Mustafa PAÇAL
Türkiye ekonomisi Kasım 2000 ve hemen arkasından Şubat 2001’de ekonomik krizlerle üst üste sarsıldıktan sonra, Ecevit hükümeti 2002 yılında IMF ile yeni bir stand-by anlaşması daha yapmak zorunda kalmıştı.
İşte bu anlaşmanın hemen arkasından 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan genel seçimlerde, AK Parti, yüzde 37 oy alarak tek başına hükümeti kuracak çoğunluğu elde etti.
AK Parti hükümeti, genel olarak ekonomiyi bir önceki hükümetin IMF ile yapmış olduğu anlaşma çerçevesinde yönetmeyi tercih etti.
2002 sonrası küresel ekonomide bir yandan rekabet artarken, diğer yandan da para bolluğu yaşanıyordu.
Türkiye ekonomisinin göstermiş olduğu “ihracata dayalı büyüme performansı” bunlara eklenince, her çeyrekte ortalama yüzde 4-5 büyüyen bir ekonomi ortaya çıkmış oldu ve yaklaşık üç yüz milyar dolar büyüklüğe sahip olan Türkiye ekonomisi, 2012 yılında sekiz yüz milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaştı.
Kişi başı milli gelir ise dört bin dolardan, günümüzde yaklaşık on bin dolara yükselmiş oldu ve makro ekonomideki bu pozitif gelişmeler sonucu, Türkiye IMF borç defterini bu yıl içinde kapatmış oldu.
Bugün Türkiye ekonomisi, Avrupa’nın altıncı, dünyanın ise on yedinci büyük ekonomisidir.
Ancak bu büyüyen ekonominin, emek ve toplum üzerine etkilerine baktığımızda, bunların aralarında doğru bir orantı olmadığını görmekteyiz.
Türkiye ekonomisi dünyanın on yedinci büyük ekonomisi olduğu hâlde, BM İnsani Gelişmişlik Endeksi’nde 90. sırada bulunmaktadır.
Yine küresel ekonomik rekabet açısından altmışlı sıralarda bulunan Türkiye’nin bu durumunun açıklanmasının çoklu nedenleri olmasına rağmen, en bilinen nedenlerinin başında, hukuk düzeni, öz kaynak ve eğitim altyapısının yetersizliği göze çarpıyor.
Görüldüğü gibi, Türkiye ekonomisinin makro göstergelerine bakıldığında pozitif olan durum, sosyal göstergelere bakıldığında oldukça değişmekte; örneğin hâlâ yoksulluk sınırında yaşayan on bir milyon yurttaşımızın bulunduğu gibi...
Diğer yandan gelir adaletine bakıldığında Türkiye’nin Gini katsayısında 0 noktasına doğru bir iyileşme görülmektedir. Yani alt ve orta gelir gruplarında sınırlı iyileşmeler olmasına karşın, en alt gelir grubuyla en üst gelir grubu arasında sekiz kat gelir farkının olduğu gerçeği uzun yıllardır hemen hiç değişmedi.
Yine işletmelerin ücret, ciro, verimlilik artış oranlarını karşılaştırdığımızda ve ciro ile verimlilik artış oranları ile ücret artış oranlarını mukayese ettiğimizde, genel olarak ücretlerin, ciro-verimlilik artışlarına göre yüzde 10 ile yüzde 15 arasında değişen oranlarda geride kaldığı gözlenmekte.
Bir de buna çalışanlar açısından, sendikal hak ve özgürlüklerinin kullanılmasının, (SGK kayıtlarına göre yaklaşık 12 milyon çalışanın ancak yüzde 4’ü sendika ve toplu iş sözleşmesi hakkını kullanabiliyor) en azından ILO (Dünya Çalışma Örgütü) ölçülerine göre daha sınırlı olduğunu eklersek, bu farkın önümüzdeki yıllarda daha da açılacağını tahmin etmek için kâhin olmaya gerek olmadığı kanısındayım.
İş güvenliği rakamları çok daha kötü. Kayıtlı olan yıllık yaklaşık yetmiş bin iş kazası sonucunda, her altı saatte, bir işçi hayatını kaybetmekte, kayda girmeyen iş kazalarıyla bu rakamlar daha da vahim boyutlara ulaşıyor.
Böyle bakıldığında, parlak gibi görünen Türkiye ekonomisi, bu gerçekler karşısında matlaşıyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.04.2021
10.02.2021
13.01.2021
23.12.2020
7.02.2020
22.10.2020
12.10.2020
2.09.2020
26.08.2020
15.08.2020