Mümtazer TÜRKÖNE
Sistem herhalde şöyle çalışıyor:
Danışmanlar Beyefendi'nin huzuruna, Saray'ın mutantan odalarından birinde kahvaltı masası düzeninde çıkıyor "beyin fırtınası" adıyla tilkilerin kuyruk boylarını birlikte ölçmeye başlıyorlar. Bu tür toplantıların verimli geçmesi için şeytanım avukatlığını üstlenen biri mutlaka söze giriyor. "Olmaz efendim, dürüstlüğe sığmaz" diye söze başlıyor. "Sizin seçmen nazarında çok önemsediğiniz bir ‘harbî delikanlı' imajınız var. Seçim hükümetine girecek bakanları siz seçerseniz, buna 'kısa günün kârı peşinde koşan esnaf kurnazlığı' derler. Olur mu hiç, elinizi partilerin içine sokup karıştırmış olacaksınız. Seçmene nasıl anlatırız?" Beyefendi önündeki kâğıtlara harıl harıl notlar alıyor. Sonrası bildiğiniz gibi, Cumhurbaşkanı muhtarları topluyor, prompterdan okuduğu hazır metinden bir ara ayrılıyor, cebindeki notları çıkartıyor, "Yapmaya çalıştığınız kurnazlığın, milletimiz farkında değil mi sanıyorsunuz?" diyor. Ekliyor: "Delikanlıca hükümette yer alın. Bu milletin karşısında dürüst ve harbî olun."
"Koalisyon hükümeti kurulmasını basbayağı engellediniz, oyalama taktiği izlediniz, Kılıçdaroğlu'na görev vermediniz; şu entrika sizi çok yaraladı efendim, düzeltmek lâzım." notuna bakıyor: "Hükümet kurulmuş da ben mi engel olmuşum?.." "Beştepe'nin adresini bilmeyenlere, koalisyona hayır diyenlere, bu makama hakaret edenlere ben hangi görevi verecektim?" Ve konuşma bu minval üzre devam ediyor. Velhasıl bu beyin fırtınaları çok ama çok işe yarıyor.
İki seneyi aşkın zamandır Türkiye böyle yönetiliyor. Fotoğraf makinesinde görüntüyü tersine çeviren camera obscura gibi, Erdoğan olan biten her şeyi önümüze ters çevirerek koyuyor. Gölge kamusuyla, ihale düzeneğiyle, devletleşen sivil toplumu, fetva eminleri ve biat veren kadrolarla devletin kurumları ve anayasal nizamı dışında ortaya paralel bir örgütlenme çıkıyor. Savcılar bu yapıyı deşifre edip soruşturma açınca, ortalığı öyle bir "paralel devlet" gürültüsü alıyor ki, her şey tepetaklak oluyor. Hırsızlığın, yolsuzluğun peşine düşen savcılar soluğu yurtdışında alıyor.
Bu memlekette ne delikanlılığından, ne harbîliğinden bahsediyorsunuz?
Medya kuruluşlarını "kapısına kilit vurmakla", STK'ları "kapatmakla", yazarları "cezaevine koymakla" tehdit ederken kimi hedef gösterdiğini biliyor musunuz? Delikanlı-harbî adam "bazı kişiler", "birtakım yazarlar", "malum çevreler", "sözde aydınlar" diye belirsizliğin arkasına sığınarak meydan okumaz. Mertçe adamın yüzüne söyler. İki yıldır ezberlediğimiz "bazı", "birtakım", "sözde", "malûm" kalıbıyla başlayan cümlelerde harbîlik nerede? Koskoca cumhurbaşkanısın, neden çekiniyorsun? Kimi kastediyorsan harbî-delikanlı gibi isim isim söylesene? Neden karanlığa kurşun sıkıp, lafı gürültüye getiriyorsun?
Tepelerde politika bu tarz içi kof bir efeliğe dökülünce, ellerindeki bezlerle sağa sola dökülüp saçılanları silmeye çalışan köşe yazarlarının neden bu kadar çaresiz ve zavallı duruma düştükleri daha iyi anlaşılıyor. Adam beyefendisine hizmet ediyor, başka görevi yok ki. Ne yapsın?
İbrahim Karagül'ün, Orgeneral Çetin Doğan'ın Balyoz Darbe Planı'ndan cümle cümle aşırarak tekrarladığı "dış düşmanlar-içerdeki işbirlikçiler-aydın terörü-kurtuluş savaşı-millî mücadele" tekerlemelerini ve hedef gösterdiği kitleyi bütünüyle aynı kalıplar ve matematiksel düzen içinde, bütün darbelerde bulabilirsiniz. Tek bir farkla. Çetin Doğan'ın listesi isim isim, grup grup sınırları belirli bir listeydi; bunlarınki ha bire genişlemeye, duruma göre yeniden tanımlanmaya müsait. Tehdit algısı ve düşman tanımı iktidarın ihtiyaçlarına göre her an değişebilir. Aynı kalıbın içine bugün Aydın Doğan, yarın başka bir gazete patronu girebilir. Bir dinî cemaat ya da tarikat dış düşmanların iç uzantısına dönüşebilir. Öyle ki Karagül bana "deli" dediği yazısında "makul ve anlaşılabilir bir dille tartışmayacağız" diye, "bazı" sermaye gruplarını, "bazı" cemaatleri hedef gösterip yok etmekten bahsediyor. Tek ölçü var: Erdoğan'a biat etmeyen herkes düşmanımız. Mesele eğer harbî delikanlılıksa Çetin Doğan bunlardan yüz kat daha delikanlıydı be.
"Çizmeleri giymek" metaforu, tam da bu "harbî delikanlılık" faslına dairdi. Bu kadar çamur, bu kadar belden aşağı tekme... Başka çaremiz var mı?
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Siyasî kimlikler panayırı kapandı
5.08.2025 - Özgür Özel’in özgül ağırlığı
3.08.2025 - Dört Tarz-ı Siyaset
31.07.2025 - Murat Çalık’tan halkın payına düşenler
21.07.2025 - Kim bu Ümmet?
19.07.2025 - Türkler, Kürtler şimdi de Araplar ve sonra yeryüzünün bütün halkları
16.07.2025 - Tanrı Janus’un Çözüm Süreci
10.07.2025 - Bahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu
4.07.2025 - CHP’nin sırtındaki demokrasi yükü
1.07.2025 - Dış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda?
24.06.2025
Yazarlar
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
Mourat
Bir zamanlar bir cok insan icin gurur kaynagiydiniz.ö Onurlu bir durusunuz varda, Sayin Miroglu. Milletvekili olman icin, 180 derece dönuz yaptiniz. Cevremde bir cok insan isiz Mehmet Metiner ile beraber aniyor ve ayni kefeye koyuyor. Deger miydi?