Murat Sevinç
Günlük siyasete dair sevdiğim ifadelerden biri, 'bugün seçim olsa' anketlerindeki, 'kararsızlar dağıtıldıktan sonra' ayrıntısı. Bayılıyorum 'kararsızlar' grubuna! Türkiye gibi bir ülkede kararsız kalabildikleri gibi, her seçim tahmininde 'gerilim' unsuru oluyorlar. Hitchcock, korku filmiyle gerilim filmi ayrımı yaparken, bir bombanın patlayıp ortalığı tarumar etmesini 'korkuya/dehşete', aynı bombanın masanın altında oluşunu ise 'gerilime' örnek verir. Yani orada, masanın altında ve ne zaman patlayacağı, patlayıp patlamayacağı da belli değil. Kararsız seçmen gibi.
Kararsız seçmen, temsili demokrasilerin biraz 'mizah unsuru', biraz da 'ıssız adamı' gibi bir kitle! Özellikle muhalefet partileri biraz da onlar yüzünden ne yapacaklarını bilemez halde.
Kararsızlar, 'siyasetle ilgilenmiyorum' diyen o minik azınlıktan farklı olarak bir yandan muhalefete bakıp 'bazı kafa karışıklıklarım var' derken, bir kısmı göz ucuyla iktidarı süzüp 'belki bir süre görüşmesek daha iyi olur' der gibi. Temsili demokrasilerin ve 19. yüzyıl ortasında Fransız burjuvazisinin işçilere karşı köylüyü yanına almak için icat ettiği, o gün bugündür hemen her zaman burjuvazinin 'dileklerine' yanıt olan 'genel oy' ilkesinin, 21. yüzyılda hak ettiği muamele budur bana kalırsa. Kararsızların artması.
Temsil ilişkilerinin böyle böyle, aslında o kararsızların sayısının giderek büyümesiyle değişeceğini tahmin ediyorum. Herkesin cebindeki telefondan dünyanın diğer ucundaki yakınıyla görüntülü konuştuğu ve yapay zekanın mahkemelerde kullanılmaya başlandığı şu devirde, bir asır öncesinin propagandasını ve siyaset dilini benimsemekte ısrar eden 'üslup', umuyorum bir kuşak içinde tümüyle tarihe karışacak. Yaşamımızı doğrudan ilgilendirenin, bir iki siyasetçinin boş konuşması değil de 'iklim krizi' olduğu pek yakında anlaşılacak, örneğin.
Burada 'kararsızlığı' yalnızca seçimde hangi partiye oy vereceğini bilmeyen yurttaş kitlesi olarak düşünmüyorum. İki haliyle algılıyorum: İlki, hâlihazırdaki temsili demokratik sistemlerin kendisini tatmin etmediği gören, ancak bunun adını koyamadığı için ne yapması gerektiğini kestiremeyen, mikrofon uzatıldığında 'mutsuzum' diyebilmesine karşın mutsuzluğunun tek kaynağının iktidar olmadığını da hissedenler. Sayıları çoğaldıkça değişimi sağlayacak olan kararsızlar ile kastım bu. İkinci hali ise, ilk seçimde kime oy vereceğine karar veremeyenler.
Siyasetçiler genellikle ilk seçimi düşündüğü için, elbette ikinci grup kararsızlarla ilgilenir. Tabii, ikinci gruptaki kararsızların kararsızlığının niteliğini belirlemek kolay olmasa gerek. Bazen kamuoyu çalışmalarından öğrenebiliyoruz. Kararsızlığın tek nedeni partilerden memnun olmaması mı, yoksa aynı zamanda sistemin bütününe ilişkin bir umutsuzluktan da mı kaynaklanıyor? Belki iç içe geçiyordur. Görünen o ki çok sayıda insan, hem var olan partilerden tam olarak hazzetmiyor, hem de ertesi gün aç kalabileceği bir düzende yaşamaktan hoşnut değil.
Mesele şu ki, hangi gerekçeyle olursa olsun, Türkiye'de kararsızların oranı toplam seçmen içinde 'üçte bir' oranına yükselmiş durumda. 'Müesses nizam' yine de şükretmeli, çünkü siyasetin haline bakınca bu oranın en az yüzde 50 olmaması büyük sürpriz!
Demek ki 'kararsızlık' üzerine daha fazla kafa yorulmalı. Çoğunluğu iktidar partisinin eski seçmeni gibi görünse de, muhalif seçmen de sabit değil. İnsanı rakama ve orana indirgeyerek 'yön' belirleyen bu siyaset şeklinin, bir 'kamusal faaliyet' olan siyasetin önündeki açmazlardan biri olduğunu düşündüğüm için 'oranları' şimdilik boş vereyim.
Bir insan, herhangi bir partiye oy verip vermeme konusunda neden kararsız kalır?
Çok nedeni olabilir. Ancak eğer eski iktidar seçmeninden söz ediyorsak, belli ki 'şimdiki halinden' memnun değil. Memnuniyetsizliğin gerekçesi ekonomik sorunlar olabileceği gibi etnik/dini nedenler, hayal kırıklıkları, üslup, değişim isteği de muhtemel. Ayrıca belli ki muhalefetteki partilerin güven ya da umut vadetmeyen bir yanları var. Bir de, örneğin bir CHP'li CHP'ye çok kızsa da sandık günü geldiğinde nasıl gidip oy veriyorsa, iktidar seçmeni de kolayca vazgeçemiyor.
CHP ya da HDP gibi partilerin oy oranları her şeye rağmen daha durağan görünüyor. Kafası karışık, iktidardan bıkmış ama çalacak kapı bulamayanların yönelecekleri parti sayısı ise giderek artıyor. Son partileşme gülünçlüklerinin bir değeri yok; asıl olarak İYİP, DEVA ve Gelecek Partisi önemli. Gelecek Partisi en az oya sahip görünüyor. DEVA daha iddialı. Laik/seküler milliyetçi tabanıyla İYİP, 'merkez' partilerinden olma yolunda. Sonuç olarak üçü de aynı seçim ittifakının parçası. Bu nedenle aslında birinin oy artırması diğerini de sevindiriyor. İktidar blokunun oyu azaldığı için.
Okuduğunuz yazının derdi kimin ne kadar oy artırdığı ya da artıracağı değil, milyonlarca kararsızın neden 'kararsız' kaldığı. Yirmi yıl öncesinde belki daha anlaşılabilirdi bu durum. Ancak Türkiye Cumhuriyet tarihinde görülmemiş eşsiz bir deneyim yaşarken, her Allah'ın günü artık hiç kimseyi mahcup etmeyen akıl almaz işler olup biterken nasıl olur da bunca kararsızlık yaşanır ve iktidar ittifakının oy oranları trajik biçimde düşmez?
Muhalefet bazı konularda yanılıyor olabilir mi, örneğin. Acaba o kafası karışıkların muhalefete koşmamasının nedeni, partilerin 'daha' dindar ve 'daha' milliyetçi görünmemeleri mi? En dindar ve en milliyetçi madalyasını alsalar, üçte birlik oran hanelerine eklenir mi? Peki muhalefet, dindar kesimin çoğunluğunun bu söylemden çok sıkıldığını, bunaldığını, bıktığını görmüyor mu? Özellikle genç kuşağın, dillerine doladıkları o 'yerli-milli' değerlerden hızla uzaklaştığını? Neden yüzde 70'i yurt dışına gitmek istiyor gençlerin? Daha milliyetçi ve dindar bir ülkede yaşamak istedikleri için mi? Nereye yerleşmek istiyor, hangi ülkelerin hayalini kuruyor okumuş gençler? Azerbaycan? Katar?
Cumartesi günü bir İYİP milletvekili ve aynı zamanda parti sözcüsü, TV'de kimi HDP'li isimleri anarak şunları söylemiş: “...HDP'lilere Selahattin, Sırrı, Hasip, Fatma, Emine isimlerini çok görüyorum. Bu topraklardaki aidiyet dünyamızın, kültür dünyamızın isimleridir. O yüzden ben birkaç defa zikrettim ki, ya annelerinizin babalarınızın sizin kulaklarınıza okuduğu bu isimlerin manasına sadakat gösterin, milletin beraberliğine yürüyün ya da yaptığınız şenaate uygun isimler alın kendinize.”
Türkiye'de de yaşıyor olsak, bu ölçüde pervasızlığın insanı şaşırtan bir yanı var! Zamanında bir hocamız böylesi için “Anadolu'da her kahvede vardır bir iki,” demişti. Türkiye'de son derece yaygın bir özgüven örneği. Konuşurken 'şenaat' (alçaklık, kötülük) nevi sözcükler kullandığına göre belli ki kültürlü bir bey. Bir de hakkını yemeyelim, 'kâmilen itlaf edilmeli' filan dememiş. Toprağımızdaki aidiyet duygusunun, kültür dünyamızın, milli beraberliğinin anlamlarından, kendi tanımlarından son derece emin. Ve 'ben kim oluyorum, kendimi ne zannediyorum' soruları aklına dahi gelmiyor tabii.
Bir insan, siyasetçi, neden böyle konuşur? Ona bu cümleleri kurduran ideolojinin adı nedir? Aynı siyasetçi, geçenlerde de yaşadığımız dönemin sembollerinden bir trolü arayıp kendini anlatmaya, rivayet odur ki ikna etmeye çalışırken, “Demirtaş'ın canı cehenneme” deyivermiş. Anlaşılan en büyük endişesi, HDP'lilerle ilgili herhangi bir olumlu kanaate sahip olduğunun zannedilmemesi.
Hani hamburgercilerde ayın elemanının fotoğrafının olduğu çerçeve vardır; partilerde de dönemlerin unutulmaz antipatik figürleri oluyor. Örneğin bir ara AKP'de 'kargalar bile güler' ile 'özgül ağırlık' ikilisi, iticiliği hiç kimseye kaptırmazdı. Yerlerini başkalarına bıraktılar. Muhalefetin unutulmazlarından biri de, yukarıdaki sözlerin sahibi olacak gibi. Türkiye'ye demokrasi vadederken, siyasi hasmın olup sevmediğin insanların isimlerini 'onlara layık görmeyip' değiştirmeyi önermeye cüret etmek, her babayiğidin harcı değil hakikaten.
Adını anmayacağım bıyıklı erkek, bir partinin sözcüsü de olsa İYİP içinde böyle düşünmeyenlerin çok olduğunu tahmin etmek güç değil. İşin ilginç yanı, Meral Akşener, seçmeninin milliyetçiliğine olabildiğince makul bir siyaset ve sözcüklerle seslenmeye çabaladıkça, bıyıklı ve bıyıksız kimi partili erkeklerin olmadık işlere girişmesi. Belki de milliyetçi siyasette başka türlü düşünüp davranabilen 'erkek' bulmak daha zordur, bilemiyorum. Peki diğer İYİP'liler ve Millet İttifakı bileşenleri bu ifadelerle aralarına 'mesafe' koyabilecek mi?
Türkiye'de herhangi bir siyasi partinin oyu, insanların özlemlerine ve sorunlarına gerçek, ikna edici çözümler ürettiği için mi, yoksa faşizan kahve sohbeti hevesinden mi artar? İYİP bir süredir oy oranını, Akşener ilçe ilçe gezdiği, insanlara temas ettiği, İstanbul Sözleşmesi'ne sahip çıktığı, grup toplantılarında kürsüye yurttaşı çıkardığı için mi, yoksa böyle ipe sapa gelmez ifadeler nedeniyle mi artırıyor sizce? Peki 'kararsızları' kararlı hale getirecek olan nedir? Neden kararsız yurttaşın oranı her geçen gün artıyor? İnsanlar iyi ve insanca bir geleceği, aklını HDP'lilerin isimleriyle bozmuş bu siyasetçi tipinin cümlelerinde göremiyor olabilir mi? Tahammül edilmesi güç siyasi ve insani hoyratlık, kararsızların kararsızlığının sürmesini sağlıyor olmasın sakın?
Eğer ilk seçimde iktidar olursa bu ve muadili 'konuşkanlar,' isim değiştirme konusunda tarihteki uygulamaları, özellikle 1933 sonrası Almanya'sını örnek alabilir. 'Milli bilinçle' bağdaşmadığını düşündükleri, bu toprakların 'özüne' aykırı olduğunu tespit ettikleri insan ve mekânların isimlerin değiştirilmesi için idare içinde bir birim oluşturulması ise uygulamayı düzenli ve istikrarlı hale getirir, ciddiyet kazandırır. O güne dek, 'sözde Selahattin,' 'sözde Sırrı,' 'sözde Emine' diyebilirler kuşkusuz.
İki duyuru:
1- Hak savunuculuğu için çaba harcayan Hak Platformu, sosyal medya hesaplarından haberdar olunmasını ve takip edilmeyi rica ediyor. Bilgi ve ilginize. Hesap: @HakPlatformu1
2- Moda Sahne'nin internet üzerinden canlı oyunları sürüyor. Kaçırmayınız. Ocak ayı programı için: https://www.modasahnesi.com/sahneden-naklen
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.12.2025
23.11.2025
21.11.2025
14.11.2025
30.10.2025
26.10.2025
12.10.2025
3.10.2025
14.09.2025
11.09.2025