Markar ESAYAN
Zaman yazarı Mümtazer Türköne geçenlerde kaos ve şiddetin AK Parti'nin oylarını arttırdığını yazarken, aslında araçsal/faydacı aklın lapsusunu da sergilemiş oluyordu. Demek ki, terör ve şiddet CHP, MHP, HDP vb'nin oylarını düşürüyordu. Yani halk olumsuzluklarla karşılaştığında, bunlara deva olarak AK Parti'den başka bir adrese yönelmiyordu. Bunun neden böyle olduğuna kafa yormak yerine, buna dertlenmek araçsal aklın mesaisine denk düşerdi.
Ancak bir cümleye iki fayda sığıştırılmaya çalışılınca, bir de halkın aklı küçümsenince itiraflara dönüşen ifşaatlar ortaya çıkıyordu. Çünkü bu cümlenin bir diğer (belki asıl) mesajı da “Bu kaos ve şiddetin arkasında Gülen hareketi yok” şeklinde tasarlanmış olmalıydı. Doğru ya, kaos ve şiddet AK Parti'nin oylarını arttırıyorsa, bunu Gülen hareketi neden istesin ki?
Ama bir başka mesele daha vardı. Halkın sağduyusunun küçümsenmesi, onun karar ve algılarını dış etkenlerle yönetilebileceğine dair inançtı bu. Yani halk öyle bir “nesnedir” ki, ona belirli kuvvetler tatbik ettiğinizde istenen sonuçları alırsınız. Bu durumda, sahaya inerek insanların taleplerine asistanlık etmek ve bu talepleri siyasetinize merkez yapmak yerine, elinizdeki algı mekanizmalarıyla bir takım kuvvetler uygular ve bu “kitleleri” istenen şekilde davranmaya programlarsınız.
Türköne, eğer Savcı Kiraz'ın şehit edilmesi, mesela Gezi gibi bir krize yol açsa, AK Parti'nin oyları gerçekten düşüşe geçseydi, sanırım temel dürtüsü aynı kalmakla birlikte farklı bir yazı yazacak, bu sürece demokratik övgüler düzebilecekti. Tabii ve maalesef, bir insanın, bir eşin, bir babanın böyle aşağılık bir infaza kurban gitmesi karşısında, insan olmanın asgari koşulunda buluşmak, cinayeti amasız, siyasi sonuçlarını düşünmeden kınamak, üzülmek, evet, sadece üzülmek konumuz bile olamıyordu.
Gannuşi versus Erdoğan…
Yine zaman gazetesinden, Cihan Haber Ajansı Genel Yayın Yönetmeni Abdülhamit Bilici bir başka lapsusu ifade eden bir yazı yazmıştı. “Gannuşi Erdoğan farkı” başlıklı yazıda, elma ve armudu eşitlercesine, aslında Türkiye'de son iki yıldır yapılmak istenen şeye Erdoğan'ın neden boyun eğmediğine yanıyordu. Şu özcü alıntısı ise ibretlikti: “Demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi değerleri muhalefette dilden düşürmezler. Ama iktidara gelince, ya asla sandık yoluyla gitmezler ya da demokrasiyi sandıktan ibaret görüp muhalefete hayat hakkı tanımazlar. Çünkü demokrasiye araç olarak bakarlar. Muhalefetin iki seçeneği vardır: Ya itaat etmek ya hain ilan edilmek.”
Tunus İhvanı ve Gannuşi, son seçimlere özellikle asılmadı deniyor. İhvan, Sibsi karşısında etkili bir seçim propagandası yürütmemiş, böylelikle kazanması halinde yaşanacak darbeye, kaosa, provokasyonlara maruz kalmamayı bir yöntem olarak seçmişti. Orası Tunus, bu oraya “uygun/akılcı” bir yöntem olabilir. Bunun doğruluğuna Tunus halkı karar verecek. Tunus'un Mısır olma potansiyeli ortada öylece dururken Tunus'u Türkiye ile karşılaştırmak, hele hele bir demokrasi olgunluğu diye pazarlamak, gerçekten pes dedirtecek türdendi.
Yazara göre zaten bu İslamcılar demokrasiyi araç olarak görüyorlar, sandıktan zaferle çıkmayı matah bir şey sanıyorlar, hadlerini bilmiyorlardı. Sanki İslam âleminde sandığın özgür olduğu Türkiye dışında çok ülke varmış, diktatörlerin veya Esed gibi katillerin yönetimi altındaki ülkelerde halkın seçtiği hükümetler yönetime gelebiliyormuş gibi… Mısır'da İhvan seçimi kazandıktan 11 ay sonra katliamlarla gelen Sisi darbesinin bir direnme hakkı olduğunu ifade edenlerle ne kadar da benzeşiyor bu düşünce? Kemal Kılıçdaroğlu'nun halkı direnmeye çağırmasına da… Hani ülkede muhalefet baskı altında ya!
Oysa Erdoğan öyle mi yapmıştı? Mısır, Ukrayna, Tunus örneği orada dururken, rayında giden darbe mühendisliklerine çomak sokmuştu. Olması gereken olmamıştı. Ne hükümet ne de oylar düşmüştü.
Hala bu şaşkınlığın atlatılamadığı gözüküyor. Araçsal aklın dumura uğradığı yerdeyiz.
Bu noktada, operasyonların, mühendisliklerin ve büyük dünya güçlerinin nihai kararı vereceğine sorgusuz “iman” öne çıkıyor. Bunu istediğiniz kadar demokrasi söylemleriyle süsleyin, ambalaj delik deşik ve içindeki niyet gizlenemiyor.
Türkiye'nin de, AK Parti ve Sayın Erdoğan'ın da kaderi, şimdi içeriği paralel sayesinde fos çıkan darbe davaları ile değil, bilakis 27 Nisan muhtırasına karşı dik durulması ile değişmiştir. Barışçıl siyaset ve o çok küçümsedikleri halk iradesi ile engeller zor da olsa bir bir aşılmış ve bu momentum sayesinde Gezi, 17/25 darbesi ve 6-8 Ekim ayaklanması da aşılmıştır.
Bu dik duruş olmasaydı, bugün bu hareket çoktan tarih olmuştu.
Burada hassas ve kritik olan nokta, Erdoğan, Davutoğlu ve AK Parti'nin mühendislik değil, halka asistanlık yapma, halkın gözünün içine bakma tercihidir. Esası halk olan siyaset kazanmaya mahkûmdur, çünkü hakem/kaynak halktır. Hakikati çarpıtmaya çalışanlar, bilinenin aksine hakikat fikrine sahipken ahlakına erişememiş olanlardır. Çünkü kimse hakikati bilmeden onu çarpıtamaz.
Halkımız “Siyasi hayatıma mal olsa bile Çözüm Süreci'nden dönüş yok” diyen bir vicdanı önceliyor.
Onların hiçbir zaman anlayamayacağı şey de bu.
Yazarlar
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019