Murat Sevinç
Şu yaşıma dek tanıştığım en düzgün ve dürüst insanlardan Ayhan Bilgen, beraat edip üstüne devleti tazminata da mahkum ettirdiği suçlamalardan bir kez daha tutuklandı malum. Ardından Kars’a kayyım atandı. Kayyım, alnı secde görmüş iyi bir mümin olarak, Allah kabul etsin belediye binası önünde namaz kıldı ve Bilgen döneminde başlatılan tüm girişimleri sona erdirme ‘vazife’sine başladı.
Nasıl olabildi bunlar?
Bir, ileri demokrasiyiz. İki, Ayhan Bilgen HDP’li. Üç, muhalefet kesinlikle oyuna gelmiyor. Dört, Türkiye’de ırkçılık yok; Almanya ve ABD’de var ne yazık ki. Beş, Sevr’in üzerinden yalnızca yüz yıl geçti, unutmadık, unutmayacağız; hele bir üç dört asır geçsin, bakarız.
Fakat ileri demokrasi bu kez fazla göze sokulduğu ve Ayhan Bilgen dindar muhitte de sevilen biri olduğundan sanırım, ikna edici bir şeyler bulunmaya çalışılıyor. Son olarak, gelecekte ileri demokrasinin eşsiz sembollerinden biri olarak anılacak içişleri bakanı, Kars’ta ‘özerkliği andıran öz yönetim kurma çabası ve adımlar’ı olduğunu açıkladı. Özerlik ya da öz yönetim değil de, onları ‘andıran’ bir şeyler fark edilmiş.
Doğrusu ben de bir süredir, Bilgen’in Kars ilinde yaptıklarına dikkatlice bakıyor, anlamaya çalışıyor, ben bu tarzı bir yerden çıkaracağım ama dur bakalım, diye söylenip adını koyamıyordum. Bakmayı bilmek lazım.
‘Dikkatle bakmak’ deyince bir şey hatırladım durup dururken! Yıllar önce, futbol ve Fenerbahçe delisi bir arkadaşım, zamanın şifreli kanalı Cine5’e abonelik için ısrarcı olmuştu. Ortak alacağız, maç günleri bana gelip seyredecek. Fenerbahçe’nin maçının olduğu bir cumartesi akşamı buluşup yetkili bayiye gittik. Satıcı nasıl kurulacağını tarif etti ve ilk açıldığında görüntünün gelmesi için ‘bir süre’ beklememiz gerektiğini söyledi.
Eve gelip heyecanla kurduk, çay yaptık, çekirdekleri hazırladık ve maça üç beş dakika kala oturduk karşısına. O karlı görüntüyü, yaşı yeten herkes hatırlar. Üç, beş, on beş… Öylece bekliyoruz ekranın karşısında. Sizin de başınıza gelmiştir belki, çok dikkatli bakınca, gözünüzü kısınca filan, insan bir süre sonra görmeye, ekrandaki şekiller belirginleşmeye başlıyor hakikaten. Yaklaşık yarım saat sonra, ya herhalde bu kadar görülüyor işte, diye söylenmeye başladık ama içimiz rahat değil, çünkü bir yandan da saçma geliyor. Eh ne de olsa okumuş çocuklarız!
Devre arasında koşa koşa dükkana gittik. Satıcı denedi ve kartın bozuk olduğunu söyledi! Meğer ‘biraz’ derken, üç beş saniye beklemekten söz ediyormuş! Eve döndük ve ikinci devrenin sonunu seyredebildik. Diyeceğim, insan dikkatli bakınca istediğini görüyor hakikaten. Yeter ki görmeye niyetlensin.
Muhterem okur,
Ayhan Bilgen’in Kars’ta yapmaya çalıştığının çok basit bir tanımı var: Halkı her düzeyde yönetime ortak edip, yurttaşın kararlara katılımını sağlamak ve yerel düzeyde örnek olmak. Allah medeniyetimizden ırak etsin, batı demokrasilerinin hayli uzun zamandır kurmaya çalıştığı ‘katılımcı’ sistemi hayata geçirebilmek.
Öz yönetim, özerklik değildir. Bu nedenle, örneğin zamanında bazı HDP’li belediyelerin anlamsız biçimde denediği gibi, ‘ilan’ edilemez! Öz yönetim ile anlatılmak istenen, yurttaşın kararlara katılımını esas alan, şeffaf bir idare etme üslubu, yöntemidir.
Türkiye’de, iktidarının ilk yıllarında AKP’nin (kamu yönetimi reformu), sonrasında başta CHP olmak üzere muhalefet partilerinin ‘güçlü yerel yönetim’ adını verdikleri yerel idare modeli var ya, hah işte, elinden geldiğince onu yaşama geçirmeye çalıştı Ayhan Bilgen. Daha doğrusu, o yönde adımlar atmayı denedi ve kısmen başarılı oldu. Toplantı ve karar usulleriyle, kooperatif yoluyla yerel üreticiyi kalkındırarak vs. Nitekim ilk günden itibaren çıkarları zedelenen yerel ‘oluşumlar’ın tehdit ve tacizlerine maruz kaldığı yönündeki haberler eksik olmadı.
Diken’de sürdürdüğüm ‘yazı dizisi’ kapsamında, siyasal sistemlerin demokratikleşmesi faslında demokrasilerdeki katılım yol ve araçlarını özetlemeye çalışacağım ilerleyen haftalarda. Yerel ve merkezi düzeyde katılım için hangi yollar denendi, deneniyor. Önümüzdeki yıllar için artık ‘eşit yurttaşlık’ üzerine konuşmanın, kafa yormanın yararına inandığımdan. Demokrasilerde dört başı mamur, tüm sorunlarını çözmüş bir sistem olduğundan değil; daha iyisi ve insancası mümkün olabileceği için.
Temsili demokrasiler kapitalizmin son sürümünün ıstırabını çekiyor ve ‘güvenlikçi’ idarelerle boğuşuyor bir süredir. Diğer yandan aynı demokrasilerde birileri de eşit yurttaşlık ve yönetime katılımın muhtelif yolları üzerinde tartışıyor. Türkiye iki yüz yıldır, gecikmeli de olsa batı sistemlerini takip etti. Er geç, yine edeceğini düşünüyorum.
Buna mukabil o ‘Batı’ ve ‘insanlık’ bir açmazla, hayati bir soruyla karşı karşıya artık: Ya insanı insanlıktan çıkaran gelir uçurumuna tahammül ederek, kendi vergileriyle (yani emekleriyle) beslenen ceberutların höt zötünü dinleyerek, derinleşen iklim krizinin tehdit ettiği doğa koşullarında; aldığı nefesin, içtiği suyun, yediği ekmeğin zehir oluşuna tanıklık ederek yaşayıp arsızca tüketimle birbirini yok edecek… Ya da insan gibi, basit ve eşitçe yaşamanın yollarını arayıp bulacak.
İkincisi için, yurttaşlık bilincinin bir kez daha ‘yeşermesi’ ve insanın kendi yaşamını başkalarının iki dudağı arasına bırakmaması bir zorunluluk. Her düzeyde yönetime katılmak bu nedenle çok önemli. Herkesin insanca ve eşit muamele görmesi. Yaşamını doğrudan ya da dolaylı belirleyecek kararlar üzerinde etkili olabilmesi.
Bir konuyu nasıl anladığınız ve anlattığınız, muhatabın o konu hakkındaki kanaatini belirler. Bu memlekette birine ‘öz yönetim’ dediğinizde, hiçbir fikri olmamasına karşın başkaca kaygıları harekete geçirdiğinden tepki gösterebilir. Dile getiren de zaten o tepkiyi beklediği için, bundan yararlanır.
Oysa aynı insana, onu küçümsemeden ve ıvır zıvır lakaplar uydurmadan, “İnsan ve yurttaş yerine konulsan, yaşamını ilgilendiren her konuda önce işinin ehli insanlarca bilgilendirilsen ve ardından o kararlara katılabilsen fena mı olur?” sorusu yöneltilse, ne der sizce? Hayır, sakın ha bana yurttaş muamelesi yapıp soru filan sormayın, yanıtını veren kaç kişi çıkar?
Ben bir insanım. Ben bir yurttaşım. Hiç kimse bana sabah akşam alık muamelesi yapamaz. Yok sayılmadığım, sandıktan sandığa hatırlanmadığım, aklımla dalga geçilmeyen, haysiyetli bir yaşam istiyorum. Bu kadar.
Son olarak…
Kars’ta, özerk olmayan ama onu ‘andıran’ bir yönetim eğilimi fark edilmiş ya! Size daha beterini söyleyeyim: Mustafa Kemal ve I. Meclis’in 1921’de kabul ettiği Kurtuluş Savaşı anayasası olan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, üç idari birimden ikisine, ‘vilayet’ ve ‘nahiye’lere ‘muhtariyet‘, yani özerklik tanıyordu. Aman Allah’ım! 1921 Anayasası döneminde bunlar konuşulup tartışılmıştı. 1921’de.
1921 Anayasası’nın yüz yılı devirmesine üç ay kaldı. 2020’de, bırakın medeni koşullarda tartışabilmeyi, Kars’ta özerkliği ‘andıran’ bir ‘uygulama’ tespit ediliyor. Eh…
AYM üyesi Engin Yıldırım’a ilişkin not:
Mesleki gerekçelerle yaşamımın yarısını AYM kararlarını eleştirerek geçirdim. Buna mukabil AYM’nin varlığının temsili demokrasiler bakımından ne denli hayati olduğunu da anlattım, savundum. Hâlâ aynı kanıdayım. AYM’nin, başına gelenlerde azımsanmayacak payı var. Kendi ettiklerini buluyorlar. Bu başka mesele.
Ancak herhalde üç kuruşluk izan sahibi herkes, Mahkeme’nin ‘en özgürlükçü’ üyesi olan ve Abdullah Gül tarafından atanmış Engin Yıldırım’ın ‘darbe iması’ yapmayacağını anlar, bilir. Nitekim herkes anladı. Burası Türkiye olduğu için, o ‘herkes’in bir kısmı anlamazdan geldi.
Beni ilgilendiren iktidarın değil, muhalefetin eleştirileri. Pes. Hakikaten pes. “Hakimler kararlarıyla konuşur” gibi boş ezberlerle ya da “İktidara mağduriyet gerekçesi sundu” nevi bıktırıcı tekrarlarla Engin Yıldırım’ı yalnız bırakmalarını aklım almıyor. Tavrın, Engin Yıldırım’ın ifadesiyle ilgisi yok. Beceriksiz bir tepki olduğu vs. düşünülebilir. Buna mukabil, ‘kararlarına uyulmadığı için’ tahammül edemeyip şu ya da bu şekilde tepki gösteren bir AYM üyesine, muhalafetin “Sen sus” demesi… Sen konuş o zaman! Çalıştığı alandan nefret ettiriyorlar insanı…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.09.2025
9.09.2025
4.09.2025
17.08.2025
14.08.2025
8.08.2025
1.08.2025
24.07.2025
7.07.2025
4.06.2025