Nadi ÖZTÜFEKÇİ
Benim soyum 1800'lü yıllarda gelmiş İzmir'e. Büyük ninem küçük bir kız çocuğuymuş.
Portakal vermişler kendisine.
İlk defa o an görmüş bu meyveyi. Kabuğunu soymadan ısırmaya kalkmış, "dıjı (acı)" deyip atmış portakalı.
Ama ben İzmir, Menemen'de doğdum.
Sokağımızın ismi bir Çerkez büyüğünün adını taşısa da ağırlıklı olarak 'Giritli' dediğimiz Girit göçmeleri ve daha birçok kimlikten aileler vardı.
Ben onların çocuklarıyla büyüdüm. Sokağımızda daha çok Gritlice konuşulurdu.
Benim yaşımdakiler Giritlice(*) konuşamazlardı ama annelerinin söylediklerini anlarlardı.
Onlar Türkçe cevap verirlerdi.
Giritli arkadaşlarım anneleriyle konuşurken ne istediklerini en azından sezebilecek kadar da Gritliceye aşinaydım.
Giritli ninelerin sokakta karşılaştıklarında birinin diğerine, "İda kanis kala?" diye seslendiğini diğerinin de, "Kala yarabbi şükür" diye yanıtlayarak birbirlerinin hatırını sorduğunu anımsıyorum.
O zamanlar tek tük de olsa Güneydoğudan göç etmiş Kürt aileler vardı.
Onlar da aralarında kendi dillerinde anlaşırlardı. Türkçeyi de -tıpkı Giritli arkadaşlarımız gibi- kendine özgü şiveleriyle konuşurlar ve ne bizler ne de ailelerimiz bunu yadırgardı.
Mahallemize sonradan gelmiş bir Kürt Aile vardı. En büyük çocukları bizim yaşımızdaydı.
Oyun oynarken annesi çağırdığında saklanır, bizden Türkçe bilmeyen annesine Kürtçe "burada yok" anlamında bir şeyler dememizi isterdi.
Biz de dilimiz döndüğünce arkadaşımızın öğrettiği kelimeleri annesine seslenirdik. Bazı Kürtçe kelimeler ortak oyunlarımızda bizim konuşmalarımıza da yerleşmişti.
Ben Çerkezce bir kaç kelime bilirdim sadece.
Annem fincan böreği yapardı. Biz "Haluj" derdik. Aslında 'Haluj'un Çerkezce anlamı 'ekmek'ti.
Sokakta birlikte oynadığımız arkadaşlarıma da verilirdi. Onlar da Yörük, Giritli, Kürt olmaları farketmeksizin "Haluj" derlerdi fincan böreğine.
Paylaşmak, ortak bir söylem, ortak bir dil yaratabiliyordu.
Sadece diller değil, farklı gelenekler, -zaman içinde bir birine yaklaşan- farklı yaşam biçimleri vardı.
Hiç yadırgamazdık
Onca çeşitlilik içinde kimse kendini ya da diğerini 'öteki' görmezdi.
Annelerimiz birbirlerinden yemek tarifleri alırlardı.
Sinkosta, Şevketi Bostanı biz Giritli komşularımızdan öğrenmiştik ama Çerkez kültüründen esinlenerek yaptığı kendisine özgü mantıyı da annemden öğrenmişlerdi.
O günlerde bir kardeşleşme süreci işliyordu.
Sonraki zamanlarda, delikanlılığa geçiş ve sol dünya görüşünü benimsemeye başladığım sıralar, bu süreci tersine doğru işletme çabaları da başlamıştı.
O günlerden bugüne tüm yaşanmışlığın ışığında baktığımda, bu lanetli çabanın hızla başarıya doğru yaklaştığını üzüntü, korku ve öfkeyle görüyorum.
Bu sürecin derinlemesine irdelenmesi gerektiğini düşünsem de, bunu bu yazıda yapmayacağım.
Geldiğimiz noktayı anlatan yine bir yaşanmışlıkla devam etmek istiyorum.
Beş-altı yıl önce, Kozbeyli'de 'Selluka' adlı yemek evimizi işletirken bir tanıdığımız, arkadaşlarıyla bizi ziyarete gelmişti.
İçlerinden bir tanesiyle, İzmir'de görevli olan arkadaşıyla kısa bir süre sonra sohbetimiz ilerlemişti.
Sohbet esnasında bana kendisinin Laz olduğunu söylemişti.
Zaten konuşmasından, fiziksel özelliklerine kadar her şeyiyle belliydi.
Ben de ona Çerkez olduğumu söyledim.
Birden yüz ifadesi değişti. Bana acıyan gözlerle bakarak, "Sana üzüleceğin bir şey söyleyeceğim, Çerkezler Türk değil." demişti.
Ben de ona, "Ben bunu çocukluğumdan beri biliyordum. Benim için bu üzücü bir bilgi değil. Ama Lazlar da Türk değil." demiştim.
Bana çok kızmıştı ve Lazların genetik özellikleriyle Türk olduğunu kanıtlamaya çalışmıştı.
Bu kısa yaşanmışlığı, 'Budunculuk'la ilgili bir gönderimimin altında -neyi kast ettiğimi anlatmak için- yorumlarda anlatmıştım.
Anlatmadığım devamında ise tartışma büyümüş, başlarda güzel güzel giden sohbetimiz, araya 'ırkçılık' girince sertleşmiş, bir 'Laz'ın, "Türkçü" hakaretleriyle karşılaşmıştım.
Elbette gerekli yanıtı verdim ama, eğer kimlik bilincimi kimlikçilikle karıştırsaydım, ırkçı bir çatışmanın içinde olacaktım.
Ve belki de bu tartışma, çok önem verdiğim Türkiyeli olma iddiamla çelişecek bir aşamaya gelecekti.
Onun kafasındaki ulus -onun söyleminde millet- kavramıyla, benimki arasında dağlar kadar fark vardı.
Onunki buduncu bakış açısının bir yansımasıydı. Lazlığının inkarının kendisinde yarattığı travmayı ancak herkesten fazla Türkleşerek atlatabiliyordu.
Yıllar önce, MHP'nin DSP ile iktidar ortağı olduğu sıralar, televizyonda bir Kürt aşiret reisinin MHP'ye katılma törenini izlemiştim.
Aşiret reisi eliyle bozkurt işaretini yapamamış, oradakiler bizzat parmaklarını tutup, elleriyle yönlendirerek yardım etmişlerdi.
Büyük bir olasılıkla bu Kürt Aşiret reisi, tehdit ve çıkar içerikli bir pazarlık sonucu Oğuz boylarına dayanan ırkçılık düzeyinde bir Türk tanımına razı olmuştu.
Çok değil 8-10 yıl sonra, Kürt Aşiretlerinin mensuplarıyla birlikte HDP'ne katılma töreni haberlerini gazetelerde okumaya başladık.
Aşiret reislerinin zafer işareti yaparken çekilmiş fotoğrafları gazete sayfalarında yer alıyordu.
O zamanlar MHP'ne katılan hangi aşiretti şimdi hatırlayamıyorum ama, belki de o haberlerin bir tanesinde aynı aşiret reisinin zafer işareti yapan bir resmi vardı.
Sözünü ettiğim Laz Türkçünün de her an koyu bir Laz milliyetçisi, hatta Türk düşmanı olması ihtimali de aynı oranda bir olasılık.
Ulus olma özelliklerinin en geçerlileri olan, ortak yurt ve ortak tarih (ortak yaşanmışlıklar) ögelerine yeteri önem verilmezse, hatta ötelenir ve baskılanırsa dinsel ve ırksal ortaklıklar ve karşıtlıkların öne çıkmasına fırsat sağlanmış olur.
Küresel Kapitalizmin bu fırsatı kendi kronik krizini ötelemek için kullanması da beklenir ve elverişli bir durumdur.
Zamanında doğru bir ulus tanımı üzerinden bir anayasa oluşturamamış olmamızın da neden olduğu, giderek hızlanan tehlikeli, irdelenmesi, incelenmesi gereken bir süreç bu...
Belki o zaman için böylesi bir sorun yaratılacağı düşünülmedi.
Bugün doğru bir ulus tanımının yapılmasına şiddetle ihtiyaç var.
Zaman ilerledikçe eşyaya ('şey'lere) verdiğimiz adlar o 'şey'i tanımlamakta eksik kalıyor.
Çünkü zaman ilerledikçe yaşam gelişiyor, ayrıntılar çoğalıyor. Bazı kavramlara zamanla yeni tanımlamalar gerekiyor.
Bu konuda daha önce bir çok defa yazdım.
En son "ULUSAL İRADEDEN EMEKÇİ İRADEYE..." (1) başlıklı yazımda söz etmiştim.
Öncelikle bu ulus tanımının, günümüzün küresel ve ülke çapında olgularını hesaba katan bir kapsayıcılığı olması gerekiyor.
Bir etnik kimlik adı üzerinden yapılan ulus tanımlaması bu ülkenin birliğini sağlamaya yetmiyor. Yetmedi...
Böylesi bir tanımlama ister istemez buduncu bir tanımlama oluyor.
Keza dinsel, mezhepsel kimlikler üzerinden de yapılan tanımlamalar da yetersiz kalıyor.
Bitmedi, tek bir tür üzerinden yapılan tanımlama bile yetersiz.
Sadece ülkede yaşayan Türk, Kürt, Laz, Çerkez vs. gibi etnisiteler ya da Müslüman, Hristiyan, Sünni, Alevi gibi inanç kimlikleri değil, kurdu, kuşu, börtü, böceği, ırmağı, deresi, ağacı, yeşili, havası suyu da ulusun bir parçası...
Daha açık bir ifadeyle yurdun(**) bizzat kendisi de ulusun bir parçası.
Burjuvazinin (sermayenin) ulusal olmaktan çıktığı, hızla küreselleştiği günümüzde ulus ve yurt bütünleşmesi kapitalizmin içselleşmesi, derinleşmesi ve yaygınlaşmasının bir sonucudur.
Çünkü bugün artık bizzat içinden çıkardığı, küreselleşmiş sermaye tarafından pazarlanmaya çalışılan yurt, sıradan bir toprak parçası, bir emtia, bir mülk değil, ulusun habitatıdır.
İnsanlık için Dünya neyse, ulus için 'yurt' odur.
Örneğin bizim yurdumuz, Anadolu Yurdu..!
On bin yıllık Anadolu tarihine herhangi yılda katılıp, kaderini bu topraklara bağlamış her bir insan topluluğunun, ulusun vazgeçilmez bir unsuru sayıldığı, budunculuktan uzak bir anlayışı yeni baştan yeşertmemiz lazım.
Yeni baştan diyorum, zira bu anlayış bu topraklarda bir çok defa yeşermiş, hatta kök salmıştı.
Yani ben etik ya da yalnızca "olması gereken" bir önermede bulunmuyorum.
Kökleri zaten bu topraklarda olan, ancak, özellikle yaratılan atmosfer koşulları yüzünden ya da sık sık köklere varan kasıtlı budamalarla yeşermesine izin verilmediği için fark edilemeyen bir olgudan söz ediyorum.
Hangi etnisiteden, hangi inanç kimliğinden geldiği ya da hangi canlı türünden olduğu fark etmeksizin bu ülkenin bütün yaşayanlarının her birinin eşit birer unsuru olduğu bir ulus...
Bu ülkenin tarihi ve yaşanmışlığı üzerinden, gerçek anlamda ezilen ve inkar edilen bir ulusu, Anadolu Ulusunu tarifi ediyorum.
Evet Anadolu Ulusu... Tanımını olduğu gibi ismini de bu ülke tarihinden almalı.
Eğer Türk adının -bugün yaygın olan tanımıyla- bütün bu kapsayıcılığı sağladığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.
En azından 5000 yıllık tarihi kapsamadığı bir gerçek.
O zaman şu soruya yanıt vermemiz gerekiyor; 5000 yıllık tarihi ret mi etmemiz gerekiyor?
Arkasından gelen diğer soru; Tarih, sizin ret etmeniz ya da yok varsaymanızla yok olur mu?
Belki şöyle denilebilir, "Biz Türk derken Türkiye'de yaşayan herkesi kast ediyoruz."
Keşke öyle olabilseydi. Türkiye'de yaşayan, "Türkiyeli" anlamında 'Türk' denilseydi.
Benim hiç bir itirazım olmazdı.
O zaman Türkiye'de yaşayan herkesin tarihini de kast ediyor ya da sahipleniyor olacaktık.
Peki sahipleniyor muyuz?
Eğer "Evet" diyorsanız, Cumhurbaşkanlığı Forsundaki 16 Türk Devletini nasıl açıklayacağız?
Birçoğunun yolu bu topraklara uğramamış ve kendilerine Türk bile dememiş olan bir çok budun devletlerini Cumhurbaşkanlığı Forsuna koyuyoruz da örneğin Etileri, Asurları, Lidyalıları neden koymuyoruz?
Örneğin Troyalılar..? Onlar bizim tarihimizin bir parçası değil mi?
Çanakkale zaferinin aslında Troya savaşının yıllar sonraki bir rövanşı olarak düşünmek sizi rahatsız mı ediyor yoksa heyecanlandırıyor mu?
Beni heyecanlandırıyor.
Ben ülke bölünmezliği ve ulusal bütünlükten yanayım.
Çerkez kökenli bir Türkiyeliyim. Türkiyeli olmama önem veriyorum.
Etnik kimliğimin bana bir ayrıcalık getirmesini istemiyorum.
Ama onu inkar etmemi de istemeyin benden. Ya da bir başka etnik kimliğe biat etmeye zorlamayın beni.
Anadolu'nun o 5000 yıllık tarihine sonradan katılsam da sahip çıkıyorum.
Ancak, ulusu sadece tarihe dayanarak tanımlayamazsanız.
Benim kafamdaki ulus tanımı da işte bu denli derin kökleri olan bir tarihe, ama bir o kadar da güncel gerçeklere dayanıyor.
Kapsayıcılığının bir yönüyle genişlediği, ama bir yönüyle de daraldığı, aslında güncel gerçeklere dayanan farklı bir kapsayıcılığı olan bir ulus tanımına ulaşmak gerekiyor.
Eğer ulusun kapsama alanını doğru belirleyemezsek ulusu da doğru tarif etmiş olamayız.
Bu kapsama alanının sınırlarını Sermayenin Küreselleşmesinin ortaya çıkardığı koşullar belirliyor.
Ne yurdun, ne de ulusal pazarların Sermaye için öneminin kalmadığı günümüz koşullarında sermaye artık ulusun bir parçası olamaz.
Ulus da, yurt da, ülke de, devlet de artık sadece emekçiler için değerli, önemli ve gerekli...
Bu süreç Küresel ölçekte yürüse de ülkemiz açısından yani Anadolu Ulusu açısından daha somut ve görünürdür.
Kolaylıkla Anadolu'nun tüm yaşayanlarını kapsayan, ama sermayedarı, küresel işbirlikçileri, betonlayanları, pazarlayanları kapsamayan, emekçilerin oluşturduğu bir ulusu tarif edebiliriz.
İsimler konusunda hiç bir zaman ısrarcı olmadım ve bu konuda da ısrarcı değilim ama Emekçi Anadolu Ulusu en uygun tanım olur.
Siz başka bir isim verin çok fark etmez ama ben bu tanımladığım ulusun bağımsızlığı, özgürlüğü ve bütünlüğünden yanayım.
Tanımladığım bu emekçi ulusun, Emekçi Anadolu Ulusunun iradesini ve iktidarını savunuyorum.
Tıpkı tüm ülkelerin emekçi uluslarının iradesini ve iktidarını savunduğum gibi.
Ulusun doğru tanımlanması ya da ulusun emekçileşmesi milliyetçiliği haklı çıkarmaz.
Emekçi ulus bilincini ulusçulukla karıştırmamak gerekir.
Ulusçuluk ya da milliyetçilik sonuç olarak kendi ulusunun çıkarlarını diğer uluslardan önde tutmaktır.(***)
Bu yaklaşım emekçi ulus bilincine uymaz.
Ulusların emekçileşme süreci tüm dünyanın emekçilerinin kardeşliğine ters bir süreç değildir.
Bu süreç emekçilerin birbiriyle ulusçu rekabetine doğru değil, ulusların emekçi kardeşliğine doğru işleme potansiyeli taşır.
Evet ne yazık ki "ulusların emekçi kardeşliğine doğru işler" diyemiyorum.
Çünkü potansiyeller değerlendirildiğinde eyleme ya da algıya dönüşür.
Küresel hegemonyanın, bu potansiyeli değerlendirme görevini üstelenmesi gereken emek örgütleri, sol ve sosyalist partiler üzerindeki "post truth algısal etkisini" hesaba katarsak bunu çok rahat söyleme imkanımız yok.
Küresel Hegemonyanın 'ulusal' kavramı üzerinden ustaca yarattığı 'sol tabu', -bu kavramın yine Küresel Hegemonyanın bir unsuru olan- ırkçı, faşist kesimlerin kullanımına terk edilmesini getiriyor.
Irkçı faşist kesimler bu kavramın için boşaltarak ırkçılıkla özdeşleştirerek, bu tabunun daha da pekişmesini sağlayarak, bu küresel operasyonun yerel bazda etkisini arttırıyorlar.
Küresel Kapitalizme, emperyalizme karşı mücadelenin önemli bir argümanı olan, ulusal bağımsızlık, ulusal kaynaklar, ulusal ekonomi, ulusal eğitim, ulusal istihdam, ulusal irade gibi kavramlar üzerindeki bu 'sol tabu' sayesinde, neoliberal politikaların o ülkelerde direnç görmeden işlemesi sağlanabiliyor.
Ulusların emekçileşme süreci Küreselleş(tir)menin, sermayenin küreselleşip ulusun bir unsuru olmaktan çıkmasının ama aynı zamanda sermayenin küreselleşmesi de kapitalizmin içsel krizinin -öteleyebilmesinin bir çaresi olarak- sonucudur.
Aynı şekilde -içsel krizi öteleme çaresi olarak- izlenen neoliberal politikalar da küresel çapta ülkelerde tüm sınıfsal kesimlerin yoksullaşma ve emekçileşmesinin de temel nedenlerinden biridir.
Kısacası emekçileşme ve yoksullaşma, küreselleştirme(sermayenin) ve emekçi ulusların ortaya çıkması, milliyetçiliğin kışkırtılması, anti emperyalist mücadelenin için boşaltılıp değersizleştirilmesi gibi olgu ve girişimlerin her biri, birbirinin tetikleyicisi ve sonucudur.
Bütün bu karmaşık neden ve sonuç ilişkileri içinde Emek örgütlerine sol ve sosyalist kesimlere düşen, "ulusal" olanla "ulusalcılık" kavramlarını birbirinden ayrı tutarak günceldeki sürecin, "EMEKÇİ ULUSLARIN KARDEŞLİĞİNE" giden süreci desteklemektir.
Fırsatlarla tuzakları birbirinden ayırabilme yeteneği Küresel Hegemonyaya karşı doğru mücadelenin ilk şartıdır.
11 Aralık 2018
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.05.2018
18.04.2018
7.02.2018
9.02.2017
15.02.2017
27.01.2017
22.01.2017
4.02.2016
11.03.2016
20.11.2015