Mehmet YILDIZ
Kısa bir süre önce Dersim’de bir birahanede çıkan bir kavga esnasında bir şahsın silahla yaralanması üzerine bir grup insan sokağa döküldü ve polisten zanlı birahane sahibini kendilerine teslim etmesini istedi. “Protestocular” zanlıyı linç etmek istiyorlardı. Polisin zanlıyı koruması üzerine ise “protestocular” toplam sayısı 15 olan kentteki tüm birahaneleri tahrip ettiler. Birahanelerde çalışan kadın garsonlar can güvenliği endişesiyle özel araçlarla geceyarısı Elazığ’a gönderildiler.
Olay üzerine medyada ilginç tartışmalar yapıldı. Örneğin Taraf gazatesi yazarlarından Hıdır Geviş söz konusu “protesto” hareketini “devrimci faşizm” olarak tanımladı. Yine aynı gazetenin bir başka yazarı (İlker Demir) ise bu tanımlamayı çok yanlış bularak Dimitrov’un faşizm tanımını salık verdi.
2007 yılında Desimliler arasında benzer bir tartışma yapmıştık. İlgili bulduğum için 2007 yılında bu tartışma vesilesiyle yazdığım yazıyı kısaltarak aşağıda aktarıyorum:
Yahudi-Kulak sentezi yahut Dersim modeli
“Sol” ve “ulusal kurtuluşçu” olarak bilinen şiddet yanlısı örgütleri “faşist” olarak tanımladığım ve bunlar tarafından öldürülen Dersimlilerin zulüm dolu acı hikayelerini karınca kararınca dile getirdiğim için söz konusu örgütlerin yandaşlarının çok yoğun saldırılarına uğradım. Bu beklediğim bir şeydi. Beklemediğim, Dersim davasına inandığını ve Dersimlilerin hakkını savunduğunu iddia eden şahısların da beni aynı gerekçelerle terör örgütlerine açıkça hedef göstermeleri oldu.
Bunun nedeni söz konusu şahısların son derece otoriter bir muhakeme ve ahlak anlayışına sahip olmalarıdır. Radikal sol düşünceleri benimseyen insanlar kendilerini ahlaki ve entelektüel bir otorite olarak görürler. Ahlaki ve entelektüel olarak toplumdan üstün olduklarına inanan bu şahıslar toplumdaki ahlaki ve politik sapmalara veya yozlaşmalara derhal ve son derece sert bir biçimde müdahale etmeyi kendi görevleri olarak görürler. Nitekim bir otorite ile konuşan bu şahıslara göre, ben belli başlı iki büyük hata yapmıştım. Birinci olarak, sol ve “ulusal kurtuluşçu” terör örgütlerine “faşist” demek suretiyle “itin kuyruğuna basmıştım ve doğal olarak ısırılacaktım”. İkinci olarak, “bilimsel” faşizm tanımından uzaklaşarak faşizm kavramını bir küfür derekesine indirgemiştim.
Hümanistler Nazi Almanya’sında Yahudilerin, Stalin Rusya’sında Kulakların haklarını savundular. Çünkü terörün en büyük mağdurları onlardı. Mağdurlar arasında ayrım yapmak hümanizmle asla bağdaşmaz. Siyasi ve ahlaki sorunlara bu gibi bir perspektiften bakıyoruz. O nedenle kendimizi, Nazi Almanyasında Yahudiler, Stalin Rusyasında ise Kulak sınıfına mensup “birinci dereceden anti-Sovyet unsurlar” olarak görüyoruz.
Yahudi-Kulak sentezinden doğan faşizm tanımlamasının sağlam ve kabul edilebilir bir tanımlama olduğunu göstermeye çalışacağım. Bu tanım Dimitrov başta olmak üzere bütün solcu teorisyenlerin yaptıkları faşizm tanımlamalarından daha güvenilir, daha benimsenebilir bir tanımlamadır. Dersimliyim diye yaptığım tanımlamanın içeriğine bile bakmadan tanımlamanın kategorik olarak küçümsenmesini veya geçersiz ilan edilmesini doğru bulmuyorum.
Hümanizm sağ ve sol terör arasında bir ayrım yapmaz
Bolşevizm Nazizm gibi kriminal bir ideolojidir. Hümanizm bakımından Bolşevist/Stalinist, Maocu veya Pol Potçu ahlak, siyaset ve bilgi anlayışları arasında bir fark yoktur. Bir ırkın üstün olduğuna inanmakla bir sosyal sınıfın üstün olduğuna inanmak farklı politik düşünceleri içerir. Ancak her iki durumda zulme uğrayanlar insanlardır. Faşizm ile komünizm hümanizm karşıtlıkları bakımından karşıt kutupları oluşturmaz. Nazizm ile Bolşevizm/Stalinizm/Pol Potçuluk/Maoizm gibi totaliter sistemlerin karşıt ideolojik ve politik sistemler olarak görülmeleri çok yanıltıcıdır. İnsanların öldürülmelerini veya baskı altına alınmalarını kategorik olarak reddeden hümanizm politik kriminalliğin arkasındaki hikayeleri veya ideolojileri önemsiz görür. Bir Rus atasözündeki gibi “kurdu boz olduğu için değil, koyun yediği için vururlar”.
Türkiye’deki “devrimci” ahlak, siyaset ve bilgi anlayışı
Türkiye’de toplumun hiçbir kesimi devrimciliğe veya radikal politik gruplara ilgi duymuyor. Onun için bu gruplar Türkiye’de politik bir hareket oluşturmuyorlar. Beş-on kişi devrimci ordu veya parti rolünü oynuyor. Çok keyfi bir ahlak, siyaset ve bilgi anlayışına sahip olan bu insanlar özellikle belli etnik gruplara yoğun bir şiddet uyguluyorlar. Çok sık bir biçimde insanlar sorgusuz sualsiz kurşuna diziliyorlar. Dersimliler hem sağ, hem de sol terör gruplarının estirdikleri teröre maruz kalıyorlar. Çünkü Dersim devrimci faaliyetin en verimli biçimde yürütülebileceği bir yer olarak görülüyor. Örneğin, Çankırılarla kıyaslandıklarında Dersimlilerin tüm talihsizliği açık bir biçimde görülebilir.
Sosyal fenomenin bilimsel açıklanışı ve “devrimci sosyal bilimciler”
Bilindiği gibi ortalama sosyal bilimciler sosyal olguları objektif bir biçimde açıklamaya çalışırlar. Başka bir deyişle toplumu anlamakta fizikçilerin doğayı anlama çabalarına denk düşen bir çaba göstermek isterler. Örneğin, sosyoloji fizik kadar başarılı ve itibarlı bir bilim dalı olsaydı, büyük olasılıkla demokratik ülkelerde sosyologlara danışılmadan sosyal alanda geniş kapsamlı bir şey yapılmazdı. Ancak bu gibi başarılı bir durumda bile sosyologlar “Topluma optimal bir bilimsel karakter vermek bizim görevimizdir,” diyerek topluma yeni bir biçim vermeye kalkmazlardı. Çünkü sosyal bir olguyu en iyi biçimde anlama kapasitesi size insanların yaşam biçimine müdahale etme hakkını vermez. Sosyal bilimciler totaliter önderler değildirler. Hukuk devleti yasaları çerçevesinde araştırma yapmakla ve alternatifler sunmakla yetinirlerdi.
19. yüzyılın ortalarından itibaren ortaya ikinci bir sosyal bilimci tipi çıktı. Marksistler en iyi ve en başarılı sosyal bilimciler olduklarını iddia ettiler. Sosyal olguların objektif bir biçimde açıklanması ile ilgilenen sosyal bilimlerin ne kadar başarılı olup olmadıkları sorunundan ayrı olarak, hiçbir akademik eğitimi olmayan Marksistlerin/devrimcilerin devrime inanıyor olmalarından dolayı kendilerini sosyal bilimci ilan etmeleri ve otorite ile konuşmaları sosyal teorilerle suç işleme arasında bir nedensellik bağının oluşmasına yol açtı.
20. yüzyılda Marksizm modern sanayi toplumlarında etkinlik kurmaktan çok geri ülkelerde popüler olmakla tanınır. Böylece entelektüel ve ahlaki olarak ancak Saddam Hüseyin kadar geliştiği söylenebilecek olan bir sürü sosyal bilimci veya teorisyen türedi. Dolayısıyla bu kendi kendine bilim adamı olmuş ve meşruiyet aramayan bilim adamları önlüğü içinde laboratuarda çalışan veya sosyal istatistiklerle oynayıp duran halim selim insanlara hiçbir bakımdan benzemiyorlar. Bu yeni tip bilimciler milyonları ölüme gönderen, soyan, zorla çalıştıran, sürgün eden, zindanlara dolduran ve işkencelerden geçiren kriminallerdir.
Devrimcilerin teorileri devrimci bir bakış açısıyla oluşturulmuştur. Devrime hizmet etmeyen bir teori gerçeği ifade etse de, geçersiz ve yararsızdır. Örneğin, kitlelerin kesinlikle devrimden yana olmadıklarını son derece sağlam bir biçimde ispatlayan bir araştırmanın teorik ve pratik bir değeri yoktur. Kitleler kesin bir biçimde devrimi reddetse de devrimci düşünür en fazla bunun geçici bir durum olduğunu söyler. Çünkü devrim kaçınılmazdır. Normatif tercihlerini objektif saptamalar şeklinde sunan devrimci teorisyenler onun için akademisyen olmaktan ziyade politik kriminal oluyorlar.
Devrimci teorisyenlerin itibarları teorilerinin epistemik sağlamlığıyla hiç ilgili değildir. Teorilerin itibarı iktidar ve güç faktörleriyle açıklanabilir. Örneğin, Ekim devrimi öncesinde Lenin uluslararası düzeyde sosyalistler arasında Menşevik Martov kadar tanınan biri değildi. Ekim’den sonra Martov tamamen unutuldu ve Lenin ünlü bir düşünce adamı oldu. Keza Ekim öncesinde yapılan tüm parti kongrelerinde Stalin teorik konularda hiç konuşmamıştır. Bir teşebbüsü nedeniyle delegeler tarafından alaya alınmıştır. Kurduğu cümleler çok aptalcadır. Teorik yazıları tehdit ve aşağılmaları içerir. Rusça’ya hakim olmadığı da söylenir. Ancak Stalin 1930’lu yıllarda büyük bir teorisyen olarak ilan edildi. Bu teorisyen veya sosyal bilimci partinin tüm diğer teorisyenlerini ve 8 milyon Rus köylüsünü öldürdü.
Aynı şekilde Mao, E. Hoca, Kim Il Sung ve Pol Pot iktidarı eline geçirdikleri için teorisyen oldular. İktidardan uzaklaşmalarıyla birlikte teorileri tüm önemini kaybetti. Mao’nun insanoğlunun zekasını alenen aşağılayan Kızıl Kitabı Çin’de bile artık ciddiye alınmıyor. E. Hoca’nın tüm kitapları kamyonlarla kağıt fabrikasına gönderildi.
Keza Türkçeden başka bir dil bilmeyen, ancak Türkçesi İbrahim Tatlıses’in Türkçesine benzeyen A. Öcalan bile bir sürü teori oluşturdu. Bir zamanlar Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek gibi “büyük sosyal filozoflar” bile onda bir derinlik buldular.
Dimitrov’un veya Komintern’in faşizm tanımı veya Dimitrov’un faşizm üzerine yaptığı konuşmalar da ideolojik çatışma içinde yapılan açıklamalardır. Dimitrov faşizmi sosyal bir fenomen olarak anlamak yerine, proleter devrimi çabuklaştıracağına inandığı bir teori oluşturmaya çalıştı. Her şeyden önce bahsi geçen yazıları ve konuşmalarıyla Stalin rejimine hizmet etmek istedi. Nazi Almanyasında yargılamasının (1933) beraatle sonuçlanmasıyla haklı olarak övünen ve Göbels’e karşı büyük bir zafer kazandığını dile getiren Dimitrov SBKP önderlerinin Moskova’daki hukuksuz gülünç yargılamalarından ve öldürülmelerinden hiç bahsetmedi. Nazi rejimi altında yapılan bir mahkemede kendisine tanınan savunma hakkı ile SBKP liderlerine Moskova yargılanmaları sırasında tanınan haklar arasında bir kıyaslama yapmadı. Kendisi beraat ederken, Moskova yargılamaları sanıklarının neden öldürüldüğü üzerine hiç düşünmedi. Faşizm sorununu incelerken sık sık Fransa ile Almanya arasında kıyaslamalar yapmasına rağmen, Leipzig ile Moskova’yı kıyaslamak hiç aklına gelmedi. Gözleri önünde öldürülen milyonlarca zavallı, perişan, çıplak, aç ve yorgun köylüyü görmezlikten geldi. Konuşmalarında Stalin’den bol bol teorik alıntılar yapmakla yetindi.
Dimitrov’un faşizm tanımı
Georgi DimitrovKomintern’de faşizm üzerine çok sayıda konuşma yaptı. Burada Dimitrov tarafından Komintern’in 7. Dünya Kongresi’ne sunulan raporunu esas alacağım. Çünkü bu rapor konu ile ilgili en ayrıntılı ve en uzun makaleyi içermektedir. Ayrıca diğer konuşmalar veya makaleler içerik olarak burada söylenenlerden farklı değildir.
Dimitrov faşizmi “finans kapitalin en gerici, en terörist diktatörlüğü” olarak tanımlıyor. Faşizmi doğuran 3 temel nedenin ise şunlar olduğunu söylüyor:
- Emperyalist çevreler ekonomik krizin bütün yükünü emekçilerin sırtına yüklemek istiyorlar.
- Bu çevreler emperyalist sömürüyü yoğunlaştırmak ve sömürgeleri yeniden paylaşmak için savaşa gitmek istiyorlar.
- Aynı Emperyalist çevreler proleter devrimci hareketi bastırmak ve dünya proletaryasının kalesi olan SSCB’yi ortadan kaldırmak istiyorlar.
1929 ekonomik krizi bilindiği gibi ABD kaynaklıdır. Kriz ABD, Kanada, İngiltere (UK), Almanya, Fransa, Avusturya ve Hollanda başta olmak üzere bütün batı ülkelerinde yaşandı. Dimitrov’a göre bütün bu ülkeler finans kapital tarafından yönetiliyordu. Emperyalist-kapitalist burjuvazinin hiçbir ülkede işçi sınıfına sempatik bakmadığı doğruydu, ancak bu ülkeler otomatikman faşistleşmediler, savaş yanlısı olmadılar ve SSCB’ye savaş ilan etmediler. Dahası, ABD ve İngiltere Nazi Almanyasına karşı SSCB ile ittifak yaptılar.
Otto Bauer faşizmi, proletarya ve burjuva sınıflarının her ikisinden de bağımsız duran bir devlet gücü olarak tanımlıyordu. Bir İngiliz sosyalisti olan Brailsford’a göre faşizm isyancı küçük burjuvazinin devlet erkini ele geçirmesiydi. Dimitrov’a göre bu görüşlerin her ikisi de yanlıştı. Faşizm finans kapitalin ta kendisiydi.
Almanya’da olup bitenler Dimitrov’a göre tarihsel bir evre idi. Nazizm Dimitrov’un ve Stalin’in gözünde Avrupa’nın geleceği demekti. Daha doğrusu Avrupa Stalinizmi şeçmezse Nazizme mahkum olacaktı. Burjuva demokrasisi sorunları çözemiyordu. Ömrü dolmuştu. Sosyal demokrat işçi partileri liberal burjuva düzenin ömrünü uzatıyorlardı. Faşistlerin iktidara gelmesi aslında sosyalist devrimi daha da hızlandıracaktı. Bu süreç kaçınılmazdı.
148.387 kelimelik oldukça uzun söz konusu raporda (İngilizce çevirisini kastediyorum) Dimitrov bir kez olsun bile Nazizmin anti-semitizm ile olan ilişkisini dile getirmiyor. Oysa anti-semitizm Nazizmin en başta gelen komponentidir. Holocaust’u inkar ederek Nazizmi anlamaya çalışmak mantıksızlık ve vicdansızlıktır. Sosyal gerçekleri objektif olarak anlamaya çalışmak ve Hitler’in iktidarı ele geçirme sürecini somut olarak incelemek yerine, Dimitrov bize finans kapital masalını anlatıyor. Yahudilere yönelen açık Nazi düşmanlığını bilerek inkar eden Dimitrov finans kapital çevrelerinin insanlığı topluca imha etme niyetinin olduğunu söylüyor.
Stalinistler gerçekten irrasyonel tufan teorileri yapıyorlardı. Öte yandan, SSCB 1929’dan itibaren Nazizmin Holocaust çılgınlığına denk düşen türden bir devlet terörüne sahne oluyordu. Stalinistler tarih ve sistem teorileriyle adeta kendilerini projecte ediyorlardı. Stalinistlere göre emperyalist burjuvazi doğal gelişim sürecinin bir ürünü olarak insanoğlunun kurdu haline gelmişti. Finans kapital çevreleri sınıf çıkarlarından dolayı tüm insanlığı yiyecekti. Hitler finans kapitalin temsilcisiydi. Hitler tarihsel ve sınıfsal bir üründü. Tıpkı Stalin gibi…Hitler’in “Mein Kampf”ı finans kapitalin politik manifestosuydu. Stalin’in eserleri ise devrimci proletaryanın politik manifestosuydu. İnsanlık Hitler ve Stalin’den birini seçmek mecburiyetindeydi. Başka bir çıkış yolu yoktu.
Nazizmin finans kapitalin bir ürünü olduğu masalını anlatan Dimitrov’a göre, bütün Avrupa ülkeleri finans kapitalin egemenliği altındaydı. Ama bu ülkelerin neden faşist ülkeler haline gelmediklerini açıklamıyordu. Krize ve finans kapitalin egemenliğine rağmen demokrasiyi tehdit edecek faşist bir hareketin ülkelerin çoğunluğunda ortaya çıkmamasını yer yer işçi sınıfının örgütlülüğü ile açıklaması ise bir başka komiklikti. Çünkü işçi hareketinin en güçlü veya örgütlü olduğu yer Almanya idi.
Özetle, Dimitrov’un faşizm tahlili insanların gözleri önünde somut olarak cereyan eden faşizmi anlama çabası değil, fiktif bir finans kapital masalından ve Sovyet yanlısı propagandadan ibarettir.
Stalinistler kuşkusuz kategorik olarak faşizm karşısında demokrasiyi savunamazlardı. Çünkü Stalinistler demokrasi yanlısı değillerdi. Alman faşistlerinin 1940’lı yıllarda Yahudilere karşı yapacakları katliam ağırlığında toplu bir imha hareketini onlar daha o zaman köylülere karşı gerçekleştirmişlerdi. 1990 yılında açılan resmi Sovyet arşivlerine göre bile 1930-1931 yılları arasında 1,803,392 kişi çalışma kamplarına gönderildi. 1932-1940 yılları arasında ise çalışma kamplarında 389,521 kişinin öldüğü dile getirilmektedir.
Milyonlarca köylüyü sorgusuz sualsiz kurşuna dizen NKVD (o zamanki KGB) bu işi son derece basitleştirmek ve hızla uygulamak için 0047 nolu bir talimat yayınladı. NKVD’nin ölüm mangaları üç kişiden oluşuyorlardı. Üçlü ölüm mangaları yıllarca yargısız infaz yaptılar.
Keza NKVD 1939-1940 arasında üç kere Gestapo ile konferans düzenledi. Nitekim Polonya SSCB ve Nazi Almanyası arasında bu konferanslarda pay edildi.
Stalinist diktatörlüğü faşizme karşı tek gerçek alternatif olarak sunan Dimitrov’un bütün bunları bilmemesi olanaksızdı. Demokrasiden ve hukuk devletinden faşistler kadar nefret eden komünistler tek çözümün Sovyet tipi bir devlet kurmak olduğunu söylüyorlardı. Demokrasiden bunu anlıyorlardı. Nitekim günümüzde aynı şeyi savunuyorlar.
İnsanlığın uğradığı tüm talihsizliklerden Avrupa sosyal-demokrat işçi partilerini sorumlu tutan Dimitrov demokrasi güçlerinin faşizme karşı birleşik bir cephe kurmak için komünistlerden demokrasiye bağlı kalma teminatı istemeleri karşısında, “biz Sovyet demokrasisinin sadık savunucularıyız, Sovyet demokrasisi yeryüzündeki en tutarlı demokrasidir” diyordu.
Dimitrov’a göre Avrupa’daki bazı sosyal-demokrat liderler komünistlerle birlikte anti-faşist bir cephe kurmamak için şöyle bir bahane uyduruyorlardı: "Social-Democracy is for democracy, the Communists are for dictatorship; therefore we cannot form a united front with the Communists” (Sosyal-demokrasi demokrasi, komünistler ise diktatörlük yanlısıdırlar; bu nedenle komünistlerle birleşik bir cephe oluşturamayız.)
Dimitrov buna şöyle bir cevap veriyor:“But are we offering you now a united front for the purpose of proclaiming the dictatorship of the proletariat? We make no such proposal now.”(Şimdi size proletarya diktatörlüğünü ilan etmek üzere birleşik bir cephe kurmayı mı öneriyoruz? Şu an böyle bir teklifte bulunmuyoruz.)
Dimitrov bu sözleri sarfederken demokrasiyi savunmak gibi bir amaçlarının olmadığını itiraf ettiğinin farkında bile değildir. Çünkü Stalinizm sağduyunun inkarıdır. Stalinizm aklın küçümsenmesidir.
Sosyal-demokratlar diyorlar ki:"Let the Communists recognize democracy, let them come out in its defense; then we shall be ready for a united front."(Komünistler demokrasiyi tanımalıdırlar, onu savunma görevini üstlenmelidirler, o zaman onlarla birleşik bir cephe kurmaya hazır oluruz.)
Dimitrov’un yanıtı: “To this we reply: We are the adherents of Soviet democracy, the democracy of the working people, the most consistent democracy in the world.” (Buna cevaben şunu söylüyoruz: Biz dünyanın en tutarlı demokrasisi olan Sovyet demokrasisinin yani çalışan halkın demokrasisinin sadık savunucularıyız.)
Dimitrov bu sözleriyle demokrasi yanlılarına açıkça zorbalık yapıyor. Dimitrov insanlıkla açıkça alay ediyor.
ABD, İngiltere ve Fransa 2. Dünya Savaşı’nda SSCB ile ittifak yaptılar. SSCB Nazi Almanyasının yenilgisinde çok önemli bir rol oynadı. Ancak müttefikler cephesi bir demokrasi cephesi değildi. SSCB’nin etki sahasında kalan ülkeler ancak 1990’lı yıllarda özgürleşmeye başladılar.
Nazizm ve Stalinizm
Nazizm ve Stalinizm hukuki açıdan aynı özelliklere sahiptir. Nazizm ve Stalinizm tüm insanlar için geçerli olan hukuk, demokrasi ve insan hakları kavramının reddedilmesi demektir. Hümanizmi ve rasyonalizmi reddeden bu akımlar insanlığı düşman kamplara bölerler. Nitekim Almanya’da Yahudiler, Rusya’da Kulaklar insan sayılmadı. Dini veya ırkı yüzünden öldürülen insanların, sahip oldukları domuzların sayısı veya ara sıra işçi kiralamaları yüzünden öldürülen insanlardan farklı olduklarını söyleyemeyiz. Nazizmi ve Stalinizmi yahut aşırı sağ ile radikal solu birleştiren şey görüldüğü gibi hukuksuzluktur. 19. ve 20. yüzyıllarda ortaya çıkan bu gibi bir hukuksuzluğu faşizm olarak tanımlıyorum.
Sonuç
Dimitrov’un faşizm teorisi ahlaksızlığın ve çifte standartın teorisidir. Sosyal bilimler bakımından akademik hiçbir değer taşımayan bu teori Stalinist bir propagandadan ibarettir.
Marksizm, Bolşevizm/Stalinizm, Maoizm, Pol Potçuluk vb. gibi akımların yandaşları güvenilir sosyal bilimciler veya iyi etik hocaları sayılmazlar. Sosyal teorilerin en iyileri bile matematiksel dille ifade edilmeyen ama kesintisiz bir biçimde gözlemlenebilen fenomenleri tarif etme özellikleri taşımazlar. “Devrimci” teoriler ise önceden yapılan normatif tercihlere dayanır. Bu teorilerin objektif bir temeli yoktur. Bu sözde teoriler gerçek bir teori formuna ve diline bile sahip değildir. Politik mülahazalar objektif olgulara prensip olarak dayanabilir ama bu süreklilik arzeden bir statü olmaktan ziyade, bir test meselesidir. Doğru düşünce kendini her zaman pratikte ispatlamak zorundadır.
İnsanlık şiddet politikalarına mahkum olmak zorunda değildir. Faşist rejimler ancak demokrasi ve hümanizm aracılığıyla altedilebilir. Zulme uğrayanlar başka zalimlerin esiri olmadan bir çıkış yolu bulmak zorundadırlar. Aksi halde özgürleşemezler.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.09.2014
26.08.2014
15.08.2014
6.08.2014
15.07.2014
22.06.2014
12.06.2014
9.06.2014
7.06.2014
20.05.2014