Markar ESAYAN

Partiler hızla beyazlaşıyordu, birinciliği AK Parti’ye verdiler
19.07.2012
4280

 AK Parti’deki savrulma ve Milli Görüş’e dönüş işaretleri benim bu partinin “eski Türkiye’nin yeni partisi” tesbitime uygun şekilde ilerliyor. Toplum mühendisliği doğal süreci kestiği için, mütedeyyinlerin gündelik hayata tesirleri de donmuş bir kalıptan çözülerek büyük bir güçle geri döndü. Mütedeyyinlerin gündelik hayata dair tercihlerinin, taleplerinin değersiz, haksız olduğunu kim söyleyebilir? Gündelik yaşam, tarih içinde birbirine değe değe toplumsal uzlaşıyla biçimlenir ve kimseyi tedirgin etmez. Kemalistler bu süreci manipüle ettiği için, suni biçimde oluşmuş pratikler ve şiddet eşliğinde oturtulmuş kurallar bugün dindarların müdahalesine uğruyor. Bu müdahale iki yönlü ilerliyor. İlki yukarıda anlattığım gibi, halkların yan yana yaşarken oluşturdukları, yavaş ama sağlıklı işleyen bir durum.

Diğeri ise, AK Parti’nin son tasarruflarında görülüyor. Çamlıca’ya dev cami, Diyanet’in bir Sünni fetva makamına dönüştürülmesi ve kürtaj yasağı gibi konularda bunları deneyimliyoruz. Bu aslında Kemalistlerin yaptığından pek farklı değil. Tepede üretiliyor çünkü. Bunun toplumun bir ihtiyacından kaynaklanıp kaynaklanmadığı çok önemli değil. Toplumun öncelikli talebi özgürlükçü bir sivil anayasa iken, kürtajı aylarca tartışmamızın başka bir izahı var mı?

Halkın eğilimlerinin doğruya daha yakın olduğunu düşünürüm. Çünkü ortalama 70 yıl yaşayan sıradan insanın zaman kaybetme lüksü yoktur. Aç kalmak, kötü yaşamak istemez. Çocukları iyi bir geleceğe sahip olsun ister. Bunun için, nihai karar verme ânı geldiğinde, rasyonel olana eğilim gösterir. Tercih menüsünün kalitesizliğinden ise önce halkı mesul tutamazsınız. Ama o menü ne kadar kötü olursa olsun, kendisi için en iyisini seçer.

Ama halk manipüle edilebilir.

Tam da bu nedenle halkı kutsal bir yere koymak önemli bir sigortamızı elimizden alıyor. Bu tartışmayı birkaç ay evvel değerli yazarlar Osman Can ve Mümtaz’er Türköne’yle yapmıştık. Ben de Türköne’nin aksine, Can gibi, seksen yıllık zehirden arı olduğumuzu düşünmüyorum. Hâlâ şiddete eğilimli, kolayı seçen ve farklılıklara saygı göstermeyen yanlarımız var. Adına kent denen büyük gecekondularda ya da Sovyetik TOKİ’lerde yaşıyoruz. Kalitesiz bir hayat sürüyoruz. Geçmişte derin devletin kanlı, adaletsiz tasarruflarında ya sustuk ya da ondan nemalandık; madalyonun o tarafıyla yüzleşmeye yanaşmıyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığı ve YÖK gibi demokrasilerde ayıp sayılan kurumların başında değerli insanların olması onları meşrulaştırmıyor. Benim verdiğim vergiden binlerce Sünni din adamının maaşı ödeniyor ama gayrımüslimlerin dinadamı yetiştirecek tek bir okulu bile yok. Heybeliada için hükümet hâlâ en uygun ve kazançlı anı kollar vaziyette. Alevilere layık görülen durum ise ayrı bir fecaat. Diyanet’e “Alevilik nedir” diye fetva soran bir Meclis’imiz var.

Açıkçası, ne operada mescide ne de Çamlıca’da camiye karşıyım. Ama bu, dindarlık değil, muhafazakârlık üreten bir popülizmle yapılınca, halkı geriye götüren, arazlarını istismar eden bir mühendisliğe dönüşüyor. Dediğim gibi, bunun AK Parti’nin tabanında bir karşılığı vardır mutlaka. Bilgi Üniversitesi’ndeki Efes One Love Festivali’nde yaşanan rezalet, gördüğü destek, bunu kanıtlıyor.

Ama bu dindarlık değil, bu muhafazakârlık...

Dindarlık kibir üretmez. Dindar şaşaadan kaçınır, sağ elinin verdiğini sol eli bilsin istemez.

AK Parti ile tabanı arasında çift geçişli bir ilişki var. Birbirlerini derinden etkiliyorlar. Taban Başbakan’ı çok seviyor ve saygı duyuyor; Başbakan ise gücünü halkan aldığında engelleri nasıl aştığını gördü. Kaldı ki, her dört yılda bir onların oyuna muhtaç.

Bu sinerjinin sonuçlarını 2008’e kadar olumlu haliyle gördük. Şimdi ise, Başbakan bu ilişkiye ters işlev yüklüyor. Şöyle bir itirazı duyar gibiyim veya duymuyorsam sorun var: “AK Parti dindarların partisi ve hiçbir parti toplumun tüm kesimlerini memnun edemez. Tabanının taleplerini önemsemek durumundadır.”

Hiçbir itirazım yok. Bu böyledir ve olmalıdır da. Ama bize özgü iki ciddi zorluğumuz var. İlki, acaba Erdoğan tabanının taleplerini gerçekten doğru okuyor mu, yoksa bunlar artık onun şahsi talepleri mi? Yukarıda anlattım. Bence artık tam da okuyamadığı veya okuduğu şeyi yapmayı tercih etmediği için popülizm yapıyor. İkinci sorun ise, AK Parti, evet bir siyasi parti ama 2002’den sonraki olağanüstü süreçte kurucu rol üstlendi. Birinci Cumhuriyet’in tasfiyesine aday olduğu ve yapmaya başladığı içindir ki sadece dindarların değil, tüm demokratların desteğini aldı. Kurucu dönem, yani birinci Cumhuriyet’in tüm totaliter kurumları tasfiye edilmeden “kazandım” deyip oyunu terk edemez.

Bir de şu kibir meselesi var. Bazılarının, bizim gibi “liberal” olarak kodlanan insanların -hele hele Hıristiyan, ateist- bu eleştirilerini bir tepeden bakma olarak gördüklerini duyuyorum.

Böyle düşünenler önce bir kendisine gelsin. Bu ülke hepimizin. Millet-i hâkime değilsiniz. Kemalistlere bu yüzden karşı çıktık ve çıkıyorsak, bunu kim yaparsa elbette yine karşı çıkacağız. Ama bir Kemalistin, dindarın, eşcinselin, kadının bana eşit olduğunu hissetmezsem, eleştirilerimin hiçbir değeri olmaz.

Zaten muhafazakârların kompleksleri üzerine de bir yazı yazmayı düşünüyorum. Şu “beyaz” kesimlere affedersiniz “yaranmalar” türünden bir kompleksin eleştirisi olacak bu.

Az sonra.

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar