 11 yılda azınlıklar ve ötekiler konusunda cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir zihni kırılmayı devlet aklına yansıtan bir hükümete gerçekten büyük haksızlık yapılıyor. Hele bunu “yobazlığa dönüş” olarak nitelemek gerçekten müthiş bir savrulma. Hepimiz, bu uygulamaların CHP tarafından yapılması halinde, böyle bir tartışmanın gündeme bile gelmeyeceğinden eminiz değil mi?
Sorun laiklerin mütedeyyinlerle eşitliğe razı gelmemesi, bir tür rejim şımarıklığı olarak kendisi tanımlıyor. O nedenle, “mütedeyyinler iktidar oldu, hala iktidar değilmiş gibi davranıyorlar” demek, gerçeği eğip bükmek demek. Hayır, mütedeyyinler değil iktidar, daha henüz bu ülkenin laik vatandaşların algısında onlarla eşit bile olamadılar. Son kalkışmanın nedenlerinden birisi de bu: Sınıfsal, İslamofobik ve tabii ki elit kibiri de içeriyor. Laik kibirin, hükümete her tasarrufunda kırmızı kart çıkarmasının altında, sadece hükümetin olağan hataları değil, bu önemli nokta da var. O nedenle bu kalkışmaya, polis şiddetinin ve yanlış kent siyasetinin meşruluğunda büyük bir enerji yüklendi.
Gezi krizinde işte bu çok katmanlı durumu, soğanın zarlarını teker teker soyarak hep birlikte mutlaka anlamak zorundayız. İşin “Erdoğan’ı yalnızlaştrıma ve hükümeti düşürme” kısmına evrilmesi ise, bence özetle geçtiğim bu fay hattının kırılması sonrasında, hükümetin ateşe su atmakta gecikmesi ile insiyaki olarak geçildi. Bu kırılmış zemin üzerinde yaşanan gerilim, tabii ki Erdoğan’la hesap görmek isteyenler için bulunmaz bir fırsattı. “Onlar” da doğal bir koalisyon olarak bu işe giriştiler. Cıva damlalarının birbirini hemen bulması gibi. Bu iki safhayı mutlaka birbirinden ayıralım.
Bence şöyle oldu: Ülke dışında, genel küresel realpolitik ahengini bozan tek “siyah” lider olan Erdoğan’ın hal edilmesini isteyenler medyaları ile harekete geçtiler. Ülke içinde ise, Erdoğan’dan hastalık derecesinde nefret eden bir kısım aydınlar ve Erdoğan’dan sınıfsal ayrılık nedeniyle hiç hazzetmemiş olan iş çevreleri ülkeyi yönetilemez hale getirmek için doğal davranışlar sergilediler. Erdoğan onlardan değildi ve olamazdı. İş çevreleri, bir hükümet bunalımı ile yüzde 15’lik bir kaynak kaybını göze aldılar. Birlikte halka gaz vermeye başladılar. Bu 20 günde tanık olduklarımı hayatım boyunca hiç unutmayacağım. Kibrin ne kadar kötücül bir şey olduğunu gördüm ve ürktüm. Plan ise, bir askeri darbe değildi şüphesiz. Bir postmodern halk itirazını, bir rejim bunalımına dönüştürerek, Erdoğan’ı itibarsızlaştırmak ve düşürmek istediler. Gezi’deki sosyoloji de, bu amaca uygundu. İnsanlar AK Parti’ye değil, Erdoğan’a karşıydı. Haber sitelerinde Erdoğan’ın psikolojisi ile ilgili haberler çıkmaya başladı. Adamı neredeyse deli ilan edeceklerdi. Cumhurbaşkanı Sayın Gül’ü, ve Sayın Bülent Arınç’ı öne çıkarmaya çalıştılar. “Sorun Erdoğan’dı, o giderse AK Parti kalabilirdi” teması işlendi. Böylelikle bir Brutus’un ortaya çıkmasını beklediler. Gerçekten gördüğüm en vahşi ve büyük operasyondu.
Tabii, kötücül olanın bir kör noktası oluyor, hikmet eksikliği. Milli Görüş’ün ve AK Parti’nin bugünlere kadar hangi kavgalardan geçtiğini bilmemek, Gül ve Arınç’ın asla bu oyuna gelmeyecek kadar zeki ve ahlaklı olduklarını gözden kaçırdılar. Erdoğan’ın bence tek dayanağı olan halka gitmesi, sakinleşmesi de bu oyunu bozdu. Tabii şimdilik. Bu oyunun nasıl kalıcı şekilde çözülebileceğini de sonraki yazıda anlatmaya çalışacağım.
Yine uzun oldu, kusura bakmayın.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Operasyon çökünce...
9.05.2019 - Kızgın demiri soğutma yöntemleri...
2.05.2019 - Müzik ve terör örgütü listelerinin benzerlikleri...
24.04.2019 - Taşın altına elini yine Erdoğan koydu...
21.04.2019 - Millet İttifakı neye kuluçka oldu?
18.04.2019 - Organize kötülüğün peşini bırakmayacağız...
16.04.2019 - CHP'nin 2019 resmi
13.04.2019 - Mazbata fetişizmi neye delalet?
10.04.2019 - 31 Mart’ta Türkiye neyi başardı?
3.02.2019 - Bu seçimin adaletsizliği…
28.03.2019
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları













































































































imam ülgen
geçte olsa güzel, barış böyle gelir .bide şu yönü var bugüne kadar alevi vergileri ile diyanet işlerine para aktarıldı.benim bildiğim sünni islam anlayışındada kul hakkı vardır.hem alevilerden vergi alacaksın sonrada cem evine islam dışı diyeceksin.bu düşünce islamada sünniliğede ters düşer.selam ve sevgilerimle