Nadi ÖZTÜFEKÇİ
Trump'ın görevi devraldıktan sonraki konuşmasını dinlediniz mi?
Tıpkı Erdoğan'ın konuşmalarına benziyor.
O da tek yürek, tek vatan ve tek kader gibi kavramlardan söz ediyor.
O da tıpkı Erdoğan gibi yeni Amerika’dan söz ediyor.
Yeni otoyollardan, yeni havaalanları, tünellerden söz ediyor.
Bu arada, “İstihdamı, zenginliğimizi, düşlerimizi, hayallerimizi geri getireceğiz" falan derken araya “sınırlarımızı” kelimesini de sokuşturuyor.
Hangi sınırları geri getirmekten söz ediyor acaba? ABD’nin hangi sınırı değişmişti ki?
Sakın kıtalar arası sınırlar olmasın? İsrail-Filistin topraklarındaki, Suriye’de şimdilik kaydıyla durdurdukları bizim güney sınırlarımızdaki Irak-Akdeniz koridoru gibi, yani tüm Dünyadaki hükümranlık sınırlarını geri almaktan söz ediyor olabilir mi?
Erdoğan’ın misakı milli sınırlarımızı tartışmaya açması ile ne kadar benzer bir durum değil mi?
Tıpkı onun gibi kaybedilmiş(!?) sınırlar üzerine tehlikeli laf cambazlıkları yapıyor.
Tek benzerlik o değil. Tek vatan, tek yürek gibi söylemler de çok benziyor. Otoyollar, havaalanları tüneller…
Hele o “Amerikan malı alıp Amerikalıları çalıştıracağız” söylemi, tıpkı Erdoğan’ın Türk parası üzerine yaptığı hamasi, kof laf kalabalığına benziyor.
Ama Trump’ın Erdoğan’la benzerlikleri sadece söylem bazında değil. Asıl dehşet verici benzerlik bu söylemlerin arka planında gizli.
Bir kere çoğunluğu yalan… Trump’ın öyle Amerika sınırları içerisinde kalan, vatanseverlik, milli irade ve tek kader gibi ülküleri yok… Tıpkı -yakın zamanda bunu bizzat dile getirerek ikrar eden- Erdoğan gibi...
Trump’ın tek kaygısı kendisinin de bir parçası olduğu Küresel Sermayenin çıkarları, yaşadığı kronik kriz ve bu krizin nasıl ötelenebileceği…
Trump da biz de biliyoruz ki bu krizin ötelenebilmesinin yolları ABD sınırları içinde dolanmıyor. Çünkü kriz ABD sınırları içerinde değil ve ABD’nin ekonomisi de ulusal bir ekonomi değil.
O yollar Kapitalizmin varlığını sürdürdüğü her yerden geçmezse, Trump’ın gerçek kaygısını, yani Küresel Sermayenin krizinin ötelenmesi sorununu gideremez.
Trump seçimleri kazanabilmek için Amerikan emekçi ulusunun hamasi duygularına oynadı.
Ancak o duyguların oluşmasındaki etmenler oyun değil, Amerikan ulusunun somut sorunlarının yansımasıydı. Amerikan ulusu emekçileşiyor, yoksullaşıyor.
Onlar da Küresel Kapitalizmin emekçi ve yoksullara küresel çaptaki saldırısından etkileniyorlar.
Trump bunu ustalıkla ABD'nin tüm dünya ülkelerine yönelik özverili politikasının sonucu olduğuna inandırdı seçmenleri.
Böylece bu oyun tuttu, işe yaradı.
Peki Trump’la Hillary Clinton arasında fark var mıydı?
Ya da şöyle soralım Hillary Clinton seçilseydi farklı bir yol mu izleyecekti. Hiç sanmıyorum.
Değil Hillary Clinton, eğer Barack Obama bile bir dönem daha seçilseydi, bir şey değişmeyecekti. Çünkü Barack Obama’nın izlediği ekonomik politika Trump’ın izleyecek olduğu arasında öz olarak fark yoktu.
Sadece, yoksullara pahalı tedavi gerektirmeyecek hastalıklara yönelik yüzeysel sağlık hizmetleri (ObamaCare), evsizlere bedava yemek gibi, “Sosyal Sadaka” diye tanımlayabileceğimiz bir iki göstermelik uygulama Obama’ya, Trump’tan farklı bir özellik kazandırmaz.
Trump’ın seçim propagandaları sırasında bu uygulamalara karşı tavrı tüm dünyadaki sosyal hizmetlere yönelik Küresel Çapta bir mesaj içeriyordu.
Bu mesajı daha önce Çay Partisi kliği Amerikan devlet sisteminin bazı kurumlarını kilitleyerek vermişti.
Trump bu desteği almak için bu uygulamalara karşı çıkmıştı. Yoksa o kadarlık bir sosyal(!) uygulamayı o da bir süre sonra yapacaktır.
Ayrıca Trump’ın “Tek Vatan” söylemi de tam bir demagoji…
Bugün ABD’nin ön ayak olduğu TTIP anlaşmasıyla uygulamaya konmaya çalışan proje ABD devletinin ayağına kurşun sıkması gibi bir şeydir.
Devletin yerine Küresel Kapitalizmin organlarının geçirilmesi projesidir.
Trump aslında emekçileşen Amerikan ulusunun aleyhine olan bu politikaları büyük ustalıkla, ulusalcı bir tarzla Amerikan seçmenine sunarak ön aldı. (7 Kasım seçimlerinde Erdoğan'ın kullandığı yöntem)
Yetki devrine yaklaşan günlerden itibaren başlayan Trump’a karşı yapılan göstericilerin temel kaygıları ile Trump’ı seçenlerin büyük kısmının oy verirken ki kaygıları aslında aynı.
Kısa süre sonra bu gösterilere bugün şenlik yapanlar da katılacaktır.
Aslında bir kısmı da 8 Kasım 2016'da verdikleri kararın pişmanlığının bir yansıması belki de...

Trump’ın izleyeceği dış politika da Obama’ın izlediği politikadan farklı olmayacaktır. Bill Clinton zamanında da uygulanan “Barış İhracı” ( peace maker) politikasının devamı olan Obama’nın dış politikasını, daha bir şahin kılığında izleyecektir.
Obama’nın yarım bıraktığı Irak’tan Akdenize uzanan koridorun inşasını kaldığı yerden, bir iki nüans farkıyla devam ettirecektir.
O yüzden kimse; -özellikle Erdoğan’a antiemperyalist misyon yükleyen şoven ulusalcılar gibi- Kürt meselesi konusunda Türkiye açısından umutlanmasın.
Ayrıca kimse de; Obama ABD’sine özgürlük hamisi misyonu yükleyen, liberaller ve Kürt Hareketi sempatizanları gibi Ulusal mağduriyet pozlarına girmesin.
ABD, Ortadoğu’daki çıkarları gözetirken Küresel Kürt Hareketiyle ilişkilerini kesmeyecek ve Kürt Meselesini elverişli bir araç olarak kullanmaya devam edecektir.
Sadece “Biji Obama” söylemi “Biji Trump”a dönüşecektir.
ABD’nin izlediği politikayı, -özellikle dış politikayı- başkan değişiklikleri belirlemez.
Başkan değişikliklerini konjonktür belirler.
Yani 8 Kasım 2016 Amerikan seçimlerini farklı bir anlayış kazanmış olmadı.
Obama ve Trump arasında, sadece görsel ve kullandığı dil açısından bir fark vardır. Yaptıkları ve yapacakları açısından öz olarak farkı yoktur. Birbirinin devamı olacaktır.
Tıpkı 7 Haziran 2015 seçimleri öncesi Erdoğan’la ve sonrası Erdoğan arasında fark olmadığı gibi…
Amaç ve yüklendiği misyon açısından, bu iki Erdoğan arasında da hiç fark yok. Sadece yöntem ve kullandığı dil açısından olan bu göstermelik fark, özde bir değişmeyi göstermiyor.
Erdoğan 7 Haziran öncesinde kullandığı dilin ve politik yöntemlerin üstlendiği misyonu yerine getirmekte zorluk yaşayacağını, Küresel danışmanlarının(!) da uyarısı yardımıyla sezdi.
Yine bu Küresel danışmanların uyarısı ve gözetimi ile söylem ve tarzını değiştirdi.
Akil adamlar, çözüm süreci politikaları ve "analar ağlamasın" söylemleri ile yapamadığını bu defa çok daha tehlikeli bir şekilde, savaş ve şiddet politikaları ve çarpıtılmış milliyetçi söylemler ile yerine getirmeye çalışıyor.
Böylece izlediği ulusal çıkarlara aykırı politikalara karşı gelişecek ulusal tepkilerinin önünü alırken, hamaset ve şovenizmi yükselterek Küresel yönlendirmelerle girdiğimiz Ortadoğu bataklığında verdiğimiz kayıplara da 'haklılık' kazandırmaya çalışıyor.
Aslında Obama’yı 7 Haziran öncesi Erdoğan’a benzetirsek, Donald Trump’ı da 7 Haziran sonrası Erdoğan’a benzetebiliriz.
Söylemler şimdiden aynı, uygulamalarının da aynı olacağı Trump'ın seçtiği yardımcılardan belli oluyor.
Tek fark var. 8 Kasım 2016'da Amerikan seçimleriyle Küresel Kapitalizmin politikasını uygulayacak kişi değişmiş oldu.
Ama 7 Haziran seçimleri kişiyi değiştiremedi.
Donald Trump dün (20 Ocak 2016) Barak Obama’dan yetkiyi devralırken, Erdoğan 7 Kasım 2015’te iktidarını daha da pekiştirmiş oldu.
Obama’nın bir daha seçilme hakkı yoktu. Ancak olsaydı bile, Erdoğan gibi aniden söylem ve tarz değiştirmesi Amerikan seçmenince kabul edilmezdi.
Nitekim Hillary Clinton da Obama’dan çok farklı bir dil kullansaydı çok daha az oy alırdı.
Erdoğan'ın bu ani değişiminin bizim seçmenimizden sorgulanmadan kabul görmesi Türkiye’deki seçmen bilinci ile ilgili bir durum.
Sağcısı ve solcusu, mütedeyyini, laiki, Kemalisti, ulusalcısı, liberali ile seçmen bilincimizin, gündemi okumakta, okuduğunu anlamaktaki düzeyinin hangi irtifada olduğu ile ilgili bir durum bu.
Son günlerde olumlu olumsuz, yapıcı yıkıcı mealinde yürütülen dil tartışmaları da bu toplumsal disleksi sorununu çözemez.
Eğer yaşadığımız güncelliği okuyamazsak, kullanacağımız dil, bu güncelliği bizim yerimize okuyanların bize empoze ettiklerini anlatmaktan başka bir işe yaramaz.
Önce güncelin bize sunduğuna hatır, gönülden bağımsız mantık ve vicdanımızla bakarak okumayı ve bunu en açık ve somut şekilde, hatır gönül gütmeden, mahalle trendlerimize endekslenmeden anlatmalıyız.
Eğer bunu başarırsak meclisten geçen anayasa değişikliği ile bize dayatılan ile Trump'ın başkanlığı devralması arasındaki organik ilişkiyi doğru kavrar önümüzde referandumda oy verecek geniş yığınlara da doğru anlatırız.
Dil gerçekleri anlatığı ölçüde olumludur, pozitiftir.
Geri kalan her şey bu ilkenin üzerinde yükselmelidir
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları










































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.05.2018
18.04.2018
7.02.2018
9.02.2017
15.02.2017
27.01.2017
22.01.2017
4.02.2016
11.03.2016
20.11.2015